“İyi ve Kötü Hükümet Alegorisi”nden bir kesit [Ambrogio Lorenzetti, 1338-1339]
Bugün hükümetlerin defaatle tekrarladıkları, tüm
insanlığın ve her milletin şu an bir savaş durumunda olduğuna ilişkin tezi,
ciddiye almak gerekiyor. Bu tarz bir tezin, başka türlü meşrulaştırılamayacak
olan, hareket özgürlüğü ile ilgili ağır sınırlamalar ve “sokağa çıkma yasağı”
gibi saçma ifadelerin eşlik ettiği istisna hâline kılıf örmekten başka bir şeye
yaramadığını görmek gerek. Öte yandan hükümet güçleriyle savaş arasında
nispeten daha sıkı ve daha güçlü bir bağ var. Gerçek şu ki savaş olmasa bu
güçler yaptıkları şeyi böyle kesintisiz bir biçimde yapamazlardı.
Savaş
ve Barış romanında Tolstoy insanların,
kendilerine tek gerçekmiş gibi gelen arzularının, duygularının ve
düşüncelerinin şu veya bu şekilde özgürce peşinden gittikleri barışı, her şeyi
acımasız bir zorunlulukla bir yerlere sürükleyen savaşın karşısına çıkartır.
Siena şehrindeki sarayın içine yerleştirdiği, ön
kısmında birkaç kızın el ele tutuşup dans ettikleri duvar resminde Ambrogio
Lorenzetti, bize sakinlerinin meşguliyetlerine ve zevklerine göre özgürce
hareket ettikleri bir barış hâlini sunar. Her ne kadar müşterek hayata ait
küçük gündelik olaylarla ve herkesin arzularına ait betimlemelerle örülü olan
bu duvar resmi eskiden “İyi Hükümet” olarak adlandırılmışsa da aslında
böylesine iyi olan bir iktidarın uzun süre yönetilmesi, pek mümkün değildir.
Her türden sınırlamaya ve kontrol mekanizmasına
tabi olsa da bu tarz bir yönetim, doğası gereği hesaplamaların, planların ve
kuralların dünyasından kaçma eğilimi içinde olacaktır ki zaten bu, her
iktidarın gizli korkusudur. Bu, başka türlü de ifade edilebilir: nihayetinde
iktidar tarihsiz olamaz, tarih yoksa iktidarı akla getirmek bile mümkün
değildir, dolayısıyla tarih savaşın mütemmim cüzüdür, ama barışın hüküm sürdüğü
bir hayat, doğası gereği tarihsizdir.
Yirminci yüzyılın önemli olaylarına damgasını
vuran savaşlar ve felâkete sebep olan olaylar karşısında bazı insanların başına
gelenlerin anlatıldığı La Storia [“Hikâye”]
isimli romanında Elsa Morante’nin aklında böylesi bir şey vardır.
Tam da bu sebeple, dünyayı yönetmek isteyen her
güç er ya da geç savaşa başvurur, bu noktada bunun gerçek bir savaş mı yoksa titizlikle
gerçeğe benzetilmiş taklit bir savaş mı olduğunun bir önemi yoktur. Barış durumunda
insanların hayatı tarihe ait tüm boyutların dışına çıktığından, bugün
hükümetlerin bıkıp usanmadan sürekli, bu virüsle mücadelenin, hiçbir şeyin
eskisi gibi olmayacağı, yeni bir tarihsel dönemin başlangıcını ifade ettiğini
söylemelerine şaşmamak gerekmektedir.
İçine düştükleri bu özgürlüksüzlük durumunu
görmemek için gözlerini inatla kapatanlar, aslında bu gerçeği açık ve net bir
biçimde kabul etmektedirler, çünkü onlar da afra tafra yapmadan, barış içinde
geçen yaklaşık yetmiş yıllık bir hayatın, yani tarihsizliğin ardından yeni bir döneme
girildiğine ikna olmuşlardır.
Artık şurası apaçık ortadadır: bu yeni gelen dönem,
köleliğin ve fedakârlıkların hüküm sürdüğü bir dönem olacaktır. Yaşamaya değer
olan her şey kısıtlamalara maruz kalacak, budanacaktır. Herkes bu koşullara
bile isteye teslim olacaktır. Çünkü insanlar, aptalca bir yaklaşımla, bu
teslimiyet sayesinde, barış döneminde fark etmeden yitirdikleri anlamı
hayatlarına bahşedeceklerine inanmaktadırlar.
Hükümetlerin gerçek bir savaşa nazaran her şeyi
kendi ihtiyaçlarına göre ayarlayıp ve yönetmesine imkân veren ideal bir cihaz
olarak virüsle mücadele, tüm savaşlar gibi, illaki çığrından çıkacaktır. Belki de
o noktada, tabii eğer çok geç değilse, insanlar, düşüncesizlik edip terk
ettikleri o yönetilemeyen barışın peşine bir kez daha düşeceklerdir.
Giorgio Agamben
23
Şubat 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder