Kautsky’nin
Emperyalizmle ve Savaşla İlgili Görüşleri
Burası,
Kautsky ile Lenin arasındaki emperyalizm ve savaş konusundaki polemikleri
tartışmak için uygun bir yer değil. Gene de onun düşüncesinin bu alanına
değinmek gerek, zira bu alan, Kautsky’nin reformist politikasının bizi nereye götüreceğini
ortaya koyan önemli bir örnektir.
1914
yılına gelindiğinde Kautsky, emperyalizmi sistemin gelişimiyle belirlenen bir
ekonomik zorunluluk olarak değil, büyük sermayenin bir politika tercihi olarak
görüyordu. Lenin ve Luxemburg’un aksine, o emperyalizm ve savaşı kapitalizmin
ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmiyordu. Bunun yerine, savaşın yalnızca
silah üreticileri gibi belirli sermaye kesimleri için mantıklı olduğuna
inanıyordu.
Kautsky,
Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında “ultra-emperyalizm” teorisini geliştirdi.
Bu teori, kapitalizmin bir sonraki aşamasının, büyük işletmelerin devletleri
ekonomik rekabet, ticaret ve hammaddeye erişim konularında uluslararası
anlaşmaya zorlayarak çatışmadan kaçınmalarını sağlayacağını öne sürüyordu.[40]
Dahası, dünya savaşının patlak vermesiyle birlikte Kautsky, artık sosyalizmi artık
gerçekleşmesi kaçınılmaz olmayan, ihtimallerden biri olarak görmekteydi.
Gördüğümüz
gibi, Alman emperyalizminin yükselişi ve dünya savaşının yaklaşmasıyla birlikte
SPD liderliği, militarizme ve sömürgeciliğe yönelik önceki muhalefetinden
vazgeçmişti. Bu değişim, esas olarak partinin sendika bürokrasisi tarafından
artan kontrolünden kaynaklanıyordu. Kautsky, görüşlerini bu siyasi gerçekliğe
uyarladı ve emperyalist savaşa karşı muhalefetini nitelikli, hukuki bir temele
dayandırdı. Sosyalistlerin savunma savaşına ve saldırı savaşına farklı şekilde
tepki göstermesi gerektiğini savundu. Ayrıca, sosyalistlerin görevinin, savaşan
ülkelerin iç rejiminin niteliğine bakılmaksızın, kendi ülkelerinde militarizme
karşı çıkmak olduğu konusundaki önceki görüşünden de vazgeçti. Savaşa karşı
kitle grevi fikrini reddetti ve İkinci Enternasyonal’in kan dökülmesini
durdurmasını beklemenin gerçekçi olmadığını ileri sürdü: Enternasyonal,
yalnızca barış zamanında etkiliydi. Artık Kautsky, “kendi vatanını savunma
zorunluluğunu” kabul ediyordu.[42]
Kautsky,
3 Ağustos 1914 gecesi SPD’nin meclisteki grubunun o ünlü toplantısına katıldı.
Kautsky’nin desteğiyle SPD milletvekilleri, ertesi gün hükümete savaş fonlarından
yararlanma izni verilmesi yönünde oy kullandılar. Kautsky, savaş sırasında
sosyalistler için parti birliğinin korunmasını öncelik olarak görüyordu. Savaş
sona erdiğinde Kautsky, işlerin olağan şekilde devam etmesini, yani
kapitalizmin barışçıl genişlemesi ve kademeli demokratikleşmeyi bekliyordu.[43]
Bu nedenle, bu süre zarfında sosyalistler devrim yerine barış için çalışmalıydı,
zira sosyalizme sadece barışçıl kapitalist gelişim ve yavaş ilerleyen
demokratikleşme çalışması yol açabilirdi.
SPD’nin
sol kanadındaki devrimciler tam karşıt bir tutum içerisindeydiler. İşçilerin,
farklı ülkeler arasındaki emperyalist savaşı kapitalistler ile işçi sınıfı
arasındaki iç savaşa dönüştürmeye çalışmaları gerektiğini savundular.
Liebknecht, “asıl düşman evdedir” diyordu.[44] Bu radikaller, İkinci
Enternasyonal’in savaşa karşı çıkmamasını haklı olarak eleştirdiler ve Kautsky
gibi savunucularını kınadılar. Luxemburg, yeni bir devrimci anti-emperyalist
enternasyonal yaratılması çağrısında bulundu.
Lenin
Kautskici miydi?
Lih
ve Blanc, farklı vurgularla, Jacobin makalelerinde Kautsky ve Lenin
arasındaki farklılıkları örtbas etmeye çalışırlar.[45] Lih, Kautsky’nin 1914
öncesi fikirlerinin 1917’de Bolşevikleri yönlendirdiğini ve Bolşeviklerin
iktidara Ekim 1917’de isyan yoluyla değil, sovyetlerde çoğunluğu kazanarak
geldiklerini savunur. Ayrıca, Ekim Devrimi’nden önce bunun gerçekleşmesini
talep ettikleri için, prensipte bir parlamento, Kurucu Meclis toplamakla da
karşı olmadıklarını ileri sürer.
Aslında,
Lih biçim ve içeriği çarpıtıyor. Ekim ayındaki ayaklanma, Kurucu Meclis talep
eden Bolşevik sloganlarının artık geçerli olmadığını gösteriyordu. Böyle bir
organın kurulmasına izin vermek, işçi sınıfının hedeflerine hizmet etmeyecek,
sadece Menşevikler ve Sağ Sosyalist Devrimciler gibi sağcı siyasi akımlara bir
platform sağlamış olacak ve onların Ekim Devrimi'ne karşı muhalefetlerini
sürdürmelerine imkân tanıyacaktı. Sovyet iktidarı ile Kurucu Meclis
birbirleriyle uyumsuzdu. Bu nedenle, Ocak 1918’de kurulan Kurucu Meclis, daha
sonra Sovyet hükümeti tarafından dağıtıldı.
Lih,
ayrıca Kautsky’nin SPD ile burjuva demokratları arasındaki anlaşmalara
karşıtlığını da önemser; Kautsky, bu durumu İktidar Yolu adlı eserinde “ahlaki
ve siyasi intihar” olarak tanımlamıştır.[46] Bu işçi sınıfının siyasi
bağımsızlığına odaklanma, görünüşe göre, Lenin’in devrimci stratejisini
etkilemiştir: “1917’de Rusya için Kautsky’nin anlaşmama tavsiyesi siyaseten
altın değerindeydi, Bolşeviklerin siyasi iktidarı ele geçirmesini bu tavsiye sağladı.”[47]
Fakat Bolşeviklerin 1917’de siyasi stratejilerini belirlerken Kautsky’den
önemli ölçüde yararlandığı fikri temelsizdir. Bolşevikler, bu konumu İktidar
Yolu yayımlanmadan çok önce benimsemişlerdi.[48] Bu tutum, 1905 Rus
Devrimi’nden önce dahi Bolşeviklerin Rus sosyalizminin Menşevik kanadıyla
anlaşmazlıklarının odağını oluşturuyordu.[49]
Kautsky’nin
Marksizmi, akıl hocaları Marx ve Engels’in fikirleriyle uyumlu görünmekteydi ve
yüzyılın başındaki kapitalist sistemin nispeten istikrarlı dönemiyle uyum
sağlıyordu. Aşamacılık ve sosyalizmin kaçınılmazlığına dair varsayımlara
odaklanması, 1871 ile 1914 arasında Alman işçi hareketinin istikrarlı
büyümesini yansıtıyordu. Ancak, artan emperyalist rekabetin yoğunlaşması, bunun
Almanya’daki iç siyasete etkisi, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve
uluslararası sosyalist hareketin krizi, savaşın sona ermesine yol açan Rus ve
Alman Devrimleri gibi 1910’larda tanık olunan büyük çalkantılar ilgili
yaklaşımın sınırlarını bir bir açığa çıkarttı. Rus devrimci lider Leon Trotskiy,
bu yeni durumun Kautsky’nin siyasetini giderek neden daha az geçerli kıldığını
şöyle açıklar:
“Almanya’da kitle hareketi
meselesi, olayların seyriyle birlikte kendisini açığa vurdukça Kautsky’nin tutumunun
da o kadar kaçamak olduğu görüldü. […] Her türlü belirsizliği ortadan kaldıran
ve insanlığı en temel sorularla yüz yüze getiren emperyalist savaş, Kautsky’nin
tümüyle iflas ettiğini ortaya koydu.”[50]
Aslında
Lenin ve Kautsky’nin 1914 öncesinde pratik politikada ortak bir noktası yoktu;
paylaştıkları tek şey, Marksist terminolojiydi. Lenin, bunun farkında değildi
ve Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Kautsky’yi fikri-teorik bir otorite olarak
görüyordu. Ancak Ağustos 1914’te SPD’nin savaşı desteklemesi, Lenin’i
Kautsky’nin teorisi ve pratiğiyle ilgili sorunlarla yüzleşmeye zorladı. Bolşevizm
siyaseti, parlamenterizmi reddetmesi ve yeraltı örgütlenmesi ile işçilerin
kendi inisiyatifini geliştirmeye odaklanmasıyla, Rusya’daki durum için gerekli
bir uyarlama çabası gibi görünüyordu; zira sosyalist hareket, sert baskılarla
karşı karşıya kalmış, burjuva demokrasisi henüz gelişmemişti. Ancak Lenin,
artık Bolşevizmin Rus İmparatorluğu sınırlarının ötesinde de geçerli olduğunu
gördü. Kautsky’nin teorisiyle çelişen bir emperyalizm teorisi oluşturarak,
savaşın sadece silah üreticileri gibi dar bir iş adamı grubunun değil,
kapitalist sistemin dinamiklerinin bir sonucu olduğunu savundu. Ayrıca
Kautsky’nin reformist yaklaşımına karşı koyabilecek bir devlet teorisi için
Marx’ın yazılarına dönüp baktı. En temel düzeyde, Lenin, Alman filozof G. W. F.
Hegel’in çalışmaları üzerinden Kautsky’nin pasifliğini redde tabi tuttu, teori
ve pratiğe ilişkin Marksist yaklaşımı yeniden geliştirdi.[51]
Kautsky ve
Alman Devrimi
Birinci
Dünya Savaşı sırasında SPD içindeki en radikal unsurlar tarafından öngörüldüğü
gibi, yaşanan çatışma, Kautsky’nin barışçıl kapitalist gelişmenin yeniden başlayacağına
dair öngörüsünün gerçekleşeceği süreci tetiklemedi. Bunun yerine savaş,
devrimle neticelendi: önce 1917’de Rusya’da, sonra 1918’de Almanya’da devrim
gerçekleşti. Almanya, Kasım 1918’de askeri yenilginin eşiğine gelirken, bahriyeli
isyanları ve kitlesel grevler ülkeyi sararak Kayzer’i koltuğundan etti. Fabrikaların
kontrolünü ele geçirmek amacıyla işçi konseyleri kuruldu. Ordunun bütünlüğünü
korumaya yönelik umutsuz bir girişim dâhilinde, Alman ordusunun üst düzey
isimleri, resmi yetkiyi SPD’ye devretti ve partinin Almanya’nın kuruluşundan bu
yana geçen 47 yıllık süre zarfında ilk kez hükümet kurmasına izin verdi. Takip eden
beş yıllık döneme, işçi sınıfı ile SPD hükümeti arasındaki sert mücadeleler
damgasını vurdu. Bu mücadelelerde hükümetin amacı, işçi konseylerini bastırmak,
hareketi parlamentonun sahasına kanalize etmekti. Çoğu zaman SPD, kendisini
işçi ayaklanmalarını bastırmak için çalışan ordu üst yönetimi ve onların
paramiliter Freikorps (gönüllü) birlikleri ile müttefik olarak hareket ederken buldu.
Aslında SPD’nin “devletin ilerici sosyal değişim için bir kaldıraç olduğu”yla
ilgili teorisi, devleti işçi sınıfının direnişinden korumayı ifade ediyordu.
James
Muldoon, Jacobin’de Kautsky’nin bu dönemde “bugün yeniden dikkatle
değerlendirilmesi gereken bir sosyalist cumhuriyet vizyonu sunduğunu” iddia
ediyor. Ancak Chris Harman ve Pierre Broué, Alman Devrimi ile ilgili, klasikleşmiş
tarih çalışmalarında gösterdiği gibi, Kautsky, bu olaylarda kötü bir rol
oynamıştır.[52]
Kautsky,
1917’de devletin savaş için sergilediği çabaya kölece destek verdiği
gerekçesiyle SPD’den istemeye istemeye ayrılıp Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin
(USPD) kuruluşuna katkıda bulundu. Liderlerinin söylemleri zaman zaman
devrimciydi, ancak uygulamaları, savaş öncesi SPD’nin Marksist Merkez’inin
pratiklerinden hiçbir farkı yoktu. 1918’de devrim patlak verdiğinde Kautsky,
onun hedeflerini zaten 1919’a dek uzanan süreçte gerçekleşmiş olan demokratik parlamenter
cumhuriyet ve üretimin fabrika ve işçi konseyleri aracılığıyla "toplumsallaştırılması”
olarak görüyordu. Pratikte bu, devlet en zayıf durumdayken devrilmesine karşı
çıkmak, işçilerin askeri yüksek komutanlığı silahsızlandırmasına karşı olmak ve
generaller ile sermayedarlara güçlerini geri kazanmaları için zaman tanımak
anlamına geliyordu.
Kautsky’nin
parlamentarizme bağlılığı, yeni Ulusal Meclis’in güçlü bir destekçisi ve işçi
konseylerinin siyasi güç almasına karşı olmasını sağlıyordu, çünkü onların
üretimi aksatacağını ve karşı-devrimi tetikleyeceğini düşünüyordu. Parlamenter
demokrasinin herhangi bir alternatifi onun için kaosu ifade ediyordu.[53]
Kautsky’ye
göre, demokrasi, işçi konseylerinin yanında parlamentonun da var olmasını gerekli
kılıyordu, zira işçi konseylerinden farklı olarak, parlamento tüm nüfusu kapsıyordu.
Elbette bu, daha önceden geliştirdiği, “proletarya diktatörlüğü, mecliste
sosyalist çoğunluğun tesis edilmesiyle gerçekleşme imkânı bulacak işçi iktidarıdır”
görüşüyle çelişiyordu. Üstelik tüm bu düşünceler, Ulusal Meclis’in gerçek
işlevini, işçi hareketinin enerjisini sönümlendirme işlevini göz ardı ediyordu.
Yeni
SPD hükümeti, Kasım 1918’de Kautsky’yi Toplumsallaştırma Komisyonu başkanı
olarak atadı. Komisyonun resmi görevi, endüstrinin özel mülkiyetten kamuya veya
işçilerin denetimine devri için hazırlık yürütmek, böylelikle “toplumsallaştırma”nın
zeminini oluşturmaktı. Oysa SPD liderleri, süreci ve yürütülen işleri küçümseyen
bir tutum içerisindeydiler. Onlar için komisyonun rolü, işçi konseylerini
yatıştırmak ve işverenlerine karşı radikal eylemler yapmalarını engellemekti.
SPD bakanlarının, komisyonun önerilerini uygulama niyeti yoktu. Bu gerçeği
gören Kautsky ve tüm komisyon üyeleri, protesto amacıyla istifa ettiler.
Oysa
aslında Kautsky’nin komisyon bünyesinde oynadığı rol, zaten sermayeyi tehdit
eden bir rol değildi. Neticede Kautsky, savaş sonrası dönemde Almanya için
üretimin yeniden canlanmasını öncelikli mesele olarak görüyordu, nihayetinde
ekonomik kalkınma olmadan sosyalizm mümkün değildi. Hedefleri çok daha
sınırlıydı. Şubat 1919’da İşçi Konseyleri’nin ikinci kongresin’de yaptığı konuşmada,
“tam toplumsallaştırma boş bir slogan. Tüm kapitalist üretimi imkânsız hale
getirecek yıkıcı bir arzu” dedi.[54] Bunun yerine, işverenler ve sendikalardan
oluşan işyeri konseylerinin kurulmasını savundu.
Kautsky’nin
kapitalist devletin dönüştürülebileceği ve demokratikleştirilebileceği inancı,
onun siyasi faaliyetlerini şekillendirdi. Sosyalizmin parlamentoda solun çoğunluğu
teşkil etmesine ihtiyaç duyması sebebiyle, Kautsky hep SPD ve USPD’nin birlik
olması meselesine özel vurgu yaptı. 1920’de USPD’nin büyük bir bölümü, yeni
kurulan Alman Komünist Partisi (KPD) ile birleşme yönünde oy kullandığında,
Kautsky, SPD’ye yeniden katılma fırsatını değerlendirdi. Giderek, işçi
hareketindeki bölünmelerden, Alman Devrimi’nin yenilgisinden ve nihai olarak
Nazilerin ve Stalinistlerin zaferinden Bolşevizmi ve KPD’yi sorumlu tuttu.
Kautsky
ve Bugünün Sol Reformizmi
Peki
bugün Karl Kautsky’nin fikirleri önem arz ediyor mu? Onun savunduğu sol reformist
siyaset, geçtiğimiz on yıl boyunca popülerlik kazandı. Sanders’ın bayrağı altına
koşan veya Corbyn’i desteklemek için İşçi Partisi’ne akın eden çoğu kişi,
Kautsky’yi hiç duymamış olabilir.
Kautsky’nin
fikirleri önemli, ama bunun nedeni, Jacobin dergisinde çıkan makalelerde
sıralanan nedenler arasında bulunamaz.
Bu
yazarlardan biri olan Blanc, yazısında “Kautsky’nin radikal demokratik vizyonu,
Marksist politikanın son sözü değil, mükemmel bir başlangıç noktasıdır” diyor
ve devamında şu tespitleri yapıyor:
“Kapitalizmi, bunu
gerçekleştirecek gerçekçi bir strateji olmadan asla yenemeyeceğiz. Önce
demokratik bir seçimi kazanmadan, sosyalistlerin halk nezdinde, etkili bir
şekilde anti-kapitalist bir kırılmaya öncülük edebilmek için gereken meşruiyete
ve güce sahip olması imkânsız.”[55]
Geçen
yıl yayımlanan The Socialist Manifesto adlı kitabında, Jacobin
dergisi editörü Baskar Sunkara, ABD’de sol görüşlü bir başkanın başa geçeceği,
Kongre’deki sosyalist çoğunluğun sosyalist toplumu hayata geçireceği öngörüsünü
dile getiriyor.[56] Sunkara, bu gelecekteki sosyalist başkanın Bruce
Springsteen olacağını tahmin ederken büyük olasılıkla şaka yapıyordu, ancak
ABD’de sosyalizme giden bir seçim yolunun var olduğunu oldukça net bir şekilde
ifade ediyor. ABD seçim sistemini demokratikleştirmenin gerekliliğini
vurgulayan, sol açısından seçimci siyasetin yol açtığı sorunları kabul eden
Sunkara, sokak eylemleri ve grevler aracılığıyla kitlesel baskının gerekli
olduğunu, sosyalistlerin “kendilerini işçi sınıfı mücadelelerine yedirmeleri”
gerektiğini savunuyor.[57] Buna karşın, Sunkara, sosyalizmin devrimden ziyade
seçimler yoluyla geleceğini, işçi mücadelelerini toplumsal değişimin merkezi
değil yardımcı unsurları olarak gördüğünü açıkça belirtiyor. Ayrıca Sunkara, kitlelerin
tabandan örgütledikleri itirazları ve başkaldırıları “engellemek” amacıyla
tasarlanmış, saf anlamda bir kapitalist seçim partisi olarak Demokrat Parti’den
kopmayı hiçbir şekilde öngörmüyor.[58]
Blanc,
burjuva demokrasisinde parlamentonun kullanılmasının olumlu bir örneği olarak
1917-1918’deki Finlandiya deneyimini gösteriyor. Oysa yaşanan, tam anlamıyla
bir olumsuzluktu.[59] İktidarı ele geçirmesini takip eden birkaç ay içerisinde
sosyalist hükümet, sert bir müdahaleyle devrildi, tahmini olarak 100.000 işçi,
zafer kazanan gerici ordular tarafından katledildi.[60] Finli Sosyal
Demokratların liderlerinden Otto Kuusinen, devrimcilerin hatalarını şöyle özetliyordu:
“Peki Sosyal Demokratların
şiarı neydi? İşçilerin iktidarı mı? Hayır, demokrasiydi, ihlal edilmemesi
gereken bir demokrasi. Bizim tutumumuz […] ütopikti. Böyle bir demokrasi en iyi
ihtimalle sadece kâğıt üzerinde yaratılabilirdi. Böyle bir şey, sınıflardan
oluşan bir toplumda hiç var olmamıştı ve orada asla gelişemeyecek bir şeydi.
Demokraside bir soyguncu sınıf, iktidarı halktan hep çalmıştır.”[61]
Blanc,
demokratik seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin “çalışan insanlar arasında çok
fazla meşruiyete ve devrimci bir yaklaşım için çok fazla silahlı güce sahip
olduğunu” iddia ediyor.[62] Ayrıca, Rusya’daki Ekim Devrimi’nin “parlamenter
bir rejimi değil, otokratik, kapitalist olmayan bir devleti devirdiğini” belirtiyor.
Oysa bu yaklaşımın sahibi, Şubat 1917’de bir kapitalist rejimin kurulduğunu ve
Ekim ayaklanmasında devrildiğini unutuyor.[63] Ayrıca, işçi sınıfının hiçbir
zaman parlamento yerine işçi konseylerini tercih etmediğini savunan yazar, esasında
uluslararası işçi sınıfı tarihini seçmeci bir yaklaşımla okuyor. İşçi
konseylerinin parlamenter rejimin yerini almadığı doğru olsa da, devrimci
durumlarda parlamento ile birlikte işçi konseylerini veya benzeri organları
kuran işçilerin olduğu birçok örnek vardır: 1918-1923 yılları arasında Almanya,
1920’de İtalya, 1936’da İspanya ve 1972’de Şili.[64]
Burjuva
demokrasisine ait parlamento türünden kurumlar, gerçek güç ilişkilerini
gizleyerek kapitalist sınıf iktidarını meşrulaştırırlar. İşçi sınıfını coğrafi
olarak atomize ederler, siyaseti ekonomiden ayıran kurumsal mekanizmalara
işlerlik kazandırırlar, devletin yasama ile yürütme işlevlerini birbirinden
ayırırlar. Temsilcilerin hesap verebilirliğinin olmaması, en demokratik
parlamentonun bile işçilerin çıkarlarını temsil etmemesi anlamına gelir.
Parlamento,
işçilerin mücadele edebilme yeteneklerini kolaylaştırmak yerine felç eder.
İşçiler, normal zamanlarda büyük ölçüde parlamentoların meşruiyetini kabul
edebilir, ancak devrimci durumlarda kendi kolektif toplumsal örgütlenme
biçimlerini kurmaya yönelirler. İşçi konseyleri gibi her yanı kuşatan kurumlar
sayesinde işçiler, üretim alanında hem ekonomik hem de politik amaçlar için
güçlerini kullanabilirler ve kapitalist devletin işlevlerini devralma imkânına
kavuşabilirler.
Blanc,
Kautsky’nin “teknolojik gelişmeler […] modern orduları, on dokuzuncu yüzyılda barikatlarda
uygulanan eski sokak savaşları modeliyle ayaklanmalar yoluyla devrilemeyecek
kadar güçlü hale getirdi” görüşüne olumlu yaklaştığını belirtir.[65] Engels de
bu sonuca 1895 yılında, Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadelesi eserinin
önsözünde ulaşmıştı. Ancak bu, Engels’in sosyalizmin parlamento yoluyla
geleceğine inandığı, ayaklanmanın geçmişte kaldığı veya sokak savaşlarının
rolünün olmadığı anlamına gelmiyordu. Engels’in kastettiği yalnızca, başarılı
bir devrimin artık bir azınlık tarafından gerçekleştirilemeyeceğiydi.[66]
Engels, kitle grevlerinin ve işçi konseylerinin devrimci rolü bilinmeden önce
yazıyordu.
1920
Kapp Darbesi, 1936’da İspanya’daki faşist darbenin yenilgisi ve 1974 Portekiz
Devrimi, modern orduların devrimci işçiler tarafından yenilebileceğini
göstermektedir. Daha yakın zamanda, Sudan Devrimi, henüz zafer kazanmış olmasa
da, ordunun modern bir devlette halk direnişiyle başarıyla karşı karşıya
getirilebileceğini göstermektedir.[67] Fikri ve pratiği net olan bir siyasi
liderlik, kaba güç kadar önemlidir.
Kautsky
için demokrasi, feodalizm ve kapitalizm koşullarında var olan, sosyalizm koşullarında
da var olacak soyut bir tarihsel olguydu. Demokrasi, bu nedenle, belirli
toplumların sınıf yapısından etkilenen, ancak özünde o yapıdan bağımsız olan
bir olguydu.
Devrimci
Marksistler için burjuva demokrasisi, işçi demokrasisinden niteliksel açıdan
farklıdır. Demokrasi, kapitalist sınıfın yönetim biçimi olarak tercih ettiği bir
formdur, çünkü herkese oy hakkı ve diğer birçok demokratik hak, işçi sınıfı
mücadelesiyle kazanılmış olsa bile demokrasi, halktan meşruiyet talep etmesini
sağlar.[68] Burjuvazi, gerektiğinde parlamentoyu feshetmiştir.
Kautsky,
demokrasinin sosyalizmden farklı bir şey olduğuna, ancak sosyalizmin demokrasiye
ihtiyaç duyduğuna inanıyor, ilk aşamalarında proletaryanın diktatörlüğünün
parlamento aracılığıyla uygulanabileceğini düşünüyordu.
Devrimci
Marksistler ise proletaryanın diktatörlüğünü işçilerin iktidar imkânlarını
kullanarak egemen sınıfı bastırması ve onun devletini yıkmasıdır. Ancak bu
sayede işçi sınıfı, işçi konseyleri ve işçi milislerinden oluşan bir ağ
aracılığıyla demokratik bir düzen kurabilir.
Kautsky’nin
iddiasının aksine, bu tür proletarya demokrasisi biçimleri, silahlı erkek ve
kadınlardan oluşan özel organların ve kapitalist sınıf iktidarının devamını
sağlamakla görevli devlet bürokrasisinin yerini almak için yürütülecek
mücadelenin sürecinde ortaya çıkmak zorundadır. Lenin’in dediği gibi,
“diktatörlük, diğer sınıflar üzerinde diktatörlük tesis eden sınıf için
demokrasinin ilga edilmesi anlamına gelmez. Sadece diktatörlüğün hedefinde olan
egemen sınıf için demokrasi ilga edilir (veya ilga etmenin bir biçimi olarak gerçekte
maddi açıdan kısıtlanır).”[69] Luxemburg ise şu tespiti yapar:
“Parlamentarizm denilen ahmaklığın,
o hareketi fodul ve cüce kılan pratiğin doğuştan gelme müritleri olarak bu
Alman sosyal demokratları, devrimlere sadece parlamentarizmin çocuk yuvasına has
evcil pratikleri tatbik etmeye çalışmışlardır: Bu pratikler tek bir şey
söylemektedir: ‘bir şeyi gerçekleştirmek için çoğunluğa sahip olmanız gerekir.’
Aynısının devrim için de geçerli olduğunu söylüyorlar: ‘önce bir çoğunluk
olalım’ diyorlar. Oysa devrimlerin gerçek diyalektiği, bu parlamentarist
köstebeklerin bilgeliğini tersyüz etmektedir: devrimci taktiklere çoğunluk
aracılığıyla değil, devrimci taktikler aracılığıyla çoğunluğa ulaşılır. Yolun
akışı bu yöndedir.”[70]
Blanc
yazısında, “Leninistler, genellikle büyük demokratik reformlar için proaktif
bir şekilde savaşmaya isteksiz olmuşlardır”[71] türünden garip bir suçlamada
bulunuyor. Aslında, sahada güçleri olduğunda, Leninistler, geçen yüzyılda
demokratik reformlar için yürütülen tüm önemli mücadelelerin ön saflarında yer
almışlardır; bu mücadeleler, Rusya İmparatorluğu’nda Çarlığı devirmeye yönelik
mücadeleden günümüzde Mısır’daki askeri diktatörlüğe karşı mücadeleye ve ırk
ayrımcılığı karşıtı harekete kadar uzanmaktadır.
Marksizmin
temel ilkelerinden biri, burjuva demokrasisinin sosyalizm mücadelesi için en
elverişli zemin olduğunu, sosyalistlerin bu zemini savunması gerektiğini söyler.
Ancak bundan, Kautsky’nin hayatı boyunca inandığı, kapitalizmin burjuva
demokrasisinin kurumları aracılığıyla devrilebileceği sonucu çıkmaz.
Sol
reformistler, Rus Devrimi’nin kısa ömürlü başarısı haricinde zafer kazanmış bir
sosyalist devrim olmadığını söylerler. Devrimci sosyalistler bu söze, gerçek ve
kalıcı bir sosyalist toplumun parlamento üzerinden de hiç kurulmadığını cevabını
verirler.
Son
yıllarda, İngiltere’de Korbincilik ve Sendırizmden esinlenen sosyalist fikirlere
herkesçe memnuniyetle karşılanan yoğun bir ilgi söz konusudur. Ancak bu
hareketler, toplumun acilen ihtiyaç duyduğu sosyalist dönüşümü başlatmak şöyle
dursun, ne İngiltere’de ne de ABD’de bir sosyalisti başa geçirme becerisi
gösterebilmişlerdir.
Sosyalistler,
elbette uygun olduğunda seçim kampanyalarını desteklemeli, bu türden
kampanyalara katılmalıdır, fakat bu kampanyalar, işyerlerinde ve toplumlarda
kitle hareketini inşa etmenin bir aracı olabilmelidir. Çünkü işte tam da o
yerlerde çalışan insanlar bir güce sahiptir, dolayısıyla, sistemin yıkılacağı
yer de buralardır. Gelgelelim, bu sistemin yıkılmasının yolunu gösterecek
bilgiyi Kautsky’nin eserlerinde aramak beyhude bir çabadır.
Tony Phillips
13 Temmuz 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[40] Bkz.: Kautsky’nin şu eserdeki ifadesi: Riddell, 1984, s. 287.
[41]
Bkz.: Kautsky’nin şu eserdeki ifadesi: Riddell, 1984, s. 236.
[42]
Salvadori, 1979, p184.
[43]
Salvadori, 1979, pp183-190.
[44]
Liebknecht, 1915.
[45]
Bahsi geçen dergide Gareth Jenkins ve Kevin Corr’un kaleme aldığı makale, Lih’in
Lenin’in siyasetinin Kautsky’nin siyasetinden ayırt edilemez olduğunu iddia
eden Yeniden Keşfedilen Lenin eserine karşı çıkar. Bkz.: Jenkins ve
Corr, 2014.
[46]
Kautsky, 2007, s. 105.
[47]
Lih, 2019.
[48]
Lenin’den aktaran: Day ve Gaido, 2011, s. 580, 586.
[49]
Cliff, 1986, s. 142-146.
[50]
Trotsky, 1975, s. 189.
[51]
Molyneux, 1978, s. 70, 78.
[52]
Bkz.: Harman, 1986 ve Broué, 2006.
[53]
Salvadori, 1979, s. 238.
[54]
Fowkes, 2015, s. 33.
[55]
Blanc, 2019.
[56]
Sunkara, 2019, s. 14.
[57]
Sunkara, 2019, s. 226.
[58]
Sunkara, 2019, s. 231.
[59]
Tüm hikâye için bkz.: Serge, 1992 ve Newsinger, 2018.
[60]
Serge, 1992, s. 188.
[61]
Akt.: Newsinger, 2018.
[62]
Blanc, 2019.
[63]
Blanc, 2019.
[64]
Almanya ve İtalya konusunda bkz.: Gluckstein, 1984; İspanya konusunda bkz.:
Broué ve Témime, 2008, Bölüm 5; Şili konusunda bkz.: Barker, 1987, s. 55-61.
[65]
Blanc, 2019.
[66]
Engels, 1895.
[67]
Alexander, 2020.
[68]
Blanc, 2019.
[69]
Lenin, 1970, s. 10.
[70]
Luxemburg, 1970, s. 374.
[71]
Blanc, 2019.
Kaynakça
Alexander, Anne, 2020, “Class, Power and Revolution in Sudan”, International
Socialism 166 (Bahar), ISJ.
Badayev,
A Y, 1987, Bolsheviks in the Tsarist Duma (Bookmarks).
Barker,
Colin (Yayına Hz.), 1987, Revolutionary Rehearsals (Bookmarks).
Bernstein,
Eduard, 1907 [1899], Evolutionary Socialism (Independent Labour Party
Press), MIA.
Blanc,
Eric, 2019, “Why Kautsky was Right (and Why You Should Care)”, Jacobin
(2 Nisan 2019), Jacobin.
Broué,
Pierre, 2006, The German Revolution, (Haymarket).
Broué,
Pierre ve Émile Témime, 2008, The Revolution and the Civil War in Spain
(Haymarket).
Cliff,
Tony, 1986 [1975], Lenin: Building the Party (Bookmarks).
Day,
Richard ve Daniel Gaido (Yayına Hz.), 2011, Witnesses to Permanent
Revolution (Haymarket).
Engels,
Friedrich, 1895, Introduction to The Class Struggles in France, Marx and
Engels, Selected Works içinde, Cilt 1 (Progress Publishers), Tinyurl.
Fowkes,
Ben (Yayına Hz.), 2015, The German Left and the Weimar Republic—A Selection
of Documents (Haymarket).
Garganas,
Panos, 2015, “Why did Syriza Fail?”, International Socialism 148 (Güz), ISJ.
Gluckstein,
Donny, 1984, The Western Soviets: Workers’ Councils Versus Parliament (Bookmarks).
Harman,
Chris, 1977, “The Workers’ Government”, SWP International Discussion
Bulletin, MIA.
Harman,
Chris, 1986, The Lost Revolution (Bookmarks).
Jenkins,
Gareth ve Kevin Corr, 2014, “The Case of the Disappearing Lenin”, International
Socialism 144 (Güz), ISJ.
Kautsky,
Karl, 1903 [1902], The Social Revolution (Charles Kerr and Co) MIA.
Kautsky,
Karl, 1905, “Differences among the Russian Socialists”, International
Socialist Review, Cilt 5, Sayı 12, MIA.
Kautsky,
Karl, 1906, “Revolutions, Past and Present”, International Socialist Review,
MIA.
Kautsky,
Karl, 2007 [1909], The Road to Power, (Centre for Socialist History).
Kautsky,
Karl, 1910 [1892], The Class Struggle (Charles Kerr and Co), MIA.
Kimber,
Charlie, 2020, “Why did Labour Lose?”, International Socialism 166 (Bahar),
ISJ.
Liebknecht,
Karl, 1915, “The Main Enemy is at Home!”, MIA.
Lenin,
V I, 1970 [1918], The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky
(Foreign Languages Press).
Lewis,
Ben (Yayına Hz.), 2019, Kautsky on Democracy and Republicanism (Brill).
Lih,
Lars, 2019, “Kautsky as Architect of the Russian Revolution”, Jacobin
(29 Haziran), Tinyurl.
Luxemburg,
Rosa, 1970, Rosa Luxemburg Speaks (Pathfinder).
Luxemburg,
Rosa, 1986, The Mass Strike (Bookmarks).
Marx,
Karl, 1969, The Civil War in France, Marx ve Engels, Selected Works
içinde, Cilt 2 (Progress Publishers).
Molyneux,
John, 1978, Marxism and the Party (Bookmarks).
Molyneux,
John, 1985, What is the Real Marxist Tradition? (Bookmarks).
Muldoon,
James, 2019, “Reclaiming the Best of Karl Kautsky”, Jacobin (5 Ocak) Jacobin.
Newsinger,
John, 2018, “‘The Axe Without an Edge’: Social Democracy and the Finnish
Revolution of 1918”, International Socialism 159 (Yaz), ISJ.
Pannekoek,
Anton, 1978 [1912], “Marxist Theory and Revolutionary Tactics”, Pannekoek
and Gorter’s Marxism içinde (Pluto Press), MIA.
Riddell,
John, 1984, Lenin’s struggle for a revolutionary international
(Pathfinder).
Salvadori,
Massimo, 1979, Kautsky and the Socialist Revolution, 1880-1938 (New Left
Books).
Schorske,
Carl, 1955, German Social Democracy, 1905-1917 (Harvard University
Press).
Serge,
Victor, 1992, Year One of the Russian Revolution (Bookmarks).
Spriano,
Paolo, 1975, The Occupation of the Factories (Pluto)
Sunkara,
Bhaskar, 2019, The Socialist Manifesto, (Haymarket).
Trotsky,
Leon, 1975, Terrorism and Communism (New Park).