Kentsel
dönüşümün ölçüsü Kadın; yeşil dönüşümün ölçüsü Vegan; dijital dönüşümün ölçüsü Lubun.
Bunlar ölçü olarak alındığına göre, demek ki kendileri de dönüşüme uğratıldı,
nezihleştirildi, “merkeze çekildi”, uyarlandı, ayarlandı, koopte edildi,
çapaklardan, pürüzlerden ve kirden arındırıldı. Bunların bekçilik ve kâhyalık
yapacak kıvama getirilmeleri gerekiyordu.
Dönüşümün
kendisi ise kâr oranlarındaki düşüşle ilgili. O nedenle, kâr, sömürü ve işgal
pratikleri artık gündemden düştü. Kirli kara kitleye karşı ak temiz birey
çıkartıldı. Her şey, birey ölçüsüne vuruldu. Kadın, Vegan, Lubun, emperyalizmin
ve kapitalizmin hizmetindeki bireyin yeniden formatlanmış hâlleri. Bunlar, kâhya
ve bekçi olarak yetiştirilip sahaya sürülüyorlar. Hepsinin gerisinde duran
sömürü ve zulüm güçlerini açığa vurmak gerekiyor.
Birer
ölçü olarak Kadın, Vegan ve Lubun’un gerçekle ve hayatla bir ilgisi bulunmuyor.
İlerleme ve hâkimiyet düzleminde efendilere hizmet edecek muhafızlara
dönüştürülüyorlar. Tekellerin akıttığı paralarla beslenen akademide bu üç alana
yönelik yürütülen teorik çalışmalar, pürüzlerin ve kirin temizlenmesiyle
alakalı. Bugün her özel üniversitede Lubun dersi var ve bu derslerde lubunun
derdi değil, sermayeye nasıl hizmetkâr olacağı ve lubunlaştırmanın imkânları
konuşuluyor. Sular illâki bulandırılıyor.
O
derslerde demagoji öğretiliyor. Büyük İskender’in eşcinsel sevgilisinden
bahsediyorlar, bugündeki lubunizm eleştirisinin lubun düşmanıymış gibi
görülmesini sağlamak için uğraşıyorlar. Feminizm eleştirileri de kadın
düşmanlığı torbasına atılmak isteniyor. Burjuvazi, kâhyalarını ve bekçilerini
iyi besliyor. Bu kâhyalar ve bekçiler, bugünlerde “hepimiz yüzde 99’uz” diyor.
Oysa sömürü ve zulümde payı olanların oranına bakmak gerekiyor. Kadın, Vegan,
Lubun, sınıflardan-sınırlardan azade, sınıf mücadelesinden ari, yüce varlıklar
ve varoluş imkânları olarak pazarlanıyor. Bu pazarlama faaliyeti karşısında
dikkatli olmak şart.
* * *
Bugün
sol liberallerin yazdığı bir dizide (Yargı) feminizm pompalanıyor ve
kirli, sapık, tehlikeli, şiddete açık unsurların tasfiye edilmesi konusunda tüm
insanlara muhbirlik veya polislik yapmaları öneriliyor. Bu açıdan, bugün MİT’in
ilkokul bebelerine ajanlığı sevdirme çabalarını kimse kızmasın. O ajanlığı
bizatihi sol örgütlüyor, kendisi de o ajanlığa örgütleniyor.
Yeniden
inşa edilecek kentte, yeniden formatlanan insanlara yeniden içeriklendirilmiş
gıda ürünleri takdim ediliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası yürürlüğe konulan
gıda emperyalizmi, format değiştiriyor. Böcek yemeye alıştırılan insan,
düzleniyor, köpeklerle ve ineklerle eşdüzleme yerleştiriliyor. Köpekleştiriliyor,
ineğin yanına iliştiriliyor. İnsana dair hukuk, hükmünü yitiriyor. Hiyerarşiyi
en tepedekiler düzlüyor. Bu düzleme, eşitleme işlemi, efendilerin özgürlüğü
için zaruri. Meselenin köpekle veya inekle bir alakası yok.
Neticede
efendiler, özgürce sömürmek ve zulmetmek istiyorlar. Sahada, yerde, zeminde
insanı Lubun, Kadın ve Vegan silâhlarıyla dümdüz etmek ve kıvama getirmek için
uğraşıyorlar. Bekçi ve kâhya kılınan bu üç unsur, gerçekte emekçi yoksul,
ezilen halk kitlelerine karşı birer silâha dönüştürülüyor. Erkek, terör
listesine alınıyor, şer eksenine dâhil ediliyor, aşağılanıyor, Ebu Gureyb’de işkenceye,
Gazze’de bombalara maruz kalıyor.
Eskiden
aile üzerinden hesaplanan asgari ücret, birey ölçüsüne vuruluyor. Sömürü ve kâr
oranları bağlamında aile, tuz buz ediliyor. Herkese temel gelir zokası, bu
gerçeklikte sallanıyor. Bu zokayı sallamaksa ülkede ve dünyada sola düşüyor. Sol,
cehennemin yolunu iyi niyet taşlarıyla döşüyor.
* * *
Kadının
ölçü alındığı kentte kadın polisleşiyor, muhbirleşiyor, devletin ve sermayenin
ajanı, faili, sopası hâline geliyor. Ne var ki feminizm, kadına bugün en fazla
pavyonculuğu ve fahişeliği vaat edebiliyor. Bu nedenle, CHP, kadınların gece
rahat yürüyebileceği bir kent kuracağını söylüyor. Çünkü kadınların Dilber
dansıyla, direk dansıyla, tiktok striptiziyle, onlifens pazarlama
faaliyetleriyle fuhşa ısındırıldığı, alıştırıldığı bir dönemdeyiz. CHP, yolu
temizliyor. Sosyalist hareket, CHP’li belediye amirinin emri altında, ideolojik
temizlik işçisi olarak görevlendiriliyor.
Bu
süreçte AKP gösterilip, tüm sapıklıklar, delilikler, ucubelikler, aykırılıklar,
normalleştiriliyor. Bu normalleştirme işlemi, burjuvazinin pazarı, devletin
düzeni adına yapılıyor. Bugün anaokulu ve kreşlerde çocuklar, ileride
katılacakları, patronları tarafından düzenlenecek partilere hazırlanıyorlar. Bunun
için eğitiliyorlar. Bu sapkınlık, özgürlük adına güzelleniyor. Eskiden annesinin
makyaj malzemesine yaklaştırılmayan çocuklar, küçük yaştan itibaren piyasaya
açık kadın-bireyler olarak yetiştiriliyorlar. Piyasa ve düzen, bunu emrediyor.
Onlar, mülksüzleştirmeyi, savaşı, yağmayı ve toplumsal çözünmeyi dayatıyorlar.
* * *
Karbondan,
etten, aileden, bağlardan arındırılmış, metaverse âleminde özgür olacağımıza
bizi gene solcular ikna etmeye çalışıyorlar. Bu ülkede Toplumsal Özgürlük
Partisi isimli bir örgüt, gerçek isminin Sosyal Liberalizm Partisi olduğunu
gizleyerek, boğazda alkollü tur düzenlemeyi politik eylem olarak satabiliyor. Başka bir vasfı ve özelliği olmayan bu partiye sırf bunu yapabildiği için milletvekili kontenjanı tahsis ediliyor. Tasfiye süreci bunu gerektiriyor. Bu süreçte herkes, burjuvaziye ve ona hasetle yaranmaya çalışan küçük burjuvaziye
sesleniyor, ona hizmet ediyor.
Yüzyılın
başında Lenin, işçi aristokrasisini, sosyal demokrasiyi, efendilere uşaklık
eden solcuları eleştirerek yol buluyor. Bu, Lenin’in basit bir kaprisi, hırsı,
kibri ya da bencilliği değil. O solcularla dövüşmeden komünist siyaset,
kendisine yol bulamıyor. Marx-Engels’ten beri bu yol böyle açılıyor, boğaz
turuyla değil! Bu mücadele, “proletaryasız sosyalizm” isteyen burjuva
sosyalistleriyle ilgili. Onlarla mücadele etmek gerekiyor.
Lenin,
emperyalizmin kırıntılarından pay isteyenleri eleştiriyor. Onların halk ve işçi
düşmanı olduklarını söylüyor. Emperyalizmle, bu solcularla, oportünistlerle
dövüşmenin zaruri olduğu üzerinde duruyor.
Temmuz 1914’te savaş kredilerine destek veren sosyal
demokratlar, o günlerde şunu söylüyorlar: “Elinde en iyi insanlarımızın kanı
bulunan Rus despotizminin zaferi, halkımız ve onun geleceği için büyük bir
tehlikedir. Bu tehlikeyi savuşturmalı, uygarlığımızı ve ülkemizin
bağımsızlığını korumalıyız.”[1]
Bugün de aynı cümleler, solcuların ağzından dökülüyor.
“Rus despotizmi” yerine “Rus emperyalizmi” lafı dillere dolanıyor. Uygarlık ve
bağımsızlık, efendilerin kasalarını ifade ediyor. O kasaları savunmak için
ideolojik faaliyet yürütülüyor.
Bugün sol, Lenin’le dalga geçmek, onu küçümsemek,
gerçek dışı ve yabancı bir şeymiş gibi göstermek adına sağa sola “Nerde lan bu
Lenin?” yazıyor. Lenin’in yanı başındaki dert ve öfkede saklı olduğu gerçeğine küfrediyor.
* * *
Pandemi,
gene emperyalizmin kırıntılarından pay isteyen küçük burjuvanın “ihanet”leri ve
düşmanlıkları ile tanımlı bir süreçti. Küçük burjuva, halka, ezilene, yoksula
karşı yürütülen operasyonda tekellere ortaklık etti. Yürütülen savaş için
gerekli “savaş kredileri”ne onay verdi. Emperyalizme her alanda hizmet etti.
Bugün
o pandemi sürecini yöneten, buradaki bilim insanlarının çobanı Fauci,
tedbirleri uydurduğunu itiraf ediyor. Bir epostasında “tedbirleri ne kadar
ağırlaştırırsak, insanlar korkup ideolojilerinden koparlar, tepki vermezler,
hemen gider aşı olurlar” diyor. Bir avuç egemene hizmet eden bu tür katillerin
tüm insanlığa hizmet ettiğine bizi gene solcular ikna etmeye çalıştılar.
Fauci’nin
“insanlar korkarsa ideolojilerinden kopar, koyunlaşırlar” tespitinin ispatı,
TKP. Bu parti, pandeminin kapanmaya yüz tuttuğu momentte halka daha fazla rezil
olmayayım diye “tedbirlere itiraz ediyorum” pozu kesmek için yazdığı
bildirisinde, “vatandaş sorumluluğumuzla davrandık, hemen bürolarımızı
kapattık” diyor. İdeolojiden ve politikadan kopanı sürüye hemen dâhil
ediyorlar. Buradan TKP’ye kendi sloganını hatırlatmak gerekiyor: “Sürüden
ayrıl!”
* * *
Rahmetli
Neşet Ertaş, “ayaklarınızın turabıyım,
gönüllerinizin hızmatçısıyım, dertlerinizin ortakçısıyım” diyordu. Bunu bir
komünist partinin ideolojik tanımı olarak almak, anlamak gerekiyor. Turaba,
gönüllere ve dertlere yabancılaşmış bir solun elinden, bu partiye düşmanlık
etmekten başka bir şey gelmez.
O
sol, Orta Anadolu’ya düşmanlığı teorize ediyor, başkalarının toprağıyla
düşünüyor, gönüllerin karşısına efendisinin aklını çıkartıyor, halkın
dertlerini küçümsüyor, başka güçlerin dertlerine yanıyor.
O
Neşet Ertaş, gene rahmetli olmuş olan Ali Derdiyoklar’la yaptığı bir sohbette,
arkadaşının okuduğu, robotlara övgüler dizen, uzaydan kozmostan söz eden şiiri
dinledikten sonra, “Ali gardaşım iyi söylüyorsun da o robot aşk yapamaz” diyor.
Bizim solumuz, o robotun insansız, aşksız ve kavgasız hâlini önder belliyor
bugünlerde. Belki de Kadın, Lubun, Vegan, robotun eğretilemeleri, farklı
versiyonları olarak inşa ediliyor.
Sol,
kâr oranlarının düştüğü, dolayısıyla, burjuvazinin her şeyin suyunu sıkıp kâr
etmekten başka bir şey düşünmediği, aç kurtlar gibi her şeye saldırdığı,
toprağı, emeğin birikimlerini, imkânlarını yağmaladığı bir dönemde, bu yapay
zekâ ve robot meselesine yönelik yatırımlardan sınıf dışı, yüce anlamlar
çıkartıyor. Bu yatırımların sınıfsal-politik anlamlarını sorgulamıyor.
İnsani ilişkilerin yeni döneme uygun olarak formatlandığını, sınıf
mücadelesinde burjuvazinin yeni mevziler elde ettiğini görmüyor. Şiir
dizdikleri robotların ve yapay zekânın masum, ilerici ve özgürleştirici
olduğunu sanıyor. Her şeyden önce insana ve aşka inanmıyor. Çünkü sadece “aferin
ne kadar ilericisin sen öyle!” diye sırtını sıvazlayan ele ve sahibine
tapıyor.
Kent,
doğa ve emek alanında yaşanan dönüşümlerin arka planındaki sömürü ve zulüm
güçlerine bakmayanlar, efendilerine kâhyalık ve bekçilik yapıyorlar. Yaşanan dönüşümü
ve somut sonuçlarını, bu kâhyaların ve bekçilerin çıkarlarının yönettiği akılla
değil, sömürü ve zulme karşı mücadelenin birikimiyle analiz etmek gerekiyor.
Eren Balkır
15
Haziran 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder