29 Ekim 2025

,

Butlan


Mevcut koşullarda “Tanklara karşı taş”, artık gerici bir slogandır. Dehlizlerde bin bir zahmetle imal edilmiş roketlerle, el yapı bombalarla Merkava tanklarını imha eden irade karşısında halen daha taş romantizmine sarılmak, gericidir. Taş romantizmi, liberaldir. Sivil kitle eylemlerine yönelik tapınma, liberallere hastır. Ortadoğu’nun silahlı örgütlerine karşı içi boş kitle mitini çıkartanlar, liberal bir mevkiden konuşmaktadırlar. Bunların derdi Filistin direnişini değersizleştirmektir.

Kitle vurgusu, boştur. Devletle ve sermayeyle ilişkilere dairdir. Kitle dedikleri, devletin ve sermayenin inşa ettikleridir. Devlete ve sermayeye karşı mücadele edenler, dışlanır, tefrik ve tekfir edilir. Sol, onlara tahammül edemez.

Okan Danacı’nın örgütü, bu sebeple Dev-Yol ve TKP tarihiyle ilişki kurar. Danacı’nın örgütü, kendisini küçük gördüğünden, bu iki örgütün popüler noktalarını, şişirilmiş kitle balonlarını kendisinde buluşturduğu vakit Marksist Leninist bir parti olunacağı vehmine kapılmıştır. Danacı, bu yüzden Dev-Yolcuların içi boş, temelsiz strateji tartışmalarına fazla anlam yüklemektedir. O kof birlikteliğin “7 Ekim Aksa Tufanı’nı bir strateji tartışmasının vesilesi” kılamayacağını göremez.[2] 87’de taşlar atılırken Ortadoğu’dan Avrupa’ya kaçanların sonraki süreçte ancak Avrupalı efendilerin dediğini yapacağını anlamaz. Çünkü kendisi de “Kürt”ü o Avrupa değerlerine göre anlamlı görmüş, liberal bir yerden sahiplenmiş bir örgütün parçasıdır.

Bu örgütlerin dilinde “Kürt” geçen yere “liberal birey” ifadesini rahatlıkla ikame edebiliriz. O örgütlerin şahsında konuşan, bu liberal bireydir. Proletarya geridir, halk gericidir. Eskiden zihinlerde İsrail’e aftedilen özellikler ve vasıflar, Kürt’le ilişkilendirilmiştir. Kürt’ün gerçek Kürt’le bir alakası yoktur, olamaz. Gerçek Kürt, teori ve pratiği alazlayandır.

Danacı’nın “çok eski şefi” Metin Kayaoğlu, Dev-Yolcuların ekmeğini yediği için örgütünü Devyolculaştırmaya çalışmış bir isim. Dev-Yol’un komünist hareketi tasfiye girişimini bizzat yürütmek istedi. Belirli gerekçelerle, girdiği yol uyarınca, Öcalan’ı eleştirme gereği duydu. Düne kadar “Kürt kuyrukçusu” olan TvP’nin sitesi, bu eleştiri sonrası kapatıldı. Kayaoğlu’nun helvadan imal edip taptığı putu Twitter hesabına el konuldu.

Öcalan’ın eleştirilerinden rahatsız olduğunu söylediği Tele1’e kayyım atandı. Merdan Yanardağ, “devlet”in ajanı olarak şişirilen balona dönüştürüldü. Belirli eller, bu isimleri kahraman ilan ettiler. İstihbarat sahasında gündem yaratma konusunda bir rekabete tanık olunuyordu. PKK’nin açıklama yapacağına güne illaki bir CHP gündemi denk düşürülüyordu. Demek ki PKK’nin boşalttığı alanlara, Ekrem ve Merdan türü liberal ajanlar doldurulacaktı.

Bu koşullarda Yanardağ’a avukatlık yapan TKP, bir gazetecinin televizyon alacak parayı nereden bulduğunu, Fethullahçılarla ilişkilerini, belirli odaklarla bağlarını izah etmek zorunda. Edemezse Sol Portal’daki değişimin ardında da başka elleri aramak gerekecek. Partinin yelkenine üfleyenler sorgulanacak.

Bu TKP ve onun rakibi Dev-Yol, 1923’le imal edilmiş devleti sahipleniyor. 1950 öncesi komünistlere zulmedilmediğini söyleyecek kadar ileri giden bu kesim, tüm zulme ortak oluyor. “Kemalist cumhuriyet, Türkiye emekçilerinin kanını daha iyi emmek için memleketin siyasi istiklâlini emperyalistlere peşkeş çekmek yolunda ilerliyor”[1] diyen 1933 tarihli TKP bildirisi çöpe atılıyor. İki örgüt de ancak CHP’ye göre ve CHP için varolabiliyor.

İkisi de küçük burjuvanın her şeyi kendisinde başlatma iradesine Allah gibi tapıyor. 1923 öncesi dinamiklerin oluşturduğu zemine körleşiyor. Dinsiz ve milletsiz bir kurguyla 1923 sonrasının Cumhuriyet’ini “sosyalizm” zannediyor, “sosyalizm” olarak ambalajlıyor. Halkın iradesini düzlemeye yönelik girişimleri “eşitlikçi” bulup sahipleniyor. Cumhuriyet’in sınıfsal gerçekliğini unutturuyor.

“Bu topraklara yabancı” olmamak için efendilerin dinine ve milletine kul olan TKP ve Dev-Yol, cumhuriyeti sınıf dışı, tarih ötesi bir yere fırlatıyor. Kendilerine verilen iş ve görev bu. Küçük burjuvanın sırtını okşamaktan başka bir işi olmayan bu tür örgütler, komünist harekete ihaneti “komünist siyaset” diye yutturmaya çalışıyorlar. Egemenlerden, efendilerinden gördükleri taltif ve destek, bu emeklerinin karşılığı.

Halkın ait olduğu din ve millet, dini ve milli teknede yoğrulmuş mücadele, cumhuriyetin sahiplerince dümdüz edildi. Bu topraklara yabancı olmamaya çalışan örgütler, toprakların sahiplerine kâhya ve bekçi yetiştirme kurslarına dönüştüler. O kâhyalık ve bekçilik görevi gereği, sol örgütler, mülkün ve hukukun sahiplerini yücelttiler. Bu kâhyalar ve bekçiler, dinden ve milletten arınmışlığı satmak dışında bir şey yapmıyorlar.

O örgütler, bugün CHP’nin denklem dışı tutulduğunu, düzen dışına çıkartıldığını, devletten kovulduğunu söylüyorlar. Yani dün “biz parti, CHP de cephemiz olsun” veya “biz cephe, CHP de partimiz olsun” diyen, kendi tabanlarını CHP’yi devrimcileştirecekleri yalanıyla kandıran örgütler, bugün CHP düzen dışına çıkacak diye ağlıyorlar, ağıt yakıyorlar. Ama bu örgütler, butlan davasının düşmesi karşısında sus pus! Bu örgütlerin stratejisi, AKP içi bölünme ve AKP-MHP birlikteliğinin bozulması için dua etmekten ibaret. Hâlâ Albayrak ile Soylu arasındaki gerilimden medet umuyorlar. Proletaryanın özgücüne inanmıyorlar.

Dinin ve milletin mülk ve hak talebi, zaten mülke ve hukuka sahip olanları solu kendisine örgütlemesi için gerekli zemini teşkil ediyor. Müslüman’ın ve Kürd’ün talepleri, egemenler eliyle törpüleniyor. Müslüman ve Kürd, dişlerinden oluyor. İkisini liberal birey ölçüsünde ehlileştirenlerin eleştirilerine kulak asmamak gerekiyor. Müslüman ve Kürd’ü liberal bir yerden önemseyenle Cumhuriyet’i liberal bir yerden putlaştıranlar arasındaki kavganın proletaryaya bir hayrı yok.

Öte yandan, Müslüman ve Kürd karşısında ülkenin tapusunu elinde bulundurduğunu, cumhuriyet sayesinde meslek ve hayat sahibi olduğunu düşünenlerin solculuğuyla dövüşülmeli. Bu solculuk, mülkü ve hukuku elinde bulunduranlara işçi sınıfını, halkı ve ezilenleri kul etmek için uğraşıyor. Mülkü ve hukuku sınıftan ve sınıfın öfkesinden kurtarmaya çalışıyor. Onları soldan meşrulaştırıyor, üzerlerine vaftiz suyu döküyor.

CHP’nin denklemden çıkartılmasına, devletten kovulmasına, düzen dışına atılmasına ağıt yakan sol örgütlerin strateji geliştirmesi, Marksist olması imkânsız. Kendisini Lenin'siz leninciliğe bağlayanlar, ağaların-paşaların düzeninden kopamazlar. Bu ağıtçılar, CHP’nin bekçisi ve kâhyası olmanın ötesine geçemezler. “Önemli olan CHP değil, sokağa döktüğü kitle” diyen bildiriler, “CHP’nin alanlarda topladığı halk potansiyelini de önemsemek ve bu konuda bir duruşa sahip olmak durumundayız.”[3] diyen yazılar, çöpe atılmalıdır. Ölçüyü CHP’den çeken örgütler, terk edilmelidir. Terk etmeyenler, yüzlerindeki Ekrem maskesiyle CHP’ye gitmelidir. Sovyetler ile kurulan tali ve geçici ilişkiyi mutlak ve kalıcı kılmaya çalışanların solculuğu reddedilmelidir. O ilişki, sermaye ve devlete dairdir. Sermaye ve devletle ilişki üzerine kurulu sol, reddedilmelidir.

Mesleğini solculuk, solculuğu meslek bilenler, CHP’nin denklemden çıkartılmasına, devletten kovulmasına, düzen dışına atılmasına üzülmektedirler. O meslek ve solculuk, CHP’yle tanımlıdır. CHP’yle mümkündür. CHP sayesinde vardır. Demek ki ağıt yakanlar, düzenden, denklemden ve devletten kopma iradesine sahip değildirler. Bu iradeye sahip olmayanların devrim ve sosyalizm kavgası olamaz. Bu solculuk batıldır.

Eren Balkır
26 Ekim 2025

Dipnotlar:
[1] Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar (1925-1936) Cilt II, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 476.

[2] Okan Danacı, “Bir Gözlem Olarak Forum’dan Yansıyanlar”, 24 Ekim 2025, Sendika.

[3] Devrimci Hareket, “Birleşik Mücadele Ufuklu Tartışma Ve Şişli Forumu”, 24 Ekim 2025, Sendika.

0 Yorum: