Mevcut
koşullarda “Tanklara karşı taş”, artık gerici bir slogandır. Dehlizlerde bin
bir zahmetle imal edilmiş roketlerle, el yapı bombalarla Merkava tanklarını
imha eden irade karşısında halen daha taş romantizmine sarılmak, gericidir. Taş
romantizmi, liberaldir. Sivil kitle eylemlerine yönelik tapınma, liberallere
hastır. Ortadoğu’nun silahlı örgütlerine karşı içi boş kitle mitini
çıkartanlar, liberal bir mevkiden konuşmaktadırlar. Bunların derdi Filistin direnişini değersizleştirmektir.
Kitle
vurgusu, boştur. Devletle ve sermayeyle ilişkilere dairdir. Kitle dedikleri,
devletin ve sermayenin inşa ettikleridir. Devlete ve sermayeye karşı mücadele
edenler, dışlanır, tefrik ve tekfir edilir. Sol, onlara tahammül edemez.
Okan
Danacı’nın örgütü, bu sebeple Dev-Yol ve TKP tarihiyle ilişki kurar. Danacı’nın
örgütü, kendisini küçük gördüğünden, bu iki örgütün popüler noktalarını,
şişirilmiş kitle balonlarını kendisinde buluşturduğu vakit Marksist Leninist
bir parti olunacağı vehmine kapılmıştır. Danacı, bu yüzden Dev-Yolcuların içi
boş, temelsiz strateji tartışmalarına fazla anlam yüklemektedir. O kof
birlikteliğin “7 Ekim Aksa Tufanı’nı bir strateji tartışmasının vesilesi”
kılamayacağını göremez.[2] 87’de taşlar atılırken Ortadoğu’dan Avrupa’ya
kaçanların sonraki süreçte ancak Avrupalı efendilerin dediğini yapacağını
anlamaz. Çünkü kendisi de “Kürt”ü o Avrupa değerlerine göre anlamlı görmüş,
liberal bir yerden sahiplenmiş bir örgütün parçasıdır.
Bu
örgütlerin dilinde “Kürt” geçen yere “liberal birey” ifadesini rahatlıkla ikame
edebiliriz. O örgütlerin şahsında konuşan, bu liberal bireydir. Proletarya
geridir, halk gericidir. Eskiden zihinlerde İsrail’e aftedilen özellikler ve
vasıflar, Kürt’le ilişkilendirilmiştir. Kürt’ün gerçek Kürt’le bir alakası
yoktur, olamaz. Gerçek Kürt, teori ve pratiği alazlayandır.
Danacı’nın
“çok eski şefi” Metin Kayaoğlu, Dev-Yolcuların ekmeğini yediği için örgütünü
Devyolculaştırmaya çalışmış bir isim. Dev-Yol’un komünist hareketi tasfiye
girişimini bizzat yürütmek istedi. Belirli gerekçelerle, girdiği yol uyarınca,
Öcalan’ı eleştirme gereği duydu. Düne kadar “Kürt kuyrukçusu” olan TvP’nin
sitesi, bu eleştiri sonrası kapatıldı. Kayaoğlu’nun helvadan imal edip taptığı
putu Twitter hesabına el konuldu.
Öcalan’ın
eleştirilerinden rahatsız olduğunu söylediği Tele1’e kayyım atandı. Merdan Yanardağ, “devlet”in ajanı olarak şişirilen balona
dönüştürüldü. Belirli eller, bu isimleri kahraman ilan ettiler. İstihbarat sahasında
gündem yaratma konusunda bir rekabete tanık olunuyordu. PKK’nin açıklama
yapacağına güne illaki bir CHP gündemi denk düşürülüyordu. Demek ki PKK’nin
boşalttığı alanlara, Ekrem ve Merdan türü liberal ajanlar doldurulacaktı.
Bu
koşullarda Yanardağ’a avukatlık yapan TKP, bir gazetecinin televizyon alacak
parayı nereden bulduğunu, Fethullahçılarla ilişkilerini, belirli odaklarla
bağlarını izah etmek zorunda. Edemezse Sol Portal’daki değişimin ardında
da başka elleri aramak gerekecek. Partinin yelkenine üfleyenler sorgulanacak.
Bu
TKP ve onun rakibi Dev-Yol, 1923’le imal edilmiş devleti sahipleniyor. 1950
öncesi komünistlere zulmedilmediğini söyleyecek kadar ileri giden bu kesim, tüm
zulme ortak oluyor. “Kemalist cumhuriyet, Türkiye emekçilerinin kanını daha iyi
emmek için memleketin siyasi istiklâlini emperyalistlere peşkeş çekmek yolunda
ilerliyor”[1] diyen 1933 tarihli TKP bildirisi çöpe atılıyor. İki örgüt de
ancak CHP’ye göre ve CHP için varolabiliyor.
İkisi
de küçük burjuvanın her şeyi kendisinde başlatma iradesine Allah gibi tapıyor.
1923 öncesi dinamiklerin oluşturduğu zemine körleşiyor. Dinsiz ve milletsiz bir
kurguyla 1923 sonrasının Cumhuriyet’ini “sosyalizm” zannediyor, “sosyalizm”
olarak ambalajlıyor. Halkın iradesini düzlemeye yönelik girişimleri “eşitlikçi”
bulup sahipleniyor. Cumhuriyet’in sınıfsal gerçekliğini unutturuyor.
“Bu
topraklara yabancı” olmamak için efendilerin dinine ve milletine kul olan TKP
ve Dev-Yol, cumhuriyeti sınıf dışı, tarih ötesi bir yere fırlatıyor.
Kendilerine verilen iş ve görev bu. Küçük burjuvanın sırtını okşamaktan başka
bir işi olmayan bu tür örgütler, komünist harekete ihaneti “komünist siyaset”
diye yutturmaya çalışıyorlar. Egemenlerden, efendilerinden gördükleri taltif ve
destek, bu emeklerinin karşılığı.
Halkın
ait olduğu din ve millet, dini ve milli teknede yoğrulmuş mücadele,
cumhuriyetin sahiplerince dümdüz edildi. Bu topraklara yabancı olmamaya çalışan
örgütler, toprakların sahiplerine kâhya ve bekçi yetiştirme kurslarına
dönüştüler. O kâhyalık ve bekçilik görevi gereği, sol örgütler, mülkün ve
hukukun sahiplerini yücelttiler. Bu kâhyalar ve bekçiler, dinden ve milletten
arınmışlığı satmak dışında bir şey yapmıyorlar.
O
örgütler, bugün CHP’nin denklem dışı tutulduğunu, düzen dışına çıkartıldığını,
devletten kovulduğunu söylüyorlar. Yani dün “biz parti, CHP de cephemiz olsun”
veya “biz cephe, CHP de partimiz olsun” diyen, kendi tabanlarını CHP’yi
devrimcileştirecekleri yalanıyla kandıran örgütler, bugün CHP düzen dışına
çıkacak diye ağlıyorlar, ağıt yakıyorlar. Ama bu örgütler, butlan davasının
düşmesi karşısında sus pus! Bu örgütlerin stratejisi, AKP içi bölünme ve
AKP-MHP birlikteliğinin bozulması için dua etmekten ibaret. Hâlâ Albayrak ile
Soylu arasındaki gerilimden medet umuyorlar. Proletaryanın özgücüne inanmıyorlar.
Dinin
ve milletin mülk ve hak talebi, zaten mülke ve hukuka sahip olanları solu
kendisine örgütlemesi için gerekli zemini teşkil ediyor. Müslüman’ın ve Kürd’ün
talepleri, egemenler eliyle törpüleniyor. Müslüman ve Kürd, dişlerinden oluyor.
İkisini liberal birey ölçüsünde ehlileştirenlerin eleştirilerine kulak asmamak
gerekiyor. Müslüman ve Kürd’ü liberal bir yerden önemseyenle Cumhuriyet’i
liberal bir yerden putlaştıranlar arasındaki kavganın proletaryaya bir hayrı
yok.
Öte
yandan, Müslüman ve Kürd karşısında ülkenin tapusunu elinde bulundurduğunu,
cumhuriyet sayesinde meslek ve hayat sahibi olduğunu düşünenlerin solculuğuyla
dövüşülmeli. Bu solculuk, mülkü ve hukuku elinde bulunduranlara işçi sınıfını,
halkı ve ezilenleri kul etmek için uğraşıyor. Mülkü ve hukuku sınıftan ve
sınıfın öfkesinden kurtarmaya çalışıyor. Onları soldan meşrulaştırıyor,
üzerlerine vaftiz suyu döküyor.
CHP’nin
denklemden çıkartılmasına, devletten kovulmasına, düzen dışına atılmasına ağıt
yakan sol örgütlerin strateji geliştirmesi, Marksist olması imkânsız. Kendisini
Lenin'siz leninciliğe bağlayanlar, ağaların-paşaların düzeninden kopamazlar. Bu
ağıtçılar, CHP’nin bekçisi ve kâhyası olmanın ötesine geçemezler. “Önemli olan
CHP değil, sokağa döktüğü kitle” diyen bildiriler, “CHP’nin alanlarda topladığı
halk potansiyelini de önemsemek ve bu konuda bir duruşa sahip olmak
durumundayız.”[3] diyen yazılar, çöpe atılmalıdır. Ölçüyü CHP’den çeken
örgütler, terk edilmelidir. Terk etmeyenler, yüzlerindeki Ekrem maskesiyle CHP’ye
gitmelidir. Sovyetler ile kurulan tali ve geçici ilişkiyi mutlak ve kalıcı
kılmaya çalışanların solculuğu reddedilmelidir. O ilişki, sermaye ve devlete
dairdir. Sermaye ve devletle ilişki üzerine kurulu sol, reddedilmelidir.
Mesleğini
solculuk, solculuğu meslek bilenler, CHP’nin denklemden çıkartılmasına,
devletten kovulmasına, düzen dışına atılmasına üzülmektedirler. O meslek ve
solculuk, CHP’yle tanımlıdır. CHP’yle mümkündür. CHP sayesinde vardır. Demek ki
ağıt yakanlar, düzenden, denklemden ve devletten kopma iradesine sahip
değildirler. Bu iradeye sahip olmayanların devrim ve sosyalizm kavgası olamaz.
Bu solculuk batıldır.
Eren Balkır
26
Ekim 2025
Dipnotlar:
[1] Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar (1925-1936) Cilt II, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2009, s. 476.
[2]
Okan Danacı, “Bir Gözlem Olarak Forum’dan Yansıyanlar”, 24 Ekim 2025, Sendika.
[3]
Devrimci Hareket, “Birleşik Mücadele Ufuklu Tartışma Ve Şişli Forumu”, 24 Ekim
2025, Sendika.


0 Yorum:
Yorum Gönder