06 Temmuz 2014

,

Alevîlere Kalan


Arif Sağ ve arkadaşlarının 1983-1989 yılları arasında yaptığı Muhabbet çalışması, dönem için anlamlı bir politik içeriğe sahipti. Ahırlarda gizli dönülen semahların sesi, varlığını saklayan dedelerin sözü, yerüstüne sızacak bir kanal buldu.

Bu seride yer alan türkülerin, deyişlerin ve duaz-ı imamların TRT despotizmine kurban gittiğini söyleyenler de var. Bu tespit, haklı olmakla birlikte, Alevîliğin politik hareketliliği açısından söz konusu çalışmanın kıymetini azaltmıyor.

Muhabbet ile başlayan politikleşmenin bugün Kalan Müzik etiketiyle çıkartılan Alevîlere Kalan çalışması ile sona erdiğini söylemek mümkündür. Bu albümle, Bugün Bize Pîr Geldi oyun havasına, Haydar Haydar bir rock zırvalığına dönüştürülmüştür.

Firmanın sahibi Hasan Saltık’ın ticarî zekâsı, bugün Alevî müziğine son darbeyi indirmiştir. Her çıktığı ortamda, kendi asimile oluşunu genele vurarak, “Kürtçe öldü, hepimiz asimile olduk” diyen Saltık, kentli küçük burjuva varlığını bu sefer Alevîliğe doğru sivriltmiştir.

Albüm, bir tür tribute albüm, yani herhangi bir müzik starının son demlerinde saygıya nail olması için çıkartılan bir çalışma niteliği arz ediyor. Bu açıdan, ancak müziğiyle varolabilen bir dinî-politik yönelim, esasen müzeye kaldırılıyor.

* * *

Bugün Alevîlerin can korkusuyla CHP’ye kûl oluşundan bahsediliyor. Gezi gazıyla, “Alevîlerin neden PKK’si yok?” sorusu soruluyor. Aslında bu soru, “Alevîler PKK’ye gitmesin” demektir, ama aynı zamanda, Alevîler içinde belirli bir ağırlığa sahip olan Parti-Cephe’yi hiçe saymak, tasfiye etmektir. Bu sorunun arkasındaki zihniyet, Sivas Katliamı sonrası, alınlarında kızıl Zülfikarlarla sokağa çıkan, devrimcileşen gençleri tasfiye eden zihniyettir. İlgili zihniyet için Alevîlerin politik varlığı, ancak CHP kadardır ve onun içindir.

Alevîlik, sosyalist hareketin CHP ile kurduğu ticarî köprüdür; CHP, ilgili hareketin Alevîliğe açılan kapısıdır. Köprü yıkmadan, kapıları kırmadan, kısa gününü düşünenin kazanacağı hiçbir şey yoktur.

Sivas, batı hattına dayanan Kürd hareketinin önünü kesmek için çıkartılmış, önleyici orman yangınıdır. Bir ormanda yangın varsa, orman görevlileri başka bir yangın çıkartarak asıl yangını söndürmek isterler. İkinci hamle de Alevîleri korkuya mahkûm edip onları devletin yedeğine çekmekle ilgilidir.

* * *

Alevîliğin alkolle değil, doluyladır bağı. Küçük vuslat için yudumlanır, büyük vuslata ermek için. Bar köşelerinde kendi bireyliğini, biricikliğini pekiştirmek, yüceltmek için mideye indirilen alkolün cemle bir derdi, bağı yoktur. Başını rakı masalarından kaldıramayan küçük burjuva sol ancak biricikliği örgütleyebilmektedir. Bu sol, Tuzluçayır’daki cami-cemevi protestolarıyla ilgili hazırladığı afişte, “Alevî dedelerine maaş bağlansın” diyebilmektedir. Bu kafa, cami-cemevi projesinin arkasındaki Cem Vakfı dışında hiçbir Alevî kurumunun devletin dedelere maaş bağlanmasını istemediğini bilmemektedir. Söz konusu körlük ve cehalet, alkolle doluyu karıştırmaktan kaynaklanmaktadır. Bu alkolizmin, zamanında Alevî barlarında türkülerinin ve marşlarının çalınmasını yasaklayan Grup Yorum’u anlaması da mümkün değildir. O barlar artık Grup Yorum’u tasfiye etmek zorundadır.

* * *

Kalenderîler Moğol akınlarında Selçukluya karşı Moğol ile birlik olmuşlar. Bugünse Alevîler, IŞİD’i ve PKK’yi Moğol istilacısı görüyorlar. IŞİD’i, onun hakkında onca cümle kurup hiçbir şey söylemeyen Foti Benlisoy’a bırakalım. Buradaki “Moğol” yakıştırmasının, mevcut devletten yana düşünüp konuşmanın bir ürünü olduğunu söyleyelim.

Asıl düşündürücü olan, zulme ve sömürüye karşı tarih boyu verilen mücadelelerde tarihsel referansın ve rabıtanın ana odağı ve ocağı olan Ehl-i Beyt’in geri çekilmesi, bizzat Ali’yi katleden gücün coğrafya genelinde öne çıkmasıdır. Üç dergi daha fazla satmak için ortama uymayı politiklik zanneden, Ali’yi katledenlerde devrimcilik bulan “Marksistler” de bir başka tuhaflık.

* * *

“II. Cumhuriyet yıkılıyor” diye vaveyla kopartırken, TKP’nin kendisi yıkılıyor. Kitlenin metafizik algılanışı, öznenin kitleyle rabıtasının herhangi bir fizikî harekete denk düşmemesi, yıkımın nedeni bu galiba. Politika dışı kitle tasavvuru; kitle dışı politika… Yanılgı burada.

Kitle, politik bir kavram. Politik alan içerisinde oluşmuşsa oluşmuştur, varsa vardır. “Kitlesini arayan parti”ye parti denmez bu açıdan. Kitlelere açılan örgütten de söz edilemez. Kitle politikayla; politika kitleyle kurulur.

Bugün “kitle” derken, birçokları için kasıt, Alevîler. Oysa Alevîlerin politik manada kitle oluşları, ancak ve ancak CHP ile tanımlı. O kitlenin seviyesine gelmek, ister istemez, CHP’lileşmeyle sonuçlanıyor.

* * *

İMC TV, film gösterimlerine başlamış. İlk film de II. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin dramını anlatan, Hayat Treni. Gazze bombalanırken, bu gösterim manidar.

Sivas Katliamı ile geliştirilen politika da Yahudilerden devşirme. Müze talebi, Alevîleri Yahudi gibi görenlerin fikri. Alevîleri CHP’den kurtarmak niyetindeki HDP’nin Gazze ile ilgili tek kelime etmemesi de tuhaf öte yandan. Onun Alevî ilgisi, sosyal ya da liberal demokrat parti ihtiyacını aslî görenleri sevindiriyor, başkasını değil.

Alevîlerin Gezi ile CHP’ye daha fazla örgütlendikleri aşikâr. Sol örgütlerin kendilerini beğendirme yarışı CHP’ye yaradı sadece. Eğer korku ise mesele, Alevîler Alevî olarak değilse bile, sokağa çıkmış, fiilî olarak örgütlenmişti. Ama ona örgütlenecek bir sol yoktu ortada.

* * *

Her cemde Hüseyin ve Kerbela anılır. Ama bu anma, bugünde, bir hak olan iktidarın çalınmasına dair bir hayıflanma olarak gerçekleşir. Hüseyin’in ve yoldaşlarının maruz kaldığı zulmün başka zulümlerle ortaklığına bu hayıflanmada yer yoktur. O, biriciktir. İktidarın çalınması değil, mazlumların devrimci iktidar mücadelesiyle ilişki kurulsa, anma politik bir muhtevaya kavuşacak. Sol da bu hayıflanmayı örgütlüyor en fazla. Dolayısıyla Alevîler, mücadeleden ve mazlumiyetten azade, küçük burjuva bir iktidar hesabına kurban edilerek, CHP’ye bağlanıyorlar.

Özellikle seksen sonrasında, Muhabbet kasetlerinin de katkı sunduğu süreçte, sol-sosyalist hareket Alevîleri örgütleyeyim derken, işte bu zihniyete örgütlendi. Gezi’de Alevîler bu perdeyi yırttılar ama küçük burjuva şefler eski yuvalarına geri döndüler ve Alevîleri tekrar eski yerlerine hapsettiler.

Bu Alevîliğin Kürd’ün çilesi, derdi, kavgası ile ortaklaşması mümkün değil. Kürd’ün ucuz, küçük burjuva iktidar hesaplarında bozucu bir etmen olduğu düşünülüyor. Kürd “ben öyle değilim” deyip tövbe etse bile, algıdaki bu kazığın sökülmesi mümkün değil. Sırrı Süreyya Önder özelinde kurulan gönül bağı özellikle seçim sürecinde tümüyle kopmuş durumda. Hareketin içinde Alevîlerin olduğunu söylemek de işe yaramıyor artık.

Kürd, Alevî için, devletle pazarlık yapabilme imkânı, kozu. Kolektif olarak Alevîliğin son otuz yıl içerisinde Kürd düşmanlığı ile yeniden tesis edildiğini de görmek lazım. Alevîler, ağırlıklı olarak yer aldıkları tarihsel isyanlarda düşman devletlerle belirli bir ilişki kuruyorlar. Kürd’ün muhayyel devletinin ya bugünkü devlete düşman olması ya da mücadele için zorunlu bir cephe gerisine işaret etmesi gerek. Oysa mücadele bir muhatap talep ediyor, mütekabiliyet arıyor, devleti tekleştiriyor, masaya oturtuyor, dolayısıyla buradan, Kürd’ün zorladığı süreç, Alevî’ye asla sıcak gelmiyor.

* * *

Tarihçiler, Şeyh Said’in “Alevî’nin kestiği yenmez” deyip Seyyid Rıza’nın kestiği kuzuyu yemediği hikâyesinin devletin bir yalanı olduğunu söylüyorlar. Devlet bu yalanı söylüyorsa, demek ki Nakşî şeyhi ile Kızılbaş’ın ittifakını kendisine tehdit görüyor olmalıdır. O hâlde bugün Şeyh Said gibi Palulu olan bir cumhurbaşkanı adayının Sivas’a gidişi tarihsel açıdan manidardır. Burada mesele, “kestiği yenmez” yalanına inanılıp inanılmayacağı, ortak sofraya birlikte diz çökülüp çökülmeyeceğidir. Asıl mevzu ise Alevîlerin derdini, davasını kesen bir devrime örgütlenmek, devrimi örgütlemektir.

* * *

Alevîlerin CHP ile uzun yıllardır kurdukları maddî ilişkilerin bir-iki hamleyle çözülmesi mümkün değil. Onların ne değil, kim olduğuna kilitlenen, niteliğine değil, niceliğine bakan bir yaklaşımın sonuç üretmesi imkânsız. En basitinden, bir cemin tarihsel örgütlenmesinden, niteliğinden hiçbir şey öğrenmemiş bir solun karşılık bulması hayal.

Can korkusu, seçim süreçlerinin basit bir kalemi olma, cemevlerinde, sokak ortasında vurulan evlatlar, işsizlik, hainlerinin rant için yoldan düşmesi, kırılan el, kesilen dil, kirlenen bel, Hüseyin’in tarih boyunca kanayan gömleği, yüzülen deri, ticarethaneleşen dergâhlar, varoşlara akan uyuşturucu, yabancılaşılan Mirac, kaybedilen hatem, unutulan kırklar… Ucuz iktidar hesaplarında politik kudretini bulamadığı vakit Alevîlere kalan, işte bunlar.

Eren Balkır
5 Temmuz 2014

0 Yorum: