01 Mart 2021

,

Savaş ve Barış

“İyi ve Kötü Hükümet Alegorisi”nden bir kesit [Ambrogio Lorenzetti, 1338-1339]


Bugün hükümetlerin defaatle tekrarladıkları, tüm insanlığın ve her milletin şu an bir savaş durumunda olduğuna ilişkin tezi, ciddiye almak gerekiyor. Bu tarz bir tezin, başka türlü meşrulaştırılamayacak olan, hareket özgürlüğü ile ilgili ağır sınırlamalar ve “sokağa çıkma yasağı” gibi saçma ifadelerin eşlik ettiği istisna hâline kılıf örmekten başka bir şeye yaramadığını görmek gerek. Öte yandan hükümet güçleriyle savaş arasında nispeten daha sıkı ve daha güçlü bir bağ var. Gerçek şu ki savaş olmasa bu güçler yaptıkları şeyi böyle kesintisiz bir biçimde yapamazlardı.

Savaş ve Barış romanında Tolstoy insanların, kendilerine tek gerçekmiş gibi gelen arzularının, duygularının ve düşüncelerinin şu veya bu şekilde özgürce peşinden gittikleri barışı, her şeyi acımasız bir zorunlulukla bir yerlere sürükleyen savaşın karşısına çıkartır.

Siena şehrindeki sarayın içine yerleştirdiği, ön kısmında birkaç kızın el ele tutuşup dans ettikleri duvar resminde Ambrogio Lorenzetti, bize sakinlerinin meşguliyetlerine ve zevklerine göre özgürce hareket ettikleri bir barış hâlini sunar. Her ne kadar müşterek hayata ait küçük gündelik olaylarla ve herkesin arzularına ait betimlemelerle örülü olan bu duvar resmi eskiden “İyi Hükümet” olarak adlandırılmışsa da aslında böylesine iyi olan bir iktidarın uzun süre yönetilmesi, pek mümkün değildir.

Her türden sınırlamaya ve kontrol mekanizmasına tabi olsa da bu tarz bir yönetim, doğası gereği hesaplamaların, planların ve kuralların dünyasından kaçma eğilimi içinde olacaktır ki zaten bu, her iktidarın gizli korkusudur. Bu, başka türlü de ifade edilebilir: nihayetinde iktidar tarihsiz olamaz, tarih yoksa iktidarı akla getirmek bile mümkün değildir, dolayısıyla tarih savaşın mütemmim cüzüdür, ama barışın hüküm sürdüğü bir hayat, doğası gereği tarihsizdir.

Yirminci yüzyılın önemli olaylarına damgasını vuran savaşlar ve felâkete sebep olan olaylar karşısında bazı insanların başına gelenlerin anlatıldığı La Storia [“Hikâye”] isimli romanında Elsa Morante’nin aklında böylesi bir şey vardır.

Tam da bu sebeple, dünyayı yönetmek isteyen her güç er ya da geç savaşa başvurur, bu noktada bunun gerçek bir savaş mı yoksa titizlikle gerçeğe benzetilmiş taklit bir savaş mı olduğunun bir önemi yoktur. Barış durumunda insanların hayatı tarihe ait tüm boyutların dışına çıktığından, bugün hükümetlerin bıkıp usanmadan sürekli, bu virüsle mücadelenin, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, yeni bir tarihsel dönemin başlangıcını ifade ettiğini söylemelerine şaşmamak gerekmektedir.

İçine düştükleri bu özgürlüksüzlük durumunu görmemek için gözlerini inatla kapatanlar, aslında bu gerçeği açık ve net bir biçimde kabul etmektedirler, çünkü onlar da afra tafra yapmadan, barış içinde geçen yaklaşık yetmiş yıllık bir hayatın, yani tarihsizliğin ardından yeni bir döneme girildiğine ikna olmuşlardır.

Artık şurası apaçık ortadadır: bu yeni gelen dönem, köleliğin ve fedakârlıkların hüküm sürdüğü bir dönem olacaktır. Yaşamaya değer olan her şey kısıtlamalara maruz kalacak, budanacaktır. Herkes bu koşullara bile isteye teslim olacaktır. Çünkü insanlar, aptalca bir yaklaşımla, bu teslimiyet sayesinde, barış döneminde fark etmeden yitirdikleri anlamı hayatlarına bahşedeceklerine inanmaktadırlar.

Hükümetlerin gerçek bir savaşa nazaran her şeyi kendi ihtiyaçlarına göre ayarlayıp ve yönetmesine imkân veren ideal bir cihaz olarak virüsle mücadele, tüm savaşlar gibi, illaki çığırından çıkacaktır. Belki de o noktada, tabii eğer çok geç değilse, insanlar, düşüncesizlik edip terk ettikleri o yönetilemeyen barışın peşine bir kez daha düşeceklerdir.

Giorgio Agamben
23 Şubat 2021
Kaynak

0 Yorum: