13 Mart 2024

,

Tertip Komitesi: 8 Mart Özelinde


1. Sonuç

8 Mart’ı geride bıraktık. Taksim’de feministler ve LGBT hareketi gece mitingini (yürüyüşü) gerçekleştirdi. Bu yılki sloganları ise kadınların kurtuluşunun feminizmde olduğu yönündeydi. Bu slogana göre kadının kurtuluşu sınıfsız sömürüsüz düzende değil, sömürünün devam ettiği ve kadın patronların olduğu düzende. Peki hangi çevreler Taksim’deydi?

* * *

TİP vekili Kadıgil, katıldığı bir televizyon programında, kendisinin “İstanbullu bir ‘kadın’ olarak” CHP’nin büyükşehir belediyesi adayına oy vereceğini söylüyor. Buradaki “kadın” olma vurgusu önemli. O, feminist hareketin rahle-i tedrisatından geçmiş bir kadın. Parti olamadıklarını da itiraf ediyor, çünkü bütün TİP’liler olarak değil, TİP olarak seçmen ve “gönüllülerine” çağrıda bulunduklarını söylüyor.

* * *

İşçi sınıfının biricik gazetesi de her yıl feminist hareketin 8 Mart Taksim çağrısını duyuruyor. Her ne kadar sınıfsal açıdan feminizmi eleştiren yazılar kaleme alsalar da pratikte kitle dinamizmine umut bağlıyor ve feminist hareketle LGBT hareketini sınıf mücadelesinde birleştireceğini iddia ediyor.

* * *

Geçtiğimiz günlerde Bursa Muhalif gazetesinde çalışan emekçi kadınlar işten çıkarılınca Koza Kadın Derneği ve bileşenleri de ilgili gazeteyi eleştiren açıklamalar yapıyor. Taciz, mobbing iddiaları üzerinden gazeteyi kıskaca alıyor. Karşılıklı yapılan sosyal medya açıklamaları dikkate alındığında, radikal demokrasi hareketi, kendi bileşeni olan çevreyi engebe olarak görerek kadın sopası üzerinden yolu düzleştirmeye çalışıyor. Hiçbir aykırı sesin kendi içinden çıkmasına müsaade etmiyor, çünkü emperyalizmin politikaları hayata geçiriliyor. Ortadoğu’da kadın hareketini tarih yapıcı özne haline getirme projesi adım adım işliyor. Müttefik olan sol çevre ve yayın da artık engel olarak görülüyor ama solun meclise girmek için geliştirdiği “ilkeli ittifak” söyleminin içinin ne kadar boş olduğunu hayat doğruluyor. Bursa Eğitim-Sen’in yönetimi aynı çevrelere yakın ittifaklardan oluşuyor ve şimdilik sendika kadın meclisleri “amasız/fakatsız” sessizliğe bürünerek kırılan kolu yen içinde bırakıyor.

* * *

CHP’li belediyeler de kurumlarında çalışan kadın emekçilerine 8 Mart izni veriyor. Feminist hareketin bir talebi bu şekilde karşılık görerek 8 Mart emekçi değil, kadınlar günü olarak perçinleniyor. Farklı sınıflardan tüm kadınlar eşitleniyor. Eğer 8 Mart emekçi kadınlar günü olarak tatil edilecekse 1 Mayıs’ın ne anlamı kalıyor? Eğer dünya kadınlar günü olarak tatil edilecekse o zaman emekten azade şekilde sınıf uzlaşmacılığı ortaya çıkar.

* * *

Süreçte dikkat çeken başka bir çevre de Gazete Yolculuk’ta yer alan 8 Mart çağrısı. Bu çevreye yakın kadınların feminist gece yürüyüşüne katılacağı, 10 Mart’ta da Filistinli kadınlarla dayanışmak için İsrail Konsolosluğu önünde düzenleyecekleri protestoya kadınları çağırdığı açıklanıyor. Geliştirilen söylemde “beden” kavramı öne çıkıyor. “Saygın adamları korku basacak” deniyor. Bu söz, Gazapizm’e ait. İlgili gazeteye yakın müzik grubu ve kültür merkezi var. Gazapizm’e atıf yapmak yerine kendi emeğiniz olan müzik üretimlerinden faydalanabilirsiniz ama siz de Z kuşağı ve feministlere ulaşarak onları sınıf mücadelesi lehine dönüştüreceğinizi mi düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse 10 Mart’ta kaç kadınla açıklama yaptınız ki gece yürüyüşü size güç kattı? Bu durum, tam olarak ideolojik savrulmadır ki içinden geldiği geleneği sürdürmeye çalışanlar için doğru bir yol değildir. Süreç bir şekilde onu reddedenleri de içine alıyor.

* * *

1 Mayıs’ın gelişi 8 Mart’tan belli oluyor. 8 Mart etkinlikleri, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda yapılmadığı sürece “en çok kadın çalışan istihdam ediyoruz” diyerek aynı zamanda kadın işçileri sömüren tekstil kapitalisti firmayla sol aynı çizgide buluşur.

2. Neden

Bu noktaya gelinmesinin bir nedeni de solun ideolojik bunalımının ortaya çıkardığı sosyal(ist) anksiyetedir. Bu kaygı, somut durumlara bakarken farklı tepkilerle tezahür ediyor.

Sol, LGBT hareketine emperyalizm bağlamında yöneltmesi gereken sınıfsal eleştirisini, cinsiyetçi görünme kaygısıyla geri çekiyor. Bu geri çekiliş, yerini teslimiyete ve ilkesizliğe bırakıyor.

Sol, milliyetçi görüneceğim diye Kürt hareketini emperyalizm bağlamında ele almaktan vazgeçiyor. İlkeyle kitleyi takas ediyor. Kitleye bakınca ilke ve değerden vazgeçiyor.

Sol, feminist hareketin sınıfsal bağlarını sorgulamıyor. Eleştiri yazısı kaleme alıyor ama 8 Mart özelinde tüm bu eleştirileri hayata geçiremiyor. O tertip komitesinin belirlediği renkler dışında bir renkle ne pankart ne de flama açabiliyor. Kitle içinde tükenmeyi, ona karşı mücadele etmeye yeğ tutuyor.

Solda kadınlar arasındaki sınıflar ayrım olgusu rafa kaldırıyor. Örneğin bir mahallede kadın pazarlayıp uyuşturucu satan bir kadının sözlü olarak defalarca uyarılması “taciz” midir? Feminist hareketin yaya koyduğu ok “taciz”dir. O ok da hizaya getirilmek istenen bir çevreye zamanı geldiğinde feministler eliyle attırılır. Bu yönden feminist hareket satrançtaki kaledir. O kale de Kürt hareketini korur. Zayıf düşüldüğünde oraya sığınılır, eleştirildiğinde kadın öne çıkarılır. O kalede sendikalar, partiler, yayıncılık dizayn edilir. Bu nedenle feminist hareket, emperyalizmle iş tutmakta beis görmeyen radikal demokrasi partisinin güdümündedir. Patriyarka değil partiyarka işletilmektedir, halk sınıfları aleyhine.

Parti, feminist hareket aracılığıyla sendikalara kadar her yerde sözü, kararı ve yetkiyi ele geçirmeye çalışıyor. Öyle ki İstanbul büyükşehir belediyesi için belirledikleri kadın aday, Gezi’de yitirdiklerimizin anmasına gidiyor. Yanına da sendika eşbaşkanı kadınları alıyor. Filistin’de katledilen on binin üzerindeki çocuğa sahip çıkmayanların bizim çocuklarımızı anması çarpıtmadan ibaret, çünkü seçim yaklaşıyor.

Solun yaşadığı sosyal(ist) anksiyete, onun kitlelerle bağ kuramamasına yol açıyor. Bunun temel nedeni, ideolojiye ve kavgaya dair inanç yitimi. Erkeğe, işçiye, emekçiye, Sünni’ye, Türk’e, alkol almayana kapıyı kapatıyor. Ondan harekete geçmesini talep eden sınıfa da “anarşist” diyor.

Tarihsel Zorunluluk ve Görev

Bugün sınıflar mücadelesi çetin bir şekilde ilerliyor ama burjuvazi ve egemenler lehine. Bu süreci tersine çevirecek tek güç, en yüce değer olan emekten doğan meşruiyet. Bir kitaplık sohbeti yapınca arama motorunda karşımıza kitaplık reklâmı geliyorsa yaşadığımız durum, 21. yüzyılın emperyalistler aleyhine gelişebilecek dinamizmden duyulan korkunun sonucudur. Bütün bu kuşatılmışlığa rağmen en meşru hakkımız olan sınıf mücadelesini büyütmek ve geliştirmek zorundayız. Kadını, erkeği, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’yi, Alevi’yi, Sünni’yi, tüm kimlikleri sınıf hattında birleştirmek zorundayız.

Mücadelenin önünde uyandırılan kaygılar Filistin direnişiyle aşıldı, tüm dünya halkları bu gerçeği gördü. Direniş, savunma şeklinde gerçekleşmedi, bu ayrıntı önemli. Kadını, erkeği ve farklı inançları vatan mücadelesinde birleştirdi. Solun ve feministlerin “ama Hamas" söylemi, kaygının değil direnişi bölmenin çabası. Bu çaba, en başta Filistinli kadınlara ve çocuklara ihanettir. Kadınlar ve çocuklar da direnişin safında ve destekçisi. Onlar, Siyonizmin çizmesi altında ezilmeyi reddediyor. Bu yüzden batının ve doğunun CHP’si bir barikat olarak aşılmak zorunda, çünkü ezilenin ve sömürülenin öfkesini teskin eden bir sola, “Hiç yoktan iyidir/Ehven-i şer” mantığıyla ihtiyaç duymuyoruz. Asıl onlar var diye sınıf mücadelesi ilerlemiyor, o mücadeleye gölge düşürüyor. Bunun için de emperyalizm çağında 8 Mart’ın yolu Filistin’den, 1 Mayıs’ın yolu Anadolu’dan geçiyor.

S. Adalı
12 Mart 2024

0 Yorum: