27 Mart 2016

Milyonlarca Sıradan Amerikalı Trump’ı Neden Destekliyor?


Amerika’nın hâlihazırdaki en büyük gizemlerinden birine parmak basmak istiyorum müsaadenizle: Cumhuriyetçi Başkan aday adayı Donald Trump’ın destekçilerini güdüleyen ne olabilir?

“Gizem” dedim, zira Trump hayranlarının ana gövdesini oluşturan işçi sınıfından beyazlar, adayın mitinglerinde büyük kalabalıklar hâlinde boy gösteriyorlar, stadyumları ve havaalanı hangarlarını dolduruyorlar; ne var ki onların görüşlerine saygın gazetelerin hiçbirinde rastlamak genel anlamda mümkün değil. Bu gazetelerin köşe yazılarında ya da okur görüşlerinin aktarıldığı sayfalarında neredeyse her türden demografik kategorinin yer alması konusunda hassasiyet gösteriliyor, ancak “mavi yakalılar”, nedense ısrarla görmezden geliniyor.

İşçi sınıfından insanların görüşleri, bu gazetelerin evrenine o kadar uzak ki New York Times’ın köşe yazarlarından Nick Kristof, geçen hafta köşesinde bir Trump destekçisini işin içine katmak istediğinde bir kişi uydurmak zorunda kalmış ve yazısında bu hayalî kişiye cevaplar verdirmişti.

Üst-orta sınıfın mensupları işçi sınıfından Öteki’yi anlamak istediklerinde geleneksel olarak konunun uzmanlarına başvururlar. Bu otoritelerden Trump’ın hareketini izah etmeleri istendiğinde ise özellikle belirli suçlamaya, bağnazlık suçlamasına yoğunlaştıkları görülüyor. Diyorlar ki Trump’ınki gibi bir hareketin muharrik gücü, sadece ırkçılık olabilir.

Trump’ın kendisi, bu türden yargılar için ikna edici kanıtlar sunuyor elbette. Adam, Amerika’daki her bir etnik grubu incitecek hakaretleri sıralamış bir soytarı. Milyonlarca kayıt dışı göçmeni sınır dışı etmek niyetinde. Müslümanların Amerika’ya girmesini önlemek istiyor. Birtakım diktatörlere hayranlık besliyor, hatta geçenlerde Mussolini’nin bir sözünü tvitlediği bile oldu. Bu “altın kaplama” şaklaban, her türden ırkçının desteğini de kazanmış görünüyor; bunlar, elbette Beyaz Saray’da gerçek bir bağnaz görmeyi arzuluyorlar.

Bütün bu sayılanlar o kadar şok edici ki yorumcular, Trump’ın kampanyasının tamamen bunların üzerine kurulu olduğu kanısının üzerine atlamakta cevval davrandılar. Trump ırkçı olduğuna göre, onun destekçi ordusunu güdüleyen şey de ırkçılık olmalıydı.

Böylece Cumartesi günkü yazısında New York Times’dan Timothy Egan, Trump’ın ırkçılığı için “halk”ı suçlayabildi:

“Trump’ın destekçileri, onun neyi temsil ettiğini gayet iyi biliyorlar: göçmen nefreti, ırkçılık ve bir toplumu birarada tutan en temel medeni öğelere kayıtsızlık.”

Trump’ın seçmenlerinin aptallığına şaşıran içerikteki yazılar neredeyse her gün yayımlanmaya başladı. Bu insanları bağnazlıkla suçlayan yüzlerce, hatta belki de binlerce makale basıldı. Kimini muhafazakârlar, kimini liberaller, kimini de tarafsız görünen fikir adamları yazdı. Geçenlerde Huffington Post’ta yayınlanan bir makalenin başlığı şuydu örneğin: “Trump önseçimlerde başarılı oluyor çünkü Amerika ırkçı”.

Bir New York Times muhabiri, Trump’a verilen desteğe ilişkin bir harita ile Google’da yapılan ırkçı aramaların bir haritasını ilişkilendirerek, Trampçıların bağnaz olduğunun kanıtını sundu mesela.

Herkes şundan çok emin: Trump destekçilerinin coşkusu, Beyaz Amerika’nın Beyaz Saray’da bir siyahın bulunması nedeniyle deliye dönmüş altbeninin kendini bütün cahilliğiyle dışavurmasından başka bir şey değil. Trump hareketinin sabitesi, ırkçı nefret. Taraftarları da sadece anlaşılmaz değiller, anlaşılma zahmetine de değmezler.

Bize söylenen bu. Geçen hafta Trump’ın konuşmalarından birkaçını oturup izlemeye karar verdim. Adam, protestocular konuşma yaptığı alandan çıkarılırken abuk sabuk konuşuyor, bağırıp çağırıyor ve tehditler savuruyor. Bunlar tabii midemi bulandırdı, zaten Trump yirmi yıldır midemi bulandırır benim. Ama şaşırtıcı bir şey daha fark ettim. İzlediğim her konuşmasında zamanının büyük bölümünü tamamen meşru bir konuya, hatta solcu bir gündem olduğu bile söylenebilecek bir konuya hasrediyordu.

Ticaretten söz ediyordu Trump. Aslına bakılırsa bu konuya ayırdığı zamanın uzunluğundan hareketle beyazların üstünlüğünün ya da onu siyasi alanda üne kavuşturan Meksika sınırına duvar inşa etme isteğinin değil, asıl, ticaretin ana gündemini teşkil ettiği söylenebilir.

Trump, liderlerimizin imzaladığı yıkıcı serbest ticaret anlaşmaları, üretim tesislerini başka ülkelere taşıyan şirketler gibi konularda neredeyse takıntı derecesinde hassas görünüyor. Bu şirketlerin CEO’larına telefon açıp eğer ABD’ye geri dönmezlerse onları kendilerine yönelik aşırı yüksek gümrük tarifeleri uygulamakla tehdit edeceğinden söz ediyor.

Trump’ın repertuarında başka bir solcu fikir daha var: kendi liderliğinde “ilâç sanayiinde ihalelerin şeffaf olacağını” ilân ediyor. Trump, eleştirilerini askerî-sınaî komplekse de yöneltiyor; sanayi lobisinin gücünün bir sonucu olarak berbat nitelikte olmasına karşın pahalı olan uçakları hükümetin nasıl satın aldığından dem vuruyor.

Bütün bunlar beni şaşırttı, zira okuduğum makalelerin hiçbirisinde ticaret konusundan pek söz edildiğini hatırlamıyorum. Trump’ın tek meselesi, beyazlar adına düzenlenecek bir haçlı seferiydi hesapta. Acaba bu ticaret mevzuu Trump olgusunu anlamakta yardımcı olabilir mi bize?

Ticaret, Amerikalıların sosyoekonomik konumlarına göre ayrıştıkları bir konu. Üst-orta sınıfa göre ki medya figürlerimiz, iktisatçılarımız, devlet görevlilerimiz ve nüfuzlu Demokratlarımız ağırlıklı olarak bu sınıfa mensuplar, serbest ticaretin iyi ve soylu bir ideal olduğu onlar için o kadar açık bir gerçek ki bunu ayrıca tartışmaya, hatta üzerinde düşünmeye bile gerek yok. Cumhuriyetçi ve Demokrat liderler bu konuda tamamen uyuşma içindeler.

Amerika’nın geri kalan yüzde sekseni-doksanı içinse ticaret, tamamen farklı bir anlama sahip. İnternette yakınlarda dolaşıma girmiş olan bir videoda Carrier firmasının Indiana’daki bir klima üretim tesisinde bir yöneticinin bir oda dolusu işçiye fabrikanın Meksika’ya taşınacağını ve dolayısıyla, herkesin işten çıkarılacağını anlattığı görülüyor.

İzlerken aklıma, bu ülkede doksanlardan beri iktisatçılarımızın kulaklarımıza fısıldayıp durdukları “serbest ticaretin bilimsel olarak ispatlanmış faydaları”yla ilgili sözleri ve gazetelerin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) gibi anlaşmaların şirketlerin işlerini Meksika’ya kaydırmasına imkân vereceğini söyleyenlere yönelik alaycı ifadeleri geldi.

İşte o videoda, bir şirketin işlerini NAFTA’nın verdiği izinle Meksika’ya taşıyacağından bahsediliyor. Videoda şunları görüyoruz: Carrier firmasının yöneticisi, o bildik ve yüksek derecede profesyonel İK (insan kaynakları) dilini kullanarak, “rekabeti sürdürebilmek”ten ve “piyasanın fiyatlar konusundaki aşırı hassasiyeti”nden söz ediyor. İşçilerden biri yöneticiye “Hassiktir ordan!” diye bağırıyor. O da cevaben sessiz olmalarını, böylece elindeki “enformasyon”u onlarla “paylaşmaya” devam edebileceğini söylüyor. Enformasyon dediği, işçilerin topunun birden kapının önüne konacağı.

Tabii ki Donald Trump’ın ırkçı olmadığına inanmak için hiçbir özel nedenim yok. Ya öyle ya da (komedyen John Oliver’ın dediği gibi) öyleymiş gibi yapıyor; ki ikisi, aslında aynı kapıya çıkıyor.

Ama gene de Trump olgusunu izah etmenin başka bir yolu var. Ona sunulan desteğin haritası ırkçı Google aramaları ile velev ki ilişkilendirilebiliyor olsun; bu desteğin sanayisizleşme ve gelecek kaygısı ile, Washington’ın 30 yıllık serbest ticaret konsensüsünün Amerika’da yarattığı ekonomik sefalet alanları ile çok daha fazla ilişkili olduğunu görmek gerekiyor.

Trump’ın konuşmalarında videodaki şirkete çatarken haksız olmadığı söylenmeli. Irkçılık gibi iktisadî öfke de onun için bir istismar konusu olabilir. Taraftarlarının çoğunun bağnaz insanlar olduğuna da şüphe yok, ancak çok daha fazla insan, büyük ihtimalle, ticaret anlaşmalarını lanetliyor ve sizi işten çıkarıp şehrinizi yaşanmaz hâle getiren CEO’ya diklenirken, samimi görünen bir adamın başkan olması olasılığından heyecan duyuyor. Bu sayılanlar, Obama’dan ya da Clinton’dan beklenebilecek şeyler değil.

İşte size çarpıcı bir gerçek daha: insanlar, ne diyeceklerini varsaymak yerine, işçi sınıfından beyazlarla gerçekten oturup konuştuklarında bu insanları en çok ilgilendiren konunun ekonomi ve ekonomi içindeki kendi yerleri olduğunu görüyorlar. Bunun söylerken Working America’da yeni yayımlanmış olan bir araştırmaya dayanıyorum. Araştırma, Cleveland’ın ve Pittsburgh’un kenar mahallelerinde, Aralık ve Ocak aylarında gerçekleştirilmiş ve 1.600 beyaz emekçi seçmeni kapsıyor.

Sözü edilen araştırmanın bulgularına göre Trump’a verilen destek, bu insanlar, hatta kendilerini Demokrat olarak tanımlayanlar arasında bile oldukça güçlü, ama bunun nedeni, aynı insanların Beyaz Saray’da bir ırkçıyı görmek istemeleri değil. Trump’ın bu insanlara göre en iyi yönü, “tavrı”, yani pervasızca ve dobra dobra konuşması. Göçmenler konusu, ana gündemi teşkil eden belli başlı konular arasında üçüncü sırada geliyor; esas sorun ise iyi bir iş.

Working America’nın icra direktörü Karen Nussbaum bu bulguları bana, “insanlar geri kafalı olmaktan ziyade korkmuş hâldeler” diye açıkladı. Araştırma, “her zaman duyduğumuz şeyleri onaylar nitelikte: insanların artık sabrı taşmış, canları yanıyor, çocuklarının bir geleceğinin olmayacağı, durgunluktan hâlâ çıkılamadığı ve bu nedenle, her ailenin öyle ya da böyle bunun ceremesini çektiği gerçeği karşısında kahroluyorlar.”

Fort Wayne’deki Kuzeydoğu Indiana İş Konseyi başkanı Tom Lewandowski, işçi sınıfından Trump taraftarları ile ilgili sorumu daha da açık ifadelerle cevaplıyor:

“Bu insanlar, başkalarından daha ırkçı değiller. Trump, ticaret konusu hakkında konuştuğunda aklımıza Clinton yönetiminin icraatları olarak evvela NAFTA ve bilahare Çin’le yaptığı ticaret anlaşması geliyor; bu icraatlar burada çok fazla insanı işinden etti.”

Şimdi bir anlığına durup buradaki tersliğe bir bakalım: Solcu partiler, dünyanın her yerinde işçi sınıfının çıkarlarını gözetmek için kurulurlar. Ama bizim tekelleşmiş iki partiden biri olan solcu partimiz, bu insanların kaygılarına çoktan sırtını dönmüş ve kendini aydınlanmış bir üst-orta sınıfın kürsüsüne, türev finansal araçlar ve akıllı telefon uygulamaları gibi yenilikleri mümkün kılan “yaratıcı sınıf”ın kürsüsüne çevirmiş.

Trump’ın sözleri, liberalizme karşı on yıllardır biriken halk tepkisini yankılıyor aslında. Biz liberallerse, işçi sınıfından milyonların uçurumdan aşağı kayıp giden hayatlarından dolayı yükselen öfkesinin sorumluluğunu biraz olsun üstlenmekten imtina ediyoruz. Elbette onları kendi çarpık ırkçı ruhlarından ötürü suçlayıp Trampizmin şu gerçeğin çirkin bir dışavurumu olduğunu görmezden gelmek daha kolay: neoliberalizm, artık tamamen çökmüştür.

Thomas Frank
8 Mart 2016
Kaynak

0 Yorum: