Japon
Kızıl Ordusu’nun FHKC’yle İttifakı
30
Mayıs 1972 günü turist kılığına girmiş üç genç Japon, Roma’dan gelip İsrail’in
Lod Havalimanı’na iniş yapan Air France uçağından çıktı.[1] Havalimanının bagaj
alım bölümünde çantalarındaki silahları ve el bombalarını çıkartıp üç dakika
boyunca kalabalığa bağırdılar. İsrail güvenlik güçleri, gençlere saldırdı.
Çatışmada yirmi altı kişi öldü. Eylemcilerin ikisi hayatını kaybederken, biri
ufak yaralarla kurtuldu.[2] Onca insanın Okamoto Kozo, Okudaira Tsuyoşi ve Yasuda
Yasuyuki isimli bu üç gencin kurşunuyla mı yoksa İsrail güvenlik güçlerinin
kurşunuyla mı öldüğünü o an belirlemek güç işti.[3]
Bu
herkesi şoke eden eylem, 1972 yılının başlarında Birleşik Kızıl Ordu (BKO)
ismini alan Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) isimli aşırı solcu Japon örgütünden
kopan ve Lübnan’da faal olan Japon Kızıl Ordusu’nun (JKO) ilk büyük
eylemiydi.[4]
1971’de
FHKC ile ittifak kurmak üzere, bir dizi Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyesi
Lübnan’a geldi. Amaçları, dünya devrimi için hazırlık yapmaktı. RAF’ın adı,
ilkin 1970’te Kuzey Kore’ye uçak kaçırma eylemiyle duyulmuştu. Örgütün amacı,
bu ülkede üs kurmaktı. Aynı şekilde, Şubat 1972’de Asama Sanso Olayı yaşandı.
Bu eylemde Birleşik Kızıl Ordu üyeleri, Gunma şehri yakınlarında parti içi
yaşanan tasfiye sürecinin ardından, Nagano şehrinin Karuizava kasabasında bir
otel müdürünü rehin aldılar. Böylelikle örgüt, devrimci solcu bir örgüt olarak
epey ünlendi.[5]
Lod
Havalimanı saldırısı, Japon devrimci solunun militanlığının herkesçe
duyulmasını ve bilinmesini sağladı. Japon solcularının İsrail’e saldırmasını
hiç beklemeyen analizciler, şoke oldular.[6] Basın açıklamalarında JKO,
operasyonun Filistin’e ve küresel devrime destek vermek amacıyla yapıldığını
söyledi.
Lod
Havalimanı saldırısı, JKO ile FHKC’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği ilk eylemdi.
İttifak kuran iki örgüt, birlikte, yetmişler boyunca FHKC’nin hedeflerine
ulaşmak için bir dizi eylem gerçekleştirdi. Her ne kadar en iyi durumda olduğu
vakit üye sayısı otuz kırk kişiyi geçmeyen JKO, üye sayısı azalmasına rağmen
seksenlerde de FHKC’ye yardım etmeyi sürdürdü. Birçok örgütten farklı olarak
JKO, FHKC’yle ilişkisini onlarca yıl kopartmadı. Bu süreçte birlikte bir dizi
askeri eylem ve ideolojik çalışmaya imza attılar.
JKO-FHKC
ittifakı, devrimi gerçekleştirme hedefine ulaşmak için herhangi bir devletten
yardım almadan, devrimci solun Asya ölçeğinde kurduğu bağların düzeyini ortaya
koyan bir olgu. Kanaatimce JKO, FHKC’yle Filistin’i dünya devrimini başlatacak
bir mevzi olarak gördüğü için ittifak kurdu. Ortaya koydukları yazılı
metinlerde de görüldüğü üzere örgütün üzerinde durduğu ana konu, kapitalist ve
emperyalist çelişkilerdi.
JKO,
Filistin’in emperyalizme karşı inşa ettiği direniş hareketini Okinava’nın
işgali, Çin’deki Kültür Devrimi, Vietnam Savaşı ve Japonya’daki eylemler gibi
Asya ölçeğinde yaşanan diğer olaylar ve belirli davaları üstlenmiş yapılarla
ilişkilendiriyordu. Japon solculuğunun adayla sınırlı olduğu fikrine karşı
çıkan JKO, proleter devrim yoluyla, ortak kurtuluş ideolojisi temelinde Japon
ve Filistinli solcuların dayanışmasının gelişebileceğini ortaya koydu.
RAF
ve onun uzantısı olarak JKO, Japon solunu çalışan kişilerin genelde ihmal
ettikleri bir konu başlığı. Bu ihmalin ana sebebi, günümüz Japonya’sında devrimci
solun marjinalleşmiş olması yanında Asama Sanso Olayı sonrası devrimci solun
halktan gördüğü tepki.[7] Birçok çalışma, RAF ve haleflerini devrimci
solculuğun kaleme aldığı, dikkatle yaklaşılması gereken hikâyeler olarak
görüyor. Bunun yanında, örgütlerin şiddet eğilimleri uzun zamandır varolan bir
konu başlığı olarak ele alınıyor.[8]
Konuyu
inceleyen isimler, faşist yazar Mişima Yukio’nun başarısız darbe girişimi ile
AUM Şinrikyo isimli kıyametçi örgüt gibi aşırıcı girişim örneklerine
baktılar.[9] Bu analizler, genelde örgütlere dışarıdan bakanların görüşlerini
öne çıkarttılar ve örgüt üyelerinin eylemlerini içeriden nasıl gördükleri
meselesine nadiren eğildiler.
RAF
konusu, son dönemde yeniden ele alındı. Bu çalışmalarda, örgütün diğer öğrenci
hareketlerine kıyasla sahip olduğu teorik farklılıklara, özellikle de RAF’ın
enternasyonalizme ve devrime odaklanmış hâline yoğunlaşıldı.[10]
Ben,
bu son dönemde yapılan çalışmaları temel alıyorum ama hâkim yaklaşımdan uzak
bir yaklaşım geliştiriyorum. Bu noktada JKO’yu kendi devrimci teorik çerçevesi
ve şiddet anlayışı üzerinden ele alıyorum.
JKO’nun
FHKC’yle ilişkisi ikisinin devrimci örgüt olmasının sınırlarının ötesine uzanan
bir ilişki. Gazeteciler, meseleyi bu aşırıcılık konusu üzerinden ele alıyorlar.
Oysa iki örgüt, aynı dünya devrimi ideolojisine sahip. Aralarındaki ittifakı
Filistin’i özgürleştirme ve kapitalist hegemonyayı yıkma girişimi olarak
anlıyor olmaları, yetmişlerde Asya ölçeğinde gelişen dayanışma ilişkilerinin
çok yönlü ve karmaşık ilişkiler olduğunu ortaya koyuyor.
Filistin
devrimiyle küresel düzeyde ilişkilenen yapıları ele alan çalışmalar da JKO’yu
pek görmüyorlar. Bu, muhtemelen örgütün yayınlarının önemli bir bölümünün
Japonca yayımlanmış olması, İngilizce ve Arapça olarak yayımlanmış yayınlarının
sayısının çok az olması ile ilgili bir durum. JKO’ya değinen az sayıda çalışma
da Sekigun PFLP sekai sensō sengen [“Kızıl Ordu/FHKC: Dünya Savaşının
İlânı”] isimli propaganda filmine üstünkörü değiniyorlar.[11] Buna ek olarak,
1970’te Ürdün’de yaşanan Kara Eylül olayları ile Lübnan İç Savaşı (1975–1990), örgütün
Filistin devrimine dâhil olduğu ve en aktif şekilde mücadele ettiği dönemle
çakışıyor. Muhtemelen konuyu inceleyen çalışmaların JKO’ya yeterince
eğilmemesinin bir sebebi de bu.
Bu
makale, JKO ve onun FHKC ile kurduğu ittifakı irdelemek adına, eldeki
kaynakların genel kapsamını genişletmeye çalışıyor. Makale, JKO ve üyelerinin
yayınladıkları dergilerden, broşürlerden, hatıratlardan, makalelerden ve basın
açıklamalarından faydalanıyor. JKO mensubu isimler, örgütün açıklamalarını
sonrasında yayımlamışlar. FHKC konusunda ise makale Filistinlilerin çıkarttığı Hedef
dergisinden, FHKC’nin bildirilerinden, basın açıklamalarından ve FHKC’nin
kurucularından Corç Habeş’in hatıratından faydalanıyor.
İki
örgütün kendi içinde gerçekleşen yazışmalarının sınırlı olduğunu söylemek
gerek. Güvenlik sebebiyle iki örgüt de militanlarının ve operasyonlarının
gizliliğini bir şekilde muhafaza etmişler. JKO üyeleriyle yapılan söyleşilerse
matbu metinler ve açıklamalardan çok daha fazlasını vermiyor, zira örgüt
üyeleri, hâlen daha yaşamakta olan üyelerin hukuken kovuşturulmasına mani
olmaya çalışıyorlar.
Altmışlar
boyunca faal olan Filistin odaklı enternasyonalizmin tarihyazımı son dönemde
kapsamlı şekilde tartışılan bir konu. Bu dönemi ele alan çalışmaların önemli
bir bölümü, Filistinli hareketlerin Avrupalı solcularla, Vietnamlı
devrimcilerle ve Latin Amerikalı solcularla yaptıkları çalışmaları analiz
ediyor.[12] Bu listeye bir de son dönemde ABD’deki Siyahî Güç hareketi ile
Filistin davası arasında kurulan, uzun erimli dayanışma ilişkileri de
eklendi.[13] Bu çalışmaların da gösterdiği üzere, Filistin davasıyla bahsi
edilen devrimci örgütler ve hareketler arasında kurulan bağlar, ne Sovyetler ne
de başka bir gücün kendisine yedeklediği olgular. Bunlar, daha çok
ortaklaşılmış devrimci ideolojilerin birer sonucu. Örgütler, kimi benzerlikler
kurarak ilerlemişler. Filistin hareketi Vietnam’ı bir devrim modeli olarak
görmüş, onu enternasyonalist dayanışma ilişkisinin somut örneği şeklinde
değerlendirmiş. Kara Panterler, kendi ülkelerinde yürüttükleri insan hakları
mücadelesiyle Filistinlilerin yüzleştikleri zulümle ilişkilendirmişler. Latin
Amerikalı devrimciler, FHKC’nin yürüttüğü gerilla savaşından dersler
çıkartmışlar.
Kurulan
bu bağlar kültürel bağlarla da beslenmiş. Misal, yetmişlerde Beyrut, bilhassa
Lübnanlı ve Filistinli hareketlerin, genelde solcu Arap hareketlerinin
buluştuğu canlı bir kavşak hâline gelmiş. Burada solcular, Kuzey Vietnam’ı
destekleme eylemleri gibi kimi enternasyonalist çalışmalara katılmışlar.
Sömürgecilik karşıtı direnişi anlama konusunda yeni bir teorik çerçeve
oluşturmuşlar.[14] Ama birçok örnekte görüldüğü üzere, hareketler arasındaki
temaslar ortak askeri mücadele biçimini almamış, daha çok kişilerarası ilişki
veya ideolojik ilişki olarak kalmış. Bu anlamda JKO, diğer Arap hareketleri
hariç tutulacak olursa, tek tek üyeler yerine bir örgüt olarak Filistin
direnişiyle askeri çalışma yürütmüş az sayıda örgütten birisi.
Japon
Kızıl Ordusu’nun Doğuşu
Toplumsal
çalkantılarla tanımlı altmışlı yıllar, dünyanın önemli bir kısmı gibi Japonya’yı
da biçimlendirdi. Japon İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası doğan ve Maoizm
yanında ülke dışında cereyan eden öğrenci ayaklanmalarından etkilenen yeni
öğrenci kuşağı, savaş sonrası dönem geliştirilen temkinli siyaseti redde tabi
tuttu.[15]
Esasen
ABD önderliğinde teşkil edilmiş olan bloğun politik ve ekonomik bileşeni olan
Japonya, komünist tehdidine karşı bir tür kale olarak iş gören bir dizi
Amerikan üssüne ev sahipliği yaptı.[16] 1959 ve 1960’ta solcu öğrenciler,
Amerika’nın ülkedeki askeri varlığının kapsamını genişleten ve süresini uzatan
ABD-Japonya Güvenlik Anlaşması’na karşı yürüyüşler gerçekleştirdiler.
“Anpo
eylemleri” denilen eylemlerde solcu öğrenciler, Japonya’nın yeni edindiği, Doğu
Asya’da ABD emperyalizminin hizmetinde olan komprador devlet statüsüne karşı
çıktılar.[17] Öğrenciler, bu süreçte Japon Komünist Partisi’ni hâkim siyasete hoş
görülü yaklaşmakla, bu anlamda, ABD’nin Japonya üzerinde edindiği nüfuza
yeterince güçlü bir biçimde karşı çıkmamakla suçladılar.[18]
1966’da
İkinci Birlik, ülke genelinde eylemler örgütledi, bunun için ülkedeki gençlik
örgütlerini çatısı altında bir araya getirdi.[19] Bu birlik, militan eylemlere
başvuran ve JKP’deki Stalinizme karşı çıkan öğrenci hareketinin kurduğu Birinci
Birlik’in yeniden diriltilmiş hâliydi.[20] Statüko karşıtlığı üzerinden
birleşen bu öğrenci örgütleri, kırılgan bir yapı arz ediyordu ve genelde iç
çatışmalara eğilimliydi. Bu devrimci örgütlerin en militanı ise RAF’tı. Kızıl
Ordu Fraksiyonu 1969’da Birlik’ten dünya devrimine yaklaşım üzerinden ayrışanların
kurduğu bir örgüttü.
İlk
başta RAF, elit üniversitelerden birkaç yüz kişi örgütledi. RAF, emperyalist ve
kapitalist ülke olarak Japonya’nın komünizme geçilmesi için şiddete dayalı bir
devrime sahne olmasını öngören bir dünya devrimi teorisini benimsedi.[21] Çıkarttığı
Sekigun [“Kızıl Ordu”] isimli derginin muhtelif sayılarında da
görüleceği üzere örgüt, Marx, Lenin ve Trotskiy’nin klasik eserleri yanında, Che
Guevara, Stokely Carmichael, Frantz Fanon, Paul Sweezy, George Padmore gibi
isimlerin çalışmalarından ve üç kıtacılık teorisinden istifade ediyordu.[22]
Aynı şekilde, RAF üyeleri Maoizmin halk savaşı teorisini de benimsedi, bir
yandan da Çin’de meydana gelen Kültür Devrimi’ni hayranlıkla takip etti. RAF, sömürgecilik
karşıtı hareketlerden ilham alan, devrimle alakalı enternasyonalist yönelimi
benimseme konusunda Japonya’da özgül bir yere sahipti.[23]
RAF’ın
savunduğu teorik görüşlerin en önemli kaynağı, örgütün ilk lideri ve örgüte
kuruluşundan 1970’e dek önderlik eden Şiyomi Takaya’nın yazılarıydı. Trotskiy’nin
dünya devrimini gözden geçirip yeniden alan Takaya, birbiriyle bağlantılı iki
teori geliştirdi. Kızıl Ordu Fraksiyonu ile Japon Kızıl Ordusu’nun fikrini ve eylemini
tayin eden bu teorilerin ilki üç blok teorisi, diğeri de uluslararası üs
teorisiydi. RAF liderleri, toplu gözaltılar ve sempati duyulan ülkelerden gerekli
desteği alamaması karşısında bu iki fikri benimsediler.[24]
Üç
blok teorisi, dünyanın üç gruba ayrıştığını söylüyordu: ilk blok ABD, Sovyetler
Birliği ve Çin gibi emperyalist güçlerden; ikinci blok, Küba, Arnavutluk, Kuzey
Vietnam ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi işçi devletlerinden; üçüncü
blok ise Filistin gibi sömürgecilik karşıtı devletlerden oluşuyordu.[25]
Uluslararası üs teorisi ise dünya devriminin bir işçi devletinin başındaki
hükümeti radikalleştirip dünya genelinde devrimci bir savaşı başlatmak
suretiyle başlayacağını söylüyordu.[26]
İlk
başta bu fikir üzerinden, ABD, Almanya ve Fransa’daki devrimci radikal
grupların öncülük edecekleri hareketlerin ilgili ülkelerde devrimleri tetikleyebileceği,
ikinci bloktaki ülkelerde devrimci güçlerle ittifaklar kurabileceği tespitinde
bulunuldu.[27] Diğer yabancı örgütlerle ittifak kurulamamasının veya Kuzey Kore’yle
ilişkilerde yol alınamamasının ardından JKO, bahsini ettiğimiz teoriler
bağlamında, sömürgecilikle mücadele eden devletlere odaklandı ve bu amaç
doğrultusunda Filistin tercihinde bulundu.[28]
Japonya
içinde devrim fitilini tutuşturma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla
birlikte RAF, uluslararası üs teorisini uygulamaya koymaya karar verdi. Bunun için
merkezi üyelerinden oluşan bir ekibi ülke dışına gönderdi.
1970’te
RAF üyeleri, Japon Havayolları’na ait 351 sayılı uçağı kaçırdılar. “Yodogo Olayı”
olarak bilinen bu eylem sayesinde örgütün komünist bir devlette devrim için
operasyon üssü kurmak istediğini herkes öğrenmiş oldu. “Komünist devlet”ten
kasıtsa Kuzey Kore’ydi.
RAF
üyeleri, Kuzey Kore’nin bir işçi devleti olarak, kendilerine dünya devrimini Asya’da
başlatmak için gerekli askeri eğitimi verebileceğini düşündüler.[29] Uçak
kaçırma eylemi aslında Küba’yla temas kurma girişiminin başarısız olması
ardından, Kuzey Kore’yle bağlantılı solcu hareketlerle bağ kurma yönünde
atılmış bir adımdı.[30]
RAF
üyeleri, dünya devrimi teorisiyle uluslararası üs teorisini uygulamaya
koydular. Bu amaç doğrultusunda, proleter devrimi sahneleyecek bağlar aramaya
koyuldular.[31] Ancak Kuzey Kore, RAF’ın istediği uluslararası devrimin üssü
olmak istemiyordu. Uçağı kaçıranların ülkelerinde kalmalarına izin veren Kuzey
Koreliler, eylemcilere militan faaliyetlerinden vazgeçmeleri gerektiğini
söylediler.[32]
Kuzey
Kore ve Küba’nın dünya devrimi için gerekli üs olamayacağını gören RAF, eğitim
alabilecekleri, küresel mücadeleye iştirak etme imkânı bulacakları başka yerler
aramaya başladı. Hâlihazırda bir savaşın sürdüğü Vietnam, RAF’ın üyelerini
göndermeyi tercih etmeyeceği bir yer olduğu için listeden çıkartıldı. O dönemde
FHKC’nin kamplarına yabancı yoldaşları kabul edebileceğini ve buralarda
kendilerine askeri eğitim verebileceğini öğrenen RAF liderleri, örgütün üyeleri
Şİgenobu Fusako ve Okudaira Tsuyoşi’yi Japonya’daki bir Filistinli üzerinden FHKC’yle
temas kurmakla görevlendiler.[33]
Yeni
evli çiftmiş gibi ülkeden ayrılan Şigenobu ve Okudaira, 28 Şubat 1971’de Beyrut’a
ulaştı.[34] Lübnan’da JKO’nun karizmatik lideri olarak Şigenobu, yabancı
değişim öğrencisi kimliğiyle gidip FHKC üyeleriyle Hedef dergisinin Beyrut’taki
bürosunda bir araya geldi. Bu dönemde Lübnan’da örgütün on elemanı vardı. Bunlara
başka isimler de dâhil oldu. Bazıları Filistin kamplarında ve Baalbek’te FHCK
ile askeri eğitimler yaparken, bazıları da tıp merkezlerinde ve FHKC bürolarında
gönüllü olarak çalıştılar.
Lübnan’daki
RAF üyeleri, Japonya’daki örgütten zamanla uzaklaştı. Bu süreçte uluslararası
üs teorisini ve devrim teorisini Filistin’i kapitalist çelişkilerin zirveye
ulaştığı nokta ve dünya devriminin kalbi olarak gören yaklaşım uyarınca revize
ettiler.[35] Öte yandan ülkede faal olan RAF’ın lideri Mori Tsueno gibi isimler,
enternasyonalizme ilgisini yitirdi ve Japonya’da devrimci mücadele vermeyi
tercih etti.[36]
Şigenobu,
örgüt 2001’de dağılana dek JKO’nun Lübnan’daki sözcüsü görevini yerine getirdi.
1945’te, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa bir süre sonra dünyaya gelmiş
olan Şigenobu, 1965’te Meiji Üniversitesi’nde okumaya başladı.[37] 1969’da RAF
üyesi oldu.[38] 1971’de Japonya’dan ayrıldıktan sonra RAF’la arasındaki mesafe
iyice açıldı. Bu süreçte daha çok Filistin’in özgürüleştirilmesine dönük
eylemlere odaklandı.
Lod
Havalimanı eyleminden kısa bir süre önce Şigenobu, Birleşik Kızıl Ordu
içerisindeki yoldaşlarına bir veda mektubu yazdı. Bu mektup, JKO’nun artık RAF’tan
ayrı bir örgüt olduğunun deliliydi.[39] Lod Havalimanı saldırısının başarıyla
neticelenmesi ardından Şigenobu ve diğer JKO üyeleri, İsrail’in misilleme eylemi
yapacağı korkusuyla yeraltına çekildi.[40] Yetmişler ve seksenler boyunca
Şigenobu, JKO’yu yönetmeye devam etti. Bu dönemde örgüt adına birçok metin
kaleme aldı. Bu yazılar, JKO’nun RAF’ın uluslararası üs teorisi gibi
teorilerini benimsediğini, ama teorilerin merkezine Filistin devrimini yerleştirdiğini
ortaya koyuyor.[41] JKO liderlerine göre, örgütle FHKC arasında kurulan ittifak,
Asya genelinde emperyalist ve kapitalistlerin eylemlerine karşı Asyalı güçlerin
teşkil ettikleri bir kale olarak iş görecekti.
Bir
Devrimci Örneklik Olarak FHKC
1967’de
Corç Habeş gibi kimi Arap Milliyetçi Hareketi mensubu isimlerin kurduğu FHKC,
Filistin Kurtuluş Örgütü içerisinde ayrıksı bir yere sahipti.[42] İdeolojik
düzlemde Maoizmden ve sömürgecilik karşıtı görüşlerden etkilenmiş olan FHKC, Filistin’de
Marksist bir sömürgecilik karşıtı mücadele vermeye çalıştı.[43] FKÖ’nün en
büyük örgütü Fetih’ten farklı olarak FHKC, sivil hedeflere şiddet eylemi yapılmasının
şart olduğuna dair tespit konusunda aralarında anlaşmazlık bulunduğu için Çin’den
pek yardım almıyordu.[44] Ama zamanla giderek radikalleşip militanlaşan Filistin
kurtuluş hareketinin devrimci bir alt kümesi olarak öne çıkan FHKC, hızla FKÖ
içerisindeki ikinci büyük Filistinli örgüt hâline gelmeyi bildi.
FHKC,
29 Ağustos 1969’da Roma’dan Tel Aviv’e giden Trans World Havayolları’na bağlı
uçağı kaçırdı. Eylül 1970’te de üç uçağı kaçırıp Ürdün’deki Dawson’s Field
havalimanına indirdi. Bu eylemlerle birlikte örgüt, dünyanın ilgisini üzerine
çekmekle kalmadı, Filistin davasının herkesçe bilinmesini sağladı.
Altmışlar
boyunca ortaya çıkan solcu hareketler, Filistin davasına, bilhassa FHKC’ye
destek sundular. FHKC, sömürgecilik karşıtı devrimci hareketler içerisinde
önemli bir isim hâline gelen Leyla Halid gibi karizmatik liderlerin merkezinde
durduğu, Filistin milliyetçiliğinin düşünsel ve kültürel merkezine dönüştü.
Kenefani’nin
yönettiği Hedef dergisi, örgütün Filistin, Arap milletleri ve dünya ile
ilgili pozisyonlarını aktaran yazılar yayımlıyordu. FHKC yayınları, genelde Arapça
olarak çıkıyordu. Bu materyallerin önemli bir bölümü İngilizceye, ara sıra da
olsa Fransızcaya tercüme ediliyordu.
Altmışlarda
radikal hareketlerin yaşadığı yükselişle birlikte FHKC, militan dünya solu için
ikonik bir örgüt hâline geldi.[45] FHKC, İşgal Altındaki Körfez Halkının
Kurtuluş Cephesi, Sandinistler, Kara Panterler, Baader-Meinhof Çetesi gibi
solcu hareketleri bir araya getiren güçtü. Uluslararası bağları kuran örgüt, bu
tür yapılara gerilla savaşı eğitimi veriyordu.[46] Radikal siyasetiyle FHKC,
FKÖ’nün pek ilişki kurmadığı örgütleri kucaklamayı bildi. Her iki örgüt de direniş
konusunda dersler edinmek adına, Küba ve Viet Kong gibi sömürgecilik ve
emperyalizm karşıtı hareketlerle bağlar kurmanın yollarını aradı.[47]
FHKC,
İsrail’e karşı devrimci şiddetin ve sınıf savaşının zaruri olduğunu ortaya
koydu. Bu, esasen altmışlarda solcu radikalizm denilen genel yönelimin tespitiydi.
Arap Milliyetçi Hareketi gibi önceki hareketler, dönemin hâkim jeopolitik
eğilimleri olan Arapların Birliği ile burjuva ulus-devlet anlayışına takılı
kalmışlardı.[48]
FHKC’nin
kuruluş metni, “düşmanın anladığı tek dil var, o da devrimci şiddetin dili”
diyordu.[49] FHKC’nin İsrail’e karşı gerçekleştirdiği eylemler de diğer sol
hareketlerle kurduğu işbirlikleri de bu devrimci şiddet anlayışını temel
alıyordu. Uçak kaçırma, sivillerin yaşadığı yerlerdeki altyapıların hedef
alınması, İsrail yanlısı görülen yabancılara ait binalara yönelik saldırılar
gibi şiddet eylemleri, İsrail’i beklemediği yerden vurmayı amaçlıyor, aynı
zamanda bu eylemlerin şoke edici niteliği üzerinden onların propagandatif
niteliğinden istifade ediliyordu.[50]
Hedeflerine
ulaşma konusunda devrimci şiddetin gerekliliğine vurgu yapan örgüt, zamanla
liderliğin benimsediği taktikleri değiştirdi. Temkinli hareket eden Arap
komünist partilerinden farklı olarak FHKC, Che Guevara’nın radikal politikasını,
üçüncü dünyacılığı ve altmışlarda önemli bir güç hâline gelen Vietnam gerilla
savaşını içeren teorik yekûnu benimsedi.[51]
1967’de
Arapların yaşadığı yenilginin yarattığı sarsıntı sonrası FHKC, İsrail’i yenmek
için askeri gücün tek başına yeterli olmayacağı sonucuna ulaştı.[52] Ona göre
Ortadoğu’daki maddi koşullar, toplumu dönüştürüp Filistin’in işgali karşısında
zaferi getirecek devrimci politikayı zaruri kılıyordu.
1969
tarihli Halk Savaşı broşüründe FHKC şunları söylüyordu:
“Filistin mücadelesi,
Arapların kurtuluş hareketinin ve dünya kurtuluş hareketinin parçasıdır. Arap
burjuvazisi ve dünya emperyalizmi, Filistin sorununa barışçıl çözümü dayatmak
için uğraşıyor, oysa bu öneri, sadece emperyalizmin ve Siyonizmin çıkarlarına hizmet
eder.”[53]
FHKC,
Arapların birliği fikrine tümüyle karşı çıkmıyordu, fakat örgüt sömürgecilik ve
emperyalizm karşıtı diğer hareketlerle kendi davasının uyumlu olması
gerektiğini düşünüyordu.[54] FHKC’ye göre, Arap devletlerinin çevirdiği
dolaplara sessiz kalınması, Filistin’in kurtuluşu mücadelesine mani oluyordu,
bu çünkü bu devletler, kendi burjuvazilerinin küresel kapitalist çerçeve
içerisinde varlıklarını sürdürmeleri meselesine odaklıydı. Dünya kapitalizminin
etkisi altında olan Arap devletleri, İsrail’i yenemezdi. Statükoya, sahip
olduğu devrimci bileşeniyle birlikte, ancak bir halk savaşı son
verebilirdi.[55]
FHKC
üyelerine göre Marksist düşünce, Filistin’in kurtuluşu için gerekli analizle
alakalı teoriyi temin ediyordu. Bu devrimciler, ulusal kurtuluşla alakalı üç
kıtacı söylemleri benimsediler.[56] Dönemin Marksist eğilimlerini benimseyen ve
yeni fikirler geliştiren FHKC’liler, Arap milliyetçiliğinin ilk geliştirdiği
modellerin İsrail ile Arap devletleri arasındaki güç dengesizliği meselesini
halletmeye yetmeyeceğini söylediler. Kapitalist ilişkilerden ve emperyalizmden
kaynaklanan güç farklılığını görmeleri, onların ulusal orduların başarısızlığa
mahkûm kılan koşulları değerlendirmelerine katkıda bulundu.
FHKC’ye
göre devrim teorisi, hareketin ayrılmaz parçasıydı, zira eldeki silahlar tek
başına zaferi güvence altına alamazdı.[57] Vatanı kurtarma meselesinin
milliyetçi bir yönü olsa da bu mücadelenin aynı zamanda kapitalizme karşı bir
mücadele olduğu görülmeliydi.[58]
FHKC,
mevcut çelişkiye dair teorisini değiştirdi. Bu bağlamda, çelişkiyi Arap-İsrail
kavgasının ötesine taşıdı ve merkezine sınıf mücadelesini yerleştirdi.[59]
Sınıf mücadelesini ulusal kurtuluşun temeli olarak belirleyen FHKC, böylelikle
kendisinin ve Filistin mücadelesinin sesinin dünya genelinde faal olan
sömürgecilik karşıtı devrimci hareketler nezdinde yankılanmasını sağladı.[60] Filistin,
bu süreçte dünya genelinde hüküm süren emperyalizm karşıtı mücadelenin merkezi
olma konusunda Vietnam’ın yanına yerleşti. “Beyrut’u Arap coğrafyasının Hanoi’si
yapalım” sloganı, bu gelişmenin kanıtı gibiydi.[61]
Jeremy Randall
[Kaynak:
Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, Cilt. 43,
Sayı. 3, 2023.]
Dipnotlar:
[1] Lod Havalimanı, 1973’te Ben Gurion’un ölümü sonrası Ben Gurion Uluslararası
Havalimanı adını aldı.
[2]
Steinhoff, “Portrait of a Terrorist,” s. 839.
[3]
Bu makalede adı geçen Japonlardan bahsedilirken önce soyadları sonra adları
anılmaktadır.
[4]
Kızıl Ordu, resmi düzeyde kendisine 1974’e dek Japon Kızıl Ordusu demedi. Meseleyi
basitleştirmek adına, Lübnan’da faal olan ve Şigenobu’nun yönettiği örgüt
burada Japon Kızıl Ordusu olarak anılacak.
[5]
Steinhoff, “Memories of New Left Protest,” s. 153–54.
[6]
Israel Merkaz ha-hasbarah, Three Minutes at Lod.
[7]
Oguma, 1968, s. 671.
[8]
Andrews, Dissenting Japan; Farrell, Blood ve Rage; Steinhoff, “Portrait
of a Terrorist.”
[9]
Kuriyama, “Terrorism at Tel Aviv Airport,” s. 336–46; Box ve McCormack, “Terror
in Japan.”
[10]
Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism; Knaudt, Von
Revolution zu befreiung.
[11]
Tabar, “From Third World Internationalism to ‘the Internationals,’” s. 4–5;
Valassopoulos, “The International Palestinian Resistance,” s. 149–50; Yaqub, Palestinian
Cinema in the Days of Revolution, s. 48.
[12]
Chamberlin, The Global Offensive, s. 62–64; Di-Capua, “Palestine Comes
to Paris”; Lê Espiritu, “Cold War Entanglements,” s. 354.
[13]
Lubin, Geographies of Liberation, s. 111–41; Bailey, “Black-Palestinian Solidarity.”
[14]
Maasri, Cosmopolitan Radicalism, s. 10–11.
[15]
Perkins, The United Red Army on Screen, s. 21–22.
[16]
Perkins, The United Red Army on Screen, s. 22–23.
[17]
Kapur, Japan at the Crossroads, s. 20–22.
[18]
Knaudt, “A Farewell to Class,” s. 412.
[19]
Kapur, Japan at the Crossroads, s. 151–52.
[20]
Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 23–26.
[21]
Tominaga, “Japan’s Middle East Policy,” s. 681.
[22]
Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 141;
International Revolutionary Front—Information Center, Sekai kakumei Sensen,
s. 15; Shiomi, Shiomi Takaya ronsō 7, s. 4–10.
[23]
Steinhoff, “Transnational Ties of the Japanese Armed Left,” s. 170.
[24]
Takata, “Connecting with the First or the Third World?,” s. 79; Perkins, The
United Red Army, s. 26.
[25]
Sekigun 7, 15–16.
[26]
Sekigun, Sayı 4, s. 40–43; Sekigun 7, 7–9.
[27]
Sekigun, Sayı 7, s. 17–19.
[28]
Shigenobu, Kakumei no kisetsu, s. 23; Shigenobu, Nihon Sekigun shishi,
s. 44.
[29]
Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 153–54.
[30]
Chang ve Yajima, “The Japanese Sekigun Terrorists,” s. 6–7.
[31]
Takata, “Connecting with the First or the Third World?,” s. 79; Zhang, “The
Making of Goliath,” s. 10.
[32]
Steinhoff, “Memories of New Left Protest,” s. 139.
[33]
Yui, Shigenobu, s. 154; Shigenobu, Nihon Sekigun shishi, s. 46.
[34]
Shigenobu, Waga ai, s. 9, 18.
[35]
Shigenobu, Nihon Sekigun shishi, s. 45.
[36]
Coogan ve Derichs, Tracing Japanese Leftist Political Activism, s. 188.
[37]
Yui, Shigenobu, s. 61.
[38]
Shigenobu, Kakumei no kisetsu, s. 18.
[39]
Nihon Sekigun, Nihon Sekigun 20-nen no kiseki, s. 144.
[40]
Shigenobu, Waga ai, s. 235.
[41]
Japanese Red Army, “The Appeal on the 10th Anniversary of the Lydda Operation.”
[42]
Haugbolle, “The New Arab Left and 1967,” s. 505.
[43]
Alsudairi, “Arab Encounters with Maoist China,” s. 6.
[44]
Lovell, Maoism, s. 214; She, “The Cold War,” s. 159; Zhang, “The Making of
Goliath,” s. 7–8.
[45]
Haugbolle ve Sing, “New Approaches to Arab Left Histories,” s. 94.
[46]
Moghdam, “Failure and Disengagement,” s. 159; Takriti, Monsoon Revolution,
s. 280; Vélez, Latin American Revolutionaries, s. 106.
[47]
Chamberlin, The Global Offensive, s. 64, 117–18.
[48]
Habash, Al-thawriyun, s. 37; Khalidi, Sowing Crisis, s. 117.
[49]
PFLP, Founding Statement.
[50]
Habash, Al-thawriyun, s. 85–86.
[51]
Guirguis, “The New Left,” s. 259; Leopardi, The Palestinian Left, s. 17–18.
[52]
Bardawil, Revolution and Disenchantment, s. 170.
[53]
PFLP, “Political Program,” s. 340.
[54]
Leopardi, The Palestinian Left, s. 15–18.
[55]
PFLP, “Political Program,” s. 340.
[56]
Haugbolle, “The New Arab Left and 1967,” s. 201.
[57]
Habache, Les ennemis de la revolution Palestinienne, s. 6.
[58]
Al-jabhat al-sha‘biyya l-taḥrīr filisṭīn, Al-thawra wa-l’umāl, s. 8.
[59]
Al-jabhat al-sha‘biyya l-taḥrīr filisṭīn, Al-thawra wa-l’umāl, s. 16.
[60]
Tabar, “From Third World Internationalism to ‘the Internationals,’” s. 5.
[61] Maasri, Cosmpolitan Radicalism, s. 172.
0 Yorum:
Yorum Gönder