Kofia Grubu İçin Bir Kılavuz
Nekbe’den
beri Filistin sanatı ve kültürü, geleneği sürdürme ve başka ifade tarzlarını
özümseme arasında uzanan o ince çizgide ilerledi. 1967’de İsrail’in başlattığı
savaş esnasında ülkesini terk edip İsveç’e yerleşen Nasıralı şarkı yazarı George
Totari, kendi sanatı dâhilinde yeni bir yola girip başka Filistinlilerle ve
solcu İsveçli müzisyenlerle birlikte bir müzik grubu kurdu.
1972’de
kurulmasından 1987’de patlak veren intifadaya dek Kofia grubu, dört albüm, üç vinil plak, bir de kaset çıkarttı.
Üstelik bunları müzik endüstrisinin desteğini almadan, adı bilinen plak
şirketlerine sırtını yaslamadan yaptı. Grupla ilgili yeni çekilen kısa filmde
de aktarıldığı biçimiyle Kofia’nın
hikâyesi, taban hareketinin özgün bir biçimi olarak görülebilir. Bu makale,
grubun çalışmalarına kısa bir giriş mahiyetindedir.
Vatanım Filistin (1976)
“Siyonistlere, emperyalistlere ve gericilere
ateş edin!”
İlk
albümleri böylesine militan ve cesur bir mesajla başlıyor; bu mesaj ud, buzuki
ve perküsyondan oluşan güçlü birliktelikle destekleniyor. İsveççe ve Arapça
olan sözler, hem İsrail rejimine hem de Avrupalı yönetici sınıflar arasındaki
müttefiklerine yumruk sallıyor. Bu yumruğun özel olarak, Filistinlilerin
olmadığını beyan etmiş olan Golda Meir’in önüne kırmızı halılar seren İsveçli
siyasetçilere sallandığını biliyoruz.
Kürdi
makamında bestelenmiş olan ikinci şarkının adı Pansar Och Canoner/Midfa’iyya
Wa Dubabat (“Toplar ve Tanklar”). Şarkıda doğrudan Siyonist askerî lider
Moşe Dayan hedef alınıyor. Şarkı, kocası gerillalara katılmış bir kadının ağzından
okunuyor ve o kadın şunu haykırıyor: “Yaşasın halk devrimi!”
Albümde
ayrıca Tel el-Za’atar (1976) ve Küfr Kassem (1956) katliamları ile ilgili
şarkılara da yer verilmiş. Küfr Kassem Katliamı ile ilgili şarkıda ölenlerin
yeryüzünde sevgiye ve korumaya kavuştuklarından bahsediliyor. Dom Dödar Våra Kamrater/Yiqtilo al-Rifaq (‘Yoldaşlarımızı
Öldürüyorlar”) isimli şarkıda ise George Totari İsveççe şunu söylüyor:
“Taşlarına, dağlarına, vadilerine hasretim.”
Gothenburg’da
işitilen seslerin Filistinli müzisyenlerin yetiştikleri köylere ait seslerle
hiçbir alakası yok. Burası, farklı enstrümanların, seslerin ve eylem biçimlerinin
harman olduğu bir yer. Albümün ikinci yarısı, binlerce insanın uğradığı solcu
bir kültür merkezi olan Sprängkullen’de kaydedilmiş. Albümde o konsere
katılanların enerjisini ve coşkusunu işitmek mümkün. Grubun flütçüsü Bengt
Carlsson, o günlerle ilgili şunları aktarıyor:
“Konserlere geldiğinizde
şunu görüyordunuz. Seyircilere ritim enstrümanları veriliyor ve onlara ‘bizimle
birlikte çalın’ deniliyordu. İnsanların konserin parçası hâline gelmesi çok
güzel bir şeydi”.
Palestinas Dotter/Ibnat Falastin (“Filistin’in Kızı”)
isimli şarkıda kadın vokalist slogan atıyor ve “Hayır, hayır asla teslim
olmayacağız” diye bağırıyor. Bu ilk albümde müzisyenlerin kimliği gizli
tutulmuş: Bu konuda grubu kuran Totari, “biz bir görev ifa ediyorduk,
isimlerimizin hiçbir önemi yoktu” diyor.
Albüm,
Beledi (“Vatanım”) şarkısıyla sona
eriyor. Totari’nin yeni söz yazdığı bu türkü, Deyr Tassin’e, Celile’ye ve
Yafa’ya geri dönme hakkı üzerinde duruyor. Tekrarlanan ezgi, Filistin’e has turazi (miras) şarkılarında görülen
doğaçlama şiirlere ses oluyor. Canlı kayıt ise zılgıtlar, coşkulu keman sesleri
ve ritmik alkışlarla alternatif müzik sahnelerinde alınacak lezzeti veriyor
dinleyene.
Vatanımın Toprağı (1978)
Grubun
ikinci albümünün kapağı konusunda yapılan tartışmaları aktaran şarkıcı Carina
Olsson, ekmek pişiren güçlü bir Filistinli kadının fotoğrafını seçtiklerini
gururla anlatıyor. Militanlığından hiçbir şey kaybetmeyen grup, bu albümde
toprağın bereketinden, Filistin’deki şehirlerden ve köylerden, ayrıca mülteci
kadınların gösterdiği sabır ve sebattan bahsediyor.
Albüme
adını veren şarkı, Celile’ye övgüler düzen iki şarkıdan biri. Bu şarkıda
zeytinlerden, yeşil yapraklardan ve topraktan bahsediliyor. Şarkıyı Arapça
seslendiren Totari, Filistinli gençlere sömürgecilere, zalimlere ve vatanı
satan hainlere (ki burada İsrail ve ABD’yle anlaşma imzalamış olan Sedat’tan
bahsediliyor) başkaldırmaları çağrısında bulunuyor. Bir sonraki şarkı Sång om Galiléen/Ughniyya ‘an Jalil’de (“Celile İçin Şarkı”) fonda çalan udun
eşliğinde kadın korosu, Toprak Günü için bir şarkı söylüyor. Totari, bu şarkıya
dair şu açıklamayı yapıyor:
“İsveç’te yaşıyordum ve ‘İsveçlilere
davamızı anlatmak benim görevim’ diye düşündüm. İsveçliler, Filistin hakkında
hiçbir şey bilmiyorlardı. Şarkılarımız, onlara tarihsel olayların hikâyesini
oğullarınn, kızlarının, her şeyini yitirmiş anaların sesinden anlattı.”
In Nasaret/Al-Nasira (“Nasıra”) isimli, sözlerini
Nekbe’yi görmüş, ismi verilmeyen bir Filistin’in kaleme aldığı şarkıda flüt
eşliğinde Totari, 1967’de geride bıraktığı kasabasından bahsediyor. Yazar,
kuşatma altındaki Nasıra’yı tarif ederken “bir fırtınanın sebep olduğu
rüzgârlara söyledim şarkımı” diyor ve Filistinlilerin bir gün geri dönüşlerini
kutlayacağına dair ümidini bir mevval (uzun hava) ile birlikte dillendiriyor.
Albüme
damgasını vuran diğer bir husus da sahip olduğu enternasyonalist ruh.
Müzisyenlerin önemli bir bölümü Vietnam ve Güney Afrika’daki mücadelelerle
dayanışma amacıyla kurulmuş olan hareketler içerisinde yer almış kişiler. Kofia, Şili, Umman ve İran halkları için
anti-emperyalist marşlar besteleyip söylemiş bir grup aynı zamanda. Hatta
Şah’ın devrilmesi sonrası Şubat 1980’de yapılan devrim kutlamasına davet edildi.
Vatanımın Toprağı albümü,
zihinlere kazınan İsveççe nakaratı Leve
Palestina (“Yaşasın Filistin”) ile bilinen ve Demonstrationssången (“Gösteri Şarkısı”)/Tahiyya Falastin adını taşıyan şarkıyla bitiyor. Koronun
hatırlaması kolay ve sıkça tekrarladığı sözleri dillendirdiği bu şarkı, hem bir
kurtuluş manifestosu hem de geri dönüş hakkı ile ilgili bir bildiri. Şarkı hem
vatanla bağ kuruyor hem de dayanışma konusunda yürekli bir çağrıda bulunuyor.
Buğday
ve zeytin hasadından, taş ve roket fırlatan sömürgeciden, dünyanın yeni yeni
bildiği mücadeleden bahseden şarkıda kadın şarkıcılar çağrıya şu cevabı
veriyorlar:
Vatanımızı
Emperyalizmden
kurtaracağız.
Ülkemizi
Sosyalizm
için yeniden kuracağız.
Ve buna
şahit olacak
Tüm
dünya!
Yaşasın
Filistin!
Siyonizmi ezin!
Mesajın
ruhunu belirgin kılmak istercesine Leve
Palestina şarkısı, takip eden dönem içerisinde İsveç’te düzenlenen solcu ve
Filistin yanlısı gösterilerin ana unsuru hâline geldi.
2019
Bir Mayıs’ında Malmö’de yürüyen kitle bu şarkıyı söyleyince İsveç’in sosyal
demokrat hükümeti saldırıya geçti. Başbakan Stefan Lofven, kendi parti
üyelerini Siyonizm karşıtı şarkıyı söylediği için antisemit ilân etti ve
şarkının yasaklanmasını istedi.
Britanya,
Almanya gibi kapitalizm merkezlerinde Filistin’le dayanışma eylemleri saldırıya
uğruyor ama gene de direnişin şarkıları ve hikâyeleri yankılanmaya devam
ediyor.
Aileme ve Sevdiklerime Mevval (1984)
Kofia’nın
üçüncü albümü, zor zamanlarda, Beyrut’un alevler içinde olduğu, İsrail’in
desteğini arkasına almış faşistlerin Sabra-Şatilla katliamını gerçekleştirdiği bir
dönemde çıktı. Altmışlarda Filistin milliyetçiliğinin güçlenmesiyle türkülerin,
dabkenin ve tetriz denilen nakış
işlerinin (bu nakış örnekleri albüm kapağında da karşımıza çıkıyor) ön plana
çıktı. Bu bağlamda Totari, hayat dolu ve şölen havasını yansıtan ezgiler ve
sözlerle yüklü şarkılar besteledi:
Çırpın
ellerinizi, dans edin benimle
Kocan bugün
eve dönüyor.
Dik kafaya
rakıyı Ramallah
İndir mideye
tabbuleyi vallah billah.
– Klappa
dina händer/Za’af wa ra’s ma’ya
(“Çırpın ellerinizi, dans edin benimle”)
Şarkıda
enstrümanların doğaçlama çalındığı bir bölüme yer bırakılmış, böylelikle
hapisten çıkan kişinin özgürlüğü dinleyene hissettirilmeye çalışılmış. Buna tekrarlanan,
gümbür gümbür bir ritim eşliğinde titrek sesiyle bir keman eklenmiş.
Kofia, silâhlı
gerilla mücadelesine açıktan destek veren ve bu desteğini Filistinli kitlelerin
direncine omuz veren hikâyelerle sunan bir grup. In Bomba inte mer/La Tiqtilu
al-Atfal (“Bombalamayın”/ “Çocukları Öldürmeyi Bırakın”) isimli şarkıda huzur
içinde oyunlar oynayan, gelecek nesiller için yeni hayatlar ve yeni evler kuran
gençlerden söz ediliyor. Totari’nin yazıları ile FHKC lideri Gassân Kenefâni’nin
hikâyeleri arasında belirgin bir paralellik söz konusu ki bu, Totari’nin de
kabul ettiği bir husus:
“Kenefâni’nin Hedef dergisinde çıkan yazılarını
okumuştum. Okuduklarımdan, o yazıların bende bıraktığı izlerden epey
etkilendim.”
Lübnan’da
yaşanan felâketler de Kofia’nın
repertuarında önemli bir yer tutuyor. Bu olaylar, cephe hattındaki
Filistinlilerin sesi üzerinden aktarılıyor. Södra
Libanon/Ijtiyah al-Janub al-Lubnani
(“Güney Lübnan’ın İşgali”) isimli şarkı Carlsson’un tabiriyle, bir tür görgü
tanığı raporu gibi. 1948’de Kudüs’teki evini bırakıp İsveç’e gelmiş olan perküsyoncu
Michel Kreitem ise “her şarkının bir hikâyesi olduğunu” söylüyor.
Doğudan batıdan
Her yandan
bombalar yağıyor.
Varolan her
şeyi yakmak istiyorlar.
Tüm cesaretimizle
savaşacağız
Faşizmi
ve Siyonizmi yeneceğiz.
Şeytanı ve dostlarını ezeceğiz.
Yaşasın Filistin (1988)
Kofia,
dördüncü albümünü 1988’deki intifada esnasında çıkarttı. Filistin’deki tüm
gerilla müzisyenler gibi Kofia da sınırlı
bir bütçe ile çalışma yürütmekte, şarkılarını kasetler aracılığıyla
duyurmaktaydı. Totari’ye göre “asıl sorun para değil kaynaklardı. Sadece İsveçli
müzisyenlerden yardım alınabiliyordu.”
Albümün
kapağında “Filistin devriminin ve yiğit Filistin halkının şehit düşmüş
liderleri anısına” ibaresine yer verilmiş. Ayrıca Süleyman Mansur’un çizdiği,
hapishane hücresinin parmaklıklarını kırıp özgürlüğüne kavuşan güvercin resmi
kullanılmış.
Bu
sefer alışık olmadığımız bir durum söz konusu, zira albümdeki tüm şarkılar
Arapça seslendirilmiş. Enstrümanlar biraz daha geriye atılıp Totari’nin sesi ön
plana çıkartılmış. Şarkı sözleri Filistin’de kalanlara, geride bırakılmış vatan
toprağına ve mücadeleye girmek için yanıp tutuşan insanlara gönderilmiş bir tür
posta kartı gibi.
Sevdiklerimize,
akrabalarımıza, Filistinlilerin gözlerine,
Nasıra’nın
kirpiklerine selam söyleyin.
– Selam
Sevgiye
ve sanata
Selam sendeki
güzelliğe, ey Yaffa
Salınıp duran,
beni baştan çıkartan deniz fenerine.
– Jafa.
Diğer
şarkılar ise Gazze’ye, Kudüs’e ve Celile’ye ithaf edilmiş. Şarkılarda kasabalarda,
köylerde ve vadilerde yaşayan müşterek ruh üzerinde durulmuş, ayrıca
gençlerdeki cesaret övülmüş.
Gitarist
Mats Lundälv’in gruba katılmasıyla Kofia’nın
üçüncü albümle birlikte başka bir düzeye geldiğini söylemek lazım. Dördüncü albümdeki
düzenlemeler ise önceki albümlerden oldukça farklı.
İştana (Seni
Özledim”) isimli şarkıda 12 telli elektrogitardan çıkan rifler şarkıya insanı
ayağa kaldıran bir nitelik kazandırmış. Lundälv, Malak Ya Assmar (“Sen Esmer Bir Meleksin”) isimli şarkıda tabla
çalan Mahmud Ebu Elhayr ile birlikte öne çıkıyor.
Delal isimli
şarkıda Peter Jansson’un kontrbas introsu Arap süsleme sanatından esinlenmiş. Bu
introyu Carlsson’un yan flütü ve Totari’nin udu takip ediyor, bunlar hep
birlikte vokali besliyor. Sözler buruk ama gene de Kofia albümünün özünde duran iyimserliğe dair ipuçları barındırıyor
içinde:
Selam olsun
gözlerine ey Delal
Kuşun kanatları
seni güvenli bir kucağa bıraktı
Şehitlerin kanı toprağımızı
suladı.
Kofia: Müzikle Devrim Yapmak
Bu
yazının yazıldığı sıralarda George Totari yeni albüm üzerinde çalışıyordu. Kofia: Müzikle Devrim Yapmak isimli kısa
film, bu devrimci tarihin belirli bir kısmını anlatıyor, Filistinlilerin
sürgünle nasıl başa çıktıklarına, Siyonizme, emperyalizme ve onlara suç
ortaklığı yapan Filistinli liderlere yönelik sert eleştiriyi nasıl
gerçekleştirdiklerine dair aydınlatıcı bir başka örnek sunuyor.
Hem
müzik hem söz konusunda çift dilli olması sayesinde Totari ve diğer müzisyenler,
Filistin’deki militanlığı ve sosyalizm mücadelesini başkalaştırdı. Belirli bir
düzeyde farklı etkilerin birlikteliği hiç de yeni bir şey değil ama Siyonizmin
mültecileri yeryüzüne saçması bu etkileşim sürecini hızlandırdı ve kendi
varlığına karşı çıkacak itirazın tohumlarını toprağa bilmeden ekti.
Kofia’nın
hikâyesi hâlen daha yazılmakta olan bir hikâye. Bu müziği kimse susturamayacak.
Louis
Brehony
9 Mart 2020
9 Mart 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder