22 Haziran 2024

,

Modern Faşizmin Truva Atı: Dijital Distopya

 

Bıçaklanmışız. Üstümüzden otomobiller, yıllar, cuntalar, faşizm ve reklamlar geçmiş.

 

Acımasız, konformist, açgözlü, rekabetçi bir bireycilik kapitalizmin DNA’sına kayıtlıdır.

“Hazcı depresyon”: Kapitalist heyulanın, insanları gerçekten de ahlaki çerçeveden yoksun bir çöle -her geçen gün daha fazla- fırlattığına kimsenin şüphesi yok.

Elbette -kavramın en genel çağrışımıyla- “yabancılaşma”nın hesaba katılması gereken başka katmanları da var.

Guy Debord, Gösteri Toplumu’nda her geçen gün daha fazla derinleşen bu yabancılaşmanın bir başka boyutunu tespit etmişti: “Modern üretim koşullarının hâkim olduğu toplumların bütün yaşamı, devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. Dolaysızca yaşanmış her şey bir temsile dönüşür.” Toplum, “imgelerin dolayımı”ndaki “yaşamdan yoksun” bir “sahte dünya”ya evrilir. Debord’a göre yabancılaşma çok uç bir noktaya varmıştı:

“Hâkim ekonomik sistem yalnızlaştırma üzerine kuruludur; sistem, döngüsel bir yalnızlık süreci üretmek üzere tasarlanmıştır. Yalnızlık, teknolojinin dayanağıdır ve buna mukabil teknoloji de yalnızlık üretir; arabadan televizyona kadar gösteri sisteminin önümüze sürdüğü bütün mallar, aynı zamanda ‘yalnız kalabalıklar’ yalıtılmışlığını tahkim etmek için sistemin kullandığı silahlardır”.[1]

Bu oldukça zengin bir diyalektik formülasyondur. Maddi unsurlar imge içerisinde çözünür: “Gösteri, tamamen imge haline gelene kadar birikmiş bir sermayedir.”

Süreç, tam da Marx’ın “meta fetişizmi” şeklinde adlandırdığı; ancak muhtemelen hayal bile edemeyeceği bir gelişmeyi imliyor. Aynı şekilde, gösterinin modern bilgi teknolojisi tarafından çoğaltılma biçimi de sanki Debord’u bile hayrete düşürecek bir eşikte:

“Her şey gösteriye dönüşebilir. Tıklama hızıyla sonsuz çeşitlilikte görüntü oluşturulabilir. Görüntüler saniyeler içinde dünyanın dört bir yanına gönderilebilir. Milyarlarca insan aynı anda veri iletiyor. Milyarlarcası da bu verileri alıyor.

Roma yönetici sınıfı, kalabalığı yatıştırmak için ‘ekmek ve sirkleri’ kullanmıştı. Modern yönetici sınıf ise spor müsabakalarını, devlet törenlerini, ünlülerin düğünlerini, anma etkinliklerini, uluslararası zirveleri, müzik festivallerini sonsuz bir elektronik gösteri dizisi olarak önümüze koyuyor. Sürekli büyüyen, anında erişilebilen, şahsi yollarla seçilen, hiç çaba gerektirmeyen elektronik bir eğlence yelpazesi sunuyor tüm bunlar. Ekranları akla gelebilecek her türden saçmalıkla doldurdular. İnsanı nevrotik huzursuzluğundan, düşük özsaygısından, yabancılaşmış iç boşluğundan yakalayarak avlamanın peşindeler. Zengin, güzel, şık, zarif, seksi, saygın olmaya yönelik suya düşmüş arzular, bu sayede onları tatmin edecek bir meta kataloğu keşfediyor.

Sosyal medya da bir gösteri-performanstan ibaret: Narsisistik teşhirler, havai fişekler, popüler bir şeyleri ıskalama korkusuyla yaşayanlar, sürekli telefonlarını kontrol etme ayinleri… Kolektif kendini tüketim gösterisi…”[2]

Bütün bu tespitlere bir de şunu eklemek gerek: Sosyal medya, nevrotik gösteri düşkünlüğünü ve yabancılaşmayı arş-ı âlâya çıkardı. Sayısız analist; insanların sınıflı toplumda takmaları gereken maskeleri, üstlerine nasıl boyun eğmeleri gerektiğini, kurumsal değerlere nasıl riayet etmeleri gerektiğini, bürokratik normları nasıl içselleştirmeleri gerektiğini, kıyafet kurallarına nasıl uymaları gerektiğini, nasıl pozitif bir imaj yaratabileceklerini vb. ele aldı.

Amerikalı sosyolog Erving Goffman, insanların sentetik bir kişilik yaratmaya ve pazarlamaya, bir sahnedeki aktörler gibi sosyal oyuncular olmaya zorlandıklarını; hatta bireyin geriye görünüşten başka bir şeyin kalmayıncaya dek tümden imaja dönüşme sürecini anlatmıştı.[3]

Goffman, temelde başkalarının benliğe dayattığı roller ve performanslarla ilgileniyordu. Bugünse durum çok daha karmaşık: Sosyal medyadaki algoritmalar tarafından belirlenmiş, tıklama yemli imge karmaşasına ayak uydurmaya çalışan bir benliğin kendisine dayattığı birtakım roller ve performanslar söz konusu.

Nihai yabancılaşma bu değilse nedir: İnsanların kendilerini tüketim gösterilerine dönüştürmesi. Modern faşizm, doğal olarak bu dijital distopyanın psişik yatağında büyüyor.

Yusuf K.
22 Haziran 2024

Dipnotlar:
[1] Guy Debord, Gösteri Toplumu, Ayrıntı Yayınları, 2012, Çev.: Ayşen Ekmekçi.

[2] Neil Faulkner, Tırmanan Faşizmin Kitle Psikolojisi, Yordam Kitap, Çev.: Utku Özmakas, 2024.

[3] Erving Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu, Metis Yayınları, Çev.: Barış Cezar, 2018.

0 Yorum: