02 Haziran 2024

, ,

Dünya Devrimi Filistin’le Başlar

Japon Kızıl Ordusu’nun FHKC’yle İttifakı

30 Mayıs 1972 günü turist kılığına girmiş üç genç Japon, Roma’dan gelip İsrail’in Lod Havalimanı’na iniş yapan Air France uçağından çıktı.[1] Havalimanının bagaj alım bölümünde çantalarındaki silahları ve el bombalarını çıkartıp üç dakika boyunca kalabalığa bağırdılar. İsrail güvenlik güçleri, gençlere saldırdı. Çatışmada yirmi altı kişi öldü. Eylemcilerin ikisi hayatını kaybederken, biri ufak yaralarla kurtuldu.[2] Onca insanın Okamoto Kozo, Okudaira Tsuyoşi ve Yasuda Yasuyuki isimli bu üç gencin kurşunuyla mı yoksa İsrail güvenlik güçlerinin kurşunuyla mı öldüğünü o an belirlemek güç işti.[3]

Bu herkesi şoke eden eylem, 1972 yılının başlarında Birleşik Kızıl Ordu (BKO) ismini alan Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) isimli aşırı solcu Japon örgütünden kopan ve Lübnan’da faal olan Japon Kızıl Ordusu’nun (JKO) ilk büyük eylemiydi.[4]

1971’de FHKC ile ittifak kurmak üzere, bir dizi Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyesi Lübnan’a geldi. Amaçları, dünya devrimi için hazırlık yapmaktı. RAF’ın adı, ilkin 1970’te Kuzey Kore’ye uçak kaçırma eylemiyle duyulmuştu. Örgütün amacı, bu ülkede üs kurmaktı. Aynı şekilde, Şubat 1972’de Asama Sanso Olayı yaşandı. Bu eylemde Birleşik Kızıl Ordu üyeleri, Gunma şehri yakınlarında parti içi yaşanan tasfiye sürecinin ardından, Nagano şehrinin Karuizava kasabasında bir otel müdürünü rehin aldılar. Böylelikle örgüt, devrimci solcu bir örgüt olarak epey ünlendi.[5]

Lod Havalimanı saldırısı, Japon devrimci solunun militanlığının herkesçe duyulmasını ve bilinmesini sağladı. Japon solcularının İsrail’e saldırmasını hiç beklemeyen analizciler, şoke oldular.[6] Basın açıklamalarında JKO, operasyonun Filistin’e ve küresel devrime destek vermek amacıyla yapıldığını söyledi.

Lod Havalimanı saldırısı, JKO ile FHKC’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği ilk eylemdi. İttifak kuran iki örgüt, birlikte, yetmişler boyunca FHKC’nin hedeflerine ulaşmak için bir dizi eylem gerçekleştirdi. Her ne kadar en iyi durumda olduğu vakit üye sayısı otuz kırk kişiyi geçmeyen JKO, üye sayısı azalmasına rağmen seksenlerde de FHKC’ye yardım etmeyi sürdürdü. Birçok örgütten farklı olarak JKO, FHKC’yle ilişkisini onlarca yıl kopartmadı. Bu süreçte birlikte bir dizi askeri eylem ve ideolojik çalışmaya imza attılar.

JKO-FHKC ittifakı, devrimi gerçekleştirme hedefine ulaşmak için herhangi bir devletten yardım almadan, devrimci solun Asya ölçeğinde kurduğu bağların düzeyini ortaya koyan bir olgu. Kanaatimce JKO, FHKC’yle Filistin’i dünya devrimini başlatacak bir mevzi olarak gördüğü için ittifak kurdu. Ortaya koydukları yazılı metinlerde de görüldüğü üzere örgütün üzerinde durduğu ana konu, kapitalist ve emperyalist çelişkilerdi.

JKO, Filistin’in emperyalizme karşı inşa ettiği direniş hareketini Okinava’nın işgali, Çin’deki Kültür Devrimi, Vietnam Savaşı ve Japonya’daki eylemler gibi Asya ölçeğinde yaşanan diğer olaylar ve belirli davaları üstlenmiş yapılarla ilişkilendiriyordu. Japon solculuğunun adayla sınırlı olduğu fikrine karşı çıkan JKO, proleter devrim yoluyla, ortak kurtuluş ideolojisi temelinde Japon ve Filistinli solcuların dayanışmasının gelişebileceğini ortaya koydu.

RAF ve onun uzantısı olarak JKO, Japon solunu çalışan kişilerin genelde ihmal ettikleri bir konu başlığı. Bu ihmalin ana sebebi, günümüz Japonya’sında devrimci solun marjinalleşmiş olması yanında Asama Sanso Olayı sonrası devrimci solun halktan gördüğü tepki.[7] Birçok çalışma, RAF ve haleflerini devrimci solculuğun kaleme aldığı, dikkatle yaklaşılması gereken hikâyeler olarak görüyor. Bunun yanında, örgütlerin şiddet eğilimleri uzun zamandır varolan bir konu başlığı olarak ele alınıyor.[8]

Konuyu inceleyen isimler, faşist yazar Mişima Yukio’nun başarısız darbe girişimi ile AUM Şinrikyo isimli kıyametçi örgüt gibi aşırıcı girişim örneklerine baktılar.[9] Bu analizler, genelde örgütlere dışarıdan bakanların görüşlerini öne çıkarttılar ve örgüt üyelerinin eylemlerini içeriden nasıl gördükleri meselesine nadiren eğildiler.

RAF konusu, son dönemde yeniden ele alındı. Bu çalışmalarda, örgütün diğer öğrenci hareketlerine kıyasla sahip olduğu teorik farklılıklara, özellikle de RAF’ın enternasyonalizme ve devrime odaklanmış hâline yoğunlaşıldı.[10]

Ben, bu son dönemde yapılan çalışmaları temel alıyorum ama hâkim yaklaşımdan uzak bir yaklaşım geliştiriyorum. Bu noktada JKO’yu kendi devrimci teorik çerçevesi ve şiddet anlayışı üzerinden ele alıyorum.

JKO’nun FHKC’yle ilişkisi ikisinin devrimci örgüt olmasının sınırlarının ötesine uzanan bir ilişki. Gazeteciler, meseleyi bu aşırıcılık konusu üzerinden ele alıyorlar. Oysa iki örgüt, aynı dünya devrimi ideolojisine sahip. Aralarındaki ittifakı Filistin’i özgürleştirme ve kapitalist hegemonyayı yıkma girişimi olarak anlıyor olmaları, yetmişlerde Asya ölçeğinde gelişen dayanışma ilişkilerinin çok yönlü ve karmaşık ilişkiler olduğunu ortaya koyuyor.

Filistin devrimiyle küresel düzeyde ilişkilenen yapıları ele alan çalışmalar da JKO’yu pek görmüyorlar. Bu, muhtemelen örgütün yayınlarının önemli bir bölümünün Japonca yayımlanmış olması, İngilizce ve Arapça olarak yayımlanmış yayınlarının sayısının çok az olması ile ilgili bir durum. JKO’ya değinen az sayıda çalışma da Sekigun PFLP sekai sensō sengen [“Kızıl Ordu/FHKC: Dünya Savaşının İlânı”] isimli propaganda filmine üstünkörü değiniyorlar.[11] Buna ek olarak, 1970’te Ürdün’de yaşanan Kara Eylül olayları ile Lübnan İç Savaşı (1975–1990), örgütün Filistin devrimine dâhil olduğu ve en aktif şekilde mücadele ettiği dönemle çakışıyor. Muhtemelen konuyu inceleyen çalışmaların JKO’ya yeterince eğilmemesinin bir sebebi de bu.

Bu makale, JKO ve onun FHKC ile kurduğu ittifakı irdelemek adına, eldeki kaynakların genel kapsamını genişletmeye çalışıyor. Makale, JKO ve üyelerinin yayınladıkları dergilerden, broşürlerden, hatıratlardan, makalelerden ve basın açıklamalarından faydalanıyor. JKO mensubu isimler, örgütün açıklamalarını sonrasında yayımlamışlar. FHKC konusunda ise makale Filistinlilerin çıkarttığı Hedef dergisinden, FHKC’nin bildirilerinden, basın açıklamalarından ve FHKC’nin kurucularından Corç Habeş’in hatıratından faydalanıyor.

İki örgütün kendi içinde gerçekleşen yazışmalarının sınırlı olduğunu söylemek gerek. Güvenlik sebebiyle iki örgüt de militanlarının ve operasyonlarının gizliliğini bir şekilde muhafaza etmişler. JKO üyeleriyle yapılan söyleşilerse matbu metinler ve açıklamalardan çok daha fazlasını vermiyor, zira örgüt üyeleri, hâlen daha yaşamakta olan üyelerin hukuken kovuşturulmasına mani olmaya çalışıyorlar.

Altmışlar boyunca faal olan Filistin odaklı enternasyonalizmin tarihyazımı son dönemde kapsamlı şekilde tartışılan bir konu. Bu dönemi ele alan çalışmaların önemli bir bölümü, Filistinli hareketlerin Avrupalı solcularla, Vietnamlı devrimcilerle ve Latin Amerikalı solcularla yaptıkları çalışmaları analiz ediyor.[12] Bu listeye bir de son dönemde ABD’deki Siyahî Güç hareketi ile Filistin davası arasında kurulan, uzun erimli dayanışma ilişkileri de eklendi.[13] Bu çalışmaların da gösterdiği üzere, Filistin davasıyla bahsi edilen devrimci örgütler ve hareketler arasında kurulan bağlar, ne Sovyetler ne de başka bir gücün kendisine yedeklediği olgular. Bunlar, daha çok ortaklaşılmış devrimci ideolojilerin birer sonucu. Örgütler, kimi benzerlikler kurarak ilerlemişler. Filistin hareketi Vietnam’ı bir devrim modeli olarak görmüş, onu enternasyonalist dayanışma ilişkisinin somut örneği şeklinde değerlendirmiş. Kara Panterler, kendi ülkelerinde yürüttükleri insan hakları mücadelesiyle Filistinlilerin yüzleştikleri zulümle ilişkilendirmişler. Latin Amerikalı devrimciler, FHKC’nin yürüttüğü gerilla savaşından dersler çıkartmışlar.

Kurulan bu bağlar kültürel bağlarla da beslenmiş. Misal, yetmişlerde Beyrut, bilhassa Lübnanlı ve Filistinli hareketlerin, genelde solcu Arap hareketlerinin buluştuğu canlı bir kavşak hâline gelmiş. Burada solcular, Kuzey Vietnam’ı destekleme eylemleri gibi kimi enternasyonalist çalışmalara katılmışlar. Sömürgecilik karşıtı direnişi anlama konusunda yeni bir teorik çerçeve oluşturmuşlar.[14] Ama birçok örnekte görüldüğü üzere, hareketler arasındaki temaslar ortak askeri mücadele biçimini almamış, daha çok kişilerarası ilişki veya ideolojik ilişki olarak kalmış. Bu anlamda JKO, diğer Arap hareketleri hariç tutulacak olursa, tek tek üyeler yerine bir örgüt olarak Filistin direnişiyle askeri çalışma yürütmüş az sayıda örgütten birisi.

Japon Kızıl Ordusu’nun Doğuşu

Toplumsal çalkantılarla tanımlı altmışlı yıllar, dünyanın önemli bir kısmı gibi Japonya’yı da biçimlendirdi. Japon İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası doğan ve Maoizm yanında ülke dışında cereyan eden öğrenci ayaklanmalarından etkilenen yeni öğrenci kuşağı, savaş sonrası dönem geliştirilen temkinli siyaseti redde tabi tuttu.[15]

Esasen ABD önderliğinde teşkil edilmiş olan bloğun politik ve ekonomik bileşeni olan Japonya, komünist tehdidine karşı bir tür kale olarak iş gören bir dizi Amerikan üssüne ev sahipliği yaptı.[16] 1959 ve 1960’ta solcu öğrenciler, Amerika’nın ülkedeki askeri varlığının kapsamını genişleten ve süresini uzatan ABD-Japonya Güvenlik Anlaşması’na karşı yürüyüşler gerçekleştirdiler.

“Anpo eylemleri” denilen eylemlerde solcu öğrenciler, Japonya’nın yeni edindiği, Doğu Asya’da ABD emperyalizminin hizmetinde olan komprador devlet statüsüne karşı çıktılar.[17] Öğrenciler, bu süreçte Japon Komünist Partisi’ni hâkim siyasete hoş görülü yaklaşmakla, bu anlamda, ABD’nin Japonya üzerinde edindiği nüfuza yeterince güçlü bir biçimde karşı çıkmamakla suçladılar.[18]

1966’da İkinci Birlik, ülke genelinde eylemler örgütledi, bunun için ülkedeki gençlik örgütlerini çatısı altında bir araya getirdi.[19] Bu birlik, militan eylemlere başvuran ve JKP’deki Stalinizme karşı çıkan öğrenci hareketinin kurduğu Birinci Birlik’in yeniden diriltilmiş hâliydi.[20] Statüko karşıtlığı üzerinden birleşen bu öğrenci örgütleri, kırılgan bir yapı arz ediyordu ve genelde iç çatışmalara eğilimliydi. Bu devrimci örgütlerin en militanı ise RAF’tı. Kızıl Ordu Fraksiyonu 1969’da Birlik’ten dünya devrimine yaklaşım üzerinden ayrışanların kurduğu bir örgüttü.

İlk başta RAF, elit üniversitelerden birkaç yüz kişi örgütledi. RAF, emperyalist ve kapitalist ülke olarak Japonya’nın komünizme geçilmesi için şiddete dayalı bir devrime sahne olmasını öngören bir dünya devrimi teorisini benimsedi.[21] Çıkarttığı Sekigun [“Kızıl Ordu”] isimli derginin muhtelif sayılarında da görüleceği üzere örgüt, Marx, Lenin ve Trotskiy’nin klasik eserleri yanında, Che Guevara, Stokely Carmichael, Frantz Fanon, Paul Sweezy, George Padmore gibi isimlerin çalışmalarından ve üç kıtacılık teorisinden istifade ediyordu.[22] Aynı şekilde, RAF üyeleri Maoizmin halk savaşı teorisini de benimsedi, bir yandan da Çin’de meydana gelen Kültür Devrimi’ni hayranlıkla takip etti. RAF, sömürgecilik karşıtı hareketlerden ilham alan, devrimle alakalı enternasyonalist yönelimi benimseme konusunda Japonya’da özgül bir yere sahipti.[23]

RAF’ın savunduğu teorik görüşlerin en önemli kaynağı, örgütün ilk lideri ve örgüte kuruluşundan 1970’e dek önderlik eden Şiyomi Takaya’nın yazılarıydı. Trotskiy’nin dünya devrimini gözden geçirip yeniden alan Takaya, birbiriyle bağlantılı iki teori geliştirdi. Kızıl Ordu Fraksiyonu ile Japon Kızıl Ordusu’nun fikrini ve eylemini tayin eden bu teorilerin ilki üç blok teorisi, diğeri de uluslararası üs teorisiydi. RAF liderleri, toplu gözaltılar ve sempati duyulan ülkelerden gerekli desteği alamaması karşısında bu iki fikri benimsediler.[24]

Üç blok teorisi, dünyanın üç gruba ayrıştığını söylüyordu: ilk blok ABD, Sovyetler Birliği ve Çin gibi emperyalist güçlerden; ikinci blok, Küba, Arnavutluk, Kuzey Vietnam ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi işçi devletlerinden; üçüncü blok ise Filistin gibi sömürgecilik karşıtı devletlerden oluşuyordu.[25] Uluslararası üs teorisi ise dünya devriminin bir işçi devletinin başındaki hükümeti radikalleştirip dünya genelinde devrimci bir savaşı başlatmak suretiyle başlayacağını söylüyordu.[26]

İlk başta bu fikir üzerinden, ABD, Almanya ve Fransa’daki devrimci radikal grupların öncülük edecekleri hareketlerin ilgili ülkelerde devrimleri tetikleyebileceği, ikinci bloktaki ülkelerde devrimci güçlerle ittifaklar kurabileceği tespitinde bulunuldu.[27] Diğer yabancı örgütlerle ittifak kurulamamasının veya Kuzey Kore’yle ilişkilerde yol alınamamasının ardından JKO, bahsini ettiğimiz teoriler bağlamında, sömürgecilikle mücadele eden devletlere odaklandı ve bu amaç doğrultusunda Filistin tercihinde bulundu.[28]

Japonya içinde devrim fitilini tutuşturma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla birlikte RAF, uluslararası üs teorisini uygulamaya koymaya karar verdi. Bunun için merkezi üyelerinden oluşan bir ekibi ülke dışına gönderdi.

1970’te RAF üyeleri, Japon Havayolları’na ait 351 sayılı uçağı kaçırdılar. “Yodogo Olayı” olarak bilinen bu eylem sayesinde örgütün komünist bir devlette devrim için operasyon üssü kurmak istediğini herkes öğrenmiş oldu. “Komünist devlet”ten kasıtsa Kuzey Kore’ydi.

RAF üyeleri, Kuzey Kore’nin bir işçi devleti olarak, kendilerine dünya devrimini Asya’da başlatmak için gerekli askeri eğitimi verebileceğini düşündüler.[29] Uçak kaçırma eylemi aslında Küba’yla temas kurma girişiminin başarısız olması ardından, Kuzey Kore’yle bağlantılı solcu hareketlerle bağ kurma yönünde atılmış bir adımdı.[30]

RAF üyeleri, dünya devrimi teorisiyle uluslararası üs teorisini uygulamaya koydular. Bu amaç doğrultusunda, proleter devrimi sahneleyecek bağlar aramaya koyuldular.[31] Ancak Kuzey Kore, RAF’ın istediği uluslararası devrimin üssü olmak istemiyordu. Uçağı kaçıranların ülkelerinde kalmalarına izin veren Kuzey Koreliler, eylemcilere militan faaliyetlerinden vazgeçmeleri gerektiğini söylediler.[32]

Kuzey Kore ve Küba’nın dünya devrimi için gerekli üs olamayacağını gören RAF, eğitim alabilecekleri, küresel mücadeleye iştirak etme imkânı bulacakları başka yerler aramaya başladı. Hâlihazırda bir savaşın sürdüğü Vietnam, RAF’ın üyelerini göndermeyi tercih etmeyeceği bir yer olduğu için listeden çıkartıldı. O dönemde FHKC’nin kamplarına yabancı yoldaşları kabul edebileceğini ve buralarda kendilerine askeri eğitim verebileceğini öğrenen RAF liderleri, örgütün üyeleri Şİgenobu Fusako ve Okudaira Tsuyoşi’yi Japonya’daki bir Filistinli üzerinden FHKC’yle temas kurmakla görevlendiler.[33]

Yeni evli çiftmiş gibi ülkeden ayrılan Şigenobu ve Okudaira, 28 Şubat 1971’de Beyrut’a ulaştı.[34] Lübnan’da JKO’nun karizmatik lideri olarak Şigenobu, yabancı değişim öğrencisi kimliğiyle gidip FHKC üyeleriyle Hedef dergisinin Beyrut’taki bürosunda bir araya geldi. Bu dönemde Lübnan’da örgütün on elemanı vardı. Bunlara başka isimler de dâhil oldu. Bazıları Filistin kamplarında ve Baalbek’te FHCK ile askeri eğitimler yaparken, bazıları da tıp merkezlerinde ve FHKC bürolarında gönüllü olarak çalıştılar.

Lübnan’daki RAF üyeleri, Japonya’daki örgütten zamanla uzaklaştı. Bu süreçte uluslararası üs teorisini ve devrim teorisini Filistin’i kapitalist çelişkilerin zirveye ulaştığı nokta ve dünya devriminin kalbi olarak gören yaklaşım uyarınca revize ettiler.[35] Öte yandan ülkede faal olan RAF’ın lideri Mori Tsueno gibi isimler, enternasyonalizme ilgisini yitirdi ve Japonya’da devrimci mücadele vermeyi tercih etti.[36]

Şigenobu, örgüt 2001’de dağılana dek JKO’nun Lübnan’daki sözcüsü görevini yerine getirdi. 1945’te, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa bir süre sonra dünyaya gelmiş olan Şigenobu, 1965’te Meiji Üniversitesi’nde okumaya başladı.[37] 1969’da RAF üyesi oldu.[38] 1971’de Japonya’dan ayrıldıktan sonra RAF’la arasındaki mesafe iyice açıldı. Bu süreçte daha çok Filistin’in özgürüleştirilmesine dönük eylemlere odaklandı.

Lod Havalimanı eyleminden kısa bir süre önce Şigenobu, Birleşik Kızıl Ordu içerisindeki yoldaşlarına bir veda mektubu yazdı. Bu mektup, JKO’nun artık RAF’tan ayrı bir örgüt olduğunun deliliydi.[39] Lod Havalimanı saldırısının başarıyla neticelenmesi ardından Şigenobu ve diğer JKO üyeleri, İsrail’in misilleme eylemi yapacağı korkusuyla yeraltına çekildi.[40] Yetmişler ve seksenler boyunca Şigenobu, JKO’yu yönetmeye devam etti. Bu dönemde örgüt adına birçok metin kaleme aldı. Bu yazılar, JKO’nun RAF’ın uluslararası üs teorisi gibi teorilerini benimsediğini, ama teorilerin merkezine Filistin devrimini yerleştirdiğini ortaya koyuyor.[41] JKO liderlerine göre, örgütle FHKC arasında kurulan ittifak, Asya genelinde emperyalist ve kapitalistlerin eylemlerine karşı Asyalı güçlerin teşkil ettikleri bir kale olarak iş görecekti.


Bir Devrimci Örneklik Olarak FHKC

1967’de Corç Habeş gibi kimi Arap Milliyetçi Hareketi mensubu isimlerin kurduğu FHKC, Filistin Kurtuluş Örgütü içerisinde ayrıksı bir yere sahipti.[42] İdeolojik düzlemde Maoizmden ve sömürgecilik karşıtı görüşlerden etkilenmiş olan FHKC, Filistin’de Marksist bir sömürgecilik karşıtı mücadele vermeye çalıştı.[43] FKÖ’nün en büyük örgütü Fetih’ten farklı olarak FHKC, sivil hedeflere şiddet eylemi yapılmasının şart olduğuna dair tespit konusunda aralarında anlaşmazlık bulunduğu için Çin’den pek yardım almıyordu.[44] Ama zamanla giderek radikalleşip militanlaşan Filistin kurtuluş hareketinin devrimci bir alt kümesi olarak öne çıkan FHKC, hızla FKÖ içerisindeki ikinci büyük Filistinli örgüt hâline gelmeyi bildi.

FHKC, 29 Ağustos 1969’da Roma’dan Tel Aviv’e giden Trans World Havayolları’na bağlı uçağı kaçırdı. Eylül 1970’te de üç uçağı kaçırıp Ürdün’deki Dawson’s Field havalimanına indirdi. Bu eylemlerle birlikte örgüt, dünyanın ilgisini üzerine çekmekle kalmadı, Filistin davasının herkesçe bilinmesini sağladı.

Altmışlar boyunca ortaya çıkan solcu hareketler, Filistin davasına, bilhassa FHKC’ye destek sundular. FHKC, sömürgecilik karşıtı devrimci hareketler içerisinde önemli bir isim hâline gelen Leyla Halid gibi karizmatik liderlerin merkezinde durduğu, Filistin milliyetçiliğinin düşünsel ve kültürel merkezine dönüştü.

Kenefani’nin yönettiği Hedef dergisi, örgütün Filistin, Arap milletleri ve dünya ile ilgili pozisyonlarını aktaran yazılar yayımlıyordu. FHKC yayınları, genelde Arapça olarak çıkıyordu. Bu materyallerin önemli bir bölümü İngilizceye, ara sıra da olsa Fransızcaya tercüme ediliyordu.

Altmışlarda radikal hareketlerin yaşadığı yükselişle birlikte FHKC, militan dünya solu için ikonik bir örgüt hâline geldi.[45] FHKC, İşgal Altındaki Körfez Halkının Kurtuluş Cephesi, Sandinistler, Kara Panterler, Baader-Meinhof Çetesi gibi solcu hareketleri bir araya getiren güçtü. Uluslararası bağları kuran örgüt, bu tür yapılara gerilla savaşı eğitimi veriyordu.[46] Radikal siyasetiyle FHKC, FKÖ’nün pek ilişki kurmadığı örgütleri kucaklamayı bildi. Her iki örgüt de direniş konusunda dersler edinmek adına, Küba ve Viet Kong gibi sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı hareketlerle bağlar kurmanın yollarını aradı.[47]

FHKC, İsrail’e karşı devrimci şiddetin ve sınıf savaşının zaruri olduğunu ortaya koydu. Bu, esasen altmışlarda solcu radikalizm denilen genel yönelimin tespitiydi. Arap Milliyetçi Hareketi gibi önceki hareketler, dönemin hâkim jeopolitik eğilimleri olan Arapların Birliği ile burjuva ulus-devlet anlayışına takılı kalmışlardı.[48]

FHKC’nin kuruluş metni, “düşmanın anladığı tek dil var, o da devrimci şiddetin dili” diyordu.[49] FHKC’nin İsrail’e karşı gerçekleştirdiği eylemler de diğer sol hareketlerle kurduğu işbirlikleri de bu devrimci şiddet anlayışını temel alıyordu. Uçak kaçırma, sivillerin yaşadığı yerlerdeki altyapıların hedef alınması, İsrail yanlısı görülen yabancılara ait binalara yönelik saldırılar gibi şiddet eylemleri, İsrail’i beklemediği yerden vurmayı amaçlıyor, aynı zamanda bu eylemlerin şoke edici niteliği üzerinden onların propagandatif niteliğinden istifade ediliyordu.[50]

Hedeflerine ulaşma konusunda devrimci şiddetin gerekliliğine vurgu yapan örgüt, zamanla liderliğin benimsediği taktikleri değiştirdi. Temkinli hareket eden Arap komünist partilerinden farklı olarak FHKC, Che Guevara’nın radikal politikasını, üçüncü dünyacılığı ve altmışlarda önemli bir güç hâline gelen Vietnam gerilla savaşını içeren teorik yekûnu benimsedi.[51]

1967’de Arapların yaşadığı yenilginin yarattığı sarsıntı sonrası FHKC, İsrail’i yenmek için askeri gücün tek başına yeterli olmayacağı sonucuna ulaştı.[52] Ona göre Ortadoğu’daki maddi koşullar, toplumu dönüştürüp Filistin’in işgali karşısında zaferi getirecek devrimci politikayı zaruri kılıyordu.

1969 tarihli Halk Savaşı broşüründe FHKC şunları söylüyordu:

“Filistin mücadelesi, Arapların kurtuluş hareketinin ve dünya kurtuluş hareketinin parçasıdır. Arap burjuvazisi ve dünya emperyalizmi, Filistin sorununa barışçıl çözümü dayatmak için uğraşıyor, oysa bu öneri, sadece emperyalizmin ve Siyonizmin çıkarlarına hizmet eder.”[53]

FHKC, Arapların birliği fikrine tümüyle karşı çıkmıyordu, fakat örgüt sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı diğer hareketlerle kendi davasının uyumlu olması gerektiğini düşünüyordu.[54] FHKC’ye göre, Arap devletlerinin çevirdiği dolaplara sessiz kalınması, Filistin’in kurtuluşu mücadelesine mani oluyordu, bu çünkü bu devletler, kendi burjuvazilerinin küresel kapitalist çerçeve içerisinde varlıklarını sürdürmeleri meselesine odaklıydı. Dünya kapitalizminin etkisi altında olan Arap devletleri, İsrail’i yenemezdi. Statükoya, sahip olduğu devrimci bileşeniyle birlikte, ancak bir halk savaşı son verebilirdi.[55]

FHKC üyelerine göre Marksist düşünce, Filistin’in kurtuluşu için gerekli analizle alakalı teoriyi temin ediyordu. Bu devrimciler, ulusal kurtuluşla alakalı üç kıtacı söylemleri benimsediler.[56] Dönemin Marksist eğilimlerini benimseyen ve yeni fikirler geliştiren FHKC’liler, Arap milliyetçiliğinin ilk geliştirdiği modellerin İsrail ile Arap devletleri arasındaki güç dengesizliği meselesini halletmeye yetmeyeceğini söylediler. Kapitalist ilişkilerden ve emperyalizmden kaynaklanan güç farklılığını görmeleri, onların ulusal orduların başarısızlığa mahkûm kılan koşulları değerlendirmelerine katkıda bulundu.

FHKC’ye göre devrim teorisi, hareketin ayrılmaz parçasıydı, zira eldeki silahlar tek başına zaferi güvence altına alamazdı.[57] Vatanı kurtarma meselesinin milliyetçi bir yönü olsa da bu mücadelenin aynı zamanda kapitalizme karşı bir mücadele olduğu görülmeliydi.[58]

FHKC, mevcut çelişkiye dair teorisini değiştirdi. Bu bağlamda, çelişkiyi Arap-İsrail kavgasının ötesine taşıdı ve merkezine sınıf mücadelesini yerleştirdi.[59] Sınıf mücadelesini ulusal kurtuluşun temeli olarak belirleyen FHKC, böylelikle kendisinin ve Filistin mücadelesinin sesinin dünya genelinde faal olan sömürgecilik karşıtı devrimci hareketler nezdinde yankılanmasını sağladı.[60] Filistin, bu süreçte dünya genelinde hüküm süren emperyalizm karşıtı mücadelenin merkezi olma konusunda Vietnam’ın yanına yerleşti. “Beyrut’u Arap coğrafyasının Hanoi’si yapalım” sloganı, bu gelişmenin kanıtı gibiydi.[61]

Jeremy Randall

[Kaynak: Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, Cilt. 43, Sayı. 3, 2023.]

Dipnotlar:
[1] Lod Havalimanı, 1973’te Ben Gurion’un ölümü sonrası Ben Gurion Uluslararası Havalimanı adını aldı.

[2] Steinhoff, “Portrait of a Terrorist,” s. 839.

[3] Bu makalede adı geçen Japonlardan bahsedilirken önce soyadları sonra adları anılmaktadır.

[4] Kızıl Ordu, resmi düzeyde kendisine 1974’e dek Japon Kızıl Ordusu demedi. Meseleyi basitleştirmek adına, Lübnan’da faal olan ve Şigenobu’nun yönettiği örgüt burada Japon Kızıl Ordusu olarak anılacak.

[5] Steinhoff, “Memories of New Left Protest,” s. 153–54.

[6] Israel Merkaz ha-hasbarah, Three Minutes at Lod.

[7] Oguma, 1968, s. 671.

[8] Andrews, Dissenting Japan; Farrell, Blood ve Rage; Steinhoff, “Portrait of a Terrorist.”

[9] Kuriyama, “Terrorism at Tel Aviv Airport,” s. 336–46; Box ve McCormack, “Terror in Japan.”

[10] Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism; Knaudt, Von Revolution zu befreiung.

[11] Tabar, “From Third World Internationalism to ‘the Internationals,’” s. 4–5; Valassopoulos, “The International Palestinian Resistance,” s. 149–50; Yaqub, Palestinian Cinema in the Days of Revolution, s. 48.

[12] Chamberlin, The Global Offensive, s. 62–64; Di-Capua, “Palestine Comes to Paris”; Lê Espiritu, “Cold War Entanglements,” s. 354.

[13] Lubin, Geographies of Liberation, s. 111–41; Bailey, “Black-Palestinian Solidarity.”

[14] Maasri, Cosmopolitan Radicalism, s. 10–11.

[15] Perkins, The United Red Army on Screen, s. 21–22.

[16] Perkins, The United Red Army on Screen, s. 22–23.

[17] Kapur, Japan at the Crossroads, s. 20–22.

[18] Knaudt, “A Farewell to Class,” s. 412.

[19] Kapur, Japan at the Crossroads, s. 151–52.

[20] Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 23–26.

[21] Tominaga, “Japan’s Middle East Policy,” s. 681.

[22] Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 141; International Revolutionary Front—Information Center, Sekai kakumei Sensen, s. 15; Shiomi, Shiomi Takaya ronsō 7, s. 4–10.

[23] Steinhoff, “Transnational Ties of the Japanese Armed Left,” s. 170.

[24] Takata, “Connecting with the First or the Third World?,” s. 79; Perkins, The United Red Army, s. 26.

[25] Sekigun 7, 15–16.

[26] Sekigun, Sayı 4, s. 40–43; Sekigun 7, 7–9.

[27] Sekigun, Sayı 7, s. 17–19.

[28] Shigenobu, Kakumei no kisetsu, s. 23; Shigenobu, Nihon Sekigun shishi, s. 44.

[29] Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 153–54.

[30] Chang ve Yajima, “The Japanese Sekigun Terrorists,” s. 6–7.

[31] Takata, “Connecting with the First or the Third World?,” s. 79; Zhang, “The Making of Goliath,” s. 10.

[32] Steinhoff, “Memories of New Left Protest,” s. 139.

[33] Yui, Shigenobu, s. 154; Shigenobu, Nihon Sekigun shishi, s. 46.

[34] Shigenobu, Waga ai, s. 9, 18.

[35] Shigenobu, Nihon Sekigun shishi, s. 45.

[36] Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 188.

[37] Yui, Shigenobu, s. 61.

[38] Shigenobu, Kakumei no kisetsu, s. 18.

[39] Nihon Sekigun, Nihon Sekigun 20-nen no kiseki, s. 144.

[40] Shigenobu, Waga ai, s. 235.

[41] Japanese Red Army, “The Appeal on the 10th Anniversary of the Lydda Operation.”

[42] Haugbolle, “The New Arab Left and 1967,” s. 505.

[43] Alsudairi, “Arab Encounters with Maoist China,” s. 6.

[44] Lovell, Maoism, s. 214; She, “The Cold War,” s. 159; Zhang, “The Making of Goliath,” s. 7–8.

[45] Haugbolle ve Sing, “New Approaches to Arab Left Histories,” s. 94.

[46] Moghdam, “Failure and Disengagement,” s. 159; Takriti, Monsoon Revolution, s. 280; Vélez, Latin American Revolutionaries, s. 106.

[47] Chamberlin, The Global Offensive, s. 64, 117–18.

[48] Habash, Al-thawriyun, s. 37; Khalidi, Sowing Crisis, s. 117.

[49] PFLP, Founding Statement.

[50] Habash, Al-thawriyun, s. 85–86.

[51] Guirguis, “The New Left,” s. 259; Leopardi, The Palestinian Left, s. 17–18.

[52] Bardawil, Revolution and Disenchantment, s. 170.

[53] PFLP, “Political Program,” s. 340.

[54] Leopardi, The Palestinian Left, s. 15–18.

[55] PFLP, “Political Program,” s. 340.

[56] Haugbolle, “The New Arab Left and 1967,” s. 201.

[57] Habache, Les ennemis de la revolution Palestinienne, s. 6.

[58] Al-jabhat al-sha‘biyya l-tarīr filisīn, Al-thawra wa-l’umāl, s. 8.

[59] Al-jabhat al-sha‘biyya l-tarīr filisīn, Al-thawra wa-l’umāl, s. 16.

[60] Tabar, “From Third World Internationalism to ‘the Internationals,’” s. 5.

[61] Maasri, Cosmpolitan Radicalism, s. 172.

0 Yorum: