03 Temmuz 2014

,

Marksizm ve Reformizm


Anarşistlerin aksine Marksistler, reformlar, yani yönetici sınıfın iktidarını yok etmeksizin, işçi sınıfının koşullarını geliştiren tedbirler için verilecek mücadeleye onay verirler. Ancak aynı zamanda Marksistler, işçi sınıfının amaçlarını ve faaliyetlerini reformların kazanılmasıyla doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlayan reformistlere karşı en kararlı mücadeleyi yürütürler. Reformizm, tekil gelişmelere karşın, sermayenin hâkimiyeti sürdüğü sürece her daim ücretli köle olarak kalacak işçilerin burjuvazi eliyle kandırılmasıdır.

Liberal burjuvazi, bir eliyle reformlar bahşederken, her daim, diğer eliyle reformları geri alır ve işçileri ayrı gruplara bölüp, ücretli kölelik düzenini ebedî kılmak amacıyla, söz konusu reformları işçileri köleleştirmek için kullanır. Bu nedenle reformizm, alabildiğine samimi olduğunda bile, pratikte burjuvazinin işçileri yozlaştırıp zayıflatmada kullandığı bir silâh hâline gelir. Tüm ülkelerin deneyiminin de gösterdiği üzere, reformistlere bel bağlayan işçiler her daim kandırılmışlardır.

Ayrıca tersten, Marx’ın teorisini özümseyen, yani kapitalist hâkimiyet var oldukça ücretli kölelik düzeninin kaçınılmaz olduğunu fark eden işçiler ise herhangi bir burjuva reform eliyle asla kandırılamayacaklardır. Kapitalizmin var olmayı sürdürdüğü koşullarda, reformların kalıcı ya da geniş kapsamlı olamayacağını anlamak suretiyle işçiler, koşulların iyileştirilmesi için dövüşürler ve bu reformları ücretli kölelik düzenine karşı verilen mücadeleyi yoğunlaştırmak amacıyla kullanırlar. Reformistler ise işçileri bölmeye ve onları kandırmaya, küçük tavizler eliyle sınıf mücadelesinden onları uzaklaştırmaya gayret ederler. Oysa reformizmin sahteliğine son vermiş işçiler, reformlardan yürüttükleri sınıf mücadelesini geliştirmek ve genişletmek için istifade ederler.

Reformizmin işçiler arasındaki etkisi ne denli güçlü ise işçiler o ölçüde zayıftırlar, onların burjuvaziye bağımlılıkları o ölçüde artar ve burjuvazinin reformları muhtelif hilelerle hükümsüz kılması o denli kolaylaşır. İşçi sınıfı hareketi ne ölçüde bağımsızsa, amaçları da o ölçüde görece daha derin ve geniştir, hareket, reformist dar görüşlülükten azade olduğu ölçüde, elde edilen iyileştirmeleri muhafaza etmek ve onlardan yararlanmak o ölçüde kolay olur.

Tüm ülkelerde reformistler vardır, zira her yerde burjuvazi, şu veya bu yoldan, işçileri yozlaştırmaya, onları kölelikten kurtulmaya dair her türlü düşünceyi terk etmiş, hâlinden memnun kölelere dönüştürmeye çalışır.

Rusya’da reformistler, geçmişi tanımayan ve yeni, açık, yasal parti düşleriyle işçileri teskin etmeye çalışan tasfiyecilerdir. Son dönemde St. Petersburg’daki tasfiyeciler, Severnaya Pravda[1] eliyle, kendilerini reformizm suçlamasına karşı müdafaa etmeye mecbur kaldılar. Epey önemli olan bir meseleyi açıklığa kavuşturmak maksadıyla, bu kesimin argümanları dikkatle analiz edilmelidir.

St. Petersburg’daki söz konusu reformistler, “Biz reformist değiliz, çünkü biz, reformların her şey olduğunu, nihai amacın hiçbir şey ifade etmediğini söylemiyoruz. Biz, nihai amaca ulaşmayı amaçlayan hareketten söz ediyoruz. Biz, reformlar için verilen mücadele aracılığıyla bir hedefler bolluğuna doğru ilerlemekten bahsediyoruz” diyorlar.

Şimdi bu müdafaanın gerçeklerle ne ölçüde bağdaştığına bakalım.

İlk gerçek: tasfiyeci Sedov, tüm tasfiyecilerin sözlerini özetliyor ve Marksistlerin elindeki “üç sütun”dan bahsederek, bunların ikisinin artık ajitasyon faaliyetlerimiz için “uygun düşmediğini” söylüyor. Sedov, teorik açıdan bir reform olarak realize edilebilecek sekiz saatlik işgünü talebini muhafaza ediyor. Ardından, reformların ötesine giden her şeyi siliyor ya da arka plana atıyor. Sonuçta Sedov, yüzünü tümüyle oportünizm dönerek, “nihai amaç hiçbir şeydir” formülünde ifadesini bulan siyaseti takip ediyor. “Nihai amaç” (demokrasiyle ilişkisi kurulmuş olsa bile) ajitasyonumuzun büsbütün dışına atılıyor ki buna da reformizm deniliyor.

İkinci gerçek: Geçen yıl tasfiyecilerin tertipledikleri meşhur Ağustos Konferansı da aynı şekilde, reformist olmayan talepleri ajitasyon faaliyetimizin merkezine koymak yerine, ancak özel bir durum gerçekleşene dek, ajitasyonun büsbütün dışına atmıştı.

Üçüncü gerçek: Ayrıca, “eski”yi inkâr edip kötülemek ve kendilerini “eski”den ayrıştırmak suretiyle tasfiyeciler, kendilerini reformizmle sınırlıyorlar. Mevcut durumda reformizmle “eski”nin terk edilmesi arasındaki bağlantı aşikârdır.

Dördüncü gerçek: İşçilerin ekonomik mücadelesi, reformizmin ötesine geçen sloganlar benimser benimsemez, (“çatlaklar”dan ve “havayı solumak”tan vs. dem vuran) tasfiyecilerin öfkesine ve saldırılarına maruz kalıyor.

Sonuçta elimizde ne var? Özetle söylemek gerekirse, tasfiyeciler, ilkesel olarak reformizmi reddediyorlar, ama pratikte tüm politik hat boyunca reformizme bağlı kalıyorlar. Tasfiyeciler, bir yandan kendilerinin reformların en önemli amaç olmadığını düşünmediklerine bizi inandırmak istiyorlar, ama bir yandan da Marksistlerin reformizmin ötesine her geçişinde, onlara saldırıyorlar ya da onlara yönelik horgörülerini dile döküyorlar.

Hâlbuki işçi sınıfı hareketinin her bir sektöründe yaşanan gelişmeler, Marksistlerin geri kalmak şöyle dursun, reformların pratik kullanımı ve onlar için verilen mücadelede kesin olarak ilk sırada olduğunu gösteriyor. Bu noktada, Duma seçimleri esnasında, işçiler arasında Duma’daki ve Duma dışındaki vekillerimizin yaptıkları konuşmalara, işçi basınının örgütlenmesine, sigorta reformundan istifade edilmesine, en büyük sendika olan Metal İşçileri Sendikası’na vb.’ye bakılabilir. Bu alanlarda Marksist işçiler, doğrudan, acil, “günlük” ajitasyon, örgütlenme, reformlar için mücadele ve onların kullanılması bakımından tasfiyecilerden öndedirler.

Marksistler, yorulmak nedir bilmeksizin çalışıyorlar, reformların kazanılmasına ve onlardan istifade edilmesine dair tek bir “imkân”ı kaçırmıyorlar, reformları mahkûm etmeksizin, titizlikle, propaganda, ajitasyon, kitlesel ekonomik mücadele vb. dâhilinde reformizmin ötesine geçen adımlar atıyorlar. Öte yandan, Marksizmi terk etmiş bulunan tasfiyeciler ise Marksist yapının varoluşuna yönelik saldırıları ve liberal emek siyaseti ile reformizm müdafaası üzerinden Marksist öğretiyi yıkıma uğratıyorlar ve sadece işçi sınıfı hareketinin örgütlü yapısını altüst ediyorlar.

Bunun dışında Rusya reformizmindeki şu gerçeğin de göz ardı edilmemesi gerekiyor: söz konusu reformizm, aynı zamanda kendisini kendine has bir biçim dâhilinde ortaya koyuyor. Yani Rusya’da reformizm, bugünün Rusya’sındaki temel politik durumu bugünün Avrupa’sındaki temel politik durum dâhilinde tanımlıyor. Liberallerin bakış açısı üzerinden, söz konusu tanımlama meşrudur, çünkü liberaller, “Tanrı’ya şükürler olsun ki, bizde anayasa var” olarak özetlenebilecek bir görüşe iman edip, durmadan bu görüşü ortaya koyuyorlar. Burjuvazinin çıkarlarını dile döktüklerinden, liberaller, Çar Nikola’ya Rusya’nın ilk anayasasının kabul ettirildiği 17 Ekim (30 Ekim) 1905 tarihinden sonra demokrasiden yana olup, reformizmi aşan her adımı delilik, suç, günah vb. addediyorlar.

Oysa “açık parti” ve “yasal parti mücadelesi” gibi şeyleri sürekli ve sistematik olarak (kâğıt üzerinde de olsa) Rusya’ya “nakleden” tasfiyecilerimizin pratikte uygulamaya soktukları, işte bu burjuva görüşlerdir. Başka bir deyişle, liberaller gibi bu tasfiyeciler de Batı’da anayasaların benimsenmesine, nesiller boyu, hatta kimi vakalarda, yüzyıllar boyunca pekiştirilmesine tanık olduğumuz o özgül yola başvurmaksızın, Rusya’ya Avrupa menşeli anayasanın nakledilmesi yönünde vaazlar veriyorlar. Bu tasfiyeciler ve liberaller, esasen ellerini suya sokmadan yıkamak istiyorlar.

Avrupa’da reformizm, fiiliyatta Marksizmi terk etmek ve onun yerine burjuva “sosyal politika”sını koymak demek. Rusya’da tasfiyecilerin reformizmi bunun da ötesine geçiyor ve Marksist örgütü imha etmeyi, işçi sınıfının demokratik görevlerini terk etmeyi ve görevlerin ifa edilmesi yerine liberal emek siyasetini koymayı ifade ediyor.

V. I. Lenin
Pravda Truda
[“Emeğin Gerçeği”]
Sayı: 2
12 Eylül 1913

[Kaynak: Collected Works, Progress Publishers, 1977, Moskova, Cilt: 19, s. 372-375.]

Dipnot:
[1] Severnaya Pravda [“Kuzey Gerçeği”]: Bolşeviklerin elindeki Pravda [“Gerçek”] gazetesi altında çıkartılan yayınlardan. 14 Ağustos-20 Eylül 1913 tarihleri arasında 31 sayı yayımlandı.

0 Yorum: