09 Mart 2024

,

Muhtarlar Birliği


1971’den 12 Eylül’e uzanan süreçte ülkedeki işçi emekçi sınıfların mücadelesi ivme kazanır. Bu süreç, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle engellenmeye çalışılır. 12 Mart, sonraki Eylül’ün denemesidir. Eylül'ün gelişi Mart’tan bellidir.

Ülke tarihindeki en kitlesel yürüyüşler, grevler, hak arama mücadeleleri gerçekleşip kazanımlar elde edilir. Önce sahaya faşist çeteler sürülse de onlar yetersiz kalınca Eylül darbesi gelir.

Yakalanan ivmenin hızını kesme iddiası olan odaklardan biri de CHP’dir. Ortanın solu olma iddiasıyla yeni bir tarihsel görevi üstlenerek, sınıfsız sömürüsüz düzenin kurulmasını engellemeye çalışır. Bugün radikal demokrasi hareketinin ve bileşenlerinin 80 öncesindeki karşılığıdır. Sol görünerek solu tasfiye etmek, yakalanan rüzgârı ve kitleyi kendine kanalize ederek pasifikasyonu gerçekleştirmek. Bu şekilde yüzde kırkı aşan oy oranına ulaşır ama sınırı belirlenmiştir, ona hükümet kurdurulmaz.

12 Eylül, emperyalizmin neoliberal ekonomisine geçmek için solun bir süreliğine bastırılmasını hedefler. Ona direnenler olduğu gibi teslimiyet bayrağını çekenler de olmuştur. Darbe sürecinden çıkışta mücadele, tekrar işçi sınıfının dinamizmiyle şekillenir. Sınıflar ortadan kalkmadığı için çelişki de sürmektedir, çelişki varsa da mücadele kaçınılmazdır.

Mayıs genel seçimlerinde görüldüğü gibi neredeyse tüm sol parti ve çevreler, CHP’nin çizdiği sınırda hizalanarak, işçi emekçi sınıfların mücadelesini oraya kanalize etti. 70’lerde belirlenen tarihsel görev, 2023’te hedefine ulaşmıştır. Artık tüm sol; özde CHP, biçimde/görünüşte sol parti ve çevre olduğunu belirten alfabetik kombinasyondur. Bu yüzden onlar muhtardır, en fazla kavga da muhtarlık seçimlerinde çıkar ki birbiriyle kavga nedenleri de bellidir. Yeşil radikal demokrasi hareketi de bu toplamın dışında değildir. CHP şahsında eleştirdiği tüm kodlara sahip olup o da Kürd’ün CHP’sidir artık.

İsminde ve yayınlarında işçi emekçi geçen çevreler artık CHP’nin birer muhtarıdır. “İstemeden” de olsa CHP’nin adaylarına oy isteyenler, onun belediye başkanına kalkan olmak için otobüsün üstüne çıkıp konuşma yapan işçi sınıfının biricik partisi, Fatsa’yı nostaljiye dönüştürüp CHP belediye başkan adayı için seçim çalışması yapanlar, işçi sınıfı havzasından aday olup CHP oylarıyla seçilmeyi umanlar ve solun önemli bir bölümü artık CHP’dir. O yüzden ayrı duruyor görünüp CHP’nin oyunu bölüyor diye geliştirilen eleştiri, yersizdir. Genel seçimde radikal demokratların, yerelde CHP’nin kontenjanına girenler, tutarlı bir politika izleyerek her iki partinin de CHP olduğunun farkındadır.

Kendisini sömürü düzeni karşıtı mücadeleyle tanıtan çevreler, bir önceki yerel seçimlerde büyükşehirlerde aday çıkarmayıp CHP’nin adayına çalışan radikal demokrasi partisiyle “adaysız” ittifak kurup onun çizdiği yoldan gitti. Seçim sonuçları açıklandığı günden itibaren bu çevrelere yakın insanlar CHP belediyelerinde istihdam edildi. “Biz CHP adayına oy istemedik” deseler de o münhal kadroları CHP, radikal demokrasi partisine bıraktı. O partinin içinde yer alan sol çevreler de bu belediyelerde istihdam edildi. Onların laiklik bayrağı da megastarı da büyükşehir belediyelerinden konser aldı ve daha nice solcu sanatçılar o kapıdan geçerek “hakkını” aldı.

Deprem oldu. Bu deprem önce solda, sonra ülkemizde oldu. 11 ilin içinde CHP’li belediyeler de vardı. Aynı başkanlar tekrar aday gösterildi. Gebze belediye başkanlığına karşılık Antakya verildi, ranta karşılık futbolcu armağan edildi Hatay’a. Ona reva görülen buydu. Gebze ile Hatay aynıydı: sömürü düzeni.

Örnekler artırılabilir ama sonuç aynı: Sol, artık birer CHP. Yaşam biçimci, özgürlükçü, bireyci, sekülerci, konformist, sınıf uzlaşmacı. Bugün sol da sendikalar da ülkeye yabancı sermayeyi getirme sözü veren, ırkçı parti liderleriyle ittifak kuran, kendi oyuna bile sahip çıkmayan, sermayeye ve elitizme âşık bir partinin bileşenidir. Artık onların yolu bellidir. Yazlıklarına çekilenler, yatırım yapanlar, özgürlüğü alkol alma ve giyinme serbestisi sanan, sermayede sekülerlik arayan, bu tip bir solun sisteminden nemalanamazsa soluğu ilk fırsatta Avrupa’da almak isteyen, pasaportu hazır olanlar. İflah olmaz bir sol var, onlardan dönüşeceğini umut etmekse beyhude. Onlar, işçi emekçi sınıfları egemenlerin yatılı okuluna; kendilerini var eden tarih yapıcıları da kimsesizler mezarlığına terk etti.

Onların yolu belli. Bizim yolumuzu düzleştirip sınıfsız-sömürüsüz düzene ulaşma hedefimizi gerçekleştirmemiz gerekiyor, kurtuluşumuz için. İşçi emekçi sınıfların dinamizmini nereye kanalize edeceğimizin ayırdına varmalıyız. Kendi tarihimizi yazamazsak tarih kitaplarına bile giremeyiz. O yüzden, alınlarının terini dökenlerin sofrasında yerimizi almalıyız.

S. Adalı
9 Mart 2024

0 Yorum: