Her iki kapitalist parti de ulusal zulme ve ekonomik
krize tek bir çözüm bile sunmuyor.
Donald Trump’ın eski Neonazi ve Baş Dahi David Duke’un
Cumhuriyetçi Parti ve seçmen kitlesinin politik niteliğine dair ettiği tonla
laf karşısında Ku Klux Klan hakkında pek bir şey bilmediğini söylemesinin ve
yaşadığı tereddüdün bir önemi yok.
Trump’a televizyonda Duke’tan gelen desteği
soruyorlar. O da şunu söylüyor:
“Bu gruba bakmam lazım. Yani grubun ne söylediğini
bilmiyorum.” Trump lakayt bir dille cevap yetiştiriyor. Ardından da şunları
aktarıyor:
“Hakkında
hiçbir şey bilmediğim bir grubu kınamamı isteyemezsiniz benden. Bakmam lazım.
Eğer grupların listesini gönderirseniz, araştırıp yanlış bir şey var mı yok mu
söylerim. İçlerinde iyi olanlar da vardır. Böylesi bir yaklaşım adilane olmaz.
Bu yüzden grup listesini bana verin, ben de düşüncelerimi size aktarayım.” [CNN,
29 Şubat]
Programı hazırlayan da hemen şunu söylüyor:
“Tamam ama ben burada David Duke ve Ku Klux Klan’dan
bahsediyorum.” Trump da bunun ardından şu cevabı veriyor: “Dürüst olmam
gerekirse David Duke’u tanımıyorum. Onunla hiç tanışmadığıma eminim. Onun
hakkında hiçbir şey bilmiyorum.”
Bu ifadelerini temize çıkartma gayretlerine rağmen
Trump ırkçılık karşıtı örgütlerin, Demokrat Parti adaylarının ve yetkililerin,
ayrıca kendi partisinin üyelerinin saldırısına uğruyor. Bazıları da bu
ifadeleri Trump’ın neofaşist niteliğini resmetmek için kullanıyor.
Trump’ın Ailesi ve Klan
Bu açıklamaların ardından, gazetelerde babasının
1927’de Klan’la bağlantılı olması sebebiyle tutuklandığına dair haberler
çıkıyor. Benzer haberlere birkaç ay önce de rastlamıştık.
Washington Post’a göre,
1927’de Anma Günü’nde Fred Trump bin Klan üyesinin katıldığı yürüyüşte
tutuklanıyor. Baba Trump “dağılması söylenen korteji terk etmemek suçuyla”
gözaltına alınıyor. [28 Şubat]
Kampanyası dâhilinde Trump o dönemde başka bir
gazetede çıkan benzer bir haberin dayanaksız olduğunu söyleyerek karşı çıkıyor.
Babası ve 1927’deki olayla ilgili olarak Trump şunları
söylüyor:
“Babam
hiç tutuklanmadı. Olayla bir alakası yoktu. Bu hiç yaşanmadı. Saçmalık. Böyle
bir olay yaşanmadı. Babam hiç tutuklanmadı, yargılanmadı veya suçlanmadı.
Tümüyle yanlış söylenenler, bu saçma bir hikâye. Babam orada değildi. Böyle bir
olay hiç yaşanmadı.”
Trump’ın adaylık çalışmaları boyunca gerçekleştirdiği
yürüyüşlere ırkçı ve aşırı sağcı unsurlar katılıyor. Bunlar Obama yönetimine
son verilmesini istiyorlar. Bu yürüyüşlerde insanlar tehdit ediliyorken,
yürüyüşçülere polis eşlik ediyor.
1 Mart’ta bir grup Afrikalı-Amerikalı öğrenci Trump’ın
konuşacağı salondan çıkartıldı.
Öğrencilerden biri “siyah olduğumuz için atıldık”
diyor. Ve devam ediyor:
“Sanırım
söyleyeceklerimizden korktular. Ama gene de yürüyüşü izlemek istedik. Oradan
atılmamız okulun ne denli ırkçı olduğunun bir delili.” [Huffington Post,
1 Mart]
Güneybatı Virginia’daki Radford Üniversitesi’nde büyük
kısmı Afro-Amerikan olan bir grup öğrenci Trump’ın ırkçı söylemini protesto
edince zorla kortejden çıkartıldı. Kalabalık tarafından yuhalanan bir kadına
Trump arka arkaya şu soruyu yöneltti: “Sen Meksikalı mısın?”
Birkaç saniye sonra Time dergisi fotoğrafçısı
Christopher Morris gizli servis ajanlarınca zorla yere yatırılıp tartaklandı.
Oysa Morris o ajana dokunmamıştı bile.
3 Mart’taki Trump gösterisi sırasında ortam çok
gergindi. Polis ve gizli servis ajanları insan hakları, emek örgütleri, savaş
karşıtı örgütler ve göçmen hakları örgütlerinden oluşan göstericilerin önüne
barikat kurdu.
Clinton-Sanders Tartışması:
Afrikalı-Amerikalıların Oyları İçin Verilen Mücadele
Bu esnada eski ABD senatörü, dışişleri bakanı ve
başkanın eşi Hillary R. Clinton Demokrat Parti’nin oy tabanı olmasına rağmen
Afrikalı-Amerikalılardan umudunu kestiğini gösterdi. Clinton bu kitlenin
çoğunluğunun çektiği çileyi istismar etmek için Flint’e epey bir kaynak
aktardı. Bu şehirde su şebekesi Cumhuriyetçi Parti mensubu valinin himayesinde
zehirlenmişti.
Clinton Flint’in yeni belediye başkanına destek
verdiğini açıkladı. Burada yaklaşık yüz bin kişinin yaşadığı şehirdeki su
krizini ele alırken kampanyası dâhilinde Afrikalı-Amerikalıların kiliselerinde
yaptığı konuşma videolarına başvurdu. 6 Mart’ta televizyondan yayınlanan
tartışma epey sert geçti.
Sanders, Clinton’ı polisin Afrikalı-Amerikalılara
yönelik özel olarak uyguladığı zulümden bahsetmediği için eleştirdi. Gene de
Clinton son birkaç ay içinde Detroit’teki cemaat liderlerinden ve önde gelen
siyasetçilerden destek almayı bildi.
Bill Clinton’ın başkan olduğu doksanlarda Afrikalı-Amerikalılar
ceza kanunu üzerinden ciddi zarar gördüler. Ölüm cezasını öngören kanun
çıkartıldı. Sokaklara on binlerce polis yerleştirildi, hapishaneler inşa
edildi. Finans sanayi mevzuat ve düzenleme dışı tutuldu. Milyonlarca Afrikalı-Amerikalı,
borç krizi yüzünden evlerinden oldu. Birçoğu işlerinden atıldı, yoksulluğa
mahkûm oldu. Öte yandan bankerler daha da zenginleşti, iki kez başa geçen
Clinton sayesinde merkez bankası ve kongre üzerinden hazırlanan kurtarma
paketleri sayesinde trilyonlarca dolar kazandı.
Clinton ABD’nin Libya’da gerçekleştirdiği yıkımın ve
Afrika genelinde Pentagon Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) daha da
güçlendirilmesi sürecinin kamusal yüzü idi. Obama döneminde AFRICOM daha da
güçlendi, yetki alanı genişledi.
Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu dönemde bile hem
ülke içindeki hem de dışındaki mazlum uluslar askerî baskılara ve aşırı
sömürüye maruz kaldılar. 7 Mart’ta Pentagon Şebab örgütüne karşı Somali’de
bombardıman gerçekleştirdi. Bu olayda en az 150 kişi öldü.
Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti, Afrikalı-Amerikalılar
ve genelde işçi sınıfı için büyük bir tehlike. Dillerinde hangi kelimeler
olursa olsun Clinton da Trump da kapitalizmden ilham alan ticaret
anlaşmalarından ve küreselleşmeden yana.
Ücretlerin düşürülmesi, kitlesel işsizlik ve sefalet
kapitalist ekonomik ilişkilerin ve üretimin mevcut aşamasında esası teşkil
ediyor. Wall Street ve Pentagon’daki müttefikleri ABD toplumunun köklü
dönüşümünü engellemek için en yücede, iktidar koltuğunda oturmaya devam
edecekler.
Bağımsız bir biçimde örgütlenmiş, savaşkan bir
hareket, bugün gelişmekte olan ve 2017’de patlak verecek politik kültüre dönük
yegâne cevaptır. Seçimlerden bağımsız olarak, kapitalist toplum içindeki
çelişkiler su yüzüne çıkmayı sürdürecek ve kendilerini farklı toplumsal
biçimlerde ortaya koyacaklardır.
Abayomi Azikiwe
8 Mart 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder