19 Mart 2024

,

Ayurvedik


Lenin, “Marksizm ve Reformizm” başlıklı yazısında, “Reformizmin işçiler arasındaki etkisi ne denli güçlü ise işçiler o ölçüde zayıftırlar, onların burjuvaziye bağımlılıkları o ölçüde artar ve burjuvazinin reformları muhtelif hilelerle hükümsüz kılması o denli kolaylaşır” tespitinde bulunuyor.[1] “Proleter Devrimin Askeri Programı”nda ise “iç savaş ve devrim” gerçeğini akıllarından çıkartmış olan oportünistler konusunda şunu söylüyor:

“Emperyalizme karşı mücadele, eğer oportünizme karşı mücadeleyle güçlü bir bağ içerisinde değilse, boş bir söz ya da bir aldatmacadan ibarettir.”[2]

Küçük burjuvazinin ajanlığını ve uşaklığını gören Lenin, bugünün Türkiye’sinden bahsediyor. “Lenin öldü, işimize bakalım” diyen solcular, bu söylenenlerin ağırlığını doğalında görmüyorlar.

TİP-TKP-ÖDP gibi reformist partilerin güçlenmesine “Ama sol siyaset kitleselleşiyor” diye bakmak doğru değil. Kitle içerisinde düşman ilerliyor, mevzi kazanıyor diye bakmak gerekiyor. İç savaş ve devrim perspektifinden bakmayanlar, bu ilerleyişi görmüyorlar. O ilerleyişi ilerlemecilik olarak kutsayıp yüceltiyorlar. Onu tartışılmaz ve dokunulmaz kılıyorlar. “Önce burjuvazi iyiiice bir zafer kazansın, güçlensin, kökleşsin ki sosyalizm denilen meyve iyiiiice olgunlaşsın” diyorlar. Kendilerini ve başkalarını bu şekilde kandıran solcular, özünde, Kürdistan’ı emperyalizmin devletine; sosyalizmi sermayeye kurdurmak istiyorlar.

Esasen reformist siyasetin varlığı, CHP’deki dönüşümle ilgili. İmamoğlu gibi kuklaların yöneteceği bir yapının temelleri bugünden atılıyor. Sanılıyor ki bunun yaratacağı boşluk, bu reformist partiler eliyle doldurulacak. Bu partilerin şefleri ellerini ovuşturuyor, batan gemiden kalan malları toplamayı bekliyorlar. Tabanlarını bu yalanlarla avutuyorlar. Oysa partilerin kimsenin, daha doğrusu, yoksulun, ezilenin ve işçinin giremediği özel odalarında türlü pazarlıklar, hesaplar yapılıyor. Yoksul, işçi ve ezilen, o odalara asla giremiyor.

Bu açıdan, partisinin “pazarlıksız, tavizsiz, düzen siyasetinin kirli ve yozlaşmış ilişkilerinden tamamen uzak bir kimlikle yürüyüşüne devam edeceğini”[3] söyleyen gençlik sekreteri de “mücadelede, ilkede ve haysiyetinde inat edeceğim”[4] diyen partisi de yalan söylüyor.

Bu son olay, Gökhan Zan’ın adaylığının çekilmesi vak’ası, partinin bir mücadelesinin, ilkesinin ve haysiyetinin olmadığını ispatlıyor. O, pazarlık yapacak kudretten bile yoksun. “CHP’den otuz milyon aldılar” iddiasının doğru olmasına bile gerek yok. TİP, o parayı almadan da CHP ağalarının emirlerini yerine getirmeye mecbur.

Mizansen gereği, Özgür Özel, Lütfü Savaş’ı aday göstermeyecekmiş gibi yapıyor. Biraz gaz alınıyor. Kitleler bir süre oyalandıktan, Hatay’daki öfke, Gökhan Zan kanalına yönlendirildikten sonra Savaş, yeniden aday oluyor. Çünkü bölgedeki rant ilişkileri bunu emrediyor. Ama bunun kabul ettirilmesi için muvazaalı parti TİP üzerinden bir oyun oynanması lazım. Önce Gökhan Zan, Tiktok “Sarıgül aday olursa çekilirim” mesajı veriyor. Ardından Özgür Özel, şehirde adaylarının Zan yüzünden kazanamadığı uyarısında bulunuyor. Sonra TİP, çevirdiği dolabın ardından, adayını çekiyor.

Denilene göre TİP, Gebze desteği karşılığında Hatay şehrini almaktan vazgeçiyor. Gebze Özel’inde seçim çalışması, “Reklâmımız oluyor” diyen patronlarla ve işçileri satan sendika ağalarıyla birlikte ilerliyor.

Devletin şaibeli elemanı, Kılıçdaroğlu’nu Amerika ziyaretinde takip etmekle görevli olup onu orada saatlerce kaybetmiş olan eski SİP’li İsmail Saymaz, her kumpasta, komploda ve oyunda olduğu gibi, bu operasyonda da tetikçi olarak çıkıyor karşımıza. AKP’yle akçeli ilişkiler içine girebilecek tıynette biri olarak gösterilen Gökhan Zan’a yönelik karalama kampanyasını bizzat Saymaz yürütüyor. Sosyal medyada AKP üyesi olduğu söylenen ve Zan ile görüştüğü iddia edilen kişinin CHP üyesi olduğu söylentileri dolaşıyor. Saymaz, ülkenin en “onurlu” gazetecisi olarak, bu tür iddialarla ve gerçeklerle tabii ki hiç ilgilenmiyor. Çıkan kavgada futbolcunun partisinin Lütfü Savaş tarafından finanse edildiğine dair iddiasına kulak kabartmıyor.

O çok ilkeli ve haysiyetli TİP, “adayı çektik” diye açıklama yayınlıyor. Ama Savaş’a öfkeli kitlelere hiçbir politika önermiyor. TİP, devletin CHP’nin koltuk altına yerleştirdiği aparatı olarak, kendisine yakışanı yapıyor. Ona CHP’ye yönelen öfkeyi, onun yarattığı hayal kırıklığını devlet ve sermaye adına rehabilite etme, soğurma görevi düşüyor. O vekili CHP boşuna vermedi. O vekil, polis müdürleriyle, Baran Korkmaz’la boşuna arkadaş değil. Fatih Altaylı, Murat Belge gibi burjuva borazanları boşuna Erkan Baş güzellemeleri yapmadı.


* * *

İnsanların intihar ettiği, işçilerin toprağın altına gömüldüğü, gençliğin ülkeden kaçtığı/kaçmayı düşündüğü, uyuşturucunun esiri olduğu koşullarda sol, okullarda “kadınlar bacak arası ve koltuk altı kıllarını almalı mı almamalı mı?” veya “erkek eşcinsel, kadın tuvaletine ve soyunma odasına girsin mi girmesin mi?” gibi soruları tartışıyor. Sol bir örgüt (TİP), halk için düzenlenen pikniğe vegan birinin sorumlu olarak atanıp atanamayacağı tartışması üzerinden bölünüyor.

Bu tür örgütler, sosyalist hareket ve emekçi halk içerisinde birilerinin ajanı olarak faaliyet yürütüyorlar. İç işgal, asimilasyon, yerleşimcilik ve sömürgecilik pratiği, bugün solda cisimleşiyor. Solu bu pratikten ayrı ve ari bir olgu olarak düşünmemek gerekiyor. Sol, halkına bu pratiğin penceresinden bakıyor. Ona parmak sallıyor, onu hakir görüyor.

Solun bu kıvama getirilmesi, sosyalist hareketin, özellikle Gezi’den itibaren, CHP’yle kurduğu ilişkinin bir sonucu. Bahsi edilen pratik, eskiden CHP eliyle yürütülürdü, şimdi sosyalist hareket içerisinden de kendisine asker buldu. Gezi’nin “Mustafa Keser’in askerleriyiz” diyen mizahi aklı, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenlerin emrine girdi.

Bilindiği üzere, o dönemde kentli, iyi maaşlı küçük burjuvalar, CHP’ye akın ettiler. Sosyalist hareketi de o park forumları üzerinden, peşlerinden sürüklediler. O sosyalist hareket, mecburen “müşahit” oldu. Çünkü düzen dedi ki “CHP’yi istiyorsan sen de kıvama geleceksin, buna layık olduğunu bana ispatlayacaksın, dönüşeceksin, eski pürüzlerinden ve çapaklarından kurtulacaksın.” CHP zokasını yiyen sosyalist hareket, kurtuldu. Önce kitleyle, tarihle ve sınıfla bağlarını koparttı. Cehepelileşti. O “çeliğe” CHP suyu verildi.

O nedenle, Marx’ın ölüm yıldönümünde TİP, “işçi sınıfının eşitlik mücadelesi”[5] verdiğini söyledi. İşçi sınıfını, burjuvaziye haset eden, onunla eşitlenmek isteyen akla/ipe bağladı. Sosyalist mücadeleyi burjuvaziye göre yeniden tanımladı. Görevi ve işi bu. TİP, yoksulun, işçinin, ezilenin derdini sermaye adına gizlemekle; öfkesini devlet adına yumuşatmakla görevli.

Örneğin TİP, Eylem Tok’u işçi sınıfının parçası gördüğü için, oğlunun işlediği cinayete tek laf edemez. Nejat İşler, bu tasfiye sürecinin emri gereği, bir ÖDP’li olarak, Koç ailesini seslendirmek zorunda. Bugün solu bu akıl yönetiyor, sokaktaki emekçi, ezilen ve yoksul değil.

O nedenle, bugün Devyol[6] da TİP de yogacı![7] Yoga, burjuva düzeninde burjuvaziye hasetle proletaryaya nefretin arasına sıkışmış olan küçük burjuvaziye yalancı cennet vaat ediyor. Sınıf dışı bir olgu olarak “Kadıköylüler”e evlerinden çıktıklarında 15 dakika yürüme mesafesinde temel gereksinimlere ulaşabilmeyi vaat ediyor.[8] Malikanelerine kul köle olan burjuvaziye işmar bu, sosyalist siyaset değil.

Türkiye’de tüm sol örgütler, küçük burjuvazinin sırtına veya basuruna yastık olmak için çabalıyor. O yastık, kendisini doktor diye takdim eden ama aslında ayurvedik yogacı olan bir kişiyi belediye başkan adayı yapıyor. Yapmak zorunda. Sol, hangi imajı satacağını iyi biliyor. Ecdadı, pazarlamacı ve reklâmcı!

Sol, kitlelerle, kolektif dinamiklerle, sınıfla ve halkla bağını kesti. Şimdi bu kurtuluş ideolojisini bürolarına doldurduğu özel bireylere zerk etmekle meşgul. Ona seçimlerde AKP’nin var ettiği belediye bütçesiyle övünmek, “rantı dağıtacağım” yalanına sarılmak, sadaka sistemini sürdüreceğini vaat etmek, “hepinizi burjuvalar gibi yaşatacağım!” demek düşüyor. Kentsel dönüşümden pay isteyen kesimleri bürolarına çağırıyor. Bu işçi, yoksul ve halk düşmanlığıyla sol, devletin ve sermayenin emirlerinden çıkamaz.

* * *

Yıllarca Devyolculuk yapmış bir arkadaşa kırkından sonra güzel bir iş ayarlanıyor. Bir CHP belediyesinde bankamatik memuru olarak çalışacağını öğrendiğimiz arkadaşın politik sohbetlerde “ya arkadaşlar, bu kapitalizm yıkılamaz” dediğini işitiyoruz. Sonra bir gün geliyor, “ya aslında biz seksen öncesinde o köylülere gecekondu mahallelerini kurduk ama aslında onlar biraz kentli olsun, köylülükten kurtulsun diye yaptık bu işi” diyor. Bu sözler, o CHP işi için, o işin içinden sarf ediliyor. Aslında o “iş” konuşuyor. Aynı sol, bugün müteahhitlik yapıyor. O müteahhitliğin emirleri yerine getiriliyor. Kentsel dönüşümün herkesin gündemi olduğu koşullarda bu solun yoksula, işçiye, ezilene bir hayrı olamaz.

Eren Balkır
19 Mart 2024

Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Marksizm ve Reformizm”, 12 Eylül 1913, İştiraki
.

[2] V. I. Lenin, “Proleter Devrimin Askeri Programı”, Eylül 1916, İştiraki.

[3] Arzum Yalçın, 17 Mart 2024, X.

[4] Türkiye İşçi Partisi, 17 Mart 2024, X.

[5] Türkiye İşçi Partisi, 14 Mart 2024, X.

[6] Türkiye İşçi Partisi, 16 Mart 2024, X. Taksav denilen yoga dükkanının kurucuları arasında Can Yücel de var. Şair yaşasaydı, bu yogacılara ne derdi, merak konusu.

[7] Ozan, 16 Mart 2024, X.

[8] Türkiye İşçi Partisi, 16 Mart 2024, X.

0 Yorum: