18 Ekim 2025

,

Bugün Kautsky’den Ne Öğrenebiliriz? II

Kautsky’nin Emperyalizmle ve Savaşla İlgili Görüşleri

Burası, Kautsky ile Lenin arasındaki emperyalizm ve savaş konusundaki polemikleri tartışmak için uygun bir yer değil. Gene de onun düşüncesinin bu alanına değinmek gerek, zira bu alan, Kautsky’nin reformist politikasının bizi nereye götüreceğini ortaya koyan önemli bir örnektir.

1914 yılına gelindiğinde Kautsky, emperyalizmi sistemin gelişimiyle belirlenen bir ekonomik zorunluluk olarak değil, büyük sermayenin bir politika tercihi olarak görüyordu. Lenin ve Luxemburg’un aksine, o emperyalizm ve savaşı kapitalizmin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmiyordu. Bunun yerine, savaşın yalnızca silah üreticileri gibi belirli sermaye kesimleri için mantıklı olduğuna inanıyordu.

Kautsky, Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında “ultra-emperyalizm” teorisini geliştirdi. Bu teori, kapitalizmin bir sonraki aşamasının, büyük işletmelerin devletleri ekonomik rekabet, ticaret ve hammaddeye erişim konularında uluslararası anlaşmaya zorlayarak çatışmadan kaçınmalarını sağlayacağını öne sürüyordu.[40] Dahası, dünya savaşının patlak vermesiyle birlikte Kautsky, artık sosyalizmi artık gerçekleşmesi kaçınılmaz olmayan, ihtimallerden biri olarak görmekteydi.

Gördüğümüz gibi, Alman emperyalizminin yükselişi ve dünya savaşının yaklaşmasıyla birlikte SPD liderliği, militarizme ve sömürgeciliğe yönelik önceki muhalefetinden vazgeçmişti. Bu değişim, esas olarak partinin sendika bürokrasisi tarafından artan kontrolünden kaynaklanıyordu. Kautsky, görüşlerini bu siyasi gerçekliğe uyarladı ve emperyalist savaşa karşı muhalefetini nitelikli, hukuki bir temele dayandırdı. Sosyalistlerin savunma savaşına ve saldırı savaşına farklı şekilde tepki göstermesi gerektiğini savundu. Ayrıca, sosyalistlerin görevinin, savaşan ülkelerin iç rejiminin niteliğine bakılmaksızın, kendi ülkelerinde militarizme karşı çıkmak olduğu konusundaki önceki görüşünden de vazgeçti. Savaşa karşı kitle grevi fikrini reddetti ve İkinci Enternasyonal’in kan dökülmesini durdurmasını beklemenin gerçekçi olmadığını ileri sürdü: Enternasyonal, yalnızca barış zamanında etkiliydi. Artık Kautsky, “kendi vatanını savunma zorunluluğunu” kabul ediyordu.[42]

Kautsky, 3 Ağustos 1914 gecesi SPD’nin meclisteki grubunun o ünlü toplantısına katıldı. Kautsky’nin desteğiyle SPD milletvekilleri, ertesi gün hükümete savaş fonlarından yararlanma izni verilmesi yönünde oy kullandılar. Kautsky, savaş sırasında sosyalistler için parti birliğinin korunmasını öncelik olarak görüyordu. Savaş sona erdiğinde Kautsky, işlerin olağan şekilde devam etmesini, yani kapitalizmin barışçıl genişlemesi ve kademeli demokratikleşmeyi bekliyordu.[43] Bu nedenle, bu süre zarfında sosyalistler devrim yerine barış için çalışmalıydı, zira sosyalizme sadece barışçıl kapitalist gelişim ve yavaş ilerleyen demokratikleşme çalışması yol açabilirdi.

SPD’nin sol kanadındaki devrimciler tam karşıt bir tutum içerisindeydiler. İşçilerin, farklı ülkeler arasındaki emperyalist savaşı kapitalistler ile işçi sınıfı arasındaki iç savaşa dönüştürmeye çalışmaları gerektiğini savundular. Liebknecht, “asıl düşman evdedir” diyordu.[44] Bu radikaller, İkinci Enternasyonal’in savaşa karşı çıkmamasını haklı olarak eleştirdiler ve Kautsky gibi savunucularını kınadılar. Luxemburg, yeni bir devrimci anti-emperyalist enternasyonal yaratılması çağrısında bulundu.

Lenin Kautskici miydi?

Lih ve Blanc, farklı vurgularla, Jacobin makalelerinde Kautsky ve Lenin arasındaki farklılıkları örtbas etmeye çalışırlar.[45] Lih, Kautsky’nin 1914 öncesi fikirlerinin 1917’de Bolşevikleri yönlendirdiğini ve Bolşeviklerin iktidara Ekim 1917’de isyan yoluyla değil, sovyetlerde çoğunluğu kazanarak geldiklerini savunur. Ayrıca, Ekim Devrimi’nden önce bunun gerçekleşmesini talep ettikleri için, prensipte bir parlamento, Kurucu Meclis toplamakla da karşı olmadıklarını ileri sürer.

Aslında, Lih biçim ve içeriği çarpıtıyor. Ekim ayındaki ayaklanma, Kurucu Meclis talep eden Bolşevik sloganlarının artık geçerli olmadığını gösteriyordu. Böyle bir organın kurulmasına izin vermek, işçi sınıfının hedeflerine hizmet etmeyecek, sadece Menşevikler ve Sağ Sosyalist Devrimciler gibi sağcı siyasi akımlara bir platform sağlamış olacak ve onların Ekim Devrimi'ne karşı muhalefetlerini sürdürmelerine imkân tanıyacaktı. Sovyet iktidarı ile Kurucu Meclis birbirleriyle uyumsuzdu. Bu nedenle, Ocak 1918’de kurulan Kurucu Meclis, daha sonra Sovyet hükümeti tarafından dağıtıldı.

Lih, ayrıca Kautsky’nin SPD ile burjuva demokratları arasındaki anlaşmalara karşıtlığını da önemser; Kautsky, bu durumu İktidar Yolu adlı eserinde “ahlaki ve siyasi intihar” olarak tanımlamıştır.[46] Bu işçi sınıfının siyasi bağımsızlığına odaklanma, görünüşe göre, Lenin’in devrimci stratejisini etkilemiştir: “1917’de Rusya için Kautsky’nin anlaşmama tavsiyesi siyaseten altın değerindeydi, Bolşeviklerin siyasi iktidarı ele geçirmesini bu tavsiye sağladı.”[47] Fakat Bolşeviklerin 1917’de siyasi stratejilerini belirlerken Kautsky’den önemli ölçüde yararlandığı fikri temelsizdir. Bolşevikler, bu konumu İktidar Yolu yayımlanmadan çok önce benimsemişlerdi.[48] Bu tutum, 1905 Rus Devrimi’nden önce dahi Bolşeviklerin Rus sosyalizminin Menşevik kanadıyla anlaşmazlıklarının odağını oluşturuyordu.[49]

Kautsky’nin Marksizmi, akıl hocaları Marx ve Engels’in fikirleriyle uyumlu görünmekteydi ve yüzyılın başındaki kapitalist sistemin nispeten istikrarlı dönemiyle uyum sağlıyordu. Aşamacılık ve sosyalizmin kaçınılmazlığına dair varsayımlara odaklanması, 1871 ile 1914 arasında Alman işçi hareketinin istikrarlı büyümesini yansıtıyordu. Ancak, artan emperyalist rekabetin yoğunlaşması, bunun Almanya’daki iç siyasete etkisi, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve uluslararası sosyalist hareketin krizi, savaşın sona ermesine yol açan Rus ve Alman Devrimleri gibi 1910’larda tanık olunan büyük çalkantılar ilgili yaklaşımın sınırlarını bir bir açığa çıkarttı. Rus devrimci lider Leon Trotskiy, bu yeni durumun Kautsky’nin siyasetini giderek neden daha az geçerli kıldığını şöyle açıklar:

“Almanya’da kitle hareketi meselesi, olayların seyriyle birlikte kendisini açığa vurdukça Kautsky’nin tutumunun da o kadar kaçamak olduğu görüldü. […] Her türlü belirsizliği ortadan kaldıran ve insanlığı en temel sorularla yüz yüze getiren emperyalist savaş, Kautsky’nin tümüyle iflas ettiğini ortaya koydu.”[50]

Aslında Lenin ve Kautsky’nin 1914 öncesinde pratik politikada ortak bir noktası yoktu; paylaştıkları tek şey, Marksist terminolojiydi. Lenin, bunun farkında değildi ve Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Kautsky’yi fikri-teorik bir otorite olarak görüyordu. Ancak Ağustos 1914’te SPD’nin savaşı desteklemesi, Lenin’i Kautsky’nin teorisi ve pratiğiyle ilgili sorunlarla yüzleşmeye zorladı. Bolşevizm siyaseti, parlamenterizmi reddetmesi ve yeraltı örgütlenmesi ile işçilerin kendi inisiyatifini geliştirmeye odaklanmasıyla, Rusya’daki durum için gerekli bir uyarlama çabası gibi görünüyordu; zira sosyalist hareket, sert baskılarla karşı karşıya kalmış, burjuva demokrasisi henüz gelişmemişti. Ancak Lenin, artık Bolşevizmin Rus İmparatorluğu sınırlarının ötesinde de geçerli olduğunu gördü. Kautsky’nin teorisiyle çelişen bir emperyalizm teorisi oluşturarak, savaşın sadece silah üreticileri gibi dar bir iş adamı grubunun değil, kapitalist sistemin dinamiklerinin bir sonucu olduğunu savundu. Ayrıca Kautsky’nin reformist yaklaşımına karşı koyabilecek bir devlet teorisi için Marx’ın yazılarına dönüp baktı. En temel düzeyde, Lenin, Alman filozof G. W. F. Hegel’in çalışmaları üzerinden Kautsky’nin pasifliğini redde tabi tuttu, teori ve pratiğe ilişkin Marksist yaklaşımı yeniden geliştirdi.[51]

Kautsky ve Alman Devrimi

Birinci Dünya Savaşı sırasında SPD içindeki en radikal unsurlar tarafından öngörüldüğü gibi, yaşanan çatışma, Kautsky’nin barışçıl kapitalist gelişmenin yeniden başlayacağına dair öngörüsünün gerçekleşeceği süreci tetiklemedi. Bunun yerine savaş, devrimle neticelendi: önce 1917’de Rusya’da, sonra 1918’de Almanya’da devrim gerçekleşti. Almanya, Kasım 1918’de askeri yenilginin eşiğine gelirken, bahriyeli isyanları ve kitlesel grevler ülkeyi sararak Kayzer’i koltuğundan etti. Fabrikaların kontrolünü ele geçirmek amacıyla işçi konseyleri kuruldu. Ordunun bütünlüğünü korumaya yönelik umutsuz bir girişim dâhilinde, Alman ordusunun üst düzey isimleri, resmi yetkiyi SPD’ye devretti ve partinin Almanya’nın kuruluşundan bu yana geçen 47 yıllık süre zarfında ilk kez hükümet kurmasına izin verdi. Takip eden beş yıllık döneme, işçi sınıfı ile SPD hükümeti arasındaki sert mücadeleler damgasını vurdu. Bu mücadelelerde hükümetin amacı, işçi konseylerini bastırmak, hareketi parlamentonun sahasına kanalize etmekti. Çoğu zaman SPD, kendisini işçi ayaklanmalarını bastırmak için çalışan ordu üst yönetimi ve onların paramiliter Freikorps (gönüllü) birlikleri ile müttefik olarak hareket ederken buldu. Aslında SPD’nin “devletin ilerici sosyal değişim için bir kaldıraç olduğu”yla ilgili teorisi, devleti işçi sınıfının direnişinden korumayı ifade ediyordu.

James Muldoon, Jacobin’de Kautsky’nin bu dönemde “bugün yeniden dikkatle değerlendirilmesi gereken bir sosyalist cumhuriyet vizyonu sunduğunu” iddia ediyor. Ancak Chris Harman ve Pierre Broué, Alman Devrimi ile ilgili, klasikleşmiş tarih çalışmalarında gösterdiği gibi, Kautsky, bu olaylarda kötü bir rol oynamıştır.[52]

Kautsky, 1917’de devletin savaş için sergilediği çabaya kölece destek verdiği gerekçesiyle SPD’den istemeye istemeye ayrılıp Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin (USPD) kuruluşuna katkıda bulundu. Liderlerinin söylemleri zaman zaman devrimciydi, ancak uygulamaları, savaş öncesi SPD’nin Marksist Merkez’inin pratiklerinden hiçbir farkı yoktu. 1918’de devrim patlak verdiğinde Kautsky, onun hedeflerini zaten 1919’a dek uzanan süreçte gerçekleşmiş olan demokratik parlamenter cumhuriyet ve üretimin fabrika ve işçi konseyleri aracılığıyla "toplumsallaştırılması” olarak görüyordu. Pratikte bu, devlet en zayıf durumdayken devrilmesine karşı çıkmak, işçilerin askeri yüksek komutanlığı silahsızlandırmasına karşı olmak ve generaller ile sermayedarlara güçlerini geri kazanmaları için zaman tanımak anlamına geliyordu.

Kautsky’nin parlamentarizme bağlılığı, yeni Ulusal Meclis’in güçlü bir destekçisi ve işçi konseylerinin siyasi güç almasına karşı olmasını sağlıyordu, çünkü onların üretimi aksatacağını ve karşı-devrimi tetikleyeceğini düşünüyordu. Parlamenter demokrasinin herhangi bir alternatifi onun için kaosu ifade ediyordu.[53]

Kautsky’ye göre, demokrasi, işçi konseylerinin yanında parlamentonun da var olmasını gerekli kılıyordu, zira işçi konseylerinden farklı olarak, parlamento tüm nüfusu kapsıyordu. Elbette bu, daha önceden geliştirdiği, “proletarya diktatörlüğü, mecliste sosyalist çoğunluğun tesis edilmesiyle gerçekleşme imkânı bulacak işçi iktidarıdır” görüşüyle çelişiyordu. Üstelik tüm bu düşünceler, Ulusal Meclis’in gerçek işlevini, işçi hareketinin enerjisini sönümlendirme işlevini göz ardı ediyordu.

Yeni SPD hükümeti, Kasım 1918’de Kautsky’yi Toplumsallaştırma Komisyonu başkanı olarak atadı. Komisyonun resmi görevi, endüstrinin özel mülkiyetten kamuya veya işçilerin denetimine devri için hazırlık yürütmek, böylelikle “toplumsallaştırma”nın zeminini oluşturmaktı. Oysa SPD liderleri, süreci ve yürütülen işleri küçümseyen bir tutum içerisindeydiler. Onlar için komisyonun rolü, işçi konseylerini yatıştırmak ve işverenlerine karşı radikal eylemler yapmalarını engellemekti. SPD bakanlarının, komisyonun önerilerini uygulama niyeti yoktu. Bu gerçeği gören Kautsky ve tüm komisyon üyeleri, protesto amacıyla istifa ettiler.

Oysa aslında Kautsky’nin komisyon bünyesinde oynadığı rol, zaten sermayeyi tehdit eden bir rol değildi. Neticede Kautsky, savaş sonrası dönemde Almanya için üretimin yeniden canlanmasını öncelikli mesele olarak görüyordu, nihayetinde ekonomik kalkınma olmadan sosyalizm mümkün değildi. Hedefleri çok daha sınırlıydı. Şubat 1919’da İşçi Konseyleri’nin ikinci kongresin’de yaptığı konuşmada, “tam toplumsallaştırma boş bir slogan. Tüm kapitalist üretimi imkânsız hale getirecek yıkıcı bir arzu” dedi.[54] Bunun yerine, işverenler ve sendikalardan oluşan işyeri konseylerinin kurulmasını savundu.

Kautsky’nin kapitalist devletin dönüştürülebileceği ve demokratikleştirilebileceği inancı, onun siyasi faaliyetlerini şekillendirdi. Sosyalizmin parlamentoda solun çoğunluğu teşkil etmesine ihtiyaç duyması sebebiyle, Kautsky hep SPD ve USPD’nin birlik olması meselesine özel vurgu yaptı. 1920’de USPD’nin büyük bir bölümü, yeni kurulan Alman Komünist Partisi (KPD) ile birleşme yönünde oy kullandığında, Kautsky, SPD’ye yeniden katılma fırsatını değerlendirdi. Giderek, işçi hareketindeki bölünmelerden, Alman Devrimi’nin yenilgisinden ve nihai olarak Nazilerin ve Stalinistlerin zaferinden Bolşevizmi ve KPD’yi sorumlu tuttu.

Kautsky ve Bugünün Sol Reformizmi

Peki bugün Karl Kautsky’nin fikirleri önem arz ediyor mu? Onun savunduğu sol reformist siyaset, geçtiğimiz on yıl boyunca popülerlik kazandı. Sanders’ın bayrağı altına koşan veya Corbyn’i desteklemek için İşçi Partisi’ne akın eden çoğu kişi, Kautsky’yi hiç duymamış olabilir.

Kautsky’nin fikirleri önemli, ama bunun nedeni, Jacobin dergisinde çıkan makalelerde sıralanan nedenler arasında bulunamaz.

Bu yazarlardan biri olan Blanc, yazısında “Kautsky’nin radikal demokratik vizyonu, Marksist politikanın son sözü değil, mükemmel bir başlangıç noktasıdır” diyor ve devamında şu tespitleri yapıyor:

“Kapitalizmi, bunu gerçekleştirecek gerçekçi bir strateji olmadan asla yenemeyeceğiz. Önce demokratik bir seçimi kazanmadan, sosyalistlerin halk nezdinde, etkili bir şekilde anti-kapitalist bir kırılmaya öncülük edebilmek için gereken meşruiyete ve güce sahip olması imkânsız.”[55]

Geçen yıl yayımlanan The Socialist Manifesto adlı kitabında, Jacobin dergisi editörü Baskar Sunkara, ABD’de sol görüşlü bir başkanın başa geçeceği, Kongre’deki sosyalist çoğunluğun sosyalist toplumu hayata geçireceği öngörüsünü dile getiriyor.[56] Sunkara, bu gelecekteki sosyalist başkanın Bruce Springsteen olacağını tahmin ederken büyük olasılıkla şaka yapıyordu, ancak ABD’de sosyalizme giden bir seçim yolunun var olduğunu oldukça net bir şekilde ifade ediyor. ABD seçim sistemini demokratikleştirmenin gerekliliğini vurgulayan, sol açısından seçimci siyasetin yol açtığı sorunları kabul eden Sunkara, sokak eylemleri ve grevler aracılığıyla kitlesel baskının gerekli olduğunu, sosyalistlerin “kendilerini işçi sınıfı mücadelelerine yedirmeleri” gerektiğini savunuyor.[57] Buna karşın, Sunkara, sosyalizmin devrimden ziyade seçimler yoluyla geleceğini, işçi mücadelelerini toplumsal değişimin merkezi değil yardımcı unsurları olarak gördüğünü açıkça belirtiyor. Ayrıca Sunkara, kitlelerin tabandan örgütledikleri itirazları ve başkaldırıları “engellemek” amacıyla tasarlanmış, saf anlamda bir kapitalist seçim partisi olarak Demokrat Parti’den kopmayı hiçbir şekilde öngörmüyor.[58]

Blanc, burjuva demokrasisinde parlamentonun kullanılmasının olumlu bir örneği olarak 1917-1918’deki Finlandiya deneyimini gösteriyor. Oysa yaşanan, tam anlamıyla bir olumsuzluktu.[59] İktidarı ele geçirmesini takip eden birkaç ay içerisinde sosyalist hükümet, sert bir müdahaleyle devrildi, tahmini olarak 100.000 işçi, zafer kazanan gerici ordular tarafından katledildi.[60] Finli Sosyal Demokratların liderlerinden Otto Kuusinen, devrimcilerin hatalarını şöyle özetliyordu:

“Peki Sosyal Demokratların şiarı neydi? İşçilerin iktidarı mı? Hayır, demokrasiydi, ihlal edilmemesi gereken bir demokrasi. Bizim tutumumuz […] ütopikti. Böyle bir demokrasi en iyi ihtimalle sadece kâğıt üzerinde yaratılabilirdi. Böyle bir şey, sınıflardan oluşan bir toplumda hiç var olmamıştı ve orada asla gelişemeyecek bir şeydi. Demokraside bir soyguncu sınıf, iktidarı halktan hep çalmıştır.”[61]

Blanc, demokratik seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin “çalışan insanlar arasında çok fazla meşruiyete ve devrimci bir yaklaşım için çok fazla silahlı güce sahip olduğunu” iddia ediyor.[62] Ayrıca, Rusya’daki Ekim Devrimi’nin “parlamenter bir rejimi değil, otokratik, kapitalist olmayan bir devleti devirdiğini” belirtiyor. Oysa bu yaklaşımın sahibi, Şubat 1917’de bir kapitalist rejimin kurulduğunu ve Ekim ayaklanmasında devrildiğini unutuyor.[63] Ayrıca, işçi sınıfının hiçbir zaman parlamento yerine işçi konseylerini tercih etmediğini savunan yazar, esasında uluslararası işçi sınıfı tarihini seçmeci bir yaklaşımla okuyor. İşçi konseylerinin parlamenter rejimin yerini almadığı doğru olsa da, devrimci durumlarda parlamento ile birlikte işçi konseylerini veya benzeri organları kuran işçilerin olduğu birçok örnek vardır: 1918-1923 yılları arasında Almanya, 1920’de İtalya, 1936’da İspanya ve 1972’de Şili.[64]

Burjuva demokrasisine ait parlamento türünden kurumlar, gerçek güç ilişkilerini gizleyerek kapitalist sınıf iktidarını meşrulaştırırlar. İşçi sınıfını coğrafi olarak atomize ederler, siyaseti ekonomiden ayıran kurumsal mekanizmalara işlerlik kazandırırlar, devletin yasama ile yürütme işlevlerini birbirinden ayırırlar. Temsilcilerin hesap verebilirliğinin olmaması, en demokratik parlamentonun bile işçilerin çıkarlarını temsil etmemesi anlamına gelir.

Parlamento, işçilerin mücadele edebilme yeteneklerini kolaylaştırmak yerine felç eder. İşçiler, normal zamanlarda büyük ölçüde parlamentoların meşruiyetini kabul edebilir, ancak devrimci durumlarda kendi kolektif toplumsal örgütlenme biçimlerini kurmaya yönelirler. İşçi konseyleri gibi her yanı kuşatan kurumlar sayesinde işçiler, üretim alanında hem ekonomik hem de politik amaçlar için güçlerini kullanabilirler ve kapitalist devletin işlevlerini devralma imkânına kavuşabilirler.

Blanc, Kautsky’nin “teknolojik gelişmeler […] modern orduları, on dokuzuncu yüzyılda barikatlarda uygulanan eski sokak savaşları modeliyle ayaklanmalar yoluyla devrilemeyecek kadar güçlü hale getirdi” görüşüne olumlu yaklaştığını belirtir.[65] Engels de bu sonuca 1895 yılında, Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadelesi eserinin önsözünde ulaşmıştı. Ancak bu, Engels’in sosyalizmin parlamento yoluyla geleceğine inandığı, ayaklanmanın geçmişte kaldığı veya sokak savaşlarının rolünün olmadığı anlamına gelmiyordu. Engels’in kastettiği yalnızca, başarılı bir devrimin artık bir azınlık tarafından gerçekleştirilemeyeceğiydi.[66] Engels, kitle grevlerinin ve işçi konseylerinin devrimci rolü bilinmeden önce yazıyordu.

1920 Kapp Darbesi, 1936’da İspanya’daki faşist darbenin yenilgisi ve 1974 Portekiz Devrimi, modern orduların devrimci işçiler tarafından yenilebileceğini göstermektedir. Daha yakın zamanda, Sudan Devrimi, henüz zafer kazanmış olmasa da, ordunun modern bir devlette halk direnişiyle başarıyla karşı karşıya getirilebileceğini göstermektedir.[67] Fikri ve pratiği net olan bir siyasi liderlik, kaba güç kadar önemlidir.

Kautsky için demokrasi, feodalizm ve kapitalizm koşullarında var olan, sosyalizm koşullarında da var olacak soyut bir tarihsel olguydu. Demokrasi, bu nedenle, belirli toplumların sınıf yapısından etkilenen, ancak özünde o yapıdan bağımsız olan bir olguydu.

Devrimci Marksistler için burjuva demokrasisi, işçi demokrasisinden niteliksel açıdan farklıdır. Demokrasi, kapitalist sınıfın yönetim biçimi olarak tercih ettiği bir formdur, çünkü herkese oy hakkı ve diğer birçok demokratik hak, işçi sınıfı mücadelesiyle kazanılmış olsa bile demokrasi, halktan meşruiyet talep etmesini sağlar.[68] Burjuvazi, gerektiğinde parlamentoyu feshetmiştir.

Kautsky, demokrasinin sosyalizmden farklı bir şey olduğuna, ancak sosyalizmin demokrasiye ihtiyaç duyduğuna inanıyor, ilk aşamalarında proletaryanın diktatörlüğünün parlamento aracılığıyla uygulanabileceğini düşünüyordu.

Devrimci Marksistler ise proletaryanın diktatörlüğünü işçilerin iktidar imkânlarını kullanarak egemen sınıfı bastırması ve onun devletini yıkmasıdır. Ancak bu sayede işçi sınıfı, işçi konseyleri ve işçi milislerinden oluşan bir ağ aracılığıyla demokratik bir düzen kurabilir.

Kautsky’nin iddiasının aksine, bu tür proletarya demokrasisi biçimleri, silahlı erkek ve kadınlardan oluşan özel organların ve kapitalist sınıf iktidarının devamını sağlamakla görevli devlet bürokrasisinin yerini almak için yürütülecek mücadelenin sürecinde ortaya çıkmak zorundadır. Lenin’in dediği gibi, “diktatörlük, diğer sınıflar üzerinde diktatörlük tesis eden sınıf için demokrasinin ilga edilmesi anlamına gelmez. Sadece diktatörlüğün hedefinde olan egemen sınıf için demokrasi ilga edilir (veya ilga etmenin bir biçimi olarak gerçekte maddi açıdan kısıtlanır).”[69] Luxemburg ise şu tespiti yapar:

“Parlamentarizm denilen ahmaklığın, o hareketi fodul ve cüce kılan pratiğin doğuştan gelme müritleri olarak bu Alman sosyal demokratları, devrimlere sadece parlamentarizmin çocuk yuvasına has evcil pratikleri tatbik etmeye çalışmışlardır: Bu pratikler tek bir şey söylemektedir: ‘bir şeyi gerçekleştirmek için çoğunluğa sahip olmanız gerekir.’ Aynısının devrim için de geçerli olduğunu söylüyorlar: ‘önce bir çoğunluk olalım’ diyorlar. Oysa devrimlerin gerçek diyalektiği, bu parlamentarist köstebeklerin bilgeliğini tersyüz etmektedir: devrimci taktiklere çoğunluk aracılığıyla değil, devrimci taktikler aracılığıyla çoğunluğa ulaşılır. Yolun akışı bu yöndedir.”[70]

Blanc yazısında, “Leninistler, genellikle büyük demokratik reformlar için proaktif bir şekilde savaşmaya isteksiz olmuşlardır”[71] türünden garip bir suçlamada bulunuyor. Aslında, sahada güçleri olduğunda, Leninistler, geçen yüzyılda demokratik reformlar için yürütülen tüm önemli mücadelelerin ön saflarında yer almışlardır; bu mücadeleler, Rusya İmparatorluğu’nda Çarlığı devirmeye yönelik mücadeleden günümüzde Mısır’daki askeri diktatörlüğe karşı mücadeleye ve ırk ayrımcılığı karşıtı harekete kadar uzanmaktadır.

Marksizmin temel ilkelerinden biri, burjuva demokrasisinin sosyalizm mücadelesi için en elverişli zemin olduğunu, sosyalistlerin bu zemini savunması gerektiğini söyler. Ancak bundan, Kautsky’nin hayatı boyunca inandığı, kapitalizmin burjuva demokrasisinin kurumları aracılığıyla devrilebileceği sonucu çıkmaz.

Sol reformistler, Rus Devrimi’nin kısa ömürlü başarısı haricinde zafer kazanmış bir sosyalist devrim olmadığını söylerler. Devrimci sosyalistler bu söze, gerçek ve kalıcı bir sosyalist toplumun parlamento üzerinden de hiç kurulmadığını cevabını verirler.

Son yıllarda, İngiltere’de Korbincilik ve Sendırizmden esinlenen sosyalist fikirlere herkesçe memnuniyetle karşılanan yoğun bir ilgi söz konusudur. Ancak bu hareketler, toplumun acilen ihtiyaç duyduğu sosyalist dönüşümü başlatmak şöyle dursun, ne İngiltere’de ne de ABD’de bir sosyalisti başa geçirme becerisi gösterebilmişlerdir.

Sosyalistler, elbette uygun olduğunda seçim kampanyalarını desteklemeli, bu türden kampanyalara katılmalıdır, fakat bu kampanyalar, işyerlerinde ve toplumlarda kitle hareketini inşa etmenin bir aracı olabilmelidir. Çünkü işte tam da o yerlerde çalışan insanlar bir güce sahiptir, dolayısıyla, sistemin yıkılacağı yer de buralardır. Gelgelelim, bu sistemin yıkılmasının yolunu gösterecek bilgiyi Kautsky’nin eserlerinde aramak beyhude bir çabadır.

Tony Phillips
13 Temmuz 2020
Kaynak

Dipnotlar:
[40] Bkz.: Kautsky’nin şu eserdeki ifadesi: Riddell, 1984, s. 287.

[41] Bkz.: Kautsky’nin şu eserdeki ifadesi: Riddell, 1984, s. 236.

[42] Salvadori, 1979, p184.

[43] Salvadori, 1979, pp183-190.

[44] Liebknecht, 1915.

[45] Bahsi geçen dergide Gareth Jenkins ve Kevin Corr’un kaleme aldığı makale, Lih’in Lenin’in siyasetinin Kautsky’nin siyasetinden ayırt edilemez olduğunu iddia eden Yeniden Keşfedilen Lenin eserine karşı çıkar. Bkz.: Jenkins ve Corr, 2014.

[46] Kautsky, 2007, s. 105.

[47] Lih, 2019.

[48] Lenin’den aktaran: Day ve Gaido, 2011, s. 580, 586.

[49] Cliff, 1986, s. 142-146.

[50] Trotsky, 1975, s. 189.

[51] Molyneux, 1978, s. 70, 78.

[52] Bkz.: Harman, 1986 ve Broué, 2006.

[53] Salvadori, 1979, s. 238.

[54] Fowkes, 2015, s. 33.

[55] Blanc, 2019.

[56] Sunkara, 2019, s. 14.

[57] Sunkara, 2019, s. 226.

[58] Sunkara, 2019, s. 231.

[59] Tüm hikâye için bkz.: Serge, 1992 ve Newsinger, 2018.

[60] Serge, 1992, s. 188.

[61] Akt.: Newsinger, 2018.

[62] Blanc, 2019.

[63] Blanc, 2019.

[64] Almanya ve İtalya konusunda bkz.: Gluckstein, 1984; İspanya konusunda bkz.: Broué ve Témime, 2008, Bölüm 5; Şili konusunda bkz.: Barker, 1987, s. 55-61.

[65] Blanc, 2019.

[66] Engels, 1895.

[67] Alexander, 2020.

[68] Blanc, 2019.

[69] Lenin, 1970, s. 10.

[70] Luxemburg, 1970, s. 374.

[71] Blanc, 2019.

Kaynakça
Alexander, Anne, 2020, “Class, Power and Revolution in Sudan”, International Socialism 166 (Bahar), ISJ.

Badayev, A Y, 1987, Bolsheviks in the Tsarist Duma (Bookmarks).

Barker, Colin (Yayına Hz.), 1987, Revolutionary Rehearsals (Bookmarks).

Bernstein, Eduard, 1907 [1899], Evolutionary Socialism (Independent Labour Party Press), MIA.

Blanc, Eric, 2019, “Why Kautsky was Right (and Why You Should Care)”, Jacobin (2 Nisan 2019), Jacobin.

Broué, Pierre, 2006, The German Revolution, (Haymarket).

Broué, Pierre ve Émile Témime, 2008, The Revolution and the Civil War in Spain (Haymarket).

Cliff, Tony, 1986 [1975], Lenin: Building the Party (Bookmarks).

Day, Richard ve Daniel Gaido (Yayına Hz.), 2011, Witnesses to Permanent Revolution (Haymarket).

Engels, Friedrich, 1895, Introduction to The Class Struggles in France, Marx and Engels, Selected Works içinde, Cilt 1 (Progress Publishers), Tinyurl.

Fowkes, Ben (Yayına Hz.), 2015, The German Left and the Weimar Republic—A Selection of Documents (Haymarket).

Garganas, Panos, 2015, “Why did Syriza Fail?”, International Socialism 148 (Güz), ISJ.

Gluckstein, Donny, 1984, The Western Soviets: Workers’ Councils Versus Parliament (Bookmarks).

Harman, Chris, 1977, “The Workers’ Government”, SWP International Discussion Bulletin, MIA.

Harman, Chris, 1986, The Lost Revolution (Bookmarks).

Jenkins, Gareth ve Kevin Corr, 2014, “The Case of the Disappearing Lenin”, International Socialism 144 (Güz), ISJ.

Kautsky, Karl, 1903 [1902], The Social Revolution (Charles Kerr and Co) MIA.

Kautsky, Karl, 1905, “Differences among the Russian Socialists”, International Socialist Review, Cilt 5, Sayı 12, MIA.

Kautsky, Karl, 1906, “Revolutions, Past and Present”, International Socialist Review, MIA.

Kautsky, Karl, 2007 [1909], The Road to Power, (Centre for Socialist History).

Kautsky, Karl, 1910 [1892], The Class Struggle (Charles Kerr and Co), MIA.

Kimber, Charlie, 2020, “Why did Labour Lose?”, International Socialism 166 (Bahar), ISJ.

Liebknecht, Karl, 1915, “The Main Enemy is at Home!”, MIA.

Lenin, V I, 1970 [1918], The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky (Foreign Languages Press).

Lewis, Ben (Yayına Hz.), 2019, Kautsky on Democracy and Republicanism (Brill).

Lih, Lars, 2019, “Kautsky as Architect of the Russian Revolution”, Jacobin (29 Haziran), Tinyurl.

Luxemburg, Rosa, 1970, Rosa Luxemburg Speaks (Pathfinder).

Luxemburg, Rosa, 1986, The Mass Strike (Bookmarks).

Marx, Karl, 1969, The Civil War in France, Marx ve Engels, Selected Works içinde, Cilt 2 (Progress Publishers).

Molyneux, John, 1978, Marxism and the Party (Bookmarks).

Molyneux, John, 1985, What is the Real Marxist Tradition? (Bookmarks).

Muldoon, James, 2019, “Reclaiming the Best of Karl Kautsky”, Jacobin (5 Ocak) Jacobin.

Newsinger, John, 2018, “‘The Axe Without an Edge’: Social Democracy and the Finnish Revolution of 1918”, International Socialism 159 (Yaz), ISJ.

Pannekoek, Anton, 1978 [1912], “Marxist Theory and Revolutionary Tactics”, Pannekoek and Gorter’s Marxism içinde (Pluto Press), MIA.

Riddell, John, 1984, Lenin’s struggle for a revolutionary international (Pathfinder).

Salvadori, Massimo, 1979, Kautsky and the Socialist Revolution, 1880-1938 (New Left Books).

Schorske, Carl, 1955, German Social Democracy, 1905-1917 (Harvard University Press).

Serge, Victor, 1992, Year One of the Russian Revolution (Bookmarks).

Spriano, Paolo, 1975, The Occupation of the Factories (Pluto)

Sunkara, Bhaskar, 2019, The Socialist Manifesto, (Haymarket).

Trotsky, Leon, 1975, Terrorism and Communism (New Park).

0 Yorum: