Suudi Kadınların “Örtüsüzleştirilmesi” Siyaseti:
Post-kolonyal Fanteziler ile Gözetim Devleti Arasında
Suudi devletinin 1960’larda başlayan
konsolidasyonu ile rejim, erkek ve kadınlar için tek-tip kıyafet yasalarını
tedricen uygulamaya başladı; bu tek-tip giyinme biçimi kadınlar için uzun siyah
bir çarşaf (‘abaya) ve peçe anlamına geliyordu. Okullar, üniversiteler ve (genellikle
“ahlak polisi” ya da mutawi’a olarak
anılan) Fazileti Teşvik ve Ahlaksızlıktan Caydırma Komitesi gibi devlet
kurumları, üzerinde çok şey yazılmış bulunan [Le Renard, 2011, 2014,
Al-Rasheed, 2013] (kadınların nasıl giyinmesi gerektiği ile ilgili) mevzuatın
uygulanışını giderek artan bir titizlikle denetliyordu. Bu makale dikkatleri
daha az çeken bir konu ile ilgileniyor ve Suudi rejiminin birbiriyle çelişir
muhtelif uygulamalarla Suudi kadınlarının “peçelerini kaldırmaya”, onları “örtüsüzleştirmeye”
yöneldiğini göstermeyi hedefliyor. Suudi kadınların örtüsüzleştirilmesi işlemi
bir yandan -rejimin “istisnai kadınlar” olarak yapılandırdığı başarılı ve
peçesiz Suudi kadınların yabancı basının -bilhassa Avrupa ve Kuzey Amerika
medyasının- ortak olduğu bir iletişim stratejisi dâhilinde halkın ve dünyanın
önüne çıkarılmasını gerektiriyor. Diğer yandan bu peçeyi kaldırma meselesi
nüfusun giderek daha yoğun bir biçimde gözetim altında tutulması
uygulamalarında kaynağını buluyor, bu uygulamalar ise Suudi vatandaşlarının
kimliklerinin tespit edilebilirliğini gerektiriyor ki kadınların yüzlerinin
kapalı oluşu bu gereklilik ile çelişiyor.[1] Peçeye dair indirgemeci liberal
bir anlayışın inanmamızı istediği gibi kadınların peçelerini kaldırarak onları
“özgürleştirme” girişimi söz konusu değil; Suudi devleti aslında peçeye ilişkin
bu tür seçmeci uygulamalarla Suudi vatandaşları üzerindeki denetimini
artırıyor. Bu “istisnai kadın” temsillerini sıklıkla yeniden üreten yabancı
basın bu süreçte önemli bir role sahip.
Gösteriş
için Örtüsüzleştirme: Batı Medyası ve Suudi Devleti
Suudi kadınların Avrupa ve Kuzey Amerika
basınındaki görsel temsili, gösterilecek kadınların seçiminde çok dikkatli
olunarak gerçekleştiriliyor.[2] Genellikle fotoğraflarda yüzünün fotoğraflanıp
basılmasını sorun etmeyen kadınlar yer alıyor. Bu kadınlar -hele ki başkent
Riyad’da- küçük bir azınlık oluşturuyorlar (Riyad’da Suudi kadınların çoğunluğu
akraba olmayan erkeklerin yanında yüzlerini kapıyorlar). Fotoğraflar genellikle
eğitimli, liberal ve zengin Suudi kadınları öne çıkarıyor ki bu kadınlar çoğunlukla
halkın bildiği insanlar oluyorlar.[3] Güya amaç peçenin/örtünün Suudi
kadınlarına dayattığı varsayılan görünmezliğe karşı koyup onların kişiliklerini
ve faaliyetlerini öne çıkarmak. Ne var ki bu yaklaşım gerçekte Suudi kadınların
görünürlüğünü sınırlayıcı bir etkiye sahip, zira homojen bir “Suudi kadını”
kategorisi oluşturuyor ve özellikle diğer sınıflardan ve siyasi yönelimlerden
kadınları -ve elbette Riyad ve Cidde’de ikamet edenlerin üçte birini ve ülke
nüfusunun dörtte birini oluşturan Suudi olmayanları- dışarıda bırakıyor.
Resmî görsel siyasetin yeniden üretiminde bu
yayınların işlevi Suudi rejiminin ülkenin imajını iyileştirme çabasının bir
parçası olarak “istisnai kadınlar”ı ön plana yerleştirme etkinliğine katkı
sunmak [Al Rasheed, 2013]. 11 Eylül saldırılarının ardından resmî dış gezilerde
genellikle Suudi kadın delegasyonları da yer aldı, bu kadınlar ekonomik ve
entelektüel alanlarda etkindiler ve hepsinin ortak özelliği yüzlerini örtmüyor
oluşlarıydı. Suudi kadınının eve kapatılmış, eğitimsiz ve ezilmiş olduğu
yönündeki -bütün dünyanın paylaştığı- basmakalıp yargılara itiraz ediyorlardı.
Ayrıca bu kadınlardan genellikle teokratik, gerici ve kapalı olarak bilinen bir
ülkenin “insanî” yüzünü göstermeleri bekleniyordu. Öyle ki, rejim, krallıkta kısa
süreliğine kalan gazeteci ve fotoğrafçıların bu seçkin kadınlarla irtibat
kurmasına izin veriyor, hatta bunu kolaylaştırıyor; zaten bu görüşmeleri
“ayarlayanlar” da gazetecileri kimlerle görüştüreceklerini önceden biliyorlar.
Hem yabancı basında hem de resmî görevlerde
kadınlar Suudi kadını denen tek boyutlu bir kategori dâhilinde resmediliyorlar;
onların farklı aidiyetleri göz önüne alınmıyor. Seçilmiş kadınların
bedenlerinin görünür kılınması yoluyla Suudi Arabistan’daki görünüşte ilerici
olan toplumsal dönüşümlerin pazarlanması hedefleniyor. Ancak Batı medyasının
kendi mantığı ve çıkarları var, bunlar Suudi rejiminin halka ilişkiler
siyasetine galebe çalıyor. Batı medyası Suudi kadınlarını belli biçimlerde
göstermeye eğilimli. “İstisnai kadınlar”ın fotoğrafları ve bunlara dair
yorumlar bedenin ve elbisenin belli bölümlerine odaklanıyor. Örneğin, Fransız
gazetesi Liberation sinemacı Hayfa El
Mansur’un hayatı ile ilgili bir makaleye “Hayfa El Mansur kot pantolonlu ve
örtüsüz” diye başlık atmıştı. Dünyasal ölçekte bir başarı yakalayan birkaç
Suudi sinemacıdan biri olan ve Vecide
[Wadjda] adlı filmiyle 2014 yılında
BAFTA ödülünü alan El Mansur, bu özellikleriyle değil de örtüsüzlüğüyle
anılıyor. Medyadaki tasvirler genelde kadınlara ilişkin olarak zaten fizikî
görünüşle ilgili takıntılı olmaya eğilimli; peçeye/örtüye ya da
peçesizliğe/örtüsüzlüğe özel olarak odaklanıldığında ise Müslüman toplumlardaki
kadınların örtülerini belirli biçimde kaldırmak yönündeki emperyal ve kolonyal
bir isteklilik [Ahmed, 1992; Abu-Lughod, 1998] yankı buluyor: eğitimli,
“liberal” kadınlar artık geleneksel kadın ya da kabile üyesi kadın gibi
egzotize edilmemekle beraber yine de nesneleştirici bir biçimde sunuluyorlar ve
ne giydikleri, nasıl gülümsedikleri, saçlarının modeli gibi dış görünüşlerine
ait değerlendirmelere indirgeniyorlar.
Avrupa ve Kuzey Amerika medyası ülkenin birkaç
sözde aydınlanmış “istisnai” Suudi kadını dışında kalan kadınlarının tümünü,
özellikle de peçeli olanları, etkisiz ve herhangi bir failliği bulunmayan
insanlar olarak göstermeye meyyal. Bu peçeli kadın görüntülerinin kolonyal
harem fantezileri ile ilişkisi çok açık; bu kadınlar hem birer ucube hem de eve
kapatılmış kurbanlar -hatta bazen sapkın kişiler- olarak gösteriliyor.[4]
“Sadece kadınların bulunduğu şehir” olarak sunulan, gerçekte ise iş
merkezlerinin bulunduğu bir bölge olan bir alana dair iki karikatürde kadınlar,
tecrit edilmiş, bunalmış, cinsel anlamda nesneleştirilmiş ve hepsinden öte
erkeksiz olarak çizilmişlerdi: bu, Suudi kadınlarına dair ırkçı temsillerle ve
heteroseksist normlarla şekillenmiş postkolonyal fantezilerin açığa vurulması
demek.[5] Genellikle temsiller “emperyal gözler”in “tabu”, “paradoks” ve/veya
cinsel anlamda “ikiyüzlülük” olarak gördüğü şeylere odaklanıyor. Örneğin özel
bir televizyon kanalında gösterilen bir belgesel Suudi kadınlarına ve iç
çamaşırı pazarına odaklıydı. Belgeselin meselesi yüksek oranda alıcı bulan iç
çamaşırları ile kadınlara yönelik kıyafet kısıtlamalarının meydana getirdiği
varsayılan paradoks.[6] Bu türden “paradoks” belirlemeleri aslında bu
temsilleri (yeniden) üreten toplumlardaki -özellikle de örtülü Müslüman
kadınların etiketlenmesinde kendini gösteren- normların ve hiyerarşilerin
belirtisi. Belgesele dönersek, mesele edilen “paradoks” örtülü (Suudi)
kadınların (ki bu kadınlar muhafazakâr, geri kalmış ve ezilmiş olarak
değerlendiriliyor) seksi iç çamaşırları giyiyor olmaları. Belgeselde -mahremi
didiklenen ve tutarsız, garip ve sapkın olarak sunulan- örtülü kadınlara ucube
muamelesi yapılıyor. Buradaki örtük mesaj “normal” kadınların örtüsüz kadınlar
olduğu ve örtülü kadınların “özgürleşmiş” bir seksüellikle tanımlı olan seksi
iç çamaşırlarını giymemesi gerektiği. Giyiyor olmaları tuhaf karşılanıyor ve
erotik görülüyor. Suudi kadınlarının bu türden bir temsili bunları üreten
toplumlardaki toplumsal cinsiyet ve ırk hiyerarşileri ve bilhassa Müslüman
kadınların ırkçılık hedefi olmaları hakkında çok şey anlatıyor. Bu söylemler
örtülü kadınların insan değilmiş gibi gösterilmesi olgusunu kuvvetlendiriyor en
fazla.
Gözetim
Aracı olarak Örtüsüzleştirme
“İstisnai kadınlar”ı diplomatik olarak
kullanmasının yanısıra Suudi rejimi “kadınların örtüsüzleştirilmesi” görüntüsü
altında gözetim merkezli bir politika da oluşturdu. 11 Eylül 2001’i ve ardından
gelişen saldırıları izleyen yıllarda Suudi Arabistan dâhilinde, rejim yoğun ve
şedit bir anti-terörizm kampanyası başlattı. Anti-terörizm maskesi altında
birçok rejim karşıtı faaliyet hedefe kondu ve rejim devletin güvenlik ve
gözetleme mekanizmalarını kuvvetlendirdi. Bir kimlik tespiti aracı olarak nüfusun
daha etkin manada gözetlenmesini mümkün kılan bürokratik faaliyetlerin
modernize edilmesi de bu çabaların merkezî önemde bir unsuruydu. 2002 yılında,
Suudi kadınlarına önce fotoğraflı kimlik edinme imkânı tanındı, 2013’te ise
yedi yıl içinde bu kimliklerden edinmeleri zorunlu kılındı. 2002’den önce bütün
kadın vatandaşlar fotoğrafsız olarak yasal vasilerinin üzerine kayıtlı
görünüyorlardı. Yasal vasi kadının statüsüne ve durumuna göre baba, kardeş,
koca ya da amca olabilir. Suudi olan ve olmayan erkeklerin fotoğrafları ise
uzun zamandır kimliklerde, vizelerde ve ikamet tezkerelerinde yer alıyor. Suudi
kadınlarının yüzlerini gösteren fotoğraflarının kimliklerde yer almamasının
nedeni devletçe açıklanmamıştı. Ancak bir devlet kurumu olan Ulema Konseyi
onlarca yıldır kadınların yüzünün görünmemesi gerektiğini söylüyor ve kadınlara
“yabancı” erkeklerin yanında yüzlerini örtmeleri tavsiyesinde bulunuyordu.
Riyad’daki alan araştırmam sırasında tanıştığım bir genç kadının söylediğine
göre bu ilke dinsel olarak meşru olmadığı halde Riyad’ın Suudi erkeklerinin
çoğunca destekleniyordu. Peçe takmak aynı zamanda bir “Suudi ailesi” âdeti
olarak görülüyordu, bu âdet saygınlığı kuvvetlendiriyor ve Suudi olan ve
olmayan kadınların tefrikine de imkân sağlıyordu.
Kimlikler kadınların günlük bürokratik işlerini
kolaylaştırıyor ve aileler arası davalarda bir kişinin başka bir kişinin yerine
geçmesini önlüyor.[7] Madalyonun diğer yüzü ise şöyle: yetkililer artık bir
kadının kimliğini tespitte zorlanmıyorlar. Atanmış üyelerden müteşekkil bir
heyet olan Şura Meclisi’nin Kasım 2012 tarihli kararına göre Suudi kadınları
güvenlik taraması yapılırken erkek güvenlik görevlileri tarafından yüzlerini
açmaları istenirse buna uymak zorunda kalacaklar. Bu noktada “görüntü”,
varlıkları birçok prosedür için yine de zorunlu olan, aradaki erkek aile
üyelerinin baypas edilmesi yolu ile devlet ve Suudi kadını arasındaki ilişkinin
artan bir biçimde dolaysızlaştığı bir sürece dâhil oluyor. Bunun iki uçlu bir
süreç olduğu söylenebilir, zira bir yandan kadınlara yeni olanaklar sunarken
aynı zamanda onları devlet denetimine daha açık hale getiriyor [Le Renard,
2014]. Bir denetim/gözetleme aracı olarak örtüsüzleştirme süreci Suudi
devletine özgü değil yalnızca, Kanada’da ve birçok Avrupa ülkesinde de peçe ya
da çarşafın yasaklanması etrafında dönen tartışmalar bunun göstergesi. Bugüne
kadar Fransa böyle bir yasayı geçiren tek ülke oldu. Peçe meselesi ile ilgili
bir tartışma sürecinin ve 2009 yılı itibariyle gösterilerde kar maskesi
takmanın yasaklanması kararının ardından 2010 yılında Fransa’da insanların
kamuya açık alanlarda yüzlerini örtmeleri yasak kapsamına alındı. Yüzleri
belirleyebilme imkânı devlet gücünün temel bir bileşeni haline geldi; Suudi devleti
de bu sürecin bir parçası.
Suudi Arabistan’da kadınların yüzlerinin görünür
kılınması gibi gündelik bürokratik önlemlere dayanan ve giderek sıkılaştırılan
gözetim/denetleme uygulamaları dikkate değer bir değişiklik, hele ki kadınların
fotoğrafının alenen çekilmesinin yasak olduğu göz önüne alındığında. Alışveriş
merkezleri, sokaklar ya da zengin yabancıların oturduğu güvenlikli sitelerin
çevresi gibi kamuya açık yerlerde fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Bu
siteler yüksek teknolojili güvenlik kameralarıyla gözetleniyor ve genellikle
Suudilere kapalı. Ayrıca sadece kadınlara açık olan yerleşke ve okullarda, bazı
işyerlerinde, dinî mahallerde ve birçok ticarî merkezde de fotoğraf çekilmesi
yasak, ancak farklı nedenlerle. Riyad’daki birçok Suudi kadını, yüzlerinin
göründüğü fotoğrafların yayılmasını hayâ, saygınlık, aile değerleri ve/veya
dinî inançlar gibi karmaşık ve değişken gerekçelerle istemiyor. Kadın
kurumlarını temsil eden Suudi menşeli web sayfalarında fotoğraflar genellikle
boş avluları, toplantı odalarını gösteriyor ve kadınlara mahsus yerlerde
-muhtemelen görüntülerin sızması olasılığından ötürü- genellikle güvenlik
kamerası bulunmuyor. 2000’li yıllarda rejim Suudi kadınlarının rızası olmadan
kaydedilmiş videoların ve yine rızasız çekilmiş fotoğrafların dolaşımını
sağlamayı suç kapsamına aldı.
Devletin kimlik tespitine yönelik uygulamaları
belki bir yandan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılmasına
dönük bir adım olarak görülebilir ama bu adımın aslında kadınların
fotoğraflarının nasıl, ne zaman ve nerede çekilip dağıtılabileceğine karar
veren bir Suudi devletinin mahremi ihlal edici oranda kuvvetlendirilmesini ve
yeni gözetleme biçimlerinin uygulamaya konmasını hedeflediği anlaşılmalıdır.
Denetimden
Kaçış?
Riyad’da 2006 ve 2009 yılları arasında yaptığım
araştırmalarda beraber çalıştığım genç kadınlar, düğün fotoğrafları gibi,
yüzlerinin açık olduğu fotoğrafları bana gösterdiler ama bunları yakın
akrabaları dışında hiç kimseye vermiyor ya da yollamıyorlardı. Ne var ki
Bluetooth yolu ile “eğlenceli” ve kışkırtıcı kabul edilen anonim fotoğrafların
cep telefonları arasında dolaşması oldukça yaygındı. Bunların çoğu, gruplar
halinde bulunan ve peçeli olan, dolayısıyla tanınamayacak durumdaki kadınların
fotoğraflarıydı. Fotoğraflarda kadınlar alışılmadık pozlar veriyorlardı,
örneğin şişeden viski içer gibi yaparak ya da bir fast-food lokantasının “aile
bölümü”nde mankenlerinkine benzer duruşlar sergileyerek verilmiş pozlardı
bunlar. Bu görüntüler Suudi kadınının resmi temsillerini biçimlendiren muhtelif
güç ilişkilerini altüst ediyorlardı: rejimin iletişim siyasetinin parçası
olarak “istisnai kadın” figürünün inşasında temel önemde olan faziletle ilgili
normları ihlal etmekle kalmıyor, anonim hallerini koruyarak denetim
mekanizmalarından da kaçıyorlardı.
Suudi devletinin fotoğraf ve video üzerinden
uyguladığı denetime karşı direniş kendini gösterme gayretinin ötesine uzanıyor.
Geçen yıllarda, her türden gösterinin yasak olduğu bu ülkede görüntülerin
akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları yoluyla yayılması bir tür
aktivizm olarak belirdi. Polisle kavga videoları ve farklı protesto biçimlerini
içeren videolar Youtube’a yüklenmiş ve geniş kitlelere yayılmıştı. Bu videolar
arasında öne çıkanlar ülkenin doğu bölgesinde kadınlarla erkeklerin beraberce
katıldığı ve vahşice bastırılan büyük protesto gösterilerini içerenlerdi. Bu
videolar tanımanın ya da tanınmanın, anonim kalmanın ya da bunu önlemeye
çalışmanın hem devlet hem de vatandaşlar açısından güç ilişkileri içinde
konumlandığını gösteriyordu.
Örneğin kimi Suudi kadın gruplarının, binlerce
insanın “terörist şebekeler”le bağlantılı olmak şüphesiyle yargılanmadan
hapiste tutulmalarına karşı 2011 yılından beri muhtelif zamanlarda ve özellikle
Riyad ve Bureyde’de, düzenledikleri gösterilerde durum tam olarak buydu. Bu
gösterilerin birçoğu yeni tutuklamalara yol açtı. 2012 yılında Suudi
Arabistan’ın güneyinde yer alan Asir eyaletinin başkenti Abha’da kötü eğitim
koşullarını ve saygısız üniversite yönetimini protesto eden kadın öğrencilerin
gösterisi içlerinde özel güvenlik görevlileri, ahlak polisleri ve sivil
polislerin bulunduğu bir grup güvenlik görevlisince vahşice dağıtıldı. 53 öğrenci
yaralanmış ve bazı kaynaklara göre bir öğrenci ölmüştü. Videolar hem bu siyasi
eylemlerde yer almış olan kadınların kolektif gücüne hem de bu protestoları
bastırırken devletin kullandığı şiddete delil teşkil etmişti. Bu görüntülerin
yıkıcılığından kaçınmak üzere videolara erişim yasağı getirildi.
Başka bir aktivizm biçimi -“kadınlar da araba
kullansın” kampanyası- bireysel olarak üretilip Youtube’a yüklenmiş videoları
içeriyordu. 2011 baharında Suudi kadın eylemciler kadınlara her gün gittikleri
yerlere giderken bu kez arabalarını kendilerinin kullanması ve mümkünse bunu kaydedip
paylaşmaları çağrısında bulunuyorlardı. Polis bu kampanyaya araba kullanırken
yakalanan kadınları (her ne kadar birkaç saat içinde serbest bıraktıysa da)
tutuklayarak cevap verdi. Bu eylemcilerin en çok öne çıkanı kampanyayı izah
eden videoları paylaşan Manal El-Şerif’ti. Bu videolarda El-Şerif yüzü açık bir
halde araba kullanırken görülüyordu. Bu nedenle on gün boyunca tutuklu kaldı.
Dolaşım
ve Alternatif Görüntülerin Görünmezliği
Görüntülerin ve videoların yıkıcı bir biçimde
kullanımına cevap olarak Suudi devleti gözetleme kapasitesini web aktivizmini
bastırarak ve sosyal medya, video paylaşım siteleri ve cep telefonu kullanımına
sınırlamalar getirerek[8] artırma yoluna gitti.[9] Bu resmi sansür biçimlerinin
ötesinde, başta Avrupa ve Kuzey Amerika basını olmak üzere yabancı basının
yıkıcı kabul edilen görüntülerin belirli türlerinin dolaşımının sınırlanmasında
önemli bir rolü var. Sözkonusu basın, Suudi rejiminin “istisnai kadınlar”ı öne
çıkarmak biçimindeki iletişim stratejisini papağan gibi tekrar etmektense “asi
Suudi kadını” anlatısını parlatmayı yeğliyor. Kadın hakları konusunda konuşan
kadınların videoları seçilip dolaşıma sokuluyor, uluslararası ölçekte tanınan
biri haline gelen Manal El-Şerif örneğinde olduğu gibi. Yine uluslararası bir
üne kavuşmuş olan başka bir videoda bir Suudi kadını ojeli olduğu için onu
uyaran Fazileti Teşvik ve Ahlaksızlıktan Caydırma Komitesi’nden kişileri
azarlarken görülüyor. Buna zıt bir biçimde Abha’da, Riyad’da ya da Bureyde’deki
kadınların kolektif protestolarının görüntüleri ise hiç paylaşılmıyor
neredeyse. Suudi kadınına yabancı basının yaklaşımı, yüzleri kapalı olan ve
olasılıkla orta sınıftan olmayan kadınların kitleler halinde ve sadece özel
olarak kadınların sorunlarına odaklanmadan yürüdüğü bu türden alternatif
görüntülerin dolaşımını zorlaştırdı. Bu zıtlık Batı’nın gözünde özel bir
“kurban olarak Suudi kadını” imgesinin oluştuğuna ve sadece buradan türeyen
siyasetin özgürleştirici sayıldığına işaret ediyor. Belki de kasıtsız olan bu
sansür pratiği, şu noktalarda ısrarcı olan bir temsil çerçevesi üzerinden hâsıl
oluyor: (1) Suudi kadının kadın olarak, ama sadece kadın olarak (yani baskının
ve mücadelenin başka boyutları görmezden gelinerek), kolektif kurban olma
niteliği; (2) siyasi bir fail olabilmek için yegâne yol olarak başarılı (göz
önünde) ve bireyleşmiş bir kadın olma gerekliliği ve (3) kadınların
güçlenmesine ilişkin liberal bir vizyonun kadının kurtuluşu için olmazsa olmaz
kabul edilmesi.
Temsil ve gözetleme
siyasetinin buluştuğu nokta işte burası. Temsil siyaseti “istisnai kadınlar”ı
aşırı görünür kıldı ve Suudi Arabistan’daki diğer kadınların görüntülerini -bu
kadınlar eylemlerini görünür kılmak ve seslerini duyurmak için özel olarak çabaladıklarında
bile- dışarıda bıraktı; bunlar yoksul, Suudi ya da liberal olmayan, kamusal
alanda ifşa edilmek istemeyen kadınlardı. Suudi devleti (Suudi olan-olmayan,
kadın-erkek) bütün vatandaşlarını belirli yollarla daha görünür kılmaya
çalıştı, çalışıyor. Bu yollardan biri de gözetleme/denetleme: bu türden bir
görünürlük özgürlüğün genişlemesine değil, yeni bir denetim biçimine cevaz
veriyor. Gözetim devleti giderek korkunç biçimde güçlenirken ve görüntüler
üzerindeki denetimini ve sınırlayıcılığını artırırken Suudi devletinin iletişim
stratejisinin söz konusu denetimlerden kaçmayı deneyen görünmez eylemcinin
ifşasında işlevsel olduğu anlaşılıyor.
Amelie Le Renard
15 Aralık 2014
15 Aralık 2014
Dipnotlar
[1] Suudi Arabistan’da yüzü örtmek için kullanılan
muhtelif aksesuarlar bulunuyor; nikap, burka ve yaşmak gibi.
[2] Bu makalede basından alıntılar daha yakından
takip ettiğim Fransız medyasından yapıldı. Belirtmek gerek ki, Fransızların
özgül bir “Müslüman kadınların örtüsüzleştirilmesi” tarihine sahip olduğu doğru
olmakla beraber örneklenen temsillerdeki Suudi kadın imgesinin hâkimiyet alanı
sadece Fransız medyası ile sınırlı değil.
[3] Adlarını vermek istemiyorum, zira birkaç
kadını töhmet altında bırakmak değil, rejimin ve yabancı basının “istisnai
kadın” imajını yeniden ürettiklerini göstermek derdindeyim. Niyetim bu
kadınları ve onların toplum hayatına katkılarını küçümsemek değil.
[4] 16. yüzyıldan bu yana oryantalistlerce
üretilmiş metinler için bkz. Dakhlia, Jocelyne, 2007. “Harem: ce que les
femmes, recluses, font entre elles,” Clio. Femmes, Genre, Histoire, 26. ABD’deki “sapık
olarak Ortadoğulu” temsillerine dair bkz. Puar, Jasbir, 2012 (2007). Homonationalisme: politiques queers après le
11 septembre. Paris: Amsterdam.
[5] Karikatürlerin biri farklı siyasi çizgileri
bir arada içeren bir dergide ve diğeri ise bir mizah dergisinde basılmıştı.
Bkz. “Un zoo féminin dans le désert saoudien” [Suudi çölünde (“hayvanat
bahçesi”nden mülhem -ç.n.) kadın
bahçesi], Charlie Hebdo, 22 Ağustos
2012 ve “Arabie Saoudite. Bientôt une ville réservée aux femmes… pour les
émanciper,” [Pek yakında Suudi Arabistan’da: özgür olmaları için… kadınlara
mahsus şehir], Causette, Sayı 27,
Eylül, 2012.
[6] “Arabie: le roi de la lingerie au pays du
voile,” [Arabistan: hicap ülkesinde iç çamaşırı krallığı] M6 televizyonu, yayınlanma tarihi 20 Mart 2011.
[7] Mahkemelerde bu türden çok vakaya
rastlanıyordu. Kadının yasal vasisi davayla ilgisi olmayan başka bir kadını
mahkemeye getiriyor ve peçe hâkimin bu düzenbazlığı tespit etmesini
engelliyordu.
[8] Örneğin kimlik numarasını vermeden cep
telefonunu şarj etmek artık olanak dışı. Pratikte bu, cep telefonu
kullanıcısının devletle güvenlik konusunda işbirliği halinde olan telefon
şirketince tespit edilebilmesi anlamına geliyor.
[9] 2013 ve 2014 yıllarında bazı Suudi
vatandaşları sosyal medyada hükümet karşıtı gösterilerin videolarını ya da
rejimin eleştirildiği videoları paylaştıkları için tutuklandılar ve hüküm
giydiler. Bkz. Tinyurl (Erişim tarihi 17 Kasım
2014) ve “Arrest of Saudi netizens triggers Twitter, YouTube closure fears”
(Suudi internet kullanıcılarının tutuklanması Twitter ve Youtube’un kapatılacağı
korkularını tetikliyor), BBC Monitoring
(3 Nisan 2014).
Referanslar
Abu Lughod, Lila, 1998. Remaking Women. Feminism and Modernity in the Middle East, Princeton: Princeton University Press.
Abu Lughod, Lila, 1998. Remaking Women. Feminism and Modernity in the Middle East, Princeton: Princeton University Press.
Ahmed, Leila, 1992. Women and Gender in Islam: historical roots of a modern debate,
Yale University Press.
Al-Rasheed, Madawi, 2013. A Most Masculine State. Gender, Politics, and Religion in Saudi Arabia.
Cambridge: Cambridge University Press.
Dakhlia, Jocelyne, 2007. « Harem: ce que les
femmes, recluses, font entre elles », Clio. Femmes,
Genre, Histoire, 26.
Le Renard, Amélie, 2011. Femmes et espaces publics en Arabie Saoudite. Paris: Dalloz.
Le Renard, Amélie, 2014. A Society of Young Women. Opportunities of Place, Power, and Reform in
Saudi Arabia. Stanford: Stanford University Press.
Puar, Jasbir, 2012 (2007). Homonationalisme: politiques queers après le 11 septembre. Paris:
Amsterdam.