19 Ekim 2025

,

Modern Sosyalizmin Ecdadı

Karl Kautsky’nin dört ciltlik Modern Sosyalizmin Ecdadı adlı eseri, Hristiyan komünizmiyle ilgili en çok ihmal edilen, ancak en önemli eserlerden biridir. Bu eserin sadece bir kısmı, birinci cildin son bölümü ve ikinci cildin tamamı, Reform Döneminde Orta Avrupa’da Komünizm adıyla çevrilmiştir.[1] Almanca metinse çok daha kapsamlıdır. Aslında, üstlenilen görev o kadar büyüktü[2] ki Kautsky, eseri tamamlayamadı ve son bir buçuk cilt başkaları tarafından yazıldı.[3]

Aşağıda, ele alınan konuları özetledikten sonra, Kautsky’nin Thomas Müntzer (1525) önderliğindeki Köylü Devrimi ve ardından Münster’deki Anabaptist Devrimi’ni (1534-35) ele alış biçimine odaklanacağım.

Karl Kautsky’nin “zındık komünizmi” veya “Hristiyan komünizmi”nden kastının, kopuş ve komünalizm, devrim ve yeni kolektif hayat biçimlerinin birleşimi olduğunu unutmamak gerekir. Her iki unsur da, farklı vurgularla, onun ayrıntılı çalışmasının tamamında yer almaktadır.

İlk uzun cilt, erken Hristiyan komünizmini tartışarak başlar ve ardından Ortaçağ’ın ve Reform’un sosyo-ekonomik bağlamını ele alır. İlk dönem Hristiyan komünizmiyle ilgili tartışma, daha sonra bu konuyla ilgili ilk tam uzunlukta Marksist çalışma olan ve daha çok bilinen Hristiyanlığın Temelleri[4] adlı eserinin bir öntaslağı olarak görülebilir. Orada yazar, gündemini şu şekilde dile getirmektedir:

“Hristiyanlıkla ilgili tutum ne olursa olsun, Hristiyanlığın tüm insanlık tarihinin en devasa olgularından biri olduğu kesinlikle kabul edilmelidir. […] Bu devasa olguyu anlamamıza yardımcı olan her şey, kökeninin incelenmesi de dâhil olmak üzere, bizi binlerce yıl öncesine götürse bile, pratikte büyük ve acil bir öneme sahiptir.”[5]

Kitap, hem pagan hem de Hıristiyan kaynaklarında İsa’nın kişiliğiyle başlar. Kautsky, Yeni Ahit âlimlerinin o dönemdeki bilgilerini dikkatle değerlendirerek, bu sıradan isyancının etrafında bir dizi insanüstü hikâyenin ortaya çıktığını ve bu hikâyelerin Yeni Ahit’i oluşturduğunu savunur. Kautsky, efsanevi ve mitik eklemeleri ortadan kaldırarak, tarihsel materyalist bir analiz sunmak istemektedir. Bu analiz, başlangıçta Roma İmparatorluğu’nun köle temelli üretim biçiminde İsa’nın ekonomik, sosyal ve politik bağlamını yeniden inşa etmeye odaklanır ve bu tür bir üretim biçiminin teknolojik sınırları ve çöküşünün nedenleri ile ilgili bazı önemli Marksist noktalara değinir.

Buradan geriye doğru giderek, İsrail’in kökenlerinden ilk dönem Hristiyanlık hareketine kadar uzanan bir tarih sunar. Burada yine, köle temelli üretim biçiminin başka bir biçimi olduğunu savunarak, altta yatan sosyal oluşuma dair bir model aktarır.

Son bölümde Hristiyanlığa geri dönülür. Burada yazar, ilk dönem Hristiyan komünizmiyle ilgili ünlü argümanını dile getirir. Bu bağlamda Kautsky, İsa’nın etrafında şekillenen hareketin nasıl devrimci olduğunu, ilk dönem komünizmin sadece tüketim komünizmi olarak cisimleştiğini, üretim komünizmi olmadığını, sonrasında Kilise tarihinin ilerleyen dönemlerinde nasıl altüst edildiğini, ancak komünizmin manastır hayatında eksikli haliyle varlığını sürdürdüğünü ayrıntılı olarak ele alır.

Ecdad kitabına dönersek: birinci cildin ikinci yarısı, ilk dönem Hristiyan komünizminin örneğinden esinlenen Ortaçağ’daki çeşitli “zındık komünist” örgütlerin izini sürer:

* Manastır komünizmi, tasavvuf, züht.

* On ikinci yüzyılda faaliyet yürüten, bugün hâlâ Piedmont’ta, Kitab-ı Mukaddes’in Elçilerin İşleri bölümünde dile getirilen Hristiyan komünizmi modeline sadakatle bağlı olarak yaşayan Valdenciler.

* İtalya’nın Parma kentinde Gerardo Segarelli tarafından kurulan Havari Kardeşliği hareketi. Mülklerinden vazgeçen hareket üyeleri, havariler gibi giyiniyor, dilencilik yapıyor, tövbeyi vaaz ediyor, bu tür faaliyetlerle etraflarına insanlar topluyorlardı.

* Havari Kardeşliği’nin halefi olarak Dolçinocular. Novaralı Frer Dolcino (1250-1307) cemaatini bir kaleye kapatmak zorunda kaldı. Silahlanan cemaat çeşitli noktalara saldırılar düzenledi. Sonrasında ezildi.

* Begin ve Begardlar, on ikinci yüzyılda Hollanda genelinde farklı cemaatler içerisinde yaşadılar.

* Lollardlar, John Wycliffe’in müritleri olarak kişinin kaderine, kutsal seçime, Kitab-ı Mukaddes’e vurgu yapan bir cemaat olarak İngiltere’de bir dizi ayaklanmaya iştirak ettiler.

* Taborcular, on beşinci yüzyılda zühdü, ortak yaşamayı, Tanrı’nın hükümranlığın silah zoruyla kurulması gerektiği fikrini savunmuş bir hareketti.

* Bohemyalı Kardeşler de Tanrı’nın hükümranlığının kurulması gerektiği fikrini savunuyorlardı. Ortak hayatı ve ortak ibadeti savunan cemaat, Kitab-ı Mukaddes çevirisi üzerinden Çek edebiyatında önemli bir etkide bulundular.

Thomas Müntzer ve Münster'deki Anabaptistleri ele alan ikinci cilde daha sonra daha ayrıntılı olarak odaklanacağım için, önce kalan iki cildi ele alacağım. Üçüncü ciltte Kautsky, ayrı bir çalışmanın da konusu olan sevgili Thomas More’dan bahsediyor.[6] More’un Ütopya’sını Marx ve Engels’ten önceki en önemli sosyalist metinlerden biri olarak görüyor. More da, eski popüler Roma Katolikliği ve manastır geleneğinde bulduğu Hristiyan komünizminden ilham almıştır. Nitekim More, bu geleneğin son temsilcisiydi ve şehit olarak öldü. Ancak More, VIII. Henry döneminde İngiltere’deki ekonomik sömürüyü de eleştirmiş ve yaşadıklarına alternatif bir ekonomik, siyasi ve sosyal model olarak Ütopya’yı önerdi. More, aynı zamanda materyalist bir eleştirmendi ve böylece eski Hristiyan komünizmi ile modern komünizm, Ortaçağ dindarlığı ile tarihsel materyalizm arasında önemli bir bağlantıyı teşkil etti. Kautsky’nin sözleriyle:

“More’un sosyalizminin en temel köklerini ortaya koyduğumuza inanıyoruz: ilkel komünizmle uyumlu sevimli karakteri; İngiltere’nin ekonomik durumu, kapitalizmin işçi sınıfı için dezavantajlı sonuçlarını keskin bir şekilde ortaya çıkaran; klasik felsefe ile pratik işlerdeki faaliyetlerin şanslı birleşimi, tüm bu koşullar bir araya gelerek, More’un keskin, korkusuz ve gerçeği seven zihninde, Modern Sosyalizmin ceddi olarak kabul edilebilecek bir ideal yaratmış olmalıdır.”[7]

Bu ciltte de, malların ve eşlerin ortaklaşa kullanılmasına dayalı bir hareket kurmaya çalışan ve 1600 yılında (Fioreli Joachim’in kehanetlerine dayanarak) Ruh Çağı’nın geleceğini öngören Thomas Campanella (1568–1639) ile, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Paraguay’da Cizvitler tarafından kurulan özerk yerli topluluklarla ilgili bölümlere rastlıyoruz. Ancak bu bölümler, Kautsky değil, Marx’ın damadı Paul Lafargue tarafından yazılmıştır. Son cilt ise Lindemann ve Hillquit elinden çıkmadır. Fransa ve Kuzey Amerika’da sonradan ortaya çıkan hareketleri ele alan bu cilt, Robert Owen, Charles Fourier ve Étienne Cabet’nin on dokuzuncu yüzyıldaki sayısız komünist deneylerdeki etkisini değerlendirir.

Müntzer ve Münster

Thomas More, Kautsky’nin gözdesidir. Aynı şekilde, “Alman işçi sınıfının gözünde de Müntzer, zındık komünizminin en parlak örneğiydi ve halen daha öyledir.”[8]

Ecdad’ın ikinci cildi, bu devrimci teologa ve Münster’deki Anabaptist Devrimi’ne tahsis edilmiştir. Kautsky'ye göre, Thomas Müntzer’in teolojik ve politik pozisyonunun özü şu şekildedir:

“Müntzer, Kitab-ı Mukaddes’in anlamı konusunda şunları söyler: ‘Her şeyin ortak olduğu [omnia sunt communia] tespiti, durum el verdiği ölçüde herkesin ihtiyaçlarına göre dağıtılması zorunluluğu, bizim ilmihalimizin ana maddelerinden biri olarak, ulaşmak istediğimiz hedeftir. Bu gerçeğin ciddiyetle hatırlatılmasına rağmen onu kabule yanaşmayan her prens, kont veya baronun kafası kesilecek veya asılacaktır.’ […]”[9]

Omnia sunt communia, elbette, Hristiyan komünizminin temel ilham kaynağı olan Elçilerin İşleri 2:44 ve 4:32’deki “her şey ortaktır” sloganının Latincesidir. Kautsky, Müntzer’e önemli devrimci ve hatta komünist özellikler atfeder. Avrupa’yı kasıp kavuran devrimci akımlar, büyük ölçüde “onun abartılı komünist coşkusu, demir gibi kararlılığı, tutkulu fevriliği ve devlet adamı gibi sağduyusuyla”[10] bağlantılıydı. Ancak bu, Müntzer’in, tümüyle demokratik ve komünist bir proje adına zalimleri devirmek ve ezilenleri özgürleştirmek amacıyla yaptığı nefes kesici teolojik çabalarından ayrı düşünülemez.

Kitabın anlatısı, 1525 Köylü Devrimi’nden başlayarak, Anabaptistlerin devrimci akımları ve yeraltı çalışmalarına dek uzanır ve 1534-35’te Münster denilen dönüm noktasına kadar gider. Kautsky, bunu yaparken, kaynaklardaki devrim karşıtı önyargıları dikkatli bir okumaya tabi tutar. Müntzer’in teolojik açıdan gölgesinde kalan Luther bile şüpheli bir figür haline gelir. Kitap boyunca köylülerin ve liderlerinin enerjisi ve örgütsel zekâsı açıkça ortaya çıkar. Ancak asıl sınav, Kautsky’nin Münster Devrimi’ni anlatırken, Hollanda ve Almanya’nın batı bölgelerinden gelen Anabaptistlerin şehre gelip iktidarı ele geçirmeleriyle başlar.

Devrimi ele alan neredeyse tüm diğer tarihçeler, Jan van Leyden yönetiminde çılgınlığa sürüklenen devrimin karşı-devrimci önyargılı anlatımlarına uyum gösterirler. Buna karşın Kautsky, “kuşatma altındaki radikal komünistlerin şehri” olarak tasvir ettiği durumu, olumlu bir şekilde yorumlar. Onları ezmek için çaresizce çabalayan egemen sınıfların güçleriyle çevrili, bilinmeyene doğru yaptıkları yolculukta doğru yolu arayan Anabaptistler, kimsenin beklemediği ölçüde iyi bir performans sergilemiştir. Böylece Kautsky, harekete destek verenlerin sadeliklerini ve püriten doğasını, “çok eşlilik” olarak adlandırılan ekonomik ihtiyacı (yaklaşık 10.000 savunucunun 8.000’i kadındı)[11], barış arzusunu ve kaderlerinin kaçınılmaz olduğunu bilenlerin coşkusunu yeniden yorumlar. Anabaptistlerin belirleyici bir özelliği olan yetişkin vaftizi bile, egemen sınıfın siyasi, kültürel ve teolojik hegemonyasına karşı keskin bir direniş biçimi olarak yorumlanır.[12]

Bu noktada kendimi şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum: “Anabaptistler gerçekten devrimciler miydi?”

Thomas Müntzer’in devrimci olduğuna hiç şüphe yok. Engels ve Kautsky de böyle düşünüyor. Reform sürecinin her iki kutbu da Anabaptistleri açıktan devrimci görüyordu. Örneğin Kalvin, Roma Kilisesi’nin kendisini Anabaptistlerle ilişkilendirmek istediğinden, Anabaptistlerden uzaklaşmak için çok çaba sarf etti ve kendi yaklaşımını Anabaptistlerin aşırılıkları ile Roma’nın aptallaştırıcı yozlaşması arasında bir orta yol olarak takdim etti.[13]

Kautsky’ye göre Anabaptistler, sadece radikal bir hareketin ilk günlerinde yürüteceği şiddetli tartışma ve mücadeleyi yürütmekle kalmadılar, aynı zamanda devrimci altüst ve komünal hayatın iki önemli unsurunu da somutta ortaya koydular (Elçilerin İşleri 2 ve 4).

Teoloji ve Devrim

İlk dönem Hristiyanlık ve Thomas More ile ilgili bölümleri de dâhil edersek, aslında altı cildi bulan, zındık Hristiyan komünizminin tarihi üzerine kaleme alınmış bu büyük proje, nihayetinde Engels’in ısrarının bir ürünüdür. Nihayetinde Thomas Müntzer ve ilk dönem Hristiyanlığı Marksist bir bakış açısıyla kaleme alan ilk kişi Engels’ti.[14] Henüz tamamlanmamış olan bu görevi üstlenmenin gerekliliğini Kautsky ile uzun uzun tartışan da oydu. Ancak Kautsky, özellikle bu hareketlerin neyi amaçladığını teolojik açıdan değerlendirme konusunda, Engels’in hayal edebileceğinden çok daha ileri gitti.

Kautsky’nin bu konuda yaptığı anlamlı bir gözlemle bu konuyu kapatmak istiyorum: “Reform döneminde genel düşünce eğilimi hukuki değil, teolojik idi ve sonuç olarak, bir sosyal hareket ne kadar radikal olursa, parti sloganları da o kadar teolojik oluyordu.”[15]

Kautsky, mısır fiyatlarına ilişkin şikâyetler, zenginlerin istifçiliği, lordların talep ettiği hizmetler, ortak arazilere erişimle ilgili geleneksel ritüellere getirilen kısıtlamalar, köylülerin ve işçilerin zaten karşılayamayacakları düzeyde olan vergilerin artırılması gibi acil sorunların daha açık bir şekilde ekonomik olduğunu belirtiyor. Ancak yerelliklerdeki protestolar, daha yaygın ve organize bir desteğe kavuştuğunda, genellikle daha derin ifade biçimleri alıyorlar, altta yatan nedenleri arıyorlar ve ortak şikâyetleri dile getiriyorlar.

Reform döneminde bu tür şikâyetler, öncelikle teolojik terimlerle dile getirilirken, günümüzde bunlar, belirli siyasi ideolojilerle ifade edilebiliyor. Bu anlamda Kautsky, argümanını bu şekilde formüle ederek, teolojinin siyasi özlemleri ifade etmek için bir kod veya dil olduğu yönündeki Engels’in önerisine yaklaşıyor. Ancak Kautsky, bunu da tam olarak dile getirmiyor (ve böylece Engels’in ötesine geçiyor): Hiçbir dil, başka dillerin örttüğü gerçek özü vermez. Bu anlamda Kautsky, esasında teoloji ile siyasi düşüncenin, radikalleşmenin gerçekleştiği biçimler olduğunu iddia ediyor.

Roland Boer
1 Ocak 1014
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Karl Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, Çeviri: J. L. Mulliken ve E. G. Mulliken (Londra: T. Fisher Unwin, 1897).

[2] Vorläufer des neueren Sozialismus I: Kommunistische Bewegungen im Mittelalter (Berlin: Dietz, 1976 [1895–97]); Vorläufer des neueren Sozialismus II: Der Kommunismus in der deutschen Reformation (Berlin: Dietz, 1976 [1895–97]); Karl Kautsky ve Paul Lafargue, Vorläufer des neueren Sozialismus III: Die beiden ersten grossen Utopisten (Stuttgart: Dietz, 1977 [1922]).

[3] Hugo Lindemann ve Morris Hillquit, Vorläufer des neueren Sozialismus IV (Stuttgart: Dietz, 1977 [1922]).

[4] Karl Kautsky, Foundations of Christianity, Çeviri: H. F. Mins (Londra: Socialist Resistance, 2007 [1908]); Der Ursprung des Christentums: Eine historische Untersuchung (Stuttgart: Dietz, 1977 [1908]).

[5] Kautsky, Foundations of Christianity, s. 3.

[6] Kautsky, Thomas More and His Utopia, Çeviri: Henry James Stenning (Londra: Lawrence and Wishart, 1979 [1888]); Thomas More und seine Utopie: mit einer historischen Einleitung, 3. Baskı (Berlin: J.W.H. Dietz, 1947 [1888]).

[7] Kautsky, Thomas More and His Utopia, s. 128; Thomas More und seine Utopie: mit einer Historischen Einleitung, s.228–29.

[8] Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 154.

[9] Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 130.

[10] A.g.e., s. 110.

[11] Ferasetli bir yaklaşımla Kautsky, “Anabaptistlerin kendilerini içinde bulduklarını olağanüstü koşullara denk düşecek uygun evlilik biçimini arayıp durduklarını, bu eşiğin ötesine geçmediklerini” söylüyor (Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 269–70). Kautsky, farklı düşünceleri, açıklamaları, cayılan sözleri ve yeni formülleri bu tespiti ışığında okuyor. Bu tespitin, her türden komünist inşayı ilgilendirecek bir tespit olduğunu görmek gerekiyor.

[12] Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 170–72.

[13] Roland Boer, Political Grace: The Revolutionary Theology of John Calvin (Louisville: Westminster John Knox, 2009), s. 9–13.

[14] Friedrich Engels, “The Peasant War in Germany,” Marx and Engels Collected Works içinde, Cilt. 10, s. 397–482 (Moskova: Progress Publishers, 1850 [1978]); “Der deutsche Bauernkrieg,” Marx Engels Werke içinde, Cilt. 7, s. 327–413 (Berlin: Dietz, 1850 [1973]); “On the History of Early Christianity,” Marx and Engels Collected Works içinde, Cilt. 27, s. 445–69 (Moskova: Progress Publishers, 1894–95 [1990]); “Zur Geschichte des Urchristentums,” Marx Engels Werke içinde, Cilt. 22, 447–73 (Berlin: Dietz, 1894–95 [1972]).

[15] Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 220.

0 Yorum: