“Korkun çünkü sosyalistler bilinçli
hainleri affetmezler, korkun çünkü bugün gerçekleri
görmedikleri için size alkış tutan nasırlı elleri yarın yakanızda
hissedeceksiniz.”
[Mahir Çayan]
Bugün TİP gibi ortamlarda konuşan şey, sosyalizm
değil, efendilerin liberalizmi. İşçi-köylünün iradesini tasfiye eden küçük
burjuvalar, efendileri adına, sosyalizmi gasp ettiler, onu özel malikanelerine
uygun kıvama getirdiler. Sömürenler ve zalimler, birey ve insan konusunda ne
emrettiyse onu yaptılar. Sosyalizmin mayasını birey ve insan kurgusuna
göre yeniden kardılar. O birey ve insana uygun bir solculuk inşa edildi.
Sovyetler ve sosyalizm eleştirileri üzerinden edinilen düşünsel birikim, o
solculuğun temelini meydana getirdi.
“Birey
ve insan kurgusuna ram olmak, sömürenler ve zalimlerin varoluşlarını
süreklileştirme becerilerine öykünmenin bir sonucudur. Oysa sömürenlerden ve
zalimlerden ancak onların zayıf noktaları öğrenilebilir. Güçlü noktalarını
öğrenmek ve kendi varlığımızda yinelemekse düşmana teslim olmaktır. Birey ve
insan deliklerinden düşmanın nefesi, ruhu sızar içimize. Birey ve insan putunu
düşmanın zayıf karnı olarak okumak mümkündür esasında.”[1]
İşçi-köylünün iradesi zararlı görüldü ve efendiler
adına tasfiye edildi. O iradenin teoriyi, ideolojiyi ve politikayı sıkıştıran
yanları törpülendi. Geri kalan kısım, örgütlerde ve STK’larda kontrol altına
alındı. O yakalara yapışacak nasırlı ellerin sınıfsal öfkesi, İliç’teki işçiler
gibi, toprağa gömüldü. Korktular ve sosyalizmi kendilerine göre tarif ve tahrif
ettiler. O nasırlı ellerden kopardılar.
Yeni döneme uygun kıvama gelmesi gerektiğini gören
küçük burjuvazi, işçi-köylü iradesi denilen ağırlıktan kurtulma yoluna gitti. Bu
aşamada artık devletin ve burjuvazinin hizmetinde olduğu bilinciyle hareket
etti. Önce sol dönüştürüldü. Yeşil, dijital, kentsel dönüşüme uygun hâle
getirildi. Bu dönüşüm, esas olarak efendilerin birey ve insan anlayışı
temelinde gerçekleşti. Çünkü birey ve insan, sınır ve sınıf dışı, sınır ve sınıf
ötesi, yüce, kendinden menkul, steril, akmaz kokmaz olgulardı.
12 Eylül sonrası hapisten izinle ve görevle çıkartılan
sol şefler, işçi-köylü iradesinin kirli ve zararlı olduğunu birilerinden
öğrendiler. Başka bir iş bulamazlardı. Tek bildikleri iş, solculuktu. Dolayısıyla,
işçi ve köylünün terbiye ve disipline edilmesi işlemine kâhya ve bekçi
olarak dâhil oldular. Çeşitli görevler aldılar. Bu dönemde kitleyi terbiye
ve disipline eden sol, tüm teorik cephaneliğini Batı’nın antikomünizminden
aldı. O Batı, işçinin burjuvaziyi var ettiğini, işçiden yana olunamayacağını,
hatta işçi iktidarını savunmanın aptallık olduğunu öğretiyordu. İşçi-köylü
iradesinden bu küçük burjuvalıkla kurtuldular. Vicdan ve ahlak düşmanlığı, işçi-köylü düşmanlığının kılıfıydı.
“Bu
dönemde laf anlatılan, lafın benzetildiği “yeni sol’ ve ‘yeni sağ’ın ortak ana
rahminin Soğuk Savaş olduğu görülemedi. Neticede Soğuk Savaş’ın tüm kültürel,
ideolojik ve teorik havası, sosyalist hareketin içine sızdı.”[2]
O Soğuk Savaş ve NATO-Pentagon-CIA emriyle icat
edilmiş solculuk, bugün sosyalist hareketin mayasını teşkil ediyor. Seksenlerin
ortalarında bu güçlerin emrindeki akademik yayınlarda, “iktidar arayışı
Marksizmi bozmuş, tahrif etmiştir” diyen yazılar çıkıyor.[3] Bu emir üzerine,
bu ülkedeki sosyalist örgütler, kendilerine “çekidüzen” veriyorlar. Kendilerini
Batı’da tarif (tahrif) edilen sosyalizme ve Marksizme göre inşa ediyorlar. O
aynadaki surete göre şekil alıyorlar. O sosyalizmde aslında Stalin değil, Wells
gibi liberaller konuşuyor.
Çünkü küçük burjuvazi, toplumsal başkaldırı ve
sosyalizmi “eğitimsiz proletarya”ya yar etmek istemiyor. Biraz aşağıdakinin
başını okşuyor, “sana ranttan pay vereceğim, sadaka dağıtacağım, hadi gene
iyisin!” diyor, o kibirli hâliyle yalan söylüyor, yukarıdakilere de diyor ki
“yeni dönem için emrinizdeyim!” Belediye seçimi süreci bu şekilde ilerliyor.
Herkes, süreçten nemalanmanın derdinde olduğundan,
işçi-köylü iradesi gibi bir olguya hesap verilmesi gereği ortadan kalktığından,
yaşanan dönüşümde emperyalizmin sahip olduğu ağırlığa kimse bakmıyor.
Bu ülkede Arap ve Müslüman düşmanlığı sosyalist harekete nüfuz etmişse bu, emperyalizmle ilişkiler ve o sosyalistlerin yurtdışına çıkma ihtimalinin bir sonucu.
Eskiden en fazla ölünür veya hapse girilirdi,
bugün herkes, bir bildiri dağıtırken bile Hollanda sokaklarının hayalini
kuruyor. Daha doğrusu, bazı şahıslar özelinde o bildiri, iltica başvurusu için
bir gerekçe olarak dağıtılıyor. Hatta bugün Avrupa’da iltica işlerini yapan
çeteler var ve bunlar sahte adli sicil kayıtları hazırlıyorlar.
Seksenler ve doksanlardaki dönüşümle birlikte sosyalist
hareket, bugünkü yeşil, dijital, kentsel dönüşüme uygun kıvama getirildi. Bu dönüşüm
için teorinin, ideolojinin ve politikanın burjuvazinin insan ve birey kurgusuna
göre şekillendirilmesi gerekiyordu. Bu dönüşüm sürecinde emperyalizm, iç
ajanlarıyla birlikte yol aldı, mevzi kazandı. Bugün partiler içinde NATO
yandaşlığını ölçen bir ankete göre TİP’te hatırı sayılır oranda NATO’cu var!
Türkiye, İşçi ve Parti, artık emperyalistlere göre tarif ve tahrif ediliyor.
Bugün iki düzlemde de küçük burjuvazi, borusunu
öttürüyor. İlk düzlemde örgütlerin şef kadroları, ikinci düzlemde STK’ların
yönetim kurulları duruyor. İkisiyle hesaplaşmayan Marksizme Marksizm denmemeli.
Egemenler, öncelikle bu iki düzleme müdahale ediyorlar.
Balığı baştan kokutmak için uğraşıyorlar. Bu iki düzlemdeki dönüşümü, akan
paraları, saf burjuvazi veya saf devlet arayışı içinde olup
bunları o paralar için aklayanları yakından takip etmek gerekiyor. Buradaki
kişiler, çeşitli kanallardan dönüşüme uğratılıyorlar. Onların teorisi,
ideolojisi ve politikası, işçi, ezilen ve yoksul düşmanı. O teoriyle,
ideolojiyle ve politikayla her düzlemde dövüşülmeli. Onların emperyalizmin
yerli ajanları oldukları görülmeli.
Eren Balkır
30 Mart 2024
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Yeni Devrimci Özne”, 25 Şubat 2013, İştiraki.
[2] Eren Balkır, “Teorik Tahkimat”, 10 Mayıs 2013, İştiraki.
[3] Eren Balkır, “Tavsiye Tasfiye Tesviye”, 26 Şubat 2020, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder