Kıbrıs’ta
eski bir Dev-Yolcu, arkadaşlarıyla birlikte, küçük bir börekçi dükkânını
kumarhaneye çevirmiş. Sabahlara kadar kumar oynuyorlar. Esasen o ünlü
kumarhanelerin eldeki imkânlarla taklit edilmesiyle kurulmuş bir mekân bu.
Başını nihayet kumardan kaldıran bu solcu, sohbet sırasında “kumarhane,
sömürgeciliğin bir uzantısı” sözümüze karşı, “cami geleceğine kumarhane ve
pavyon gelsin” diyordu. Söz konusu şahıs, sermaye ve emperyalizm eliyle gelecek
değişimlerden nemalanmanın yollarını arıyordu.
Bu
zihniyet, Trump’ın Gazze’yi kumarhane ve turizm mekânına dönüştürme planına ses
etmeyecektir. “Hamas gitsin de ne gelirse gelsin” diyecektir. Aydınlanma ve
modernizm çanaklarına doldurulan yemektir, bu solcuları konuşturan. Onlar, halka fuhuştan, kumardan ve uyuşturucudan başka bir şey öneremezler. “İran şer
ekseninin parçası. Ona karşı eyleme geçmek lazım”[1] diyen Natocu CHP’ye oy
verenler, halka hiçbir şey sunamazlar. Bu Utku, onların utkusudur. (Utku
Çakırözer’in raporu yüzünden zedelenen CHP’yi aklama işini de bu raporu
münferit bir şeymiş gibi takdim eden TKP üstlenmiştir.)
Bir
Filistinli solcu, yazdığı yazıda, “onca şey olup biterken sol nerede?” diye
sormaktadır.[2] Sonra bir arkadaşıyla sohbetini aktarır. Kendisine “çocuklarını
özel okula mı yoksa devlet okuluna mı yazdıracaksın?” diye sorar. “Onları
ayaktakımından korumak için özel okula kaydettireceğim” cevabını alır. Bugün bu
cevap, TKP ve Dev-Yol öncülüğünde hareket eden solun genel fikri ve zikridir.
Sol da çocuklarını özel okula kaydettirmenin, kendisini özel gettolara
kapatmanın derdindedir. O, halktan, işçiden, yoksuldan tiksinmeyi, nefret
etmeyi öğrenmiştir. Bu sol için koltuk altı kılları, yoksulun halinden daha
önemlidir. O, emperyalizmin ve sömürgeciliğin millete, halka ve sınıfa yönelik
savaşına nefer olmuştur.
Gezi ve Pandemi,
solun mayasının faş olduğu momentlerdir. Sol, her iki momentte de belirli
güçleri o ayaktakımına karşı korumak için uğraşmış, o ayaktakımına düşmanlık
etmiştir. Bugün ne söylüyorsa yalandan ibarettir. Sorumluluk alabilecek, hesap
soracak, hesap verecek bir özne olmaktan uzaktır.
Aynı
Filistinli, “sol, işçi köklerine ve anti-kapitalizme yüzünü dönerek kendisini
büyük bir kitleye dönüştürmek yerine, açıktan küçümsediği muhafazakâr toplum
içerisinde zulüm gören siyasi azınlık pozu kesmeyi yeterli gördü” tespitinde
bulunur. Aydınlanma çanağı ve tasması üzerinden düşünen sol, Batı’dan gelen STK
paralarıyla bakmaktadır gerçeğe. O gerçekte azınlık olma halini yüceltmek,
azınlıkçı edebiyata sarılarak, bu sektöre ayrılan paralardan nemalanmak, avamı,
ayaktakımını aşağılayıp küçümsemek yazılıdır. O paralarla, tasmayla ve çanakla
düşünen sol, ortada sadece kirli, çapaklı, marazlı, tehlikeli, dövüşülecek bir ayaktakımı
görebilmektedir. Çünkü çekiç, sadece diklenen çiviler görür. Solun saraya
yürüyecek kitlesel enerjiye örgütlenmesi ve onu örgütlemesi mümkün değildir. O, dövüşecek ayaktakımıyla buluşamaz.
Dolayısıyla,
devletin aşağılık halkı dönüştürme araçları olarak Sendika’nın ve
Halkevleri’nin “bütün yollar saraya çıkar” sözü yalandır. Temelsiz, gerçeksiz
bir Kışlık Saray hayali kuran örgütün tek derdi, diğer sol rakipleri karşısında
el yükseltmek ve öne çıkmaktır. Başka bir derdi, hesabı olamaz. Şişli Tiyatrosu sahnesinde sergilenecek sempozyum
için gerekli ideolojik zemin oluşturulmakta, podyumda güçlü olunduğuna dair
pozlar verilmektedir. Bu tür örgütler, özü ve mayası itibarıyla, millete, halka
ve işçi sınıfına düşmandır.
Halkevleri, devlete bağlı bir kuruluş olduğu bilinciyle hareket etmeye mecburdur. Köz, nasıl başarı ve “utku” sonrası edinilen güçlü dönemi taklit ettiğimizde yol alacağımız yalanını söyleyip sol örgütlerin önüne geçmeye çalışıyorsa, Halkevleri de “nasılsa saraya yürüyüş olacak. Bugünden bunun edebiyatını yapıp, onu mülk edinelim, öne geçelim” diye düşünmektedir. Bu sol içi edebiyat, gerçek karşısında çıkışsızdır. Bunlar, değil saraya, kendi bürolarına bile yürüyemezler.
Bu
Dev-Yolcu örgütlerin “bağımsız siyaset” dediği, CHP kuyrukçuluğudur. CHP,
“eyleme geç” diye emreder, harekete geçerler, o “dur” der, dururlar.
Söyledikleri her söz, yalandır.
Çoğu
futbol maçında teknik direktörler, rakiplerinin hücum planlarını anlamak, buna
göre önlemler geliştirmek için ilk 15-20 dakika topu karşı takıma bırakırlar.
Devlete bağlı bir kuruluş olarak Halkevleri’nin belirli momentlerde sosyalist
hareketin şeflerinden fikir alması, bu fikirleri sitesinde yayınlanması,
kuşkuyla karşılanmalıdır.
Bu
açıdan, Selim Açan’ın Sendika’dan gelen çağrıya sevinmesi acziyettir,
basiretsizliktir. Çünkü Halkevleri, bu adımıyla sol örgütlerin niyetlerini,
planlarını, ufkunu ifşa etmekte, boşa düşürmekte, değersizleştirmekte, böylece
devlet eliyle verilen çobanlık görevini ifa etmeye çalışmaktadır. Açan, söz
konusu örgütün şeflerinin 12 Eylül sonrası birçok örgütün üyesini ihbar
ettiğini, mekânları açığa çıkarttığını unutmuş olmalıdır.
Bu
düzlemde, o üç kuruşluk “Kapital’i okudum ben!” pozunun da bir anlamı
bulunmamaktadır.[3] Filizler’in “komünist devrimci sınıf iktidarı stratejisi”
de CHP’ye tabidir. Eskiden bu örgüt, her tür bilime dair malumatını boca
ettikleri bir “Strateji Bilimi” uydurup rakip solcuları bu şekilde geçmenin
hesabını yapıyordu. Bugün de yalanı başka bir renge boyayınca satabileceklerini
düşünmektedir. Bunların kaderinde horoz gibi havalanıp tavuk gibi yere çakılmak
vardır. Ne stratejiyle ne de Marksizmle bir bağa sahiptirler. Mesele, içinde olunmayan savaşta en gelişkin bilgiye ve akla sahip olunduğuna dair poz kesmektir. Cenk, öznenin içinde işlemiyorsa zaten yoktur.
* * *
Özünde
sosyalist hareket, kendisini sürü olarak gören Dev-Yol ve TKP çobanlarından
kurtulmalıdır. Bu çobanların hizmet ettikleri tek yer vardır, o da CHP ahırı.
İpler oraya bağlıdır. 19 Mart saldırısına göğüslerini siper edenler, savundukları gücün içindeki yolsuzluğa, ahlaksızlığa, hırsızlığa ve düzen uşaklığına ortaktır.
“Zafer”e
“utku” diyen anlayışın ahıra hizmet dışında bir ufku yoktur, olamaz. “Zafer”
savaşa, “utku” basit bir oyuna işaret eder. Savaşın harrından kaçanların
öztürkçeciliği, siyasetlerinin yansımasıdır. Onlar nesnelcidir, burjuvazinin
yapıp ettiklerini en uç ve en ileri olarak kodlarlar.
Sermaye,
ense köküne çip takacaksa bunda hikmet bulmak, solculara düşer. Herkese zorla
aşı yapacaksa, o aşıyı sol pazarlar. Bitcoin üretilmişse, onun komünizm
getireceğini gene sol söyler. Sol, aşılamayan, aşılmak istenmeyen, yüce tutulan
“burjuva devrimi” perspektifine tapmaktır. Sosyalizmi devlete; devrimi
burjuvaziye teslim etmek, bırakmaktır.
Batı fikriyatıyla, parasıyla, imkânlarıyla düşünmeye, yaşamaya alışmış solcular, burada sadece kirli, dönüştürülmesi, ezilmesi, sopalanması gereken ayaktakımı görürler. Gerçeğe sosyalizm ve devrim imkânları açısından bakmazlar. O ayaktakımının inşa edeceği sosyalizme de yapacağı devrime de güvenemezler.
Saraya öfkeyle yürüyecek kitleden en çok Halkevciler korkar. İşçilerin kıyamı
karşısında en çok TKP tir tir titrer. İki örgütün düzenle kurduğu, çıkar ve
tecim temelli ilişki, korkunun ana kaynağıdır.
Aynı
Dev-Yolcu, gazetesine, “Davutoğlu aslına döndü” diye manşet atar ama “madem o
aslı biliyordun, neden ona ve vekil adaylarına oy verdin?” sorusunu cevaplamaz. Umudu AKP’li Kılıçdaroğlu’na bağlamasının hesabını vermez. CHP taşeronu
olarak yaşamayı içine sindirir.
Burada bizim yaptığımız, naçiz bir çaba dâhilinde, devrimi burjuvaziden, sosyalizmi devletten kurtarmaktır. Bize yönelik sansür, karalama, iftira, dedikodu, yalnızlaştırma ve tasfiye üzerine kurulu çabaların esas sebebi budur.
İştiraki’ye
karşılık “Ortaklaşa” diye dergi çıkartınca komünist olunmaz. Bencilliği, bireyciliği,
burjuva ideolojisini baş tacı yapanlar, ortaklaşamazlar, ortaklaşmayı bilmezler.
Eren Balkır
14 Ekim 2025
Dipnotlar:
[1] “Natocu Sol”, 15 Ekim 2025, İştiraki.
[2]
Sudqi Asour, “Where is the Palestinian Left?”, 8 Ekim 2025, Ahbar.
[3]
Fuat Yücel Filizler, “Komünist Devrimci Sınıf İktidarı Stratejisi Üzerine
Notlar”, 25 Eylül 2025, Sendika.



0 Yorum:
Yorum Gönder