20 Haziran 2024

, ,

Dip Dalga: Gazze Eylemleri

“Anlamak önyargıdır” ifadesi, olayları algılamada önyargıların ne kadar belirleyici olduğunu belirten güzel bir tespittir. Söz konusu Türkiye’de olayları anlama biçimi olunca önyargı bölümündeki belirleyicilik ne yazık ki daha fazla oluyor. Soyut, ideolojik bagajlar, kısmi olarak olgular karşısında daha fazla belirleyici oluyorlar. Bunun en somut göstergesi, Gazze’de verilen mücadelenin anlaşılma ve yansıtılma biçiminde kendisini buluyor.

Ne yazık ki Türkiye’deki katı ideolojik ve mezhepçi kutuplar, Gazze meselesinin hem siyasi hem toplumsal boyutunu yeniden yorumlayıp hamasetini ve politik çıkarını maksimize edecek şekilde ele almaktadır. 

Tam bu noktada önyargıların belirleyiciliğiyle beraber pragmatist hesapların da belirleyiciliği kendisini gösteriyor. Bu konuda yeni eylem biçimleri ve örgütlenme yapılarıyla farklılık arz eden gruplar ayrıca ele alınmayı hak etmektedir.

Aksa Tufanı, Gazze’de farklı mezhebî ve ideolojik yapıya sahip grupların birlikte gerçekleştirdiği eylemliliği tanımlamaktadır. Toplamda bu mücadelede 14 grup yer almaktadır. Ancak Türkiye’de, emperyalizme karşı birlikte hareket eden bu grupların mücadelesi, toplu şekilde sahiplenilmek yerine mezhebî ve ideolojik bagajlar dolayısıyla ayrıştırılarak veya sansürlenerek sahiplenilmektedir.

İktidar ve iktidarla mesafesini yanlış ayarlamış STK’lar, mezhebî ve ideolojik bagajlarını merkeze alıp gerek söylem gerek eylemlilik bazında sol grupları veya faklı mezhebî grupları anmaktan imtina etmektedirler. Aynı şekilde, eylemlerde Filistin konusunda duyarlı sol grupların kendilerine alan bulamamaları gözlemlenmektedir. İç siyasette iktidara yarayacak hamasi söyleme Sol’un kendisini dâhil etmemesi tabii bir sonuçtur.

Muhalefet çevresi içinde Filistin meselesinde kendi ideolojik bagajlarının yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Sahada eylemlilik göstermeyen ana muhalefet ve muhalefete yakın olan STK’lar, söylem olarak Filistin’deki sol-seküler gruplara atıf yaparken Hamas’ı terörle anmaktan geri durmamaktadır. Bugün işbirlikçi yapıya büründüğü halde FKÖ’yü anabilen Özgür Özel, direnişi mümkün kılan ve Filistin için gelecek vaad eden grupları anmaktan imtina etmektedir. İktidardaki Aksa Tufanı’nı sahiplenme ve Filistin'de ki katliamı anma biçimindeki sansür, muhalefette de aynı şekilde kendisini göstermektedir.

Halbuki Gazze’de direnişi mümkün kılan anlayışın, emperyalizme ve Siyonizme karşı tüm dini/ideolojik ihtilafların kutuplaşmayı değil, omuz omuza mücadeleyi örgütlediği görülmektedir. Türkiye’de ana akım siyasi partiler için gelecek, toplumsal kutuplaşmayı beslemekten geçerken, direniş sürecinde olan Filistin için ortaklaşma/birlikte direniş gösterme yolundan geçmektedir. Bu problemi aşmanın en önemli yolu, mücadeleyi siyasal alandan toplumsal alana taşımakla mümkün gözükmektedir.

Türkiye’nin İsrail’e karşı somut adımlar atabilmesi, toplumsal mutabakatla mümkün gözüküyor. Çünkü alınacak her karar, toplumun her kesimini etkileyecektir. Bu hakikati göz önünde bulundurarak, Filistin meselesini herhangi bir mahallenin diline ve gündemine hapsetmek, bu süreçte Filistin mücadelesine zarardan başka bir şey vermeyecektir. Direnişten mülhem, Filistin de tekbir (Hamas) ve yumruk (FHKC) nasıl yan yana geldiyse, hem coğrafyamız hem de Filistin için bizim de emperyalizme karşı tekbir ve yumruğu yan yana getirmemiz gerekmektedir.

Toplumsal kutuplaşma küçük hesaplarla hareket eden partilerin tabii refleksidir. Ancak geleceğe özgür adımlar atmak isteyen toplumun bu küçük hesaplardan kendisini arındırıp, siyasetten daha ileri ve gerçekçi pozisyon alması gerekmektedir. Hem Filistin için hem kendimiz için!

Harun Özkarakaş
20 Haziran 2024
Kaynak

0 Yorum: