19 Haziran 2024

, ,

Ali Şeriati: 1979 İran İslam Devrimi’nin Mimarı



Ali Şeriati, 23 Kasım 1933 günü Horasan eyaletinin başkenti Meşhed’de, oldukça dindar bir ailenin içine doğdu.[1] Dedeleri, Sabzavar’ın bir kenar mahallesinde yaşamış önemli hocalardı.[2] Bu dedelerden biri, Kaçar Şahı Nasreddin’in (1848-1896) daveti üzerine Sipahselar’daki ilahiyat merkezinde İslam felsefesi dersleri vermek üzere Tahran’a taşındı ve burada kısa süre çalıştı.[3] Ali Şeriati’nin babası Muhammed Taki Şeriati, ülke genelinde ünlü olan, herkesin bildiği bir âlim, aynı zamanda Kur’an müfessiriydi.[4]

Muhammed Taki, iki geleneğe karşı geldi. 20 yaşında geriye dönmemek üzere şehre taşındı ayrıca mollalar için kıyafet dikme işine son verdi. Ali Şeriati, modern okullara gönderildi. Önce öğretmen okuluna girdi, ardından yeni kurulan Meşhed Üniversitesi’ne kayıt yaptırdı. Okulu bitirdikten sonra devlet bursuyla Sorbon Üniversitesi’ne eğitim görmek üzere Paris’e gitti. Mezuniyeti ardından İran’a döndü ve Müslüman gençliğin önde gelen ideologu hâline geldi. Sonra ülkeden ayrılıp Avrupa’ya gitti, 18 Haziran 1977 günü gizemli bir biçimde vefat etti.

Lisedeyken babasının kurduğu İslami Hakikati Yayma Merkezi’nin derslerine katılan Ali Şeriati kısa bir süre sonra Arapça metinleri Farsçaya çevirmeye başladı. Allame Muhammed Hüseyin Kaşif Gita’nın o dönem Ortadoğu’nun Amerikalı Dostları vakfının başkan yardımcılığını yapan Gerald Ivans Hopkins’e gönderdiği mektubu tercüme etti. Mektupta Kaşif Gita Müslüman dünyanın şikâyetlerine batıya aktarıyordu.[5]

Bir yıl sonra Ali Şeriati, Abdülhamid Cevdet Sahhar’ın kaleme aldığı, sahabeden Ebuzer Gifâri’nin hayat hikâyesini Farsçaya tercüme etti. Bu kitapta Mısırlı devrimci Cevdet Sahhar, Ebuzer’i İslam peygamberinin yoldaşı ve bir Müslüman sosyalist olarak takdim ediyordu. Şeriati, kitabın başlığının altına ikinci bir başlık ekledi: Hüdaperest-e Sosyalist [“Allah’a Tapan Sosyalist”]. Burada aynı zamanda 1944’te kurulmuş olan ve aynı isimle yeraltında faaliyet yürüten bir örgüte de atıfta bulunuluyordu.[6] Tercüme metin epey ilgi gördü ve birkaç kez baskı yaptı.[7]

Bu dönemde Ali Şeriati, yaratıcı dini metinler kaleme aldı. Kur’an’ın en fazla mecazla yüklü olan ayetlerinden olan Nûr suresi 35. ayetten ilham alan ve büyük ölçüde Musaddık’ın Muvazene-ye Menfi [“Negatif Denge”] anlayışından etkilenen Ali Şeriati, kendi Mekteb-e Vasati [“Orta Yolcu Mektep”] anlayışını gündeme getirdi. Bu anlayışa göre:

“materyalizm ve idealizm arasında konumlanan İslam, gerçekçilik olarak adlandırabileceğimiz, kendine has bir yönteme sahip. İslam’ın toplumsal ve ekonomik düzeni Hüdaperesti’yi [“Allah’a ibadeti”] esas alan pratik sosyalizmdir; bu düzen, kapitalizmin yozlaşmış düzeni ile İştirakivat-e Mutlak’ı [“mutlak ortak mülkiyeti”] ifade eden komünizm arasındaki orta noktaya denk düşer. Uluslararası planda İslam, Sovyetler Birliği’nin liderliğinde hareket eden Doğu bloku ile ABD’nin liderliğinde hareket eden Batı blokunun arasında bir konum alır ve her iki blokla da ilişkisizdir. İslam saf bir ağaç olarak, ne Doğulu ne de Batılıdır.”[8]

1957’de Ali Şeriati, politik suçlamalar üzerinden hapse atıldı. Sekiz ay içeride kalan Şeriati, serbest kaldıktan sonra polisin kısa süre önce katlettiği[9] bir üniversite öğrencisinin kız kardeşiyle evlendi ve 1959 yılında Paris’e gitti.

Paris’teki çalışmaların detaylarına pek hâkim değiliz. Kendi aktarımına göre Şeriati, bu dönemde beş yıl süreyle sosyolog George Gurvitch’ten ders aldı[10], aynı zamanda İslambilimci Louis Massignon’un yakın dostu oldu.[11] Yaygın kanaate göre Şeriati, biri tarih felsefesi veya İslam tarihi biri de sosyoloji olmak üzere iki doktora tezi hazırladı.[12] Oysa biz, Farsça filoloji üzerine tez hazırladığını biliyoruz.[13] Ama tabii bu tezine İslam’la alakalı sosyolojik görüşlerini ekledi. Ama bu eklemeler ona hayran olan isimlerin iddia ettikleri ölçüde değildi.[14] Esasında Şeriati, her çiçekten bal alan, çok boyutlu bir insandı. Konuşmalarında ve yazılarında Hz. Ali’den, Ebuzer’den, Pascal’dan, Proudhon’dan ve Sartre’den vs. alıntı yapan, farklı eğilimleri olan bir insan olarak Şeriati, birçok isimden etkilenmişti.

Paris’teyken İranlı ve başka ülkelerden gelen öğrencilerin siyasi çalışmalarına katıldı. Ağustos 1962’de İran Öğrenci Konfederasyonu’nun yayın organı İran-e Azad [“Özgür İran”] dergisinin yayın yönetmeni seçildi. Aynı yılın Eylül ayında İran Kurtuluş Hareketi’nin yurtdışı bürosunun kuruluş çalışmalarına katkıda bulundu. İran siyasetini eleştiren yazılar yazan Ali Şeriati, 16 Ocak 1963 günü Şah’a karşı silahlı mücadele verecek bir çalışmanın planını hazırladı.[15] Cezayir Devrimi’ni destekledi, Patrice Lumumba’ya destek sunduğu için kısa süre hapis yattı.

Bu dönemde Frantz Fanon’un bazı eserlerini ve Che Guevara’nın Gerilla Savaşı kitabını tercüme etti.[16] İran’a dönüş hazırlığı içerisindeyken, sonrasında etkisini bir biçimde ispatlayacak olan bir devrim planı hazırladı. Bu plan, kalıpların kırılmasını, İslam’ın toplumsal eylemin yeni ideolojisi olarak takdim edilmesini, kalıplarını kırmış olanların halka yarardan çok zararı olan geleneksel liderlerden farklı bir öncülük misyonu ifa etmesini gerekli kılıyordu.[17]

1964’te ülkeye döndü. Dönüşü 15 Hordad 1342 [“5 Haziran 1963”] ayaklanmasını takip eden döneme denk geldi. Politik suçlamalar üzerinden tutuklanan Şeriati altı ay hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra Meşhed’in bir kenar mahallesinde bulunan bir lisede öğretmenlik yapmaya başladı. O dönemde Louis Massignon’un kaleme aldığı Salman Pak et les Premices Spirituelle de l'Islam Iranien [“Selman-ı Pak ve İran İslamı’nın Manevi Temelleri”] eserini basacak yayıncı arayan Şeriati, bir yandan da Tahran Üniversitesi kadrosuna dâhil olmak için uğraştı. İki girişimi de başarısızlıkla sonuçlanınca Meşhed’e döndü.[18]

1966-1970 yılları arasında Meşhed’deki Firdevsi Üniversitesi’nde hocalık yapan Şeriati’yi tanıyıp destekleyenlerin sayısı iyice arttı. Farklı üniversitelerde, camilerde ve Müslüman aydınların kurduğu Hüseyniye-i İrşad Enstitüsü’nde dersler verdi.[19]

Ondaki İslam anlayışı, ulemanın ve kitlelerin anlayışından epey farklıydı.[20] Bu anlayış, hem ulemayla hem de seküler aydınlarla çatışıyordu. Radikal bir ideolojiyi savunduğu için hükümetle de başı dertteydi. Onun eserlerinde tektanrıcılık anlayışı, bir dünya görüşü, bir ideoloji ve bir toplumsal dil olarak karşılık buluyordu. Bu da onun “İslam hilafına Batılı düşünce okullarından besleniyor, bilhassa varoluşçuluktan ve Marksizmden etkilenmiş biri” suçlamasıyla yüzleşmesi için kâfiydi.

Öte yandan, önemli bir kısmı Marksist olan seküler aydınlarsa Şeriati’ye “dile getirdiğin ilerici fikirler bin dört yüz yıllık bir düşünce okulundan edinilemez” diyerek karşı çıkıyorlardı. Şeriati, her iki kesime de karşı çıktı. Şiddetli eleştirilere maruz kalan Şeriati, bir süre sonra iki kesimi de karşısında buldu. Bir kesim kendisine “din savunucuları”, diğeri de “ilerlemenin savunucuları” adına saldırıyordu. Şeriati, zulme uğradığı için bu ilerlemenin savunucuları iddiasıyla kendisine saldıranlardan pek korkmuyordu. Halktan destek gören birinci grubun Allah’a hizmet aşkıyla kanını dökmeye hazır olduğunu iyi biliyordu. Neyse ki bu dindar kesim, ağır tedbirlere başvurmak yerine gidip babasına “oğlunla konuş, ona tavsiyelerde bulun” demekle yetindi.[21] Bu işe yaramayınca ona lanet edip “inşallah geberirsin!” dediler.[22]

Hükümetin Şeriati’yi yakından takip ettiğine hiç şüphe yok. Ama o da hem mollaları hem de Marksistleri aşağılayıp itibarsızlaştırmasından memnuniyet duyuyordu. Yanlış hesap yapan hükümet, onu nesnel planda olabildiğince kullanmak istedi. Bu sebeple, bir süre onu tutuklama yoluna gitmedi. Bu süreçte hükümet, mollaların devrimci ve muhafazakâr kanat diye ikiye bölündüğünü, çok sayıda ilerici genç mollanın Şeriati’yle ideolojik ve yöntemsel ayrıntılar konusunda anlaşamasalar bile, ilkesel düzeyde onun davasına destek sunduklarını göremedi.

1973’te İrşad Enstitüsü, devlet eliyle kapatıldı. Enstitünün kurucu üyeleri arasında bulunan Şeriati, saklanmak zorunda kaldı. Nerede olduğunu öğrenmek için devlet, babasını gözaltına aldı. Birkaç ay düşünüp taşındıktan sonra Şeriati, babası serbest kalsın diye devlete teslim oldu. On sekiz ay hapis yatan Şeriati, kendi köyü Mazinan’a sürgün edildi. Burada gizli polisin gözetimi altında yaşamak zorunda kaldı. Gene de yazmaya, hatta kamuya yarı açık toplantılara katılmaya devam etti.[23]

İran’daki yaşam koşullarına tahammül edemeyen Şeriati, Avrupa’ya gitmeye karar verdi. Gidiş sürecinin detaylarını hâlen daha bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, “hicret” sürecinde hayatı için epey korktuğu ve pek alışıldık olmayan bir güzergâhı kullandığı.[24] Ayrıca bildiğimiz kadarıyla Şeriati, oğlunun yanına gitmek için ABD’ye gitmek istedi[25], ama 19 Haziran 1977 günü kaldığı dairede cesedi bulundu. İngiliz makamları, kalp krizi geçirip öldüğünü açıklasa da destekçileri Şah’ın gizli polisince katledildiğine inandılar.

Şeriati, bin dört yüz yıl boyunca liderleri ya zalimlerin kılıcıyla ya da suikastçıların zehriyle katledilmiş olan bir geleneğe mensuptu.[26]

Mehbi Abidi

[Kaynak: Iranian Studies, 1986, Cilt 19 Sayı. 3-4, s. 229-234.]

Dipnotlar:
[1] Birçokları, Şeriati’nin Sabzavar yakınlarındaki Mazinan köyünde doğduğunu söylüyor. Ailesine “Mazinaniler” (Mazinanlılar) deniliyor. Hatta Şeriati bu ifadeyi bazen müstear ad olarak kullanıyor. Tabii hayat hikâyesini yazanlar başarılarını daha da büyük göstermek adına mütevazı bir aile kökeni bulmaya çalışmış da olabilirler. Babasının Şeriati doğmazdan çok önce Meşhed’e taşındığını dikkate aldığımızda, Şeriati’nin doğum yeri muhtemelen Mazinan köyü değil Meşhed.

[2] Bkz.: Shariati, Kavir, s. 2-29. Ayrıca Şeriati’nin babasının verdiği mülâkat: Kayhan-e-Farhangi. Sayı. 11, derginin bu nüshasında ayrıca ailenin soyağacına da yer verilmiş.

[3] A.g.e.

[4] Muhteşem bir içeriğe ve biçime sahip olan kitabı Tafsir-e Novin İran’da epey popüler oldu. Tefsir alanındaki uzmanlığının yanı sıra Şeriati, İran’daki yeni Şii hareketinin kurucularından biri olduğu için de epey ünlü bir isimdi.

[5] Collected Works. XXXI, s. 463-522. Mektup, Hopkins’in Kaşif Gita’yı antikomünist bir seminere katılma davetine cevaben kaleme alınmış. Kaşif Gita daveti geri çevirmiş, bunun yerine “komünizm Amerikan emperyalizmden daha az kötüdür” diyen bir mektup göndermiş.

[6] Bkz.: Yad Nameh Shahid Javid. s. 7-8.

[7] Col. Ill, giriş bölümü ve s. 271-72’deki dipnotlar. Ebuzer Şeriati’nin kahramanıydı.

[8] Bkz.: Col., XXXI, s. 7.

[9] ABD başkanı Nixon’ın 7 Aralık 1953 günü Tahran’a gerçekleştirdiği ziyarete yönelik protesto eylemlerinde üç öğrenci katledildi. “16 Azar şehitleri” olarak bilinen bu gençlerin öldüğü gün İran’da Ruz-e Danişçu (“Üniversite Öğrencileri Günü”) olarak anılıyor. Sonrasında yurtdışında yayımlanan 16 Azar dergisi ismini bu olaydan almıştı.

[10] Örneğin bkz.: Kavir. s. 83.

[11] Örneğin bkz.: Col. XXVII, s. 288-90 ve Kavir. s. 78-84.

[12] Babasıyla yapılan mülâkat: Kavhan-e Farhangi. Sayı. 11 ve bir destekçisinin yazdığı biyografi çalışması.

[13] Bkz.: Nikki R. Keddie, Roots of Revolution (New Haven: Yale University Press, 1981), s. 294.

[14] Hamid Algar’ın Gulam Abbas Tevessüli’nin övgü dolu Şeriati biyografisi çeviri için bkz.: On the Sociology of Islam: Lecturer by Ali Shari'ati (Berkeley: Mizan Press, 1979).

[15] Yad Nameh Shahid Javid. s. 23-26.

[16] A.g.e., s. 31.

[17] Haktab-e Mobarez. Cilt. XXIII, s. 131-48.

[18] Daha fazla ayrıntı için Şeriati’nin Totem Parasti çalışmasına bakılabilir.

[19] Bkz.: Shahrough Akhavi, Religion and Politics in Contemporary Iran (Albany: State University of New York Press, 1980), s. 143-45.

[20] Hamid Enayat, Modern Islamic Political Thought (Austin: University of Texas Press, 1982), s. 155-59.

[21] Coll. I, s. 3-41.

[22] Yezd şehrinde o dönemde özellikle bir mollanın evinde, Şeriati karşıtı en az bir toplantı düzenleniyordu. Açıktan, halk içerisinde kendisine lanet okunması durumları daha fazla yaşanıyordu. Bu olaylardan birini Şeriati hatıratında aktarır. Col.. I, s. 17-18.

[23] Toplu Eserler’in ikinci ve dördüncü ciltlerinin tamamı, yirmi üçüncü cildin önemli bir kısmı ve bazı eserleri bu dönemde kaleme alınmıştır. Bkz.: Coll.. II, s. 279. Bu dönemde katıldığı toplantılar konusunda yarıda kalan ve Toplu Eserler’in yirmi üçüncü cildinde yer alan Sohan-e Adem eserine bakılabilir.

[24] Yad Nameh Shahid Javid. s. 55.

[25] Collected Works. Cilt. I, s. 263.

[26] Burada Şii inancında önemli bir yere sahip olan “on dört masum”un ölümünden ve diğer önemli isimlerin katledilmesinden bahsediliyor. İran’da Pehlevi dönemi boyunca Tahti, Behrengi, Ahmed gibi birçok ismin “gizemli ölüm”ü de bu bağlamda ele alındı.

0 Yorum: