28 Mart 2016

Çığlığın Zaferi


Bir yerlerde çocuklar ölüyor, bir yerlerde insanlığı katlediyorlar, bir yerlerde insanlık bitiyor. Elimiz kolumuz bağlı izlemekten, ağlamaktan daha kötüsü olmaması için dua etmekten çok yorulduk. “Artık bir şeyler olsun” diyoruz. Artık bizim de sesimizi duysunlar. Artık bir yerlerde sesi duyulmayan insanların da sesi yükselsin istiyoruz. Seslerine çığlık, ağıtlarına zılgıt olmak için buradayız.
Oturduğunuz yerde kafanızı bir çevirin bu coğrafyanın hangi kesiminde kan kokusu yok? Hangi kesiminde huzur var? Hangi kesiminde insanlar ölümle burun buruna değil?
Çok uzağa gitmeyelim hemen başucumuzdaki ülkeye Suriye’ye bakalım. Tekfirci çetelere karşı ordu, halk, insanlık omuz omuza vermiş durumda. Ülkelerini tecavüzcü, sapık zihniyete, zalimlere karşı korumaya çalışan bir halk var.
Sesini duyurmaya çalıştığımız 2 köy daha var. Bunlar Fua ve Kafraya.
Köyün nüfusu yaklaşık 30 bin kişi. Köy aylardır mazot, elektrik, su, gıda sıkıntısı çekiyor. Köy şuanda cihatçılar tarafından kuşatma altında. Gıda yardımı Suriye helikopterlerinin havadan yardım paketleriyle sağlanıyor. Tabii bunun ne kadarı halka ulaşıyor orası da meçhul. Eğer cihatçı çeteler köye girerse bu insanları keseceklerini söylüyorlar. Ölümle burun buruna kalmış her saniye ölüm enselerinde.
Peki biz ne zaman ayağa kalkacağız? “30 bin insanı kesmişler” haberini alınca mı? E o saatten sonra duyar kassan ne işe yarar?
Bakın açık açık diyoruz artık “DUR” demenin vakti geldi. Bunlara artık duyarsız olmak istemiyoruz. Biz çocuğunun et parçalarını eteğinde taşıyan, kasalara dolduran anneleri, babaları görmek istemiyoruz. Biz çocuğunu bu yaşa kadar özenle büyüten annelerin, babaların bir koltuk sevdası uğruna çocuklarını kaybetmelerini istemiyoruz. Biz artık sahile vuran o minik, masum bedenlerin acımasızca katledilmesini istemiyoruz. Biz artık masum insanların ölmesini istemiyoruz.
Masum insanların ölümü demişken Türkiye'ye bakalım. Türkiye masum insanlar için ne yapıyor? Biz söyleyelim mi ne yapıyorlar? Türkiye sınır kapımızdan Suriye'yi kan gölüne çevirmiş tekfircilere silah sevkiyatı yapıyor. Yani Suriye'de ölen o kadar masum insanın bedduası artık Türkiye'nin üzerinde.
9 yaşındaki çocuklara kafa kesmeyi bir eğlence haline getiren bir zihniyet mi demokrasi getirecek? Türkiye o yüzden mi ilâç sevkiyatı adı altında silah sevkiyatı yapıyor? Hem de tırlarca! Sınırlardan vızır vızır ambulanslar geçiyor. Üstelik içi mühimmat dolu bir sürü ambulans. Hadi bunları geçtik, sınırda yaralanan tekfirciler nerede tedavi görüyor? Tekfirciler taşınarak sınırlardaki hastanelere getiriliyor. Yani biz hem besliyoruz, hem tedavi ediyoruz onlar yetmiyor bir de eğitip donatıyoruz! İnsanlıktan çıkmış bu yobazları ise orada masum insanların üzerine yolluyoruz. Neden?
“Demokrasi gelecek”. Yahu geçin bu işleri. Kime göre neye göre demokrasi bu? Kendinize gelin, açın artık gözünüzü. Çıkarın at gözlüklerinizi. Bu adam bizi nereye götürüyor? Bizi adım adım çıkmaz yola sürüklüyor. Yanında da kurban olarak Suriyeli masumları seçmiş, baksanıza. Kendi ülkesinin masum insanlarına göz göre göre kefeni giydirdi. Sırada komşu ülke mi var? Buna izin vermeyelim. Gerçekleri öğrenmek için sadece birkaç kaynak, küçük bir araştırma yeterli olacaktır. Öğrenmemek için, gerçeği bilmemek için bu kadar diretmeyin. Bir direniş içerisindeyiz.
Bu direnişi hepimizin desteğiyle, duyarlı davranışlarıyla büyüteceğimize inanıyorum. Dayanışma içinde oldukça büyüyeceğiz, büyüdükçe sesimiz çığlık olacak ve çığlıklarımız bizi zafere götürecek!
Ezgi Karakuş
28 Mart 2016

0 Yorum: