06 Haziran 2024

,

Küçük Han


I

Devrimci İran Üzerine Düşünceler

 

Diğer birçok yerde olduğu gibi İran’da da tarih, güneş sistemimizin baş döndürücü mekanik hızıyla kıyaslandığında görece yavaş hareket eden bir döngü dâhilinde, bir karanlık yüzünü gösteriyor bir de aydınlık yüzünü.

Çin’de olduğu gibi İran’da da bugüne ait olduğuna inandığımız keşiflerin ve kendimize ait olduğunu sandığımız kültürlerin yüzlerce yıl önce tüm inceliği ve kıymetiyle varlık imkânı bulduğunu görünce yüzümüzde bir gülümseme beliriyor. Alabildiğine şiirsel olan, o muhteşem ve derinlikli İran edebiyatı karşısında modern Türk edebiyatı, epey sönük kalıyor.

Asya’nın İspanya’sı olarak İran, her zaman dirilmeye, yerinden doğrulmaya hazır bir hâlde, yakışıklı prensini bekleyen, hem yaşlı hem de yaşlanmak bilmeyen bir uyuyan güzel.

Maalesef, İran’ın kudretini simgeleyen aslan ve ondaki pırıltılı hâli simgeleyen güneş, bugün, hep suya düşmüş umutların belli belirsiz birer alametinden başka bir şey.

Bugün İran devleti ne kudretli ne de pırıltılı.

Düne kadar komşu ülkelerin etkisi belirleyiciydi. Kesik kesik kurulan iletişimler, gelişme sürecinin ve etkilenme kanallarının işleyişinin de yavaş seyretmesine neden oldu.

Kuzey İran Rusya’nın baskısı altında. Ekonomik ilerlemedeki kesintili hâl engeller çıkartıyor karşısına. Bu baskıya yarım yamalak tedbirlerle karşı konulmaya çalışılıyor.

Güneyinde ise İngilizler, deve, at ve eşek sırtında yaptıkları yolculuklarında kendilerine epey yol bulmuşlar. Ticari faaliyetlerini güvenceli sularda yürütmeyi biliyorlar. Hindistan ve Mısır’a kıyasla burada daha da güvendeler.

Batı’da Osmanlı’daki atalet ve Jön Türklerdeki milliyetçi fikirler, İran Şiilerinin zihninde heyecana değilse bile derin düşüncelere yol açtı.

Doğu’da Büyük Britanya’nın besleyip durduğu ilkel Afganistan’ın, İngilizlerin Asya denilen coğrafyanın sınırında inşa ettikleri o büyük kaleyle, tüm özgürlüklerinin beşiği olarak Hindistan’la temas kurmasına izin verilmiyor.

Önce ekonomi, ardından siyaset kanalı üzerinden nüfuz edilen ülkeye ilkin büyük bir ticaret kervanı, ardından krala bağlı bir devlet memuru giriyor. Bu da doğalında ülke ile ilgili yürütülen nüfuz ve hâkimiyet mücadelesinde somut sonuçlar doğuruyor.

Ardından çatışmalar yaşanıyor, devamında nüfuz alanları oluşuyor, Londra, St. Petersburg veya Berlin’de İran, Avrupa siyasetinin mevcut dengeli hâlinde bir yere yerleştiriliyor. Bu kadersiz ülke, uzun yıllardır Rus düşmanı Curzon’ların büyük Almanya sevdalısı Hohenzollern’lerin ve İngiliz sevicisi Sazonof’ların kapıştığı bir yarış pistine dönüşüyor.

Yalnız kalmaktan gayrı bir isteği bulunmayan İran, bazen dost kazıklarına bazen de sert ültimatomlara maruz kalıyor. Zayıflığının bilincinde olan hükümet, etrafındaki duvarların üzerine geldiğini görüp eğiliyor, bükülüyor, anlaşmalara, akitler, tavizlerle, vaatlerle, imtiyazlarla yüklü sözleşmelere imza atmak zorunda kalıyor.

Bu sebeple İran halkının kalbine damla damla yabancılara yönelik nefretin zehri akıyor, bu da çoğunlukla bilinçsizlikle tanımlı olan yabancı düşmanlığının ortaya çıkmasına neden oluyor. Komşu Rusya’daki çar yanlısı muhafazakârlığın İran’daki halk kitlelerini uzun yıllar uyuşturmuş olduğunu, onları miskinleştirdiğini görmek gerekiyor.

Rusya’da devrimin vakti nihayet gelip çattı. Çarlık emperyalizminin yerini proletaryanın oligarşik emperyalizmi aldı. Almanya, bu mesele üzerine çalışma yürüttü. Amerikan başkanı Wilson’ın 14 maddeli ulusların kendi kaderini tayin hakkı programını gören Trotskiy, bu konuda teori geliştirmiş olan Lenin’le birlikte Reştli talebesi Küçük Han’ı devreye soktu, onu tüm devrimci yetkilerle donattı ve İran’ın kuzeyinde vatan toprağı için çalışma yürütmesi için gerekli zemini oluşturdu.

İran’ın kuzeyine gidenler, bu bölgenin nispeten daha yoksul olduğunu göreceklerdir. Pirinç eken, tarlasını biçen köylünün tek karış toprağı yoktur, toprağın tüm sahibi hanlardır. Köylü, düşük ücrete geçici süre toprağı işler ve o toprağa hiçbir zaman sahip olamaz.

Küçük Han, isyanın tohumlarını ekmek için bundan daha iyi bir yer bulamazdı. Hemen kolları sıvadı ve mevcut gidişattan memnun olmayanların içinden kendisine kadro devşirdi, köyü temel alan halk hareketinin başına geçti. Küçük Han’ın programı kısaydı ve şu hususları içeriyordu:

1. İran İranlılarındır, toprak köylünündür;

2. İngilizlerle ölümüne savaşılacak, içeride fukaranın hayatı için mücadele edilecek;

3. İran ve Türkiye arasındaki bağlar güçlendirilecek;

4. Tahran’da şahı sadakatle destekleyen ve eski Rus rejimince kurulmuş olan Kazak tugayı lağv edilecek;

5. Şahlık rejimi değiştirilecek, mutlak iktidarı ortadan kaldırılacak.

Rus Bolşevizmine yönelik destek, belirli düzeyde demagojik yurtseverlikten izler taşıyan milliyetçi programın sıçrama tahtası olarak iş görecekti.

Olayların seyri dâhilinde Küçük Han, programının detaylarını ve yüzüne geçirdiği maskeleri değiştirdi. Küçük Han, o dönemde Almanya’nın Tahran Elçiliği’yle ve Alman Casusluk Faaliyetleri Kafkas Bölgesi sorumlularıyla temas hâlindeydi.

Küçük Han 1918’de, Türkiye’yle mücadele içerisinde olan İngilizlere karşı, İran’ın kuzeyinde yeni bir cephe açmayı ve İngilizleri İran sınırından kovup Afganistan ve Hindistan’a dek uzaklaştırmayı düşündü. Bu girişimi dâhilinde belli ölçüde başarılı da oldu. Orduya benzer bir yapı meydana getirmeyi bildi. Bu ordu, daha çok gayet disiplinli olan cengeli çetelerinin meydana getirdiği birliklerden müteşekkildi. 10.000 civarında piyadeden, süvariden ve topçudan oluşan bu orduda Alman ve Rus eğitimciler ve subaylar da bulunuyordu. Bu isimler, daha çok kendi ülkelerinde değer görmemiş, zulme maruz kalmış, varolma imkânı bulamamış kişilerdi. Küçük Han’ın ordusu, teçhizatı ve cephaneyi Rus askerlerinden ve Asya cephesinden yurda dönen asker kaçaklarından temin ediyordu.

Küçük Han, altı ay içerisinde “Yeni Mekke” olarak görülen Reşt’te yeni peygamber olarak kendisine bir ordu kurdu.

Hatırladığım kadarıyla, Ağustos 1918’de, Kafkasya’nın küçük bir şehrinde yaşarken yan komşum, uzun süre Amerika’da yaşamış olan Bay S. isminde biriydi. Bu Rus mühendisinin eline bir gün o günlerde Londra’da sesi çok duyulan Bay Krasin’den bir mektup geçti. Mektupta bu kişiye, kendisinin Bolşeviklerin Kızıl Ordu’sunda cephe gerisinde mühendis olarak görevlendirildiği yazılıydı.

Bugün Almanya, hem Bolşeviklerle hem de Bolşevik düşmanlarıyla iş tutuyor. Bir yandan İtilaf Kuvvetleri’ne karşı Kızıl Ordu’yu destekliyor, bugün İran’da İngiltere karşıtı hamleler yapıyor, Küçük Han’a heyetler gönderiyor. “İran’ın Lenin’i” olarak görülen Küçük Han, Dünya Devrimi’nin İran ayağında devreye sokuluyor, İran’da devrim işini bizatihi o üstleniyor.

Küçük Han, muazzam bir otoriteye sahip. Sahip olduğu itibar, İran halkının zihnine kazınmış. Lenin, Trotskiy ve Küçük Han’ın yetenekli birer eylem insanı olarak eğittiği, beslediği ve yönettiği halk, devrimci mücadeleyi kucaklıyor.

Küçük Han, ülkedeki nüfuzunu artırmak için her türden aracı kullandı. 1917’de İngilizler, İngiltere karşıtı ajitasyon faaliyet yürüttüğü suçlamasıyla iki tarafa da eşit mesafede duran İran meclisindeki etkili vekillerden birini tutuklayınca Küçük Han da İngiliz elçisini ve İngiliz Bankası’nın müdürünü Reşt’te tutukladı ve bu iki kişinin serbest bırakılması karşılığında, o vekilin bırakılmasını ve halktan özür dilenmesini talep etti. Böylelikle Şah’a bağlı hükümetin güçsüz olduğu, her yönden İngilizlerce yönlendirildiği görülmüş oldu. O dönem Almanya yanlısı bir milliyetçi olan Küçük Han, halkının ve ülkesinin onuru denilen davayı üstlendi ve İngilizleri teslim olmaya zorladı. Ama tabii devrim yapmak için paraya ihtiyaç vardı. Yardımlar kâfi değildi. Başka yollar aradı. Mali açıdan basit kimi tedbirlere başvurdu. Sermayeye iradesini kabul ettirdi. Kuzeydeki büyük toprak sahiplerinden büyük miktarlarda haraç aldı. Hazar Denizi’ndeki gümrük noktalarını kontrol altına alan Küçük Han güçleri, eski haklarını muhafaza etmeleri karşılığında, sahil boyunca işlem yapan tüccarlardan epey tavizler kopardılar.

1918’de Enzeli’den Kazvin’e uzanan hat boyunca Küçük Han’ın sahip olduğu nüfuza bizzat şahit oldum. Hareketine mensup birçok isimle uzun sohbetler etme imkânı buldum.

Küçük Han’ın İngilizlere yönelik nefretinin ucu bucağı yoktu.

Askerleri eşkıyalıkta ustalaşmış kişilerdi. Ellerinde Rus tüfekleri vardı. Cephaneleri kâfiydi.

Bir akşam postanenin önüne bir Rus cemsesi yanaştı. Cemsenin şoförü, işlerini hallettikten sonra bir İranlının büyük bir tekeri götürdüğünü gördü. Sebepsiz yere tekerin çalındığını düşündü. Çünkü İran, otomobil veya otomobil yedek parçasının kolay bulunacağı bir yer değildi. Şoför İranlıyı durdurdu, fazla itiş kakış olmadan, elindeki tekeri kendisinden aldı.

Çok geçmeden postanenin kapısı açıldı, içeri Küçük Han’ın on adamı girdi. Tepeden tırnağa silahlı olan adamlar gayet kibardı ve sessizce bir kenarda durdular. Adamların lideri şoföre şunu söyledi:

“Bir İranlıyı tutuklamışsın, onu elinde hiçbir kanıt olmadan suçlamış, ardından da tekerleğini almışsın. Senden bu tekerleği bize vermeni istiyoruz. Eğer bu adam suçluysa, meseleyi bizzat biz soruşturacağız, cezasını biz keseceğiz, hatta belki de onu kurşuna dizeceğiz. Ama bu işi polise götürmene de izin veremeyiz. Senin ülkende de düzensizlik hâkim, git orayla ilgilen, bırak diğer ülkeler kendi düzenini kendileri sağlasınlar.”

Bu konuşmada yanlış hiçbir şey yoktu.

Küçük Han, halkı üzerinde muazzam bir otoriteye sahip. Bu giderek büyüyen otoriteyi kimse sorgulamıyor. 1918 başlarında İngilizlerin Tahran Büyükelçisi Bay Marling’in de kabul ettiği gibi, o buraların efendisi.

Bu anlamda 1920 yılı itibarıyla Tahran yolu kendisine açık.

Küçük Han, başkentte yönetici sınıflar içerisinden, bilhassa meclisteki vekilleri arasında destekçi bulacağından emindi. O dönem Moskova’daki İran Komitesi’nin hazırladığı ve beslediği propaganda faaliyetleri yoğun ve yönteme dayalı olarak sürmekteydi. Hazar Denizi sahilinden ülkenin güneyine doğru uzanan hat boyunca bu propaganda faaliyeti adım adım ilerliyor, mevziler elde ediyordu. Bu sayede Küçük Han’ın başına “adil insan”, “yoksulların dostu” ve “milletin yurtsever sesi” ibarelerinin yazılı olduğu bir taç geçirildi.

1918 güzünde Müttefik Kuvvetler’in ateşkes sonrası elde ettiği başarı, İran’daki süreci kesintiye uğrattı. Bunun üzerine Küçük Han’a destek sunan güçler geri çekilip onu terk ettiler. Ondan kurtulmak isteyen İngilizler, üzerine büyük bir birlik gönderdi. Küçük Han’ın askerleri dağıldı, yaveri öldürüldü, Gilan şehri Cengelilerden temizlendi.

Bu gelişme üzerine Küçük Han ortadan kayboldu, Afganistan’a sığındı. Ancak 1920 yılında yeni güçler ve yola koyulmak için yeni gerekçelerle yeniden sahneye çıktı.

Öncelikle şu hususu tespit etmek gerek. Her ne kadar M. Reinach aksini iddia etse de New York’ta bir dünya hükümeti var ve işliyor. Şuan dünyayı bu hükümet yönetiyor. Amerika’daki bir yatırım bankasının sahibi olan John M. Schiff, Rus ayağını kontrol ediyor. M. House, Avrupa sözcüsü. Bu adam, çok farklı sebeplerle Moskova’nın bir süreliğine Bolşeviklerin eline teslim edilmesine karar vermiş. İrlanda, Türkiye, Mısır, Hindistan ve İran ile ilgili ajitasyon çalışmalarına dair talimatlar bu sebeple Moskova imzalı. Burada amaç, Büyük Britanya’ya diz çöktürmek. Bay Lloyd George’un iyi niyetine rağmen bu yönde işaretler alınıyor. Londra’da Sovyet temsilcisi Krasin, İran’ı almaktan söz ediyor ki bu, hiç de boşuna edilmiş bir laf değil. Moskova, Asya’da çalışma yürütecek daimi ajitatörler komitesine ev sahipliği yapıyor.

İran seksiyonu, Küçük Han ve Bakû’yle doğrudan temas hâlinde. Tahran’ın üzerine yürümesi talimatı, kısa süre önce Küçük Han’a iletildi. İngilizlerin Mezopotamya’yı (Irak’ı) düşünerek geri çekildiği koşullarda yürütülen aktif propaganda üzerinden Kazak tugayı temelsiz kaldı. Hamadan dağlarında ikamet edenlerle Kuzey’deki halk arasındaki ırk temelli anlaşmazlıkla birlikte bu tugay giderek zayıflıyor ve hiç güven vermiyor.

Küçük Han’ın adamları Tahran ve Luristan’da gayet iyi iş çıkartıyorlar. İkna çalışmaları, ajitasyon-propaganda faaliyetleriyle birlikte epey başarı elde ettiler. Küçük Han’ın İngiliz yanlısı İran hükümetine karşı dillendirdiği sloganlar sonuç verdi. İngilizlerin Batum’u sessizce boşaltması, Hazar sahillerinden ve kuzey İran’dan çekilmesiyle birlikte İngiltere’nin İran’daki itibarı beş paralık oldu. Bir cenge girip kaybetse bundan daha iyiydi.

Diğer yandan, Küçük Han’ın hareketi İrlanda ve Hindistan’daki hareketlerle, Kemal Paşa’nın milliyetçi hareketiyle birçok yönden koordineli hareket ediyor.

*  *  *

II

Küçük Han Olarak Bilinen Mirza Küçük

(Hayatı ve Yaptığı Çalışmalar)

 

Cengeli ülkesinin yeni peygamberi, şuan 38 yaşında. İran’ın kuzeyinde doğmuş olan bu adam etine dolgun ve uzun bir adam. Uzun siyah sakalları, ışıl ışıl parıldayan siyah gözleri, demirden iradesini yansıtan çelikten bir bakışı var. Bilgili bir insan olarak Küçük Han, kendinden geçmiş, züht hayatı yaşayan bir sofu, hayalci bir milliyetçi ve kendi vatanının hürriyeti için mısralar dizen bir şair.

Reşt’te doğdu. Babası Mirza Büzürk, Mirza Abdulvahab Mustafi isimli zengin bir adamın yanında kâtip ve işletme müdürü (Farsçada “Mirza”) olarak çalışıyordu.

İran halkının çoğunun okuryazar olmadığı koşullarda bu eğitimli azınlığa mensup aile sayesinde muhasebe, posta hizmetleri ve yazışmalarla ilgilenme imkânı buldu.

Küçük Han’ın gençliği Reşt’te geçti. O görseniz bu utangaç, itaatkâr ve içe dönük çocuğun büyüyünce o bildiğimiz kişi olacağına asla inanmazdınız. 16-21 yaşları arası dönem hayatının en iyi dönemiydi. Reşt’te Hacı Hasan’ın medresesine gitti. Caminin yanındaki bu okulda Arapça öğrendi, güçlü bir dini eğitimden geçti. O yaşlarda Avrupalıların zulmüne dair her şeyden ve herkesten nefret etmeyi öğrendi.

Dört-beş yıl eğitim gördüğü bu okulda ateşli bir yurtsever hâline geldi. Onu ileride tanımlayacak olan milliyetçiliğin tohumları o günlerde atıldı.

Doğu’da tüm okullar, tek bir insan hayatının eğitim için yeterli olmadığı bilgisi üzerine kuruluydu. Bu derin zihinde biz Avrupalılara ait kavram ve görüşlere yer yok. Durgun, pasif ve geçmişe bağlıymış gibi görünse de burada bir Yunan filozofunun sözü her yanda işitiliyor: “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir.”

Bu okul yılları Mirza Küçük Han’ı epey etkiledi. Toplumsal ve politik görüşleri buralarda filizlendi. Okul arkadaşları iki kampa ayrılmışlardı: bir taraf bağnaz, dindar, muhafazakâr, şeriata birebir bağlı, diğer taraf ise ileri görüşlü ve moderndi. Özgürlükçü fikirlerin etkisine giren Küçük Han, zamanla diğer arkadaşlarını etkilemeye başladı.

O dönemde anayasaya dayalı rejim kurulması fikriyle birlikte toplumsal düzlemde geçerliliği olacak yeniliklere imza atmak isteyen gençler, bir araya gelmeye başladılar. Önce gizli yapılan bu toplantılar, etkisini sonrasında açıktan ve herkesi kucaklayacak şekilde büyüttüler.

21 yaşındayken eğitimini tamamlayan Mirza Küçük Han, zamanla özgürlük arzularının gerçekleşmesi gerektiğini gördü.

Anayasacı fikirlerin zemin kazandığı dönemde bu fikirleri büyük bir coşkuyla benimsedi.

1903’te İran’da bu toplumsal devrimin ilk nüvesi tepeden müdahaleyle de olsa gerçekleşme imkânı buldu. Şah Muzafferiddin daha çok zayıf bir konumda olduğu için, İran’da anayasanın hazırlanmasını istedi. Meclis açıldı. Tüm İran şehirlerinde, ülkenin tüm düşünce merkezlerinde politik dernekler kuruldu. Bazıları meclisten yanaydı, bazıları da ona karşıydı.

Mirza Küçük Han, yeni kurumlara açıktan ve tüm coşkusuyla destek verdi. Ama bu kurumların ömrü çok uzun olmadı. Bir buçuk yıl geçtikten sonra yeni Şah, Muhammed Ali, genç politik partilerdeki ateşi ve coşkuyu kontrol edemeyeceğini gördü ve meclisi kapatmaya karar verdi.

Meclis bombalandı, üyeleri tasfiye edildi. O dönemde Mirza Küçük Reşt’teydi.

Bu olayın neticesinde beyaz terör dönemi başladı. Herkese zulmedildi. Meclisteki partiye destek veren birçok insan, ülke dışına kaçtı, çoğu Rusya’ya gitti.

Mirza Küçük de bu insanlardan biriydi. Tek kuruş parası ve eşyası olmadan, iki arkadaşıyla birlikte Tiflis’e gitti. İki arkadaşından biri olan Mirza Hüseyin Kazmayi, sonrasında anayasacılar hareketinin önemli isimlerinden biri hâline geldi. İlerleyen süreçte zengin bir adam, bu üç gencin maddi ihtiyaçlarını karşıladı.

Sürgündeyken, birkaç ay sonra, İran’ın kuzeyini yeniden alevler sardı. Tebriz’de Settar Han ve Bager Han liderliğinde devrimci bir hareket ortaya çıktı.

Rusya’ya sığınan ve İran’daki özgürlükçü harekete mensup olan isimler arasında Mirza Kerim Han ve Muaz Sultan isimli kardeş ve bir de Nusretü’l İslam isimli bir başka bir kişi daha vardı. Nusretü’l İslam o dönemde Tiflis’te kalırken diğer iki kardeş Paris’e geçti. Bir süre burada kaldıktan sonra Tebriz devriminin arifesinde Tiflis’e döndü.

Devrimci toplantıların gerçekleştirildiği bu dönemde terör eylemleri gerçekleştirilmeye karar verildi.

Alınan karar uyarınca dört İranlı genç, Reşt’e gönderildi. İkisi tutsak düştü, diğer ikisi kaçmayı başardı, böylece plan suya düşmüş oldu.

Ardından İranlı devrimciler, Gürcistan ve Ermenistan’daki Rus devrimcilerine katıldılar. Mirza Küçük Han’ın o günlerde yaşadığı Reşt’te devrimci faaliyet içine girme kararını oyladılar. Kerim Han, bu çalışma için elindeki mücevherleri sattı, evini ipoteğe verdi, gerekli parayı harekete temin etti. Plan dikkatle yürürlüğe kondu. Gerekli hazırlıklar yapıldı. Sayıları 17 ilâ 20 civarında olan devrimcilerin oluşturduğu örgüt Reşt’e geldi. İlk girişim başarısız oldu. Onlarla birlikte hareket eden Küçük Han, kendisine bağlı 150 devrimciyle gidip Reşt’teki Türk elçiliğine sığınma talebinde bulundu. İktidar partisi, elçiliği yirmi gün kuşatma altında tuttu. Elektrik ve suyu kesilen elçiliğin yetkilileri ve devrimciler teslim olmak zorunda kaldılar. Güvenli bir yere götürülecekleri sözü üzerine elçilik binasından çıktılar.

Mirza Küçük Han, bazı arkadaşlarıyla birlikte kaçtı. Gizli propaganda faaliyetlerine devam etti. Sonra da gidip Muaz Sultan’ın birliklerine gönüllü mücahid olarak yazıldı.

Askeri faaliyetlerine başlamış olan bu birlikler mevziler elde ettiler, bir süre sonra da Kazvin şehrini ele geçirdiler.

Yıl 1907’ydi.

Kazvin’i alan askerlerden biri de Mirza Küçük Han’dı.

Bu yeni devrimci aşamada isyancıların önde gelen liderlerinden biri sonrasında “general” unvanını aldı.

Sayıları beş bini bulan askerler, Tahran’a kadar uzanan bölgeyi ele geçirecek bir güce ulaştı. Küçük Han, gönüllü olarak dâhil olduğu bu devrimci ordunun neferiydi.

İsfahanlı birkaç Bahtiyari, devrimcilerin safına katıldı. Artık güçlüklerin aşılacağı, Şah’ın tahttan indirilip yeni bir sarayın inşa edileceği, meclisin yeniden açılacağı dönemin kapısı aralanmıştı.

Mirza Küçük, Muaz Sultan’ın birlikleri içerisinde bir yıl daha kaldı. Muaz Sultan, Tahran’ın ele geçirilmesi ardından Serdar Mohi ismini aldı.

Nihayetinde, mütevazılığı, cesareti, namusluluğu, adil oluşu ve gösterdiği sebatla liderlerinin dikkatini çeken Mirza Küçük Han 100 kişiden oluşan bir birliğin başına getirildi. Tahttan indirilen şah güneye kaçtı, yeni bir saldırının hazırlıklarına başladı. Mazenderan eyaleti yakınlarında ağır bir yenilgiyle yüzleşen şah, ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

İç savaş süresince askeri meziyetleri ve cesaretiyle öne çıkan Mirza Küçük Han, Bendercez’de yaralandı. Döşünden iki kurşun yiyen Mirza, Rus elçiliğine bağlı bir kişinin evine götürüldü. Oradan da dostları tarafından Bakû’deki bir hastaneye yatırıldı. İyileşene dek burada kaldı. Ameliyat esnasında kurşunlardan biri çıkartılamadı.

Ayaklanır ayaklanmaz Reşt’e, oradan da Tahran’a geçti. Bir süre Şahabad isimli bir kasabada yaşadı.

İşsiz kaldı. Politik niyetlerine dair kafa yordu, dini pratiği üzerine oturup düşündü.

Dünya savaşından üç yıl önce yeni bir yola girdi. İslam Birliği Partisi’nin aktif bir üyesi hâline geldi. Partinin bir amacı da Şiilerle Sünniler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaktı.

Mirza Küçük Han’daki yabancı düşmanlığı daha da güçlendi. Özellikle Ruslara ve İngilizlere karşı husumeti daha da derinleşti. Ona göre, İngilizler güneyden, Ruslar kuzeyden gelip ülkenin gelişimine mani oluyor, nüfuz için mücadele yürütmek suretiyle, İran’ı mahvediyorlardı. Mirza kararını verdi, bu güçlerle mücadele edecekti.

Ülkenin bu iki düşmanına karşı gerilla savaşı yürütmek her zaman aklında olan bir fikirdi.

Cengel bölgesinin bakir ormanlarına çekilme planı üzerinde düşünmeye başladı. Burada kuracağı isyancı süvari birliklerinin başına geçecek, ülkeyi kuzeyden fethedecek, yabancıları İran’ın kutsal toprağından kovacaktı. Aldığı yaranın sonucu at binmesi pek kolay olmadığı için bu süvari birliği planı bir miktar revize edildi. Hâlen daha tedaviye ihtiyacı vardı. Masaj tedavisi gören Mirza, özellikle dostu Nesir’in yardımlarıyla planı yürürlüğe koyacak seviyeye geldi.

1915’te Mirza Küçük Tahran’dan ayrıldı, Cengel ormanlarında yaşayan halkın liderleriyle görüşmek için Reşt’e gitti.

Hacı Ahmed Esmai isimli bir lider, kendisiyle anlaştı. İki isim, askeri birlikleri organize etmeye başladı. Hatta Enzeli-Reşt yolu üzerinde Rus konvoylarına ve askerlerine saldırmaya başladılar. Bu durum Almanya’nın işine yaradı ve Almanlar, bu durumdan kısa sürede istifade ettiler.

Mirza’nın kuvvetleri ufak ufak büyüdü. Sayıları giderek arttı. Özellikle Almanların etkisiyle hareket güçlendi. Devrimci hareketin amacı, dağılmakta olan Rus askerlerinin direncini kırıp onların gerisin geri ülkelerine kaçmalarını, böylece, bulundukları cepheyi boşaltmalarını sağlamaktı.

Neticede Mirza’nın çocukken gelişen karakteri ve fikirleri olayların seyri dâhilinde, yerin altından yüzeye çıkma imkânı buldu.

Tüm isyanların, savaşların ve birçok önemli toplumsal gelişmenin yaşandığı berzah olarak Kuzey İran, Reşt’in evladı Küçük Han’ı bağrına bastı, başına milliyetçi bir hale geçirdi. Bu hale sayesinde Küçük Han, Alman parasından da Bolşeviklerin yol açtığı dalgadan da istifade etme imkânı buldu.

*  *  *

III

İran’da Olayların Seyri

 

Dünya savaşı, halkın hayatının toplumsal, ekonomik, ahlaki ve maddi veçhelerinde farklı gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. Her türden araç kullanıldı. Düşmanların zayıfları her şekilde istismar edildi. Düşman, halkların yararlanma imkânı bulduğu huzursuzluklarla yüzleşti.

Tarım toplumu olarak Rusya’da yaşanan Bolşevik devriminin de Rus cephesinin gerisinde, İran’da yaşanan milliyetçi devrimin de ardında Almanlar vardı. İngilizler de bu hamleye karşı Almanya’daki bitkinlikten istifade edip bir devrimin fitilini ateşlediler.

Eskiden normalde bir yüz yıl içerisinde cereyan eden olaylar, beş yıl içerisinde gerçekleşti. Sanki yirmi kez gerilmiş bir yayın tüm basıncını tüm bedenler, ruhlar, toplumlar, devletler ve hükümetler hissediyor gibiydi.

Devrimci fikrin gelişme imkânı bulduğu bir yer de çile çeken İran’dı. Küçük Han, bu sürecin son aşamasıydı. Reşt ve Mazenderan arasında uzanan Cengel bölgesindeki ormanlarda gerilla mücadelesi denilen kılıcı dövdü. Yola çıkarken epey güçlük çeken Küçük Han, milliyetçilerle ilişki kurdu. İki dostunu Nusretü’l İslam’ın Kum’daki evine gönderdi ve kendisinden tüfek ve cephane istedi.

Tahran’dan ayrılan milliyetçi örgüt, Kum’a çekildi. 1915’i 1916’ya bağlayan kış aylarını burada geçirdi. Örgütün içerisinde otuz vekil, molla, dükkâncı, birkaç bakan, etkili partili isimler bulunuyordu. Farklı şehirlerdeki jandarma birliklerinin katıldığı bu rüşeym hâlindeki ordu, süreç içerisinde birkaç topa ve yirmi civarında makineli tüfeğe kavuştu. Basit bir eğitimden geçen örgütün örgütsel yapısı kısmen zayıftı ve daha çok duygusal coşku üzerinden hareket ediyordu. Küçük Han’ın isteklerine hemen cevap verilemiyordu. Birçok şeyden mahrum olan hareket, ihtiyaçlarını gidermek adına yüzünü Almanya ve Türkiye’ye döndü.

Almanya, İranlı milliyetçilere destek sundu, sürece tüm gücüyle müdahale etti. Müttefiki Türkiye de desteğini esirgemedi. On bin kişilik bir ordu kuruldu. Gerekli eğitimle ve teçhizatla donatıldı. Nizamü’s Sultan liderliğinde geçici hükümet kuruldu.

İsfahan, Kirmanşah, Kum ve Hamadan’da saldırılar düzenlendi. Gerçek muharebeler içine girildi. Rüzgâr, pek milliyetçilerden yana esmiyordu. 1916 sonuna doğru yenilgilerle yüzleşen milliyetçi güçler, Hamadan-Kirmanşah arasında uzanan dağlara çekildiler. Geçici hükümet, faaliyetlerini buradan yürüttü. Bakanlar kurulu ilk toplantısını burada yaptı. Tüm isyancılar, devletin başında şahın bulunduğu ılımlı bir anayasacı hükümetin kurulmasına onay verdiler.

Bu hareketten en çok da Almanya istifade etti. Ancak o dönemde başka yerlerle meşgul olduğundan, Almanya, buraya yönelik desteğini asgari düzeyde tuttu. Kışın sonuna doğru milliyetçiler, Türklerin harbiye nazırı Enver Paşa’nın teftiş için İstanbul’dan geldiği Bağdat’a çekildiler. Bu temas sayesinde Türkiye ile ittifak kurdular. Almanya, desteğini açıktan dile getirdi. Türklerin desteğiyle güçlendirilmiş olan milliyetçi ordu, yeni saldırılar gerçekleştirdi. Bu hamlesi neticesinde Hamadan’ın eşiğine dek ulaştılar.

Niyetleri Tahran’a ilerlemekti. Bu dönemde Küçük Han’a birkaç yüz kadar tüfek ve mermi teslim edildi.

Fakat Irak’taki gelişmeler, kimsenin ummadığı bir yola girdi. Türkler Bağdat’ı kaybedince İranlı milliyetçiler, Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar. Kerkük, Musul ve Halep’e çekildiler. Partinin liderleri İstanbul’a gitti, 15-16 tanesi Berlin’e geçti. Habibullah Han ve kardeşi bu isimler arasındaydı.

Küçük Han, Rus Devrimi’nden istifade etti. Saklandığı dağlardan ayrıldı. Dağılan, cepheyi terk eden Rus ordusunun silahlarını topladı. Böylece birçok topa, tüfeğe ve mermiye sahip oldu. Kendisindeki milliyetçilik eğilimi izin verdiği ölçüde Bolşevik hareketten yararlandı. Ardından, Rusların yerini İngilizler aldı. İngiliz güçleri, Küçük Han’a bağlı çetelere ellerindeki teknik imkânla saldırdılar. Bu saldırılarda uçaklar, zırhlı araçlar ve toplar kullanıldı.

Küçük Han’a bağlı savaşçılar, saldırılar neticesinde sağa sola dağıldılar. Önemli bir kısmı Cengel bölgesindeki Fuman’a kaçtı. Bir yıl sonra Küçük Han Afganistan’a gitti, ardından geri döndü. Güçlerini yeniden topladı. Kısa süre önce Enzeli’de Bolşeviklerin inşa ettikleri yeni isyancı hareketin açtığı yoldan ilerleyen Küçük Han, Ermenistan ve Azerbaycan sınırına dek uzanan bölgeyi ele geçirdi.

“Sosyalizmin Cizvitleri” olarak Bolşevikler, amacın araçları meşrulaştırdığına inanan bir hareket olarak, ilkin en güçlü örgüt kabul ettikleri Küçük Han’ın örgütüyle temas kurdular. Ama sonra milliyetçiliğin burjuva bir önyargı olduğunu söyleyerek, Küçük Han’a sırtını döndüler. Neticede Avrupa gazetelerinde “Küçük Han hükümetinin devrildiği”ne dair haberleri çıktı.

İran tarihinin bir dönemi daha kapanıyor. Bu noktada yeni bir dönem başlıyor. Küçük Han’ın kişiliği, milliyetçi arzularını gerçekleştirmek için kullandığı Alman parası sayesinde yüceltilmişti, bunu görmek gerekiyor.

Küçük Han, aynı zamanda Bolşevik hareketi de kullandı. Böylelikle gerekli silahlara, teçhizata ve cephaneye kavuştu. Oysa Küçük Han, İran’ın geleceğini temsil eden bir isim değildi.

Halkının saygısıyla, kabulüyle, bağlılığıyla ve hürmetiyle kuşatılmış bir isim olarak Küçük Han, ileride belki bir serdar, bir komutan olabilir. Ülkenin yüce lideri olmayı hak ediyordur. Ama o, gelecekte ne şah olabilir ne de önemli bir politik figür hâline gelebilir. İran’ın özgürlüğü için parlayan güneşin bir parçası o. Ama Küçük Han, bu destanda ne İtalyan devletinin kurucusu Giuseppe Garibaldi olabilir ne de ülkenin siyasi birliğini sağlayan Cavour Kontu Camillo Benso. O, işgalci Hristiyanlara karşı Müslüman cihadına öncülük eden, dini bir zihniyete sahip olan, hür ve savaşçı bir yurtsever olarak, İtalyan milliyetçiliğinin şairi Silvio Pellico olmaya yazgılı isim.

Ona devrimin arifesinde destek sunmuş olan, onun itidalli politik yaklaşımına kızan Bolşevikler, bugün kendisine savaş ilân ettiler. Bugün dalgalar yükseliyor. Süreç ilerliyor. İran, yakın gelecekte yeni krizlerle yüzleşecek gibi görünüyor. Mısır ve Hindistan’daki din adamlarından oluşan kastları gibi İran’daki hanların oluşturduğu imtiyazlı sınıflar da yakında gücünü yitirecek.

Bunlar olurken, eskiden New York’ta bulunan, bugün Londra’da faaliyet yürüten o Büyük Konsül, hizmetkârı İngiliz başbakanı eliyle Küçük Han hareketini dünyayı kasıp kavuracak ateşi tutuşturmak için kullandı.

Bu koşullarda, Londra’da çıkan Morning Post gazetesi, Temmuz 1920 boyunca “Dünyadaki Huzursuzluğun Sebebi” başlıklı makaleleri böylesi bir ciddiyetle ve kapsamla yayımlanmış olmasına rağmen, bu yazıların dünya basınında neden makes bulmadığını insan merak ediyor.

Marçenko
Paris 1920

[Kaynak: Revue du monde musulman [“Müslüman Dünya Eleştiri Dergisi”], Eylül-Aralık 1920, Cilt 40-41, s. 98-116.]

0 Yorum: