16
Ekim 2025’te, Filistin’in ulusal lideri, Hamas hareketinin siyasi büro başkanı,
Aksa Tufanı’nın mimarlarından, direniş neticesinde hapisten çıkartılmış olan
Filistinli tutsak lider, bugün itibarıyla sömürgeci vahşetin ve zulmün
karşısına o kararlı kurtuluş iradesiyle dikilen ölümsüz bayrak Yahya Sinvar’ın
(Ebu İbrahim’in) şehadetinin birinci yıldönümünü anıyoruz.
Sinvar,
işgal ordusuna bağlı bir taburla karşı karşıya geldiği bir çatışmada şehit
düştü. Direniş liderleriyle birlikte doğrudan soykırıma karşı mücadeleye
önderlik ettikten sonra, kolunu kaybetmiş olmasına rağmen, elindeki sopayı, o son
silahını kendisini hedef alan insansız hava aracına fırlattı.
İşgalciler,
şehit olduğuna dair bir kanıt sunmak ve Direniş’in büyük liderini ortadan
kaldırma konusunda gösterdikleri “başarı”yı cümle âleme duyurmak için Sinvar’ın
içine daldığı o son cengin videosunu yayınladılar. Ancak bunu yaparken, aynı
zamanda gerçeği de ortaya çıkarmış oldular: Böylelikle bu liderin savaşın ön
saflarında yer aldığı, halkının yanında saf tuttuğu, onu savunmak için son
nefesine kadar savaştığı gerçeğini herkes gördü, işitti.
Şehit
olduğu koşulların herkesçe bilinmesi sayesinde, Sinvar’ın Che Guevara’dan Ömer
Muhtar’a kadar birçok devrimci liderin bulunduğu panteondaki yerini sağlamlaşmış
oldu. Bu lider, baskı ve sömürgeciliğe meydan okuyan bir direnişi ve özgürlük
için ortaya konulmuş sınırsız bir mücadele azmini temsil ediyordu.
Halkının
direniş kabiliyetlerini güçlendirmede devrimci şehit Yahya Sinvar kadar önemli
bir rol oynayan çok az lider vardır. Tarihsel konumunun bilincinde olan Sinvar,
Filistin direnişinin örgütlenmesinde, direniş bünyesinde Gazze’de örgütlenme ve
halk desteğinin kazanılmasına dönük çalışmaların yürütüldüğü merkezi üste,
bölge genelinde askeri ağın oluşturulmasında, kahramanlıklarla örülü Aksa
Tufanı operasyonunda ve genel olarak Direniş Ekseni dâhilinde önemli bir rol
oynadı.
Mecdel
Askelan’daki etnik temizlik amaçlı saldırılar neticesinde göç etmek zorunda
kalan Filistinli bir ailenin evladı olan, altmışlarda ve yetmişlerde Gazze’deki
direniş atmosferinin ortasında büyüyen Sinvar, Filistin halk kitlelerinin sıra
dışı bir temsilcisiydi. 1988’de gayrimeşru Siyonist mahkemeleri tarafından dört
kez müebbet hapse mahkûm edilen Sinvar, 2011 yılında Vefa’tül-Ahrar mübadelesi
kapsamında serbest bırakılıncaya kadar hapiste kaldı.
Bazıları
yabancı işgalcilere karşı savaşmanın, onlara karşı koymanın çok zor; teslim
olmanın, teslimiyetçi bir tavır sergilemenin, onlarla uzlaşmanın daha kolay
olduğunu düşünürken, Sinvar, nehirden denize kadar tüm Filistin’in Siyonizmden
kurtarılmasının ucu açık bir tarihsel ihtimal olduğuna, bu ihtimalin her daim
canlı kalacağına olan inancını hiçbir vakit terk etmedi. Sinvar, tarihsel
Filistin topraklarının tamamını kapsayan, özgürleşmiş, egemen bir Filistin’in
yalnızca tahayyül edilebilir değil, ulaşılabilir ama hiçbir şekilde müzakere
edilemez bir hedef olduğuna inanıyordu.
1988
yılında İsrailli yetkililer tarafından tutuklandığında, işkencecilerine güvenle
şunu söylemişti:
“Bir gün sizin de sorguya
çekileceğiniz günün geleceğini siz de biliyorsunuz. O gün burada devlet adına
sizi ben sorgulayacağım.”
Ne
tür koşullarla yüzleşirse yüzleşsin, Sinvar, Gazze İslam Üniversitesi’ndeki
öğrenci hareketi içerisinde çalışma yürütürken de 22 yıl Siyonist zindanlarında
kalırken de boyun eğmek nedir bilmeyen bir ulusal lider olarak mücadele ederken
de direniş içerisinde onun adına çalışmaktan bir an bile geri durmadı.
Siyasi
bir tutuklu olarak kitlesel açlık grevlerine öncülük etti, sömürgecilerin
güvenlik aygıtı ve istihbarat mekanizmasına dair kitaplar yazdı, işgal
güçlerinin tutuklu Filistinliler arasında uyguladığı taktikler üzerine çalışma
grupları oluşturdu. Ulusal bir lider olarak, yalnızca 2010’larda İsrail’in
Gazze işgallerine karşı savunma operasyonlarını yönetmekle kalmadı, aynı
zamanda Aksa Tufanı’nın cesur saldırısını tasavvur edip planladı. Gözünü her
zaman halkının hayallerinden, bastırılmış potansiyellerinden ve özgürlüğünden,
Siyonist hapishanelerinde tutsak Filistinli arkadaşlarına karşı
sorumluluklarından ayırmadı. Katliamlara, yıkımlara ve kuşatmalara son vermek,
Filistin davasını Arap, İslam ve uluslararası arenanın merkezine yerleştirmek,
Gazze gençlerinin hayatları ve gelecekleri için mücadele etmek, Direniş
tarafından özgürleştirildiğinde geride kalan tutsakları kurtarmak için
mücadeleye girişti, onlara sahip çıktı.
Sinvar,
savaşmanın doğru ve gerekli olduğunu, bize düşen görevin ise nasıl daha iyi ve
daha etkili bir şekilde savaşılacağını bilmek olduğunu, yalın ve duru bir
şekilde idrak etmiş bir liderdi.
Çünkü
zulüm olduğu sürece direniş de olacak; işgal olduğu sürece ulusal kurtuluş da
olacak; birinin düştüğü yerde, onun yerini on kişi alacak. Siyonist teşekkül,
bunu çok iyi anlıyor, görünüyor.
Serbest
bırakılan tutuklu Eymen Kamamci’nin yakın zamanda Aksa Kanalı’na bildirdiği
gibi, tutuklu Filistinli direniş liderlerine hapishanelerde özel olarak kötü
muamele ediliyor. İşgalci, “yeni bir Sinvar istemediği” için son tutuklu
değişimlerinde hiçbirini teslim etmek istemiyor.
Siyonistler
ve emperyalistler, Sinvar’ı “terörist” olarak gösterip şeytanlaştırmaya çalıştılar,
insanların adını anmalarına bile mani olmak istediler. Avrupa hükümetleri, onun
anısına düzenlenen anma törenlerini yasakladılar; işgalciler ise onun hakkında
paylaşım yapan Filistinlileri hapse attılar. İşgalci işkenceciler ve
gardiyanlar, tutukluları ona küfür etmeye zorladılar. Tüm bunlar, Filistin’deki
sömürgeci projenin geleceği konusunda büyük korkuya kapılmalarına neden olan şu
gerçeğin bir neticesidir: Yahya Sinvar, ulusal düşmana karşı savaşta şehit
düşen bir halk savaşçısıydı.
Sinvar,
halkının refahı ve dünyanın tüm özgür halklarına hizmet uğruna hayatını verdi.
Vietnam’dan Lübnan’a ve Küba’ya kadar sömürgeciliğin zincirlerine karşı savaşan
binlerce şehidin teşkil ettiği o büyük kervana katıldı. Liderliği, cesareti, Filistin’e
ve halkına olan bağlılığı, büyük bir hayranlığı ve saygıyı hak ediyor.
Davranışları ve yaşamı hepimiz için bir model ve ilham kaynağıdır.
Dünyadaki
tüm demokrat ve ilerici insanlar, onun anısına ve mirasına sahip çıkmalıdır.
Her birimiz, tıpkı devrimci şehit Yahya Sinvar’ın yaptığı gibi, Filistin’de,
Arap coğrafyasında ve uluslararası arenada kurtuluş mücadelesine hayatımızı
adamaya çalışmalıyız.
“Diyebilirim ki düşmanın
ve işgalcinin bana verebileceği en büyük hediye, beni öldürmektir, onların eliyle
şehit olup Yüce Allah’a kavuşmaktır.” [Yahya Sinvar]
Şehit
Yahya Sinvar şahsında Filistin’in ve Direniş’in tüm şehitlerine şan olsun.
Lübnan’a, Yemen’e ve tüm Direniş güçlerine dönüş, kurtuluş ve zafer nasip olsun.
Nehirden denize kadar tüm Filistin muzaffer olsun.
Samidoun
16 Ekim 2025
Kaynak



0 Yorum:
Yorum Gönder