28 Ekim 2025

Küresel Güney’deki Z Kuşağı Ayaklanmaları Üzerine Yedi Tez



Sevgili dostlar,

Üç Kıta Sosyal Araştırmalar Enstitüsü yayın masasından selamlar.

Şu an yaşamakta olduğum Şili’nin Santiago şehrinin duvarları, 2019’daki estallido social’dan (toplumsal ayaklanmadan) kalma, solmuş grafitilerle kaplı. Yıllar sonra bile bu sloganlar kaldırımlarda dil bulmaya devam ediyor: Sokaklar, Nos quitaron tanto que nos quitaron hasta el miedo (“Bizden çok şey aldılar, korkumuzu bile”) veya No son 30 pesos, son 30 años (“30 peso değil; 30 yıl”) gibi sloganlarla inliyor. Her iki slogan da Şili halkına dayatılan 30 yıllık neoliberal kemer sıkma politikalarına atıfta bulunuyor; bu politikalar arasında, metro biletlerine yapılan 30 pesoluk zam ve ülkenin sosyal ücret sisteminde yapılan büyük kesintiler de yer alıyor. Ayaklanmaya, 2001 (18 yaşında) ile 2005 (14 yaşında) arasında doğan, Z Kuşağı veya “Z Kuşağı”nın bir parçası olan lise öğrencileri öncülük etti. Ancak ana akım medyanın dünyaya dayattığı bu terim, çoğu zaman bu tür ayaklanmaların toplumsal karmaşıklığını ve ulusal özgüllüğünü göz ardı ediyor. Buna karşın, bu “Z Kuşağı” araştırılmaya değer.

Şili’de en nihayetinde tüm yaş gruplarını kapsayan, Sebastián Piñera’nın sağcı hükümetinin meşruiyetini ortadan kaldıran protestolar münferit olgular değildi. Bahsini ettiğimiz dönemde doğan gençler, Hindistan’ın Delhi kentindeki toplu tecavüze karşı gerçekleştirilen kitlesel eylemler (2012); ABD’deki silahlı şiddete karşı Hayatlarımız İçin Yürüyüş başlıklı kampanya (2018); ve 2003 doğumlu olan, kısa süre önce İsrail hükümeti tarafından işkence gören) İsveçli aktivist Greta Thunberg’in iklim krizi ile ilgili olarak başlattığı Gelecek İçin Cumalar kampanyası (2018) dâhil olmak üzere, dünya çapında protestolara öncülük ettiler.

Şili ayaklanmasını, 2021’de Kolombiya'da gerçekleştirilen ulusal grev, 2022’de Sri Lanka’daki Aragalaya (“mücadele”) ve bu yılın başlarında Nepal’de merkez sağ hükümetin istifasıyla sonuçlanan ayaklanma takip etti. Bu vakaların her birinde, tek bir konuya yönelik ahlaki öfkeyle başlayan süreç, gençlere hayat sunma becerisini yitirmiş bir sistemi hedef alan eleştiri pratiğine evrildi.

“Kuşak” kavramı, bir asır önce Alman bilim insanı Karl Mannheim tarafından “Kuşakların Sosyolojik Sorunu” (1928) başlıklı makalesinde geliştirildi. Mannheim’a göre “Kuşak”, belirli bir döneme ait insan grubunun doğduğu çağla değil, bu insanların “toplumsal konumları” (soziale Lagerung) ile tanımlıydı.

Siyasi açıdan kuşak, belirli dönemin insanı, kendisinin kültürü aktaran bireyler ve kurumlar anlamında yeni “kültür taşıyıcıları” (Kulturträger) aracılığıyla gelenekle yeniden buluşmasını sağlayan hızlı ve yıkıcı değişimlere maruz kaldığında ve toplumsal değişim için aktif bir güç haline geldiğinde oluşur. Burada kuşakları İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pazarlama işinin üzerinde durduğu bir tipolojiye indirgeyen, Bebek Dalgası, X Kuşağı, Y Kuşağı gibi ifadelerden söz edilmemektedir. Mannheim, kuşakları toplumsal değişimin güçleri olarak görürken, neoliberal kültür, onları marka stratejilerinde “segmentler”e dönüştürmüştür.

“Z Kuşağı” terimi, And Dağları’ndan Güney Asya’ya kadar uzanan, toplumsal ilerleme için sınırlı imkânlara sahip olmaktan bıkmış gençlerin başarısız bir sistemi reddetmek amacıyla sokaklara döküldükleri protestoları tanımlamakta kullanılmıştır. Mannheim’ın teorisinin bazı unsurları burada da devrededir. Emperyalist güçlerin bu protestoları kışkırtmak ve şekillendirmek için sıklıkla müdahale ettiği doğrudur, ancak bu protestoları yalnızca dış müdahalelerin ürünü olarak görmek yanlıştır.

Bu “Z Kuşağı protestolarını” anlamak için analiz edilmesi gereken önemli içsel sosyolojik faktörler bulunmaktadır. Bunların çoğu, ulusal bağlamdan neşet eden, uluslararası konjonktürün koşullandırdığı üst üste binen bir dizi süreçten kaynaklanmaktadır. Bu bültende biz, bu gelişmeleri anlamaya başlamak ve belki de onları ilerici bir yöne yönlendirmek için yedi tez sunuyoruz.

Birinci Tez

Ortalama yaşın 25 olduğu Küresel Güney’de genç sayısında ciddi bir artışa tanıklık ediliyor. Bu genç toplumlardaki insanlar, yüksek borçların, sert kemer sıkma politikalarının, iklim felâketlerinin ve bitmek bilmeyen savaşların çilesini çekiyorlar. Afrika’da ortalama yaş 19, diğer tüm kıtalardan daha düşük. Nijer’de 15,3; Mali’de 15,5; Uganda ve Angola’da 16,5, Zambiya’da 17,5.

İkinci Tez

Küresel Güney’deki gençler işsizlikten bıkmış durumda. Devletin kapasitesini zayıflatan neoliberalizm, işsizlik sorununu çözecek araç bırakmadı (bu da Bangladeş’teki Kota Reformu hareketinde görüldüğü üzere, devletin yeni istihdam alanları yaratması talebine yol açtı). Orta sınıfa has özlemleri olan eğitimli gençler uygun iş bulamıyorlar, bu da yapısal işsizliğe veya kişilerin vasıflarına uygun iş bulamamalarına neden oluyor. Sunulan güvencesiz işler için çeşitli deyimler mevcut: Cezayir’de işsizler için Arapça ve Fransızcadan ödünç alınmış bir terim var: Duvarı ayakta tutmak için “yaslananlar” tabiri kullanılıyor (bu hittiste kelimesi, Arapça hayat kelimesinden geliyor). Doksanlarda üniversite sisteminin kapsamı genişletildi ve özelleştirildi. Neticede belirli bir ücret karşılığında Z Kuşağı’nı teşkil edecek geniş kitlelere üniversitelerin kapıları açıldı. Bunlar, orta ve alt-orta sınıfların çocukları olduğu kadar, sosyal merdiveni tırmanabilen işçi sınıfının ve küçük çiftçilerin de çocuklarıydı. Z Kuşağı, tarihin en eğitimli kuşağı olmasına rağmen, aynı zamanda en borçlu ve en az istihdam edilen kuşağıdır. Özlem ve güvencesizlik arasındaki bu çelişki, büyük bir öfkeye yol açmaktadır.

Üçüncü Tez

Gençler, onurlu bir yaşam için göç etmek zorunda kalmak istemiyorlar. Nepal’de genç protestocular, ekonomik göç zorunluluğuna karşı slogan attılar: “Nepal’de iş istiyoruz. İş için göç etmek zorunda kalmak istemiyoruz” bu sloganlardan biri. Bu göç etme mecburiyeti, kişinin kendi kültüründen utanmasına ve toplumunu şekillendiren mücadeleler tarihinden kopmasına neden oluyor. Dünyada yaklaşık 168 milyon göçmen işçi var; eğer bir ülke olsalardı, sıralamada 169 milyonluk nüfusuyla Bangladeş’ten sonra, 144 milyonluk nüfusuyla Rusya’nın önünde yer alır, dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olurdu. Bu kütle, Körfez ülkelerindeki Nepal inşaat işçileri ve İspanya’daki Andlı ve Faslı tarım işçileri içeriyor. Bu insanların ülkelerindeki tüketim çarkları onların gönderdikleri paralarla dönüyor. Birçok örnekte, (2023’te 857 milyar dolara ulaşan) toplam para transferi, Meksika gibi ülkelerdeki doğrudan yabancı yatırımından daha fazla. Toplumsal yerinden edilme, emek sahasında uluslararası planda deri rengine göre oluşmuş ayrışmalar ve eğitim belgelerinin hiçe sayılması gibi uygulamalarda görüldüğü üzere, göçmenlere yönelik kötü muameleler, göçün cazibesini neredeyse sıfıra indiriyor.

Dördüncü Tez

Büyük tarım işletmeleri ve madencilik şirketleri, küçük çiftçilere ve tarım işçilerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı (ki Hindistan’da cereyan eden çiftçi ayaklanmasının fitilini bu saldırılar ateşlemişti). Kırsal kesimdeki sıkıntılardan bıkmış ve ebeveynlerinin çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanan protestoları nedeniyle radikalleşen, bu sınıflara mensup gençler, iş bulmak için önce şehirlere, ardından da yurt dışına taşınıyor. Kırsal kesimdeki deneyimlerini şehirlere taşıyorlar ve genellikle bu protesto hareketlerinin ana unsurlarını teşkil ediyorlar.

Beşinci Tez

Z kuşağı için iklim değişikliği ve çevresel sıkıntılar soyut bir kavram değil, yerinden edilme ve fiyat şokları yoluyla proleterleşmenin kaçınılmaz nedenidir. Kırsal kesimdeki insanlar, eriyen buzulların, kuraklıkların ve sellerin, emperyalist “yeşil” tedarik zincirlerinin lityum, kobalt ve hidroelektrik gibi kaynaklara yöneldiği noktada ortaya çıktığını görüyor. İklim felâketinin, bugünü inşa edememeleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu anlıyorlar. Geleceğin inşasıyla dolaysız bağını görüyorlar.

Altıncı Tez

Mevcut düzen siyaseti, Z kuşağının hayal kırıklıklarını gideremiyor. Anayasalar, gerçeği yansıtmıyor ve hesap vermeyen yargı organları, başka bir gezegende yaşıyormuş gibi görünüyor. Bu kuşak, devletle duyarsız bürokratlar ve askerileştirilmiş polis üzerinden ilişki kurabiliyor. Siyasi partiler, Vaşington’un borçlandırma-kemer sıkma politikalarını esas alan uzlaşma üzerinden felç edilmiş durumda. Sivil toplum kuruluşları, tüm sistem yerine dar bir şekilde bireysel meselelere odaklanıyorlar. Eski ulusal kurtuluş partileri, gündemlerini büyük ölçüde tükettiler veya kemer sıkma ve borçlanma sebebiyle kapılarına kilit vurdular. Bu da Küresel Güney’de siyasi boşluğa yol açtı. “Tüm partilerden kurtulmayı” öngören yaklaşım, parti siyasetine hiç katılmamış ancak ellerindeki kürsüleri genellikle siyaset karşıtlığı ve orta sınıfa has öfkeyi vaaz etmek için kullanan (Katmandu belediye başkanı Balen Şah türünden) sosyal medya fenomenlerine yönelmekle sonuçlanan bir siyaseti üretiyor.

Yedinci Tez

Enformel çalışma imkânlarındaki artış, işçiler arasında arkadaşlık veya sendikalar gibi kitle örgütlerine üyelik umudunun olmadığı, dağınık bir toplum yarattı. Çalışma koşullarının über’leşmesi, işçinin güya kendi işinin patronu haline geldiği düzenin yerleşikleşmesi, işçiler arasında kurulan her türden bağın koptuğu, enformel bir yaşamı koşulladı. İnternetin fikirlerin iletilmesinde ana araç haline gelmesi ve eski siyasi örgütlenme biçimlerinin yerini almasıyla, gayrıresmîliğin artmasıyla birlikte sosyal medyanın önemi de artıyor. Sosyal medyanın bu protesto dalgasının arkasındaki itici güç olduğunu öne süren yaklaşım, kimilerine cazip gelebilir ama yanlış. Sosyal medya, duyguların ve taktiklerin yayılmasını sağlayan bir iletişim aracıdır, ancak bu duyguların oluşması için bir koşul değildir. İnternetin artı değer elde etmek için bir araç olduğunu da belirtmek gerekmektedir. Platform çalışanları veya geçici işçiler (gig), onları giderek daha az ücret karşılığında giderek daha çok çalışmaya iten algoritmalar tarafından disipline edilirler.

Yukarıdaki yedi tez, Küresel Güney’deki Z Kuşağı ayaklanmalarını ortaya çıkaran koşulları özetlemeye çalışmaktadır. Bu ayaklanmalar, büyük ölçüde kentlerde gerçekleşti. Köylüleri ve kırsal işçileri de kucakladıklarına dair elimizde çok az veri mevcut. Dahası, bu protestoların gündemleri, azgelişmiş ülkelerdeki uzun vadeli yapısal krizleri nadiren ele alıyorlar.

Meramımızı yalın ve açık bir dille ortaya koymamız gerekiyor: Z Kuşağı ayaklanmalarının kendine has bir siyaseti var ve bu siyaset, orta sınıfın öfkesi denilen uçuruma doğru sürüleniyor. Bu protestolar, Bangladeş ve Nepal’de olduğu gibi, genellikle sokağın derdini-öfkesini dile döken, Batılı finansörlerin çıkarına olan bir gündem geliştiren köklü toplumsal güçlerce iç edilmiştir. Gene de, bu ayaklanmalar göz ardı edilemez: Yukarıda özetlediğimiz faktörler, bu ayaklanmaların görülme sıklığını artıracaktır. Sosyalist güçlere düşen, Z Kuşağı’nın gerçek şikâyetlerini, toplumsal artıdan daha yüksek bir pay talep eden ve bu artıyı net sabit yatırımı artırıp, toplumsal ilişkileri dönüştürmek için kullanan bir program dâhilinde dile dökmektir.

Sevgilerimle,

Vicay Praşad
23 Ekim 2025
Kaynak

0 Yorum: