25 Mart 2024

,

Halka Yalan Söylemeyin


Bugün sosyalist hareket, belediye seçimi çalışmalarını “rantın ve sosyal yardımların paylaşımı” fikri üzerine kuruyor. Ama hareket, rantın ve rantın paylaşımı fikrinin kaynağını, maddi zeminini hiç sorgulamıyor. Çünkü sol, küçük burjuva niteliğiyle, kendisini sorgulamak istemiyor. 

Rant ve sosyal yardım meselesi, bu ülkede burjuvazinin ve devletin gücüyle alakalı. Rantı sorgulasa burjuvaziyi, sosyal yardım meselesini sorgulasa devleti sorgulaması gerekecek. Dolayısıyla sol, ağababalarını ve parababalarını sorgulayamıyor. O yakıcı gerçeklikten ve ihtiyaçtan hep kaçıyor.

Sorgulayamamasının bir sebebi de solun, örgüt şefleri ve STK ağaları düzleminde düzenle kurduğu ilişkinin tartışılmasını istememesi. Sol, DİSK, TMMOB gibi yapılar üzerinden iktidarla kurduğu ilişkilere tek laf edemez. Buralarda CHP eliyle açılmış kapıları sorgulayamaz. O nedenle, kentsel dönüşüm saldırısının organize edildiği dönemde yapılan belediye seçimlerinde ancak ve sadece burjuvaziyi ve devleti aklayabilir, onları göklere çıkartabilir, onların varlığını paranteze alıp koruma çabası içine girebilir.

Sosyalist hareket, “halk” derken yalan söylüyor. Söylemek zorunda. “Halk” kelimesini gördüğünüz yerde aklınıza, sosyalist hareketin iki ayağı olan örgüt şeflerinin ve STK ağalarının özel ilişkileri ve özel çıkarları gelsin. Çünkü sosyalist hareket, halka hiç inanmaz, inanmadı. Hatta ondan nefret eder. Amilcar Cabral’ın sözüne ve eylemine inanmadığı için o, “halka hep yalan söyler.”[1]

Sosyalist hareket, bugün Türkiye’de burjuvaziye hasetle, proletaryaya nefretle bakan küçük burjuvazinin güdümünde. O haset, bugün diyor ki “belediyedeki rantı ve yardımları halka dağıtacağız.” Biz biliyoruz ki o rant, halka dağıtılmayacak. Sosyalistler, yerleştikleri köşelerde o rantla şişecekler, birkaç üyesini paraya kul-köle edip, kendisine bağlayacak, bu süreçte düzene daha fazla teslim olacaklar.

Dün yoksul halkla dalga geçen, bu yüzden kendisine koltuk verilmiş olan, bugün kendisine ve partisine oy vermekten aciz bir kişi olarak İrfan Değirmenci, diyelim ki seçildi, en fazla, Çankaya halkına Kızılay’da Selda Bağcan konseri düzenleyebilir! Ya da milletin et yiyemediği günlerde vegan festivali organize eder. Çünkü o rantın paylaşıldığı gün bayram ilân edilmeli, şölenler düzenlenmeli, Züğürt Ağa filmindeki gibi, köylüye ziyafet çekilmeli, geri plandaki sömürü ve zulüm örtbas edilmelidir. Ama tabii ki et yenmemelidir. Çünkü uluslararası efendiler böyle emretmektedir.

Geçmişte o Çankaya Belediyesi başkanının karısı, “sokaklarda yürürken rahatsız oluyorum kocacım, şu işportacıları kaldır” dedi. Zabıta, demir sopalarla çoğu emekçi ve solcu gençlerden oluşan işportacıları dayaktan geçirdi. Sosyalist bir örgütün (ESP) üyesi, o işportacıların başına geçti, yürüyüş düzenledi. Dağıtılan bildiride, “sokağı asıl kirleten, mendil satan çocuklar, onları temizleyin” deniliyordu. Sonra o solcular, sokakta bir iki portre, bir iki kolye satmaya razı geldi. Sokak, sanat sokağı yapıldı. Belediye başkanının hanımı, kürküyle rahatça yürüme imkânı buldu. Sosyalist hareketin belediyecilik anlayışı, işte bu sınırı asla aşamaz.

“Rant paylaşılmalı, halka akıtılmalı” diyen sosyalistler, halk düşmanıdırlar. Çünkü bu sözü ederek rantın kaynağına dair hiçbir şey yapmayacakları konusunda birilerine yemin ettikleri gerçeğini gizliyorlar. Asıl, gizlenenleri konuşmak gerekiyor. Şirketleşmiş belediyelerin varlığını ve oradaki çürümeyi kimse tartışmıyor.

Sol, burjuva düzeninin kirini pasını temizlemekten başka bir işe yaramıyor. Halkın gücünü, milislerini, iktidarını[2] kimse artık akla bile getirmiyor. Sadece burjuvaziye ve devlete verilen söz gereği, kitleler, boş umutlarla ve temennilerle oyalanıyor.

Lenin, “Asıl Meseleyi Unuttular” başlıklı yazısında, belediye seçimine dair değerlendirmede bulunuyor ve küçük burjuva sol örgütler olarak Menşeviklerin ve Sosyalist Devrimcilerin boş temennilerle dolu seçim beyannamelerini eleştiriyor. O sözlerin “zararsız ve içi boş temennilere ya da sıradan burjuva siyasetçilerin kitlelerin gözünü boyamasına benzer bir pratiğe dönüşeceği” uyarısında bulunuyor. Ardından da şu tespiti yapıyor:

Hakikatle doğrudan, hiç sağa sola kaçmadan yüzleşmeyi bilmeliyiz. Onun üzerini örtmemeli, hakikati, hiç lafı kıvırmadan, dosdoğru halka söyleyebilmeliyiz. Sınıf mücadelesini halının altına süpürmemeli, o gösterişli, aldatıcı, kulağa hoş gelen ‘radikal’ reformlarla hakikat arasındaki ilişkileri net bir biçimde ortaya koyabilmeliyiz.

Bugün sosyalist hareketi hakikat, zerre ilgilendirmiyor. Sağa sola savrulan hareket, hakikati de ve sınıf mücadelesini de halının altına süpürüyor, gösterişli, aldatıcı, kulağa hoş gelen “radikal”miş gibi görünen reformları pazarda satabileceğini düşünüyor. Aldatıyor, aldanıyor.

Bugün TKP, TİP, ÖDP vs. cümle sosyalistin belediye seçiminde propaganda amacıyla dile döktüğü cümleler, “sadaka ekonomisi” üzerine kurulu. Tekraren: Sosyalist hareket, bu ekonominin ardındaki devleti sorgulayamaz. Sosyalist hareket, “rantı halka dağıtacağım” diyor. O, rantın ardındaki burjuvaziyi de sorgulayamaz.

Bugün belediyecilik, sosyal yardım dağıtım merkezine indirgendi. Sosyalistlerin aklı bundan gayrısına çalışmıyor. Akışa, güce ve ilerlemeye mani olan Erdoğan’dan kurtulduğumuz vakit her şeyin güllük gülistanlık olacağı yalanını pazarlıyor. Sol, kendi yalanına kendisi iman ediyor. Propaganda faaliyetleri, sadece “rant ve yardımları halkla paylaşacağız” diyerek halkı kandırmaktan ibaret. Halkın özne ve irade olacağı bir kurguya bile yer yok. Ayrıca, örneğin kendi iş yerinde çalıştırdığı yoldaşının sigortasını yıllarca ödememiş bir TKPlinin rantı paylaşması, zaten beklenemez!

Türkiye Kuşlar Partisi adayı Orhan Gökdemir, “israf değil hırsızlık; günah değil suç deyin” diyor. Ancak bunu demesine izin var. Esasen burada Gökdemir değil, ona birilerinin bahşettiği laiklik bekçiliği görevi konuşuyor. Gökdemir, yapısal ilişkilere, sömürüye ve zulme hiç değinmiyor. Rantı üreten, sosyal yardımları dağıtan yapıyı aklıyor. O, aslında dinsiz burjuva düzeni istediğini her fırsatta haykırıp duruyor. O yüzden aday gösteriliyor. Geçmişte EMEP’in dergisinde de Perinçek’in dergisinde de TP’nin dergisinde de Fabrika’da da SoL’da da ismine rastlamamızın, gazeteci kisvesi ardında türlü operasyonların içinde yer almasının sebebini bu haykırışta aramak gerekiyor.


* * *

Kentsel dönüşüm merkezli ilerleyen seçim çalışmalarında tüm sağ partilerde olduğu gibi sol partilerde de mimar-mühendis adaylar ön plana çıkıyor. Maçoğlu’nun belediye meclisinde bunca inşaatçının ve onunla bağlantılı meslek gruplarının olması, rantın halka akmayacağının delili. Çünkü iktidar olsalar, bu sefer de “o rant ve koltuk, halka bırakılmayacak kadar kıymetli” denilecek. Kaynağa, rantın sebeplerine ve kapitalizme dair hiçbir şey söylememeye ve yapmamaya yemin ettikleri için reklâm ediliyorlar.

Hiçbir sol partide yeşil, dijital, kentsel dönüşüm bağlamında sınıfa ve halka yönelik gerçekleştirilen saldırılara dair bir strateji ve politikaya rastlanmıyor. Böylesi bir strateji ve politika, sosyalist hareketin kitabında asla yazmaz. Çünkü o, bu dönüşümlerin ekmeğini yemenin derdinde. O dönüşümlere destek veriyor. Halk ölmüş, sürünmüş, sürülmüş, umurunda değil. Gene sıkışırlarsa Kürtlere gidip vekillik dilenirler. CHP içerisinde kendilerine mevki ararlar. Bir süre daha varmış gibi yapma imkânı bulurlar. Tek bildikleri siyaset bu.

Belediyeciliğin sosyal yardım pratiğine indirgenmesine, rantın paylaştırılmasına dair akılla “uyuşturucu baronlarından vergi alacağım” diyen Kılıçdaroğlu’nun aklı yan yana, iç içedir. Bu iki akıldan “eğitimsiz proletarya”ya fayda gelmez. O, toplumsal başkaldırı ve devrim görevini bu tür solculardan vura vura, söke söke almayı bilmelidir. Sınıf kini, küçük burjuva siyasetini ateşe vermelidir.

Eren Balkır
25 Mart 2024

Dipnotlar:
[1] Amilcar Cabral, “Halka Yalan Söylemeyin”, 1965, İştiraki.

[2] V. I. Lenin, “They Have Forgotten the Main Thing”, 18 Mayıs 1917, MIA.

0 Yorum: