12 Ekim 2025

,

İki Devletli Çözüm


Fransa ve Suudi Arabistan, iki devletli çözümün şartlarını içeren New York Deklarasyonu üzerinden Filistin devletinin tanınması gayretlerine öncülük ediyor. Bunu salt zevahiri kurtarma çabası olarak niteleyenler, meseleyi küçümsüyorlar.

Macron’un da açıktan kabul ettiği üzere, iki devletli çözüm dediğimiz şey, silahlı çatışmadan ziyade siyasi alanda yapılmış bir manevradır ve bu, özünde, bombalı saldırı düzenlemek kadar taktiksel bir manevradır.

Filistin Devletinin “Hayalet”i

Gassân Kenefâni, elli yıl önce Hedef gazetesinde yayımlanan bir makalesinde iki devletli çözümden bahsediyor. Bu makale, son Filistin’i tanıma furyası karşısında Filistin destekçileri arasında geniş yankı buldu.

“Kara Eylül”ü takip eden ve on ay süren çatışmaların ardından Ürdün kralına bağlı güçler, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü ülkeden kovduklarında, Gassân bahsi edilen makalesinde, Filistin sorunu ile ilgili yürüttüğü tartışmalar kapsamında, bugün de gündeme gelen, İsrail’in yanı başında egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kısa süre içerisinde kurulması vaadi denilen mesele üzerine kafa yoruyordu.

Gassân, bu devletin üç şekilde ortaya çıkabileceğini söylüyordu: ilk iki biçim, Filistinlilere “teklif edilen” devletle, üçüncü biçimse Filistinlilerin kendilerinin, tüm Filistin’i geri almak için bir geçiş aşaması olarak kuracakları devletle ilgiliydi.

Gassân, üçüncü biçimin mevcut koşullar altında imkânsız olduğunu düşünüyordu; ancak ilk ikisinin, Filistinlilerin başlıca siyasi temsil organı olan direnişi zayıflatmayı amaçlayan aldatıcı oyunlardan başka bir şey olmadığını düşünüyordu.

Filistin direnişi, yalnızca askeri bir güç değil, Filistin’in şiddet yüklü, sürekli sömürgeleştirilmesinden doğan toplumsal ve politik bir gerçekliktir. Bu şiddete karşı koyabilecek egemen bir Filistin teşekkülü yerine, direnişin güç kullanımı, Filistinlilerin her yerde gerçek siyasi güç elde etmesinin en etkili yolu haline gelmektedir.

Batılı güçler, direnişi halkının çıkarlarına aykırı hareket eden haydut bir varlık olarak gören söylemlerine rağmen, bu gerçeğin gayet farkındalar. Buna karşı koymak için, ilgili güçler, askeri anlamda olduğu kadar siyasi ve sosyal alanlarda da kontrgerilla harekâtı temelli bir savaş yürütülmesi gerektiğini düşünmektedirler.

Filistin devleti vaadinde amaç, Filistinlileri direnişi reddetmeye ikna etmektir. Söz konusu vaadin sahipleri, işgalin silahlı mücadelenin yol açtığı acı ve ızdırap olmadan sona erdirileceği vaadinde bulunmaktadırlar.

Gassân, direniş güçlerinin bu vizyona net bir seçenek sunamaması durumunda yaşanılan yenilgiyle birlikte zayıf düştükleri bir noktada çatışarak tuzağa düşeceklerini söylüyor.

Son Vaat

Gelgelelim, 1971’de değiliz. Kara Eylül’ü takip eden dönemden değil, Gazze’de savaşın hâlâ devam ettiği dönemden geçiyoruz. Bir de bu gerçeğe, İsrail ve Filistin güvenlik güçlerinin “Ateş Üçgeni”ne (Cenin, Nablus, Tulkerim’e) yönelik gerçekleştirdikleri ortak saldırı ile Batı Asya’yı kuşatan gerilimler eşlik ediyor.

Bahsini ettiğimiz New York Deklarasyonu, yetmişlerde var olmayan Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria ve Gazze’de tanınan Filistin hükümeti rolünü oynaması fikrini savunuyor. Ama tabii bu hükümetin reforma tabi tutulması ardından kabul göreceği üzerinde duruluyor.

Deklarasyon, Filistinlilerin kaynakları üzerindeki egemenliğinin garanti altına alınması, altyapı projelerine ve büyümesi gereken önemli sektörlere yatırım sözü verilmesi, yerleşimlere yaptırım uygulanması, hatta mültecilerin geri dönüş hakkının savunulması gibi acil konulara değiniyor.

Kalıcı bir ateşkes çağrısının yanı sıra, devletlerin Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açtığı soykırım davasını desteklemeye teşvik edileceğine dair bir hüküm de yer alıyor. Ama bu noktada, hem İngiltere hem de Fransa’nın Gazze’ye yönelik saldırıyı soykırım olarak kabul etmeyi ısrarla reddettiğini belirtmekte fayda var.

Buna karşılık, bildiride ve imzacıların söylemlerinde tekrar tekrar vurgulanan ana konu, silahsızlanma, daha doğrusu Filistinlilerin silahsızlanmasıdır.

Deklarasyon, Filistin devletinin İsrail’i tanımasını, kendi özel eğitimli güvenlik güçlerine sahip olmasını, ancak kendi ordusunu kurmamasını, ayrıca, silahsızlanmayı reddeden tüm siyasi partilerin seçimlere girememesini öngörüyor.

Fransa ve İngiltere’de iktidarlar, ülke içinde, Filistin’le dayanışma hareketine karşı eyleme geçerken deklarasyon, özgür basına destek sunuyor, yanlış bilgilendirme çabalarıyla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor, şiddet içermeyen dayanışmanın suç sayılmasına karşı çıkıyor.

Bu vurgularla yetinmeyen deklarasyon, Filistin’de yeni nesillerin yetişecekleri ortamın şekillendirilmesine büyük önem veriyor. Bu noktada, İsrailli tutukluların ailelerine yapılan bursların kesilmesi, Colonna Raporu kapsamında Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın (UNWRA) yeniden yapılandırılması ve Filistinli çocukların eğitiminde kullanılan müfredatın siyasallaştırılmasına özel önem verilmesi; nefret söylemine karşı önlemler ve radikalleşmeyi önleme programları gibi meselelere vurgu yapıyor. Tüm bu önerilerde amaç, yeni nesilden genç barış elçilerinin söz, yetki ve karar sahibi olmalarını sağlamak.

Ama bu noktada şu gerçeği görmek gerekiyor: Fransa ve İngiltere, İsrail’in saldırılarını durdurmak için hiçbir somut adım atmadı. Oysa önceliklerinin ne olduğunu bildiğimiz bu iki ülke, saldırıları önleme ve durdurma konusunda adım atabilecek güçtelerdi.

Yinelersek; New York Deklarasyonu, Filistin siyasetinin dizginlerini direnişin elinden almayı amaçlıyor; deklarasyonun sahipleri, direnişin yeterince zayıf düşürüldüğünü, Gazze’deki dehşeti bizzat yaşayan ya da Batı Şeria’daki o nefes almayı imkânsız kılan baskılara maruz kalan Filistinlilerin her türden teklifi kabul edecek ölçüde bitkin olduklarını varsayıyorlar.

Peki Neden Şimdi?

Filistin direnişinin ve bölgedeki müttefiklerinin eylemleri, 7 Ekim’de İsrail’in güvenliği efsanesini yerle bir etti, İsrail ile Arap devletleri arasında işleyecek Avrasya ticaret koridorunun ön koşulu olarak çokça dillendirilen normalleşme sürecini rayından çıkarttı, böylelikle, Filistin sorununu yeniden dünya siyasetinin ön planına taşıdı.

ABD, Avrupa ve Arap devletlerinin kendi halklarının kitlesel protestolarına rağmen İsrail’e yardıma alelacele koşmaları, onların meşruiyetlerini ortadan kaldırdı. Ayrıca, devam eden katliamı durduramayacak gibi görünen uluslararası kurallara dayalı düzenin meşruiyetini de yok etti.

Bu sorunun çözümünün, yani İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve direnişin oluşturduğu tehdidin ortadan kaldırılmasının, aynı zamanda milyonlarca Filistinliden oluşan nüfusun yönetilmesinin acil hale geldiğini söylemek yerinde olacaktır.

İsrail’in, Körfez ülkelerinin kendi güvenlik aygıtlarını bile sarsacak kadar ileri giden saldırganlığının dizginlenmesi gerektiğinden bahsetmeye gerek bile yok.

Daha Önce Olduğu Gibi

Filistin Yönetimi açısından bu hamle, kendi meşruiyetlerine bir destek gibi görünüyor: çabaları sonunda ödüllendirildi ve kendilerine geleceğe yönelik önceden hazırlanmış bir plan verildi: direnişin ya reddedeceği ya da her iki durumda da karşı koyacak bir konumda olmayacağı barış ve bağımsız bir devlet vaadi.

Joseph Massad gibi insanların da dile getirdiği gibi, ayrı bir egemen Filistin devleti lojistik açıdan imkânsızdır, bu devlet, ancak İsrail ve ABD’nin izniyle kurulabilir, fakat bu ülkeler, Filistin devletinin kuruluşunu imkânsız kılmak için sürekli önlemler almaktadırlar.

Ancak lojistikle alakalı meselelerin ötesinde, asıl önemli faktör, silahlı kuvvet kapasitesi olmadan Filistinlilerin, kendilerine devlet sözü veren güçlerin vesayeti dışında kendilerini siyasi olarak ifade etmelerinin hiçbir yolunun kalmayacağıdır.

Diğer sömürge halkların çoğunda olduğu gibi Filistinliler de Batılı güçlerin, özellikle istediklerini elde etmişlerse, verdikleri her türlü sözü hiçe saymakta hiçbir sakınca görmediklerini çoktan öğrendiler.

Filistin Yönetimi’nin İngiltere Büyükelçisi Hüsam Zomlot, Londra’da yeni açılan Filistin büyükelçiliğinin önünde İngiliz hükümet bakanlarının yanında gururla durabilir, ancak bu, üç bin kilometre uzakta katliamın ve toprak gasplarının devam ettiği gerçeğini değiştirmeyecektir.

Anton Manley
3 Ekim 2025
Kaynak

0 Yorum: