01 Haziran 2024

,

Gece Leylak ve Tomurcuk Kokuyor


Haziran ayında güneşe uğurladığımız partili aydın ve sanatçılarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif’i anıyoruz.

Partimizin dış büro üyesi ve uluslararası işçi sınıfı tarafından da yakından tanınan aydınlarımızdan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te sonsuzluğa yürüdü. Nazım yoldaş, ömrünün 40 yılını Türkiye Komünist Partisi’ne adamış, partimizin her kademesinde görev yapmış ve yalnız ülkemizin değil, uluslararası işçi sınıfının gönlünde de taht kurmuş bir komünistti. Nazım yoldaş, 40 yılı aşkın savaşımı süresince hapiste, dışarıda, çalışma yaşamında, parti yaşamında, yurtiçinde, sürgünde, kısacası yaşamının her anında komünizm ve enternasyonalizm bayrağını asla yere düşürmeyen bir sıra neferiydi.

İşçi sınıfının ve partimizin büyük yazarı Orhan Kemal’i, Nazım yoldaştan 7 yıl sonra, 2 Haziran 1970’te kaybettik. Orhan Kemal yoldaş, partimizin Adana İl Sekreterliği görevini yürütmüş, yiğit bir komünistti. İşçi kökenli olan Orhan Kemal yoldaş, komünizme inancı nedeniyle defalarca hapsedilmiş, yine de son nefesine kadar inancından asla taviz vermemiştir. Sonsuzluğa yürüdüğünde ardında 10 ciltlik öykü, 27 roman ve 5 tiyatro oyunu bırakan Orhan Kemal, komünizm savaşımımızda unutulmaz izler bıraktı.

2 Haziran 1991 yılında yitirdiğimiz Ahmed Arif, 1951’de başlayan ve 1952 yılında da süren büyük TKP tevkifatında içeri atılanlardandı. Türkçeyi en iyi kullanan şairlerden olan Ahmed Arif, aslen Kürt ulusunun bir evladıydı. Şiirlerini Hasretinden Prangalar Eskittim adlı kitapta topladı.1968 yılında yayımlanan bu eser, halen ülkemizde en çok basılan kitaplar arasındadır. Hasretinden Prangalar Eskittim kitabında yer alan “Otuzüç Kurşun” şiiri, 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde hayvan kaçakçılığı iddiası ile 3. Ordu Kumandanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle 33 Kürt kardeşimizin yargısız olarak kurşunlanarak katledilmesini konu edinmektedir. “Otuzüç Kurşun” şiiri, günümüzde halen sürmekte olan Kürt katliamlarının, sürgünlerin, kayyumların kısaca acının, destanı olarak insanlık tarihine mal olmuştur.

Üç partili aydın ve sanatçımızı, yine parti dostu aydınımız Hasan Hüseyin Korkmazgil’in sözleriyle anıyoruz: “Haziran’da ölmek zor...”

Yoldaşlar,

Güneşe uğurladığımız yoldaşlarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i andığımız bugünde, Nazım Hikmet yoldaşın partili yaşamına daha ayrıntılı bakmanın zorunluluk olduğunu düşünmekteyiz.

Bütün bilinçli yaşamını komünizme ve partimize adayan, bu uğurda politik göçmenlikle aramızdan ayrılan yoldaşımız Nazım Hikmet’i ölüm yıldönümünde anmak; onun partimize ve davamıza yaptığı hizmetleri bir kere daha düşünüp dile getirmek ve ölümsüz anısı önünde saygıyla eğilmek, yoldaşları olan bizlerin, hepimizin görevi olmalıdır.

Genç yaşında ulusal kurtuluş savaşımına katılmak üzere Ankara’ya gitmek için çıktığı yolda, Ekim Devrimi ve Lenin’in düşüncesi ile tanışması üzerine, devrimin ülkesine, Sovyetler Birliği’ne giden, orada partimizin yöneticileri ile tanışan ve partimize üye olan Nazım, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) okudu. Devrimin coşkusunu yazan şair Mayakovski ile devrimin tiyatrosunu ve sinemasını yapan ünlü tiyatro yönetmeni Meyerhold ile tanıştı. Sanatçı kimliğini Ekim Devrimi’nin ilke ve ülküleri ile birleştirdi. Genç ve ateşli bir yurtsever olarak gittiği Sovyet ülkesinden, inançlı bir komünist ve enternasyonalist olarak yurda döndü.

Partimizin kararlı ve inançlı bir savaş eri olarak yurda dönen Nazım’ın yaşamı, bundan sonra partimizin savaş yoluna kopmaz biçimde bağlıdır. Bu yolda, İstanbul ve İzmir'de yeraltı çalışması yürütürken, komünist basında yayımlanabilen ve elden ele dolaştırılan şiirleri coşkunun kaynağıdır.

Likidatör ve bozgunculara karşı partimizin Leninci çizgisini savunurken uğruna katlanılan acı ve yoksulluk dolu bir hayat, sürgün, işkence ve uzun cezaevi yıllarıyla yüzleşen Nazım, askere alınıp öldürülmek tehdidi karşısında, partimizin onayı ile, elli yaşına yakın bir yaşta yurtdışına politik göçmen olarak yola koyulmuştur. Yurt dışında özellikle Demokrat Parti diktatörlüğüne karşı tüm yurtseverlerin ve devrimcilerin, ilerici ve komünistlerin sesi olmak amacıyla Bizim Radyo’nun kurulup gelişmesinde birinci derece görev almıştır. Yine sosyalizmin anavatanı Sovyetler’de yaşadığı dönemde Dünya Demokratik Gençlik Festivalleri’nde ve Dünya Barış Konseyi’nde etkin roller üstlenmiştir. 1952 tevkifatıyla paralize edilen partimizin yeniden toparlanıp savaş alanına çıkması için Bilen yoldaşla birlikte çaba sarfetmiştir. Ve Yakup Demir yoldaşın yurtdışına çıkmasından sonra gerçekleştirilen 1962 Plenumu’nda oluşturulan TKP Dış Bürosu’nun onurlu bir üyesi olarak aramızdan ayrılmıştır.

Nazım Yoldaş, partimizle, komünist ideallerimizle, proletarya enternasyonalizmiyle kopmaz bağ ile bağlı olan yaşamı, burjuvazi açısından olduğu kadar her boydan likidatör ve bozguncularca da tehdit olarak görüldü. Burjuvazi, Nazım hakkında defalarca dava açtı. Ve onu otuz küsur yıl hapse mahkûm etti. Sadece bununla yetinmedi, Nazım’ın şiirlerinin basılmasını ve okunmasını yasak etti. Onlarca yıl Nazım’ın şiirlerini okuyanlar, evinde bulunduranlar hakkında davalar açtı, gencecik insanları hapse attı. Ancak bunda başarılı olamayacağını anlayınca onu siyasal kimliğinden soyutlayarak içselleştirme yoluna gitmeyi tercih etti. “Türkçenin büyük şairi”, “yeni Türk Edebiyatının öncü şairi” gibi övgü dolu yakıştırmalarla onu genç kuşaklara tanıtma yoluna giden burjuvazi, Nazım’ın edebi yönünü öne çıkararak onu kimliksizleştirebileceğini sandı. Burjuvazi ve Nazım ticaretinden çıkar sağlayan kimi edebiyat çevreleri, bununla da yetinmeyerek, “Nazım’ın aşkları” adı altında onun eşleri ve sevgi bağıyla bağlandığı ve bunu ifade etmekten çekinmeyen cesur kadınların yaşamlarını konu edinerek, onun komünist partili kimliğini silikleştirmeye çalıştılar.

Gerici, faşist, liberal parti liderleri, meydanlarda huşu içinde şiirlerinden mısralar okuyarak “demokrat”lıklarını kanıtlama derdine düşerken, yine gerici, faşist çevreler ise ailesinin soykütüğünün Polonya’ya dayanmasını gündeme getirip, yurtdışında almak zorunda olduğu Polonya Halk Cumhuriyeti vatandaşlığını da buna ekleyerek, onu aşağılamak istemişlerdir.

Ancak burjuvazinin tüm çabalarına, gerici ve faşist çevrelerin tüm karalamalarına rağmen mızrak çuvala sığmamış, Nazım Hikmet Ran yoldaşımız, Türkiye Komünist Partisi üyesi kimliği ve komünist kişiliği ile bunları boşa çıkarmış ve genç kuşakların önünde saygıyla eğildiği, Türk dilinin usta bir şairi, usta bir edebiyatçı olmanın ötesinde, usta bir cezaevi dokumacısı, usta bir cezaevi ayna dökümcüsü, usta bir cezaevi ressamı olarak da bugün gerekli saygıyı görmektedir ve dünya durdukça da görecektir.

Yoldaşımıza karşı yapılan saldırılar sadece burjuvaziden gelmemiştir. Yaşarken ve sonsuzluğa uğurlanması sonrasında anısına saldırılarda her boydan ve soydan siyasal akımın yanı sıra likidatör ve bozguncular da Nazım’a kirli ellerini uzatmaya ısrarla devam etmektedirler. Nazım Yoldaş’ı kendi dar çıkarları için malzeme yapmaya deneme ısrarlarını sürdürmektedirler. Yaşarken parti dışına düşürülmek istenen yoldaşımız, bu çabaları Komintern çizgisine ve Sovyetler Birliği’ne şaşmaz bağlılığı ile aşmış ve daha sonra bu çabaları “parti dışına düşürmek istedi birileri” diyen dizeleri ile sadece sitem ederek cevaplamıştır. Nazım’ın ilke ve ülkülerini romantik komünistliğe indirgeyen, Nazım’ın adına cafe açıp, cafe salonlarına Nazım’ın eşlerinin adını veren ve masalarını Nazım’ın şiirleriyle isimlendirenler, Nazım’ın aziz hatırasına saygısızlık etmektedirler.

Komünistler ve partimiz, yoldaşımız Nazım’a yapılan tüm bu saldırılara cesaretle karşı durmuş, onu her türlü saldırıya, yalana, iftiraya karşı partizan kimliği ile aşağıdaki dizelerini bayraklaştırarak savunmuş ve sonsuza kadar savunmaya devam edecektir:

“TKP’m benim
Sen bana bugün alındaki mübarek yara izinle göründün”

Nazım yoldaşı ölüm yıldönümünde bizlere düşen görev ise Nazım’ın “Sen dünümüz bugünümüz, yarınımızsın. Sen aklımız, en ince hünerimizsin” dizeleriyle tarif ettiği partimizi yeniden savaş alanlarında, işçi sınıfımızın ve emekçi halkımızın örgütlü öncüsü olarak yer almasını sağlamaktır.

Yoldaşlar; bugünün acil görevi; bugüne kadar sürdürdüğümüz savaşımda bir adım daha öne çıkmak ve çalıştığımız fabrikada, işlikte, mahallede temel örgütlerimizi kurmaktır. Nazım Hikmet Ran yoldaşı anmanın bugünkü anlamı budur.

Partimiz üye ve sempatizanları bulundukları her yerde, ulaşabildikleri tüm yoldaşları ile Nazım Hikmet’i anma toplantıları düzenlemeli, onun aziz anısı önünde saygıyla eğilmeli ve Nazım’ın kararlılığıyla yeni savaşım yolları ve yöntemleri geliştirmelidirler.

Partimizin üyeleri ve genç kuşaktan taraftarları, bunu yapacak bilinç ve kararlılığa sahiptirler.

Savaş Yolu
25 Mayıs 2024

0 Yorum: