Lucien Goldmann’dan çıkarttığım muhtelif unsurları
ele almakta fayda var. Aracı bir varlık olarak insandaki iç gerilim, Seçilmiş
Olan ile Lanetlenmiş Olan arasındaki gerilim, onlara Seçilmiş Olan’mış gibi
muamele edilmesi, şüphe unsuru ama her şeyin ötesinde, dünyanın içinde kalarak
onun reddedilmesinin yarattığı gerilim: Marksizm içinde, dünyaya dalmak ile
dünya dışına çıkmak arasındaki gerilimi sekülerizm ile anti-sekülerizm
arasındaki gerilim olarak okumak mümkün.
Eğer sekülerizmi bir düşünce ve eylem sistemi,
kavramlarını bu çağdan ve bu dünyadan devşiren bir yaşam tarzı olarak
tanımlarsak, o vakit Marksizm hem sekülerdir hem de anti-sekülerdir. Halk
içinde yaygın olan diğer sekülerizm anlayışları bu temel çıkarımdan çıkış
alırlar.
Bilhassa sekülerizmin din karşıtı bir program
olduğu, kilise ile devletin ayrışmasını şart koştuğu, teolojinin bilimsel
disiplinlerden layıkıyla uzak tutulması üzerinde durulur.[1]
Oysa aslında sekülerizmin anlamı şudur:
Sekülerizm, kavramlarını bu dünyadan devşiren bir
eyleme ve düşünme yoludur. Bu da tam manasıyla seküler bir programın referans
noktasını bu dünyanın ötesinde bir yer, bir tanrı ya da tanrılar veya
gelecekteki daha iyi bir toplum ve ekonomik sistem üzerinden belirleyemeyeceği
anlamına gelir. Buna göre din devre dışı kalır. Bu bağlamda Marksizm de artık
geçersizdir.
Böylelikle karşımıza enfes bir çatışkı çıkar:
Marksizm, bir anlamda alabildiğine sekülerdir (Marx, kapitalizm çalışmasına
girerek en derin düşüncelerini geliştirmemiş miydi?) ama aynı zamanda o seküler
değildir (zira Marksizm, kapitalizmin ötesinde gerçekleşecek daha iyi bir
toplumu referans noktası olarak almıştı).
Bu gerilim muhtelif biçimler alabilir. Tarihin
mantığına güvenme ile tarihi değiştirmek için eyleme geçme arasındaki
gerilim[2] ki Kalvinizmin merkezinde de bu gerilim vardır.
Diğer yandan hepimiz
Tanrı’nın ellerindeyizdir. Bizi selamete erdirecek olan da, lanetleyecek olan
da O’dur. Oysa bir yandan da hepimiz kesintisiz faaliyetimizle seçimlerimizin
meyvelerini sürekli ortaya koymak zorundayızdır. Ya da Jansen’cilik dâhilinde
görüldüğü üzere, Tanrı Seçilmiş Olan ile Lanetlenmiş Olan arasında bir karara
varsa bile biz ölümlüler o kararın ne olduğunu bilmeyiz, bu nedenle hepimiz
Seçilmiş Olan bizlermişiz gibi eylemlerimize devam eder ve herkesin bunun
bilincine varması için çalışırız.
Roland Boer
Dipnotlar
[1] Bu tartışmanın ayrıntıları şu çalışmada
bulunabilir: Boer, Roland, Rescuing the
Bible, 2007 Oxford: Blackwell.
[2] Lucien Goldmann, Le Dieu caché: Études sur la vision tragiques dans les ‘Pensées’ de
Pascal et dans le théâtre de Racine, 1959 Paris: Éditions Gallimard, s.303;
The Hidden God: A Study of the Tragic
Vision the Penséés of Pascal and the Tragedies of Racine, Çeviren: Philip
Thody, 1964 New York: The Humanities Press, s. 338.
0 Yorum:
Yorum Gönder