09 Mart 2021

Yeni Bir Feminizm



Terörle mücadele, İslam ve yabancı düşmanlığı ile birlikte ilerliyor. Bu süreç dâhilinde, feministlerin kimi görüşleri, ceza hukukuna ve idare hukukuna eklenen, Müslümanları hedef alan ayrımcı terörizmle mücadele tedbirlerini desteklemek için kullanılıyor.

Öte yandan terörle mücadele, başka tür bir feminizmin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bazı Avrupalı kadınlar, düşman imajı yaratıp Müslüman kadınları tecrit etmeyi amaçlayan devlet tedbirlerine karşı koyuyorlar.

Feminist akademisyenlerin ve araştırmacıların oluşturduğu Sonraki Nesil isimli ağ, şu cümleleri sarf ediyor:

“Kendi kendilerini kadın haklarının bekçisi ilân eden ama yıllardır kadın hareketini ve kadın mücadelesini zerre desteklememiş, eylemlere hiç katılmamış bu kişilerin kadınların kurtuluşu davasını göçmen karşıtı, asimilasyoncu, İslam düşmanı ve etnik merkezci siyasetleri adına istismar etmelerine izin vermeyeceğiz. Onlara kararlı bir sesle, ‘yaptıklarımızı bizim adımıza yapmıyorsunuz’ diyoruz.”[1]

Almanya’da sağdan sola, yeşillerden Hristiyan demokratlara, farklı politik kesimlere mensup yaklaşık 780 kadın, devletin başörtüsünü yasaklayan kararına karşı çıkan bir dilekçeye imza attı.[2]

Fransa’da ise Müslüman kızların başörtülerinin uygun olup olmadığı üzerinde durmayan, okullardaki ihraçlara karşı çıkan Herkes İçin Okul isimli harekete feministler de destek verdiler.

Bugün Avrupa genelinde Müslüman feministlerin sesi yurttaş hakları, bilhassa kadınların başörtüsü takıp takmama hakkı konusunda resmi söylem dâhilinde yürütülen tartışmanın kültür ve dinle alakalı sınırlarını aşıyor.

Kendi toplumları içinden konuşan Avrupalı Müslüman kadınlar için her gün yüzleştikleri cinsiyetçilikle mücadele kadar İslam düşmanlığı da bıktırıcı bir düzeye ulaşmış durumda.

Fakat bir yandan da bazı feministler, kadını batı feminizminin çizdiği yol dışında başka bir yolun özgürleştirmeyeceğini düşünüyorlar ve Müslüman kız kardeşlerinin içinde bulundukları açmaza gerekli cevabı vermedikleri gibi onları yerip şeytanlaştırıyorlar.

Bu konuda epey saldırgan bir isim olan Alman feminist Alice Schwarzer, başörtüsü karşıtı kampanyalarını terörle mücadeleyle ilişkilendiriyor ve başörtüsünün “Müslüman savaşçıların bayrağı” olduğu konusunda sürekli uyarılarda bulunuyor.[3]

Fransa’da Saide Kada gibi isimler, feministlerin aşağılamalarına ve saldırılarına maruz kalıyorlar. Bu feministler, “toplu tecavüze suç ortaklığı yaptığını” iddia ettikleri, başörtüsü takan bu kadının Lyon belediye başkanının başında bulunduğu bir insan hakları derneğinden kovulması için uğraşıyorlar.

Bazı feministler, Müslüman dünyayı hedef alan, göç sürecini kontrol altına alacak katı tedbirlerle zorla evlilik meselesini ilişkilendiren sağcı kampanyalara karşı çıkıyorlar. Bu noktada, zorla evlilik meselesinin Avrupa’da kendi cesur müdahaleleri sayesinde tartışıldığını söyleyen Hirsi Ali ve Hege Storhaug destekçileri, esasen yalan söylüyorlar.[4]

Azınlık gruplarına mensup kadın örgütleri, zorla evlilik meselesiyle Hirsi Ali Bakireler Kafesi’ni yazmazdan çok önce mücadele ediyorlardı. Ama bu örgütler, zorla evlilik meselesini ırk temelli ele almadılar, meseleyle ilgili olarak medyada duygusal konuşmalar yapmadılar, siyasetçilere İslam düşmanı söylemi besleyecek önerilerde bulunmadılar. Bu örgütler, sadece pazarda ve popüler algıda karşılığı olmayan mesajlar vermekle yetindiler.

Bu tür kampanyalara bir yandan da göç sürecini kontrol altına alan ayrımcı politikalara ve devletin göçmenler konusunda geliştirdiği ırkçı tutuma yönelik eleştiri eşlik etti.[5] Bahsi geçen örgütler, kadına yönelik şiddetin ırk, sınıf ve dini dikine kesen bir mesele olduğunun farkındaydılar. Dolayısıyla Batı’nın ahlak ve medeniyet düzleminde üstün olduğu mitini ve Aydınlanma’nın tamamlanmış bir proje olduğuna dair miti ellerinin tersiyle kenara ittiler.

Irkçılıktan arınmış yeni bir feminizm, terörle mücadeleye eklemlenmiş İslam ve yabancı düşmanlığına, ataerkinin beyaz Hristiyan Avrupalıyla, yani “biz”le değil, İslam kültürüne mensup kişilerle, yani “onlar”la alakalı bir şey olduğuna dair iddiaya cepheden karşı çıkan bir feminizme ihtiyaç var.

Muhafazakâr ve aşırı sağcı partilerin, beyaz erkek heteroseksüel imtiyazın ve onlarca yıldır “kadının yeri”ne dair geleneksel değerleri yayanların kalesi olan yapıların saçma özgürlükçü iddialarını yere çalma imkânını ancak bu tür bir feminizm bulacaktır.

Yeni feminist çığlık yükseliyor ve şunu söylüyor: Kadın hakları için mücadele eden bu yeni Aydınlanmacı savaşçılar, bizi asla savunmuyorlar.

Liz Fekete

[Kaynak: A Suitable Enemy: Racism, Migration and Islamophobia in Europe, Pluto Press, 2009, s. 99-101.]

Dipnotlar:
[1] <www.nextgenderation.com> [son erişim tarihi: 12 Ağustos 2008].

[2] Bu dilekçeye tepki olarak sosyolog ve feminist Halina Bendkowski imza kampanyası başlattı ve hazırladığı dilekçede, devletten kadın haklarını tanımayan yabancıların ikamet izinlerini iptal etmesini istedi. Bkz. Heide Oestereich, Der Kopftuchhstreit – das Abedland und ein Quadratmeter Islam (Frankfurt: Brands and Apsel, 2004), s. 105–11.

[3] Schwarzer bu yorumunu Der Spiegel’deki bir makalesinde dile getiriyor. Aktaran: New York Times, 30 Haziran 2006.

[4] Ayrı ama süreçle bağlantılı bir hamle dâhilinde 58 bilim insanı, Profesör Yasemin Karakaşoğlu ve Mark Terkessidis’in kaleme aldığı bir açık mektuba imza attılar. Mektup, İslam’la alakalı epey rağbet gören kitaplar yazan Ali ve Storhaug’u bireysel olayları ve kişisel deneyimleri bilime aykırı biçimde genelleyen, kitleleri tahrik etmeye yönelik bildiriler yazmakla suçluyordu. Mektupları Die Zeit’ın 2 Şubat 2006 tarihli nüshasında yayımlanan bilim insanları, bilimsel çalışmaların pek ilgi görmemesini endişe verici bulduklarını dile getiriyorlardı.

[5] Bkz. Southall Black Sisters, From Homebreakers to Jailbreakers (Londra: Zed Books, 2003).