27 Haziran 2024

,

Asosyalizm


Yılmaz Güney’in Arkadaş filminde Semra karakterinin “Bence senin tavrın yanlıştır arkadaş... Adamı kendi haline bıraksan daha iyi edersin... Çünkü bir adamı şartlarından soyutlayıp düşünemezsin. Onun şartları yaratmıştır bugünkü Cemil’i ve ancak şartlarının değişimiyle Cemil’in değişimi mümkündür (...) Fakat senin anladığın gibi bir değişimi Cemil’den beklemek yanlış olur. Cemil kurtulmayacaktır. Sonra Cemil’le uğraşmak bizim işimiz de değildir. Kimdir bugün Cemil!.. Sınıf değiştirmiş, bozulmuş, çürümüş bir adam (...) Biraz gerçekçi ol... Eski alışkanlıklarından kurtul... Sınıf açısından bak olaylara (...) Şimdi değil. Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak, yanılgı ve yenilgi bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz arkadaş... Elimizde değil bu...” yönündeki sözleri, özellikle bugünün sınıf mücadelesi açısından yol gösterici bir niteliğe sahip.

Küçük burjuva bireyin toplumsal yaşamın tüm alanlarına yaydığı kültürü ve yaşam biçimi, aşılması gereken bir zorunluluk olarak sınıf mücadelesinin ideolojik görevleri arasında.

74 affından sonra CHP’lileşen solun kitleden anladığı, bireyler toplamıdır. Ortak yaşam biçimi, ortak kimlikler, ortak bireyci özgürlük felsefesi. Ortada yapı yok, seküler özgürlükçü bireyler birlikteliği var. Bunu eleştirenlerin düştüğü yanılgı ise halen bu yapıların ve insanlarının değişebileceğini umut etmeleri. Diyalektiğin sosyal değişimlerin “aniden” gerçekleşebileceği yönündeki yaklaşımının yanlış yorumlanması, bu yanılgıya yol açan nedenler arasında. Aniden değişimlerin yoğunlaşabileceği eylemler, önemli hazırlık sürecini gerektirir. Saraçhane’de özgürlükçü solun barikata direnmesinin, üniversite öğrencilerinin güncel durum karşısındaki kitlesel protestolarının, kıymeti kendinden menkul Z kuşağının anarşist tepkilerinin ardından her defasında radikalleşme sürecinin başladığının/başlayacağının tespiti ve on yıldır her toplumsal dinamizmde ülke geleceğinin değişiminin sınırına yaklaşıldığı görüşleri, bu yanılsamaların birer örneği.

Bireylerden kitle çıkaran solculuk, bireyin de yapısız şekilde sadece söylemle değişeceğine dair vehmini politika zannediyor. Örülen bir sınıf mücadelesi olmayınca umut; ideolojisiz ama sadece tepkisellikle öne çıkan kadına, eşcinsele, gence, sekülere, ezilen mezhep ve kültür mensuplarına bağlanıyor. İşçi ve emekçi yok, sermayeye ve egemene hizmet var. Bar ve meyhane sahipliği var, televizyon kanalı işletmeciliği var, yayınevcilik var, fonculuk var, emlak geliri ve konut ticareti var, tekel bayii işletmeciliği var, özel okul-etüt merkezi-dershane patronluğu var, kokteyl var, akreditasyon var, kadınların şortla gezebileceği mahalle sosyolojisi var. Sınıf yok, mücadele yok, müdahale yok, sınıf kini yok, yoldaşlık yok, bedel yok, cüret yok, kolektif yok, değer yok, tarih yok, ilke yok, çizgi yok. Esasında bu yapı ve çevrelerin ortak özelliği, kendisine gelen ya da ilişki kurduğu kişilerin sınıf kinini yumuşatıp ondan bir küçük burjuva çıkarmak.

Şimdi tekrar Semra’nın sözlerine dönersek, bir anda her şeyin değişeceği ve partisi tarafından sınıf kini yumuşatılan bireyin partisini bile tarihsel dönemeçte terk edeceği yanılgısı, temelsiz bir umudun yanılgısıdır, tartışması açılabilir. Bir sınıf var, o sınıf da kitleler de bayrak bekleyen rüzgâr gibi partisini bekliyor.

Öğretmenden, beyaz yakalıdan, plaza çalışanı sekülerden, Kadıköylülerden, cinsiyet eşitsizliğine maruz kalanlardan sınıfsız demokrasi mücadelesi dışında bir şey beklenemez. Tüm bu ve daha fazlası toplam, ancak en diptekilerin mücadelesinin açtığı yolda ilerleyebilir ama yol açamaz. Bu yüzden hesaplaşılması gereken, kitlenin örneklemini oluşturan kişilik, küçük burjuvalıktır.

Küçük burjuva, sosyal medyasında gezer, tatil yeri seçer, az bilir ama çok gösterişçidir, alkolünden ve yaşam tarzından ödün vermez, seküler efendileri otorite beller, aile denen yapıyı baskıcı ve geri bulur, tek mücadelesi özgürlük üzerinedir, duyguları moda olarak yaşar, insanlararası rekabeti kendisine motivasyon kaynağı yapar, yalnızdır, içine kapanıktır, depresif eğilimler gösterir, sabırsızdır, haz merkezlidir, uçlarda yaşar, çağın dayattığı aykırılığın rüzgârına kapılır, kurslara gider, tiyatro ve dizi can sıkıntısını gideren birer araçtır, insanları özünde zararlı bulur, başı ağrısını istemez, kolaycıdır, uçlarda yaşadığı için çok şikâyetçi olduğu kadar da abartılı güler, duygular arasında hızlı geçiş yapar, rahatından ödün vermez, dikkatsiz ve özensizdir, durumdan şikâyetçi de olsa değişimin öznesi olarak hareket etmez. Bu insan tipi, mevcut yapı ve çevreler aracılığıyla değişmez, değişemez.

Değişim, ancak disiplin ve ilkeyle gerçekleşir, o da bu solda ve kapitalist toplumun aykırı insan prototipinde yok. O, öfkesini ancak yogayla atar. Öyle olmasa kahve zinciri protestosuna eylemci profiline bakarak karar vermezdi, kendisinin yapamadığını doğanın ve politikanın boşluk tanımayan ilkesini ortaya çıkardığı tarihsel öznesi yapar.

Bizi yarına taşıyacak tek gerçek, küçük burjuvanın duygusal salınımına ve benmerkezciliğine politika örmek yerine, aşağıda verilen hayatın kaynakçasına öreceğimiz mücadeledir.

* 13 Şubat 2024 İliç Madenci Katliamı;

* 2 Nisan 2024 Gayrettepe Gece Kulübü Yangını;

* 12 Nisan 2024 Antalya Teleferik Kazası;

* 1 Mayıs 2024 Saraçhane’ye çağrı yapan tertip komitesinin alanı terk etmesi;

* 10 Mayıs 2024 Öğretmenlerin Grevi;

* 20 Mayıs 2024 Osmaniye OSB 2 İşçinin Ölümü, Ankara’da 2 İşçinin Ölümü;

* 20 Haziran 2024 Diyarbakır-Mardin Anız Yangını;

* Sayıları her gün artan motosikletli ve çekçek arabalı kâğıt toplayıcıları.

S. Adalı
27 Haziran 2024

0 Yorum: