Karl
Kautsky’nin dört ciltlik Modern Sosyalizmin Ecdadı adlı eseri, Hristiyan
komünizmiyle ilgili en çok ihmal edilen, ancak en önemli eserlerden biridir. Bu
eserin sadece bir kısmı, birinci cildin son bölümü ve ikinci cildin tamamı, Reform
Döneminde Orta Avrupa’da Komünizm adıyla çevrilmiştir.[1] Almanca metinse
çok daha kapsamlıdır. Aslında, üstlenilen görev o kadar büyüktü[2] ki Kautsky, eseri
tamamlayamadı ve son bir buçuk cilt başkaları tarafından yazıldı.[3]
Aşağıda,
ele alınan konuları özetledikten sonra, Kautsky’nin Thomas Müntzer (1525)
önderliğindeki Köylü Devrimi ve ardından Münster’deki Anabaptist Devrimi’ni
(1534-35) ele alış biçimine odaklanacağım.
Karl Kautsky’nin
“zındık komünizmi” veya “Hristiyan komünizmi”nden kastının, kopuş ve
komünalizm, devrim ve yeni kolektif hayat biçimlerinin birleşimi olduğunu
unutmamak gerekir. Her iki unsur da, farklı vurgularla, onun ayrıntılı
çalışmasının tamamında yer almaktadır.
İlk
uzun cilt, erken Hristiyan komünizmini tartışarak başlar ve ardından Ortaçağ’ın
ve Reform’un sosyo-ekonomik bağlamını ele alır. İlk dönem Hristiyan
komünizmiyle ilgili tartışma, daha sonra bu konuyla ilgili ilk tam uzunlukta
Marksist çalışma olan ve daha çok bilinen Hristiyanlığın Temelleri[4]
adlı eserinin bir öntaslağı olarak görülebilir. Orada yazar, gündemini şu
şekilde dile getirmektedir:
“Hristiyanlıkla ilgili
tutum ne olursa olsun, Hristiyanlığın tüm insanlık tarihinin en devasa olgularından
biri olduğu kesinlikle kabul edilmelidir. […] Bu devasa olguyu anlamamıza
yardımcı olan her şey, kökeninin incelenmesi de dâhil olmak üzere, bizi
binlerce yıl öncesine götürse bile, pratikte büyük ve acil bir öneme sahiptir.”[5]
Kitap,
hem pagan hem de Hıristiyan kaynaklarında İsa’nın kişiliğiyle başlar. Kautsky,
Yeni Ahit âlimlerinin o dönemdeki bilgilerini dikkatle değerlendirerek, bu
sıradan isyancının etrafında bir dizi insanüstü hikâyenin ortaya çıktığını ve
bu hikâyelerin Yeni Ahit’i oluşturduğunu savunur. Kautsky, efsanevi ve mitik
eklemeleri ortadan kaldırarak, tarihsel materyalist bir analiz sunmak
istemektedir. Bu analiz, başlangıçta Roma İmparatorluğu’nun köle temelli üretim
biçiminde İsa’nın ekonomik, sosyal ve politik bağlamını yeniden inşa etmeye
odaklanır ve bu tür bir üretim biçiminin teknolojik sınırları ve çöküşünün
nedenleri ile ilgili bazı önemli Marksist noktalara değinir.
Buradan
geriye doğru giderek, İsrail’in kökenlerinden ilk dönem Hristiyanlık hareketine
kadar uzanan bir tarih sunar. Burada yine, köle temelli üretim biçiminin başka
bir biçimi olduğunu savunarak, altta yatan sosyal oluşuma dair bir model
aktarır.
Son
bölümde Hristiyanlığa geri dönülür. Burada yazar, ilk dönem Hristiyan
komünizmiyle ilgili ünlü argümanını dile getirir. Bu bağlamda Kautsky, İsa’nın
etrafında şekillenen hareketin nasıl devrimci olduğunu, ilk dönem komünizmin
sadece tüketim komünizmi olarak cisimleştiğini, üretim komünizmi olmadığını, sonrasında
Kilise tarihinin ilerleyen dönemlerinde nasıl altüst edildiğini, ancak komünizmin
manastır hayatında eksikli haliyle varlığını sürdürdüğünü ayrıntılı olarak ele
alır.
Ecdad kitabına
dönersek: birinci cildin ikinci yarısı, ilk dönem Hristiyan komünizminin
örneğinden esinlenen Ortaçağ’daki çeşitli “zındık komünist” örgütlerin izini
sürer:
*
Manastır komünizmi, tasavvuf, züht.
*
On ikinci yüzyılda faaliyet yürüten, bugün hâlâ Piedmont’ta, Kitab-ı Mukaddes’in
Elçilerin İşleri bölümünde dile getirilen Hristiyan komünizmi modeline sadakatle
bağlı olarak yaşayan Valdenciler.
*
İtalya’nın Parma kentinde Gerardo Segarelli tarafından kurulan Havari
Kardeşliği hareketi. Mülklerinden vazgeçen hareket üyeleri, havariler gibi giyiniyor,
dilencilik yapıyor, tövbeyi vaaz ediyor, bu tür faaliyetlerle etraflarına insanlar
topluyorlardı.
*
Havari Kardeşliği’nin halefi olarak Dolçinocular. Novaralı Frer Dolcino
(1250-1307) cemaatini bir kaleye kapatmak zorunda kaldı. Silahlanan cemaat çeşitli
noktalara saldırılar düzenledi. Sonrasında ezildi.
*
Begin ve Begardlar, on ikinci yüzyılda Hollanda genelinde farklı cemaatler
içerisinde yaşadılar.
*
Lollardlar, John Wycliffe’in müritleri olarak kişinin kaderine, kutsal seçime,
Kitab-ı Mukaddes’e vurgu yapan bir cemaat olarak İngiltere’de bir dizi
ayaklanmaya iştirak ettiler.
*
Taborcular, on beşinci yüzyılda zühdü, ortak yaşamayı, Tanrı’nın hükümranlığın silah
zoruyla kurulması gerektiği fikrini savunmuş bir hareketti.
*
Bohemyalı Kardeşler de Tanrı’nın hükümranlığının kurulması gerektiği fikrini
savunuyorlardı. Ortak hayatı ve ortak ibadeti savunan cemaat, Kitab-ı Mukaddes
çevirisi üzerinden Çek edebiyatında önemli bir etkide bulundular.
Thomas
Müntzer ve Münster'deki Anabaptistleri ele alan ikinci cilde daha sonra daha
ayrıntılı olarak odaklanacağım için, önce kalan iki cildi ele alacağım. Üçüncü
ciltte Kautsky, ayrı bir çalışmanın da konusu olan sevgili Thomas More’dan
bahsediyor.[6] More’un Ütopya’sını Marx ve Engels’ten önceki en önemli
sosyalist metinlerden biri olarak görüyor. More da, eski popüler Roma
Katolikliği ve manastır geleneğinde bulduğu Hristiyan komünizminden ilham
almıştır. Nitekim More, bu geleneğin son temsilcisiydi ve şehit olarak öldü.
Ancak More, VIII. Henry döneminde İngiltere’deki ekonomik sömürüyü de
eleştirmiş ve yaşadıklarına alternatif bir ekonomik, siyasi ve sosyal model
olarak Ütopya’yı önerdi. More, aynı zamanda materyalist bir eleştirmendi
ve böylece eski Hristiyan komünizmi ile modern komünizm, Ortaçağ dindarlığı ile
tarihsel materyalizm arasında önemli bir bağlantıyı teşkil etti. Kautsky’nin
sözleriyle:
“More’un sosyalizminin en
temel köklerini ortaya koyduğumuza inanıyoruz: ilkel komünizmle uyumlu sevimli
karakteri; İngiltere’nin ekonomik durumu, kapitalizmin işçi sınıfı için
dezavantajlı sonuçlarını keskin bir şekilde ortaya çıkaran; klasik felsefe ile
pratik işlerdeki faaliyetlerin şanslı birleşimi, tüm bu koşullar bir araya
gelerek, More’un keskin, korkusuz ve gerçeği seven zihninde, Modern Sosyalizmin
ceddi olarak kabul edilebilecek bir ideal yaratmış olmalıdır.”[7]
Bu
ciltte de, malların ve eşlerin ortaklaşa kullanılmasına dayalı bir hareket
kurmaya çalışan ve 1600 yılında (Fioreli Joachim’in kehanetlerine dayanarak)
Ruh Çağı’nın geleceğini öngören Thomas Campanella (1568–1639) ile, on yedinci
ve on sekizinci yüzyıllarda Paraguay’da Cizvitler tarafından kurulan özerk
yerli topluluklarla ilgili bölümlere rastlıyoruz. Ancak bu bölümler, Kautsky değil,
Marx’ın damadı Paul Lafargue tarafından yazılmıştır. Son cilt ise Lindemann ve
Hillquit elinden çıkmadır. Fransa ve Kuzey Amerika’da sonradan ortaya çıkan
hareketleri ele alan bu cilt, Robert Owen, Charles Fourier ve Étienne Cabet’nin
on dokuzuncu yüzyıldaki sayısız komünist deneylerdeki etkisini değerlendirir.
Müntzer
ve Münster
Thomas
More, Kautsky’nin gözdesidir. Aynı şekilde, “Alman işçi sınıfının gözünde de Müntzer,
zındık komünizminin en parlak örneğiydi ve halen daha öyledir.”[8]
Ecdad’ın ikinci
cildi, bu devrimci teologa ve Münster’deki Anabaptist Devrimi’ne tahsis
edilmiştir. Kautsky'ye göre, Thomas Müntzer’in teolojik ve politik pozisyonunun
özü şu şekildedir:
“Müntzer, Kitab-ı Mukaddes’in
anlamı konusunda şunları söyler: ‘Her şeyin ortak olduğu [omnia sunt
communia] tespiti, durum el verdiği ölçüde herkesin ihtiyaçlarına göre
dağıtılması zorunluluğu, bizim ilmihalimizin ana maddelerinden biri olarak, ulaşmak
istediğimiz hedeftir. Bu gerçeğin ciddiyetle hatırlatılmasına rağmen onu kabule
yanaşmayan her prens, kont veya baronun kafası kesilecek veya asılacaktır.’ […]”[9]
Omnia
sunt communia, elbette, Hristiyan komünizminin temel ilham
kaynağı olan Elçilerin İşleri 2:44 ve 4:32’deki “her şey ortaktır” sloganının
Latincesidir. Kautsky, Müntzer’e önemli devrimci ve hatta komünist özellikler
atfeder. Avrupa’yı kasıp kavuran devrimci akımlar, büyük ölçüde “onun abartılı
komünist coşkusu, demir gibi kararlılığı, tutkulu fevriliği ve devlet adamı
gibi sağduyusuyla”[10] bağlantılıydı. Ancak bu, Müntzer’in, tümüyle demokratik
ve komünist bir proje adına zalimleri devirmek ve ezilenleri özgürleştirmek
amacıyla yaptığı nefes kesici teolojik çabalarından ayrı düşünülemez.
Kitabın
anlatısı, 1525 Köylü Devrimi’nden başlayarak, Anabaptistlerin devrimci akımları
ve yeraltı çalışmalarına dek uzanır ve 1534-35’te Münster denilen dönüm
noktasına kadar gider. Kautsky, bunu yaparken, kaynaklardaki devrim karşıtı
önyargıları dikkatli bir okumaya tabi tutar. Müntzer’in teolojik açıdan
gölgesinde kalan Luther bile şüpheli bir figür haline gelir. Kitap boyunca
köylülerin ve liderlerinin enerjisi ve örgütsel zekâsı açıkça ortaya çıkar.
Ancak asıl sınav, Kautsky’nin Münster Devrimi’ni anlatırken, Hollanda ve
Almanya’nın batı bölgelerinden gelen Anabaptistlerin şehre gelip iktidarı ele
geçirmeleriyle başlar.
Devrimi
ele alan neredeyse tüm diğer tarihçeler, Jan van Leyden yönetiminde çılgınlığa
sürüklenen devrimin karşı-devrimci önyargılı anlatımlarına uyum gösterirler.
Buna karşın Kautsky, “kuşatma altındaki radikal komünistlerin şehri” olarak tasvir
ettiği durumu, olumlu bir şekilde yorumlar. Onları ezmek için çaresizce
çabalayan egemen sınıfların güçleriyle çevrili, bilinmeyene doğru yaptıkları
yolculukta doğru yolu arayan Anabaptistler, kimsenin beklemediği ölçüde iyi bir
performans sergilemiştir. Böylece Kautsky, harekete destek verenlerin sadeliklerini
ve püriten doğasını, “çok eşlilik” olarak adlandırılan ekonomik ihtiyacı
(yaklaşık 10.000 savunucunun 8.000’i kadındı)[11], barış arzusunu ve
kaderlerinin kaçınılmaz olduğunu bilenlerin coşkusunu yeniden yorumlar.
Anabaptistlerin belirleyici bir özelliği olan yetişkin vaftizi bile, egemen
sınıfın siyasi, kültürel ve teolojik hegemonyasına karşı keskin bir direniş
biçimi olarak yorumlanır.[12]
Bu
noktada kendimi şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum: “Anabaptistler gerçekten
devrimciler miydi?”
Thomas
Müntzer’in devrimci olduğuna hiç şüphe yok. Engels ve Kautsky de böyle
düşünüyor. Reform sürecinin her iki kutbu da Anabaptistleri açıktan devrimci
görüyordu. Örneğin Kalvin, Roma Kilisesi’nin kendisini Anabaptistlerle
ilişkilendirmek istediğinden, Anabaptistlerden uzaklaşmak için çok çaba sarf
etti ve kendi yaklaşımını Anabaptistlerin aşırılıkları ile Roma’nın
aptallaştırıcı yozlaşması arasında bir orta yol olarak takdim etti.[13]
Kautsky’ye
göre Anabaptistler, sadece radikal bir hareketin ilk günlerinde yürüteceği şiddetli
tartışma ve mücadeleyi yürütmekle kalmadılar, aynı zamanda devrimci altüst ve
komünal hayatın iki önemli unsurunu da somutta ortaya koydular (Elçilerin
İşleri 2 ve 4).
Teoloji
ve Devrim
İlk
dönem Hristiyanlık ve Thomas More ile ilgili bölümleri de dâhil edersek,
aslında altı cildi bulan, zındık Hristiyan komünizminin tarihi üzerine kaleme
alınmış bu büyük proje, nihayetinde Engels’in ısrarının bir ürünüdür. Nihayetinde
Thomas Müntzer ve ilk dönem Hristiyanlığı Marksist bir bakış açısıyla kaleme
alan ilk kişi Engels’ti.[14] Henüz tamamlanmamış olan bu görevi üstlenmenin
gerekliliğini Kautsky ile uzun uzun tartışan da oydu. Ancak Kautsky, özellikle
bu hareketlerin neyi amaçladığını teolojik açıdan değerlendirme konusunda,
Engels’in hayal edebileceğinden çok daha ileri gitti.
Kautsky’nin
bu konuda yaptığı anlamlı bir gözlemle bu konuyu kapatmak istiyorum: “Reform
döneminde genel düşünce eğilimi hukuki değil, teolojik idi ve sonuç olarak, bir
sosyal hareket ne kadar radikal olursa, parti sloganları da o kadar teolojik
oluyordu.”[15]
Kautsky,
mısır fiyatlarına ilişkin şikâyetler, zenginlerin istifçiliği, lordların talep
ettiği hizmetler, ortak arazilere erişimle ilgili geleneksel ritüellere
getirilen kısıtlamalar, köylülerin ve işçilerin zaten karşılayamayacakları
düzeyde olan vergilerin artırılması gibi acil sorunların daha açık bir şekilde
ekonomik olduğunu belirtiyor. Ancak yerelliklerdeki protestolar, daha yaygın ve
organize bir desteğe kavuştuğunda, genellikle daha derin ifade biçimleri alıyorlar,
altta yatan nedenleri arıyorlar ve ortak şikâyetleri dile getiriyorlar.
Reform
döneminde bu tür şikâyetler, öncelikle teolojik terimlerle dile getirilirken, günümüzde
bunlar, belirli siyasi ideolojilerle ifade edilebiliyor. Bu anlamda Kautsky, argümanını
bu şekilde formüle ederek, teolojinin siyasi özlemleri ifade etmek için bir kod
veya dil olduğu yönündeki Engels’in önerisine yaklaşıyor. Ancak Kautsky, bunu
da tam olarak dile getirmiyor (ve böylece Engels’in ötesine geçiyor): Hiçbir
dil, başka dillerin örttüğü gerçek özü vermez. Bu anlamda Kautsky, esasında
teoloji ile siyasi düşüncenin, radikalleşmenin gerçekleştiği biçimler olduğunu
iddia ediyor.
Roland Boer
1
Ocak 1014
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Karl Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation,
Çeviri: J. L. Mulliken ve E. G. Mulliken (Londra: T. Fisher Unwin, 1897).
[2]
Vorläufer des neueren Sozialismus I: Kommunistische Bewegungen im
Mittelalter (Berlin: Dietz, 1976 [1895–97]); Vorläufer des neueren
Sozialismus II: Der Kommunismus in der deutschen Reformation (Berlin:
Dietz, 1976 [1895–97]); Karl Kautsky ve Paul Lafargue, Vorläufer des neueren
Sozialismus III: Die beiden ersten grossen Utopisten (Stuttgart: Dietz,
1977 [1922]).
[3]
Hugo Lindemann ve Morris Hillquit, Vorläufer des neueren Sozialismus IV (Stuttgart:
Dietz, 1977 [1922]).
[4]
Karl Kautsky, Foundations of Christianity, Çeviri: H. F. Mins (Londra:
Socialist Resistance, 2007 [1908]); Der Ursprung des Christentums: Eine
historische Untersuchung (Stuttgart: Dietz, 1977 [1908]).
[5]
Kautsky, Foundations of Christianity, s. 3.
[6]
Kautsky, Thomas More and His Utopia, Çeviri: Henry James Stenning (Londra:
Lawrence and Wishart, 1979 [1888]); Thomas More und seine Utopie: mit einer
historischen Einleitung, 3. Baskı (Berlin: J.W.H. Dietz, 1947 [1888]).
[7]
Kautsky, Thomas More and His Utopia, s. 128; Thomas More und seine
Utopie: mit einer Historischen Einleitung, s.228–29.
[8]
Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 154.
[9]
Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 130.
[10]
A.g.e., s. 110.
[11]
Ferasetli bir yaklaşımla Kautsky, “Anabaptistlerin kendilerini içinde
bulduklarını olağanüstü koşullara denk düşecek uygun evlilik biçimini arayıp
durduklarını, bu eşiğin ötesine geçmediklerini” söylüyor (Communism in
Central Europe in the Time of the Reformation, s. 269–70). Kautsky, farklı
düşünceleri, açıklamaları, cayılan sözleri ve yeni formülleri bu tespiti ışığında
okuyor. Bu tespitin, her türden komünist inşayı ilgilendirecek bir tespit
olduğunu görmek gerekiyor.
[12]
Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 170–72.
[13]
Roland Boer, Political Grace: The Revolutionary Theology of John Calvin (Louisville:
Westminster John Knox, 2009), s. 9–13.
[14]
Friedrich Engels, “The Peasant War in Germany,” Marx and Engels Collected
Works içinde, Cilt. 10, s. 397–482 (Moskova: Progress Publishers, 1850
[1978]); “Der deutsche Bauernkrieg,” Marx Engels Werke içinde, Cilt. 7, s.
327–413 (Berlin: Dietz, 1850 [1973]); “On the History of Early Christianity,” Marx
and Engels Collected Works içinde, Cilt. 27, s. 445–69 (Moskova: Progress
Publishers, 1894–95 [1990]); “Zur Geschichte des Urchristentums,” Marx
Engels Werke içinde, Cilt. 22, 447–73 (Berlin: Dietz, 1894–95 [1972]).
[15] Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 220.


0 Yorum:
Yorum Gönder