17 Temmuz 2014

,

Filistin'i Destekle


Filistin'i Destekle, Direniş Eksenine İştirak Et

 

Ortadoğu’da Emperyalizm

Ortadoğu’da olan biteni anlamak için bizim, bugün dünyanın, tüm halklarını sömürmek ve kaynakları yağmalamak suretiyle zenginleşmiş bir avuç aşırı zengin ülkenin hâkimiyeti altında olduğunu kavramamız gerekir.

Britanya, kapitalizmi ilk geliştiren ülke olarak, aynı zamanda modern imparatorluğa sahip olmuş ilk ülkedir de.

On dokuzuncu yüzyılda Arabistan, çorak bir çöl olarak ihmal edilen bir yerken, yirminci yüzyılın başında büyük petrol yatakları keşfedilmiş, petrol, (savaş gemileri dâhil) birçok modern makinenin ve endüstrinin tercih ettiği önemli bir yakıt hâline gelmiştir.

Bol ve ucuz “siyah altın” arzlarının güvence altına alınması gayreti, birden tüm emperyalistler için önemli bir stratejik zorunluluk hâlini alır ve bu da, bölgenin kontrolü konusunda bu emperyalistler arasında kıran kırana bir rekabetin yaşanmasına neden olur.

Siyonizm ve Filistin

Bu ortamı fırsata çevirmek isteyen ilk Siyonistler, Britanya’nın yöneticilerinden, bölgenin Britanya’nın hâkimiyeti altında olmasına katkı sunma karşılığı, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına izin verilmesini isterler.

Arap milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği momentte emperyalistler bu teklifi kabul ederler ve Arapçılığa düşman olacak, İrlanda Adası’nın kuzeyindeki Ulster bölgesi türünden, Britanya’ya sadık kalacak bir Yahudi devletinin oluşturulmasına çalışırlar.

Sonrasında her ne kadar Britanyalı efendiler Amerikalı efendilerce kenara itilmiş olsalar da, İsrail “sadık bir Yahudi Ulster” olarak varlığını bugüne dek sürdürmüştür.

Filistinlilerin evlerini imha eden, okullara bomba atan, Filistin halkının hasadını toplayıp onların suyunu zehirleyen Siyonist yardakçılar, ABD ve Britanya hükümetlerinden ve şirketlerinden emperyalizmin işlerini yapmak için her daim rüşvet almışlardır.

Tüm Ortadoğu halklarının hâkimiyet altına alınması ve petrolün yağmalanması için BP ve Texaco gibi şirketlere yaptığı yardım karşılığında Siyonistlere askerî destek, donanım, mali yardım, diplomatik dokunulmazlık temin edilmiş, onlar için emperyalistlerin kontrolündeki medyada yanlış bilgi aktarımı ve yalanlara dayalı kampanyalar yürütülmüştür.

İsrail, bir etnik temizlik üzerine kuruludur ve Filistin topraklarını hukuk dışı biçimde işgal etmiş, Filistinli aileleri yurtlarından etmiş ya da katletmiştir.

Dünyanın en militarize devletinde savaş suçları vaka-i adiyedendir. Esasında İsrail’i büyük bir ordusu olan bir devlet olarak görmektense, onu gerçekte büyük bir ordu üssü olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Okullarda çocuklar, Nazilerdeki fırtına birlikleri mensupları gibi yetiştirilmekte, kafaları tüm Arap halklarından yönelik nefret ve kendi ırkının üstün olduğuna dair fikirlerle doldurulmaktadır.

Ama bu noktada emperyalistler ciddi bir yanlış hesap yapmışlardır. Onlara göre, İsrail’in gücü karşısında Filistinliler alt sınıf konumunu kabul edecek ya da ülkeyi terk edeceklerdir ama sömürgecilerin bir halkı yurdundan çıkarttığı, onlardan kurtulduğu o günler artık geride kalmıştır.

Sosyalist devrim ve millî kurtuluşların gerçekleştiği bir yüzyılda, yereldeki halkların ırkçı bir tarzda “gayri medenî barbarlar” ya da “mevzu dışı” denilerek ihmal edilişleri artık mümkün değildir.

Kibarca ortadan kaybolmak yerine Filistinliler ayağa kalkmış, zalimlerin ne denli barbar olduklarına bakmaksızın, teslim olmaya karşı çıkmışlardır. Emperyalizmin katlettiği kurbanların o uzun listesine pasif biçimde dâhil olmak yerine, direnişin işaret fişeği ve tüm dünyanın mazlum halklarına ilham olmuşlardır.

İsrail’in II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin kitlesel imha politikası sonrası edindikleri sempatiyi istismar etme imkânları zaman içerisinde tükenmiştir. Filistinliler lehine verilen her taviz ve her yapılan anlaşma yeni bir saldırıyla karşılanmış, bu da Siyonistlerin değil, asıl Filistinlilerin barış yanlısı olduklarını göstermiştir.

Bugün elindeki savaş makinesi alabildiğine küstah olan İsrail, dünyadaki Yahudi karşıtı hissiyatın da bir numaralı yaratıcısıdır.

Dayanışma ve Direniş

Bütün bu anlatılanların Britanya’daki işçilerle ne ilgisi var?

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekli: bunlara sebep olan yönetici sınıfla, gücünün önemli bir bölümünü dünyanın yağmalanmasından alan (bizi kapitalizmin ekonomik krizinin bedelini ödemeye zorlayarak) yaşam standartlarımıza karşı savaş açan yönetici sınıf aynı. Petrol hayatî bir kaynak olduğundan, Britanya devleti hâlâ İsrail’in en önemli destekçilerinden biri.

Eğer İsrail yenilirse, Britanya ve ABD emperyalizminin bölge petrolünü ele geçirme kabiliyeti önemli ölçüde azalacak ve böylelikle zenginliğin azalmasıyla, yönetici sınıfın bizi olduğumuz yere sabitleme olasılığı ortadan kalkacaktır.

Bu sebeple, emperyalizme ve siyonizme karşı Filistinlileri desteklemek bizim çıkarımızadır. Ama eğer onların mücadelesiyle etkin bir dayanışma içine girmek istiyorsak, geçmiş tecrübeden bir şeyler öğrenmemiz de gereklidir.

Tüketici boykotu İsrail’i sıkıntıya soksa da, bu türden bir boykotun İsrail gibi güçlü bir orduya, maliyeye ve diplomatik destekçilere sahip bir ülkeyi çökertmesi mümkün değildir.

Britanyalı işçiler eğer ülkenin ekonomisi üzerinde ellerindeki kolektif gücü kullanabilseler, fiiliyatta daha fazla şey yapabilirler. Yönetici sınıf talimatlar yağdırabilir ama onların uygulanmasına onay verecek olan bizleriz. Eğer hep birlikte itiraz edersek, onların yapabilecekleri pek bir şey kalmaz.

Silâh fabrikalarına evlatlarını gönderen, trenleri kullanan, kargo gemilerinde çalışan, savaşlara ölmeye giden, kapitalistler ve Whitehall’deki vurguncular değildir. Ama bunlar İsrail yanlısı propagandayı basıp yaymaya hâlâ devam etmektedirler.

Bu tarz bir dayanışmanın en çarpıcı örneği, Jolly George vak’asıdır. Bu ismi taşıyan gemi, 1918’de Rusya’ya, yeni sosyalist cumhuriyetin 14 kapitalist gücün saldırısıyla karşı karşıya olduğu bir sırada, silâh ve asker götürmektedir. Doğu Londra’daki liman işçileri gemiye yükleme yapmayı reddetmiş, savaş teşebbüsünü boşa düşürmüş, bu tavrın diğer yerlerdeki işçilerce benimsenmesini sağlamıştır.

1920’de “Rusya’dan Elinizi Çekin” kampanyasının itkisiyle, Sendikalar Birliği Kongresi (TUC) Britanya savaş çığırtkanlığı yapmaya devam ettiği takdirde genel grev tehdidinde bulunur. Lloyd George hükümeti geri adım atmak ve müdahale yapmaktan vazgeçmek zorunda kalır.

Yönetici sınıf bu çatışmadan daha güçsüz, işçi sınıfı ise daha güçlü çıkmıştır.

Biz, bugün ön cephesinde Filistinlilerin 65 yıldır kahramanca savaştıkları, Britanya emperyalizmine karşı süren savaşın bir parçasıyız.

Bugün onlar, Suriye ve İran’ın anti-emperyalist hükümetleri ile Lübnan’daki direniş hareketi Hizbullah ile birleşmiş durumdalar. Tüm bu güçler, İsrail’le her türlü uzlaşmayı reddediyorlar. Emperyalistlerin nasıl yaşanacağını dayatma hakkına ve emperyalist şirketlerin kendi kaynaklarını istediği vakit yağmalamalarına karşı çıkıyorlar.

Ortak mücadeleyi kabul eden Suriye ve İran birbirlerini sürekli destekliyor, hem Filistin mücadelesine hem de Lübnan’daki direniş hareketine para, silâh, iltica hakkı ve diplomatik destek veriyor. Bu güçlerden herhangi birisinin yaşayacağı bir yenilgi, emperyalizme ve onun Siyonist yardakçılarına büyük bir itici güç kazandıracak, Ortadoğu’daki özgürlük davası, özellikle Filistin halkının sürdürdüğü dava ciddi bir yara alacaktır.

Britanya işçilerinin bu direniş eksenine iştirak etmeleri ve emperyalizme karşı birleşik ve bölünmez bir mücadeleyi vermek suretiyle, bu eksenin tüm bileşenlerine tam destek vermeleri gerekmektedir.

Büyük Britanya Komünist Partisi (Marksist-Leninist)

0 Yorum: