21 Haziran 2024

,

Arap Baharı Liberalleri Sinvar’dan Neden Nefret Ediyor?


Arap coğrafyası bağlamında liberalizm, aynı anda farklı eğilimleri kucaklayan bir ideoloji olarak, şişirilmiş ve karmaşık bir dizi anlama sahip. Genel teorik çerçeve dâhilinde liberalizm, üç genel yaklaşım üzerine kurulu: ekonomide piyasanın özgürlüğü ve finansal küreselleşme, kişisel özgürlükleri içeren, otoriteye ve toplumun dini değerlerine karşı bir anlayış olarak laiklik, son olarak da sandığı ve demokrasiyi temel alan siyaset anlayışı.

Bu üç yaklaşım üzerinden Arap liberalizmi, politik otoritenin ve gücün desteğini alan iki yapıya ayrıştırmak mümkün: ilkini Körfez ülkeleri desteklerken, demokrasi anlatısı ve ideolojisi etrafında dönen ikinci yapının arkasında ABD, en azından yeni muhafazakârlar var. Bu liberalizm, STK’ların, kalkınma fonlarının, Avrupa ve Amerika’daki kurumlardan gelen bağışların desteğini alıyor.

İlk kesime mensup olanları, Körfez ülkelerinin prenslerinin ve şeyhlerinin desteğini aldıkları için “liberal prensler” olarak nitelemek mümkün. İkinci kesim ise Arap Baharı liberallerinden oluşuyor.

Bu “Arap Baharı liberalleri” terimi, duygusal ve nostaljiye atıfta bulunan yapısıyla, “Bahar”ın estetik niteliklerini içeriyor. 2011 sonrası yaşanan olaylara tanık olanlar, politik şiddet momentinde hepimizin tutuklandığını, yalnız bırakıldığını, dostlarımız tarafından şehit edildiğimizi, başkalarının hapse girmediğini gördüler. O kurulan sahnede hepimizin yaptığı en önemli gözlemse o insanların canlarını feda edebilmesi, inandıkları fikirler ve düşler için sonuna dek gidebilmiş olmaları idi.

“Arap Baharı liberalizmi”, romantizme batmış bir terim. Bu hâliyle, eleştiriden muaf tutuluyor. Zira ona yönelik eleştiri, canlarını feda etmiş kişilere yönelik bir saldırı ve onların yaptıklarının inkârıymış gibi görülüyor. Oysa Batı basınının dilinden dökülmüş bir terim olarak “Bahar”, yapısal kusurlara sahip. Kimse, bu coğrafyanın özerk ve özgül yapısını dikkate almıyor.

2005’te de Beyrut gösterileri aynı şekilde değerlendirilmişti. Sonra bu “Bahar” terimi, Ocak 2011’de altmışlardaki “Prag Baharı”na atıfla kullanılmaya başlandı.

Son on yıl içerisinde “Bahar” terimi destek gördü, benimsendi. Büyük paraların akıtıldığı ağlar, fonlama programları ve politik destekler üzerinden Arap aktivistler, demokrasiyi bir tür ideolojik doktrin olarak benimsediler. Selefiler için din neyse bu aktivistler için de demokrasi oydu.

Selefiye göre mesele, ortada din diye bir şeyin olmaması. Bu koşullarda Selefi, çözümü bir vakitler varolmuş, kimsenin bilmediği ütopik devlete ve İslam toplumuna işaret etmekte ve onlara geri dönmekte buluyor.

Arap Baharı liberalleri de demokrasiyle bu şekilde ilişki kuruyorlar. Onlar için de mesele, demokrasinin yokluğu, çözümse ütopik devlet olarak Batı toplumlarına bakmakta, demokrasinin ta kendisinde.

Buradan da Batı demokrasisinin sunduğu imaj, propaganda ediliyor, bu Batı demokrasisinin burada yinelenmesi politik hedef olarak belirleniyor, buradan da Batı’dan maddi destek alınıyor. Dolayısıyla, “Arap Baharı liberalleri”, bu Batı demokrasisine ait imajı ve demokrasi putunu Avrupalılara kıyasla daha fazla muhafaza etme ihtiyacı duyuyorlar, çünkü bu liberaller, varoluşlarını bu putun varlığına bağlamışlar. Politik projelerini bu imaj üzerinde kurmuşlar.

Bugün Filistin, liberal demokrasinin krizinin kaynağı. İfade hürriyetinden insan haklarına birçok konu başlığını temel alan Batılı politik propaganda, boşa düşüyor. Oysa Filistin davası değil bunu yapan. Aktivistler demokrasiyi vaaz ederlerken, Filistin kıyıya köşeye fırlatılıyor, yok kabul ediliyor, çünkü o, Batı’nın çiziklerini, defolarını açığa vuruyor. Arap Baharı aktivisti, yüzsüzlükle, Filistin meselesini demokratik çözümlere dâhil ediyor ve “Önce Arap dünyasında sonra Filistin’de demokrasi inşa edilsin” diyor.

Bugün Filistin, sahneye aktif bir şekilde geri dönüyor. Bu geri dönüş, rastgele ve tesadüfi bir gelişme değil.

Tarih, Yahya Sinvar’ı Arap coğrafyasının ve Batı sömürgeciliğiyle mücadelenin gördüğü en zeki devrimci stratejistlerinden biri olarak kaydetti.

2018-2019’da Gazze’ye dönüş yürüyüşlerinin gerçekleşme imkânının bulunup bulunmadığı sorusuna, yürüyüşün stratejik bir amacı bulunduğunu, barışçıl araçların kullanılmasının nedeninin dünyadaki ve liberalizm, demokrasi, insan hakları gibi değerlerdeki çelişkileri açığa çıkartmak olduğunu söyleyerek cevap verdi.

Sinvar, Filistin’in bu dünyanın ve değerlerinin dışında tutulduğunu gayet iyi biliyordu. O, Filistin’in görevinin, liberalizmin yalanlarına karşı birden fazla sahneye sahip olan, sistem dâhilinde işleyen tarihsel süreçte çalışma yürütmek olduğunun, bu mücadelenin temelde Filistin’in ve Arapların kurtuluşu için verildiğinin bilincindeydi.

Sinvar, bu gerçeği hiç gizlemedi. Çıktığı bir yayında “terimizle kanımızla tüm dünyayı ve yalanlarını faş edeceğiz” dedi.

Sinvar, Arap liberallerinin putlarını, tüm o yaklaşımlarını gözlerine soktu. Çıkıp o yayında halkta karşılık bulan sloganlarla konuştu, halka hitap etti. Filistin’in hedefini ortaya koydu. İşte Arap Baharı liberallerini tam da bu konuşma tarzı rahatsız ediyor. Liberaller, bu konuşmaları halkın duygularına temas ettikleri için “popülist” buluyorlar, elitizmden uzak kabul ediyorlar.

Sinvar, konuşmalarında tüm halkın gerçekliğini değiştirecek politik projelerden bahsediyor, liberal ise bir bireyci olarak, halkın ve milletin durumunun değişmesini istemiyor, sadece kendi durumunun ve yaşam tarzının değişmesini istiyor.

Aynı şekilde, Sinvar, kıyafeti ve görünüşündeki doğallık ve sadeliğiyle, halkın hikâyelerini anlatan diliyle aktivistlerin, kültür salonlarının, demokrasi konferanslarının ve akademinin kaliteli damak tadına hiç uymuyor, gustosuna yakışmıyor. Filistin’in kampta yetişmiş evladı olarak Sinvar, o gururlu hâli, öfkesi ve irticalen konuşması ile birilerini hep rahatsız ediliyor. Bu vasıfları onun karalanmasına neden oluyor.

Yıllar önce Sıddık’ın dediği gibi Sinvar’ın amacı, bahsi edilen “sahneleri ateşe vermek”. O “Tufan” için yapılan stratejik hazırlıklar dâhilinde, iç savaşın, kimlik çatışmasının, siperlerin üzerindeki indirgemeci kılıf olarak “zulme karşı demokrasi mücadelesi” denilen tehlikeli dili kesip atmak istiyor. Bir milletin imkân ve becerilerinin yok edildiği koşullarda Sinvar, Filistinlilerden kenarda durmayıp eyleme geçmelerini, Araplar arasındaki bölünmenin aşılması için çalışmalarını istiyor. Filistinlilerin Siyonizme ve Batı sömürgeciliğine karşı Arapların mevcut durumunu düzeltme girişiminde öncü rolü üstlenmesini talep ediyor.

Sinvar’ın öncülük ettiği tarihsel sürecin amacı, liberalizmin propaganda düzeyinde dillendirdiği yalanları Batı’nın yüzüne vurmaktı. Bu liberalizmin diline doladığı, “Siyonizm demokrasinin bu coğrafyadaki vahasıdır” yalanına Arap Baharı liberalleri de inanıyor. Liberaller, o korumaya çalıştıkları demokrasi fikrini Arap siyasetine büyük kurtuluş söylemi üzerine kurulu sloganlarla enjekte etmek istiyorlar. Arap liberalleri, Ümmü Gülsüm’ün “Filistin’e Giden Tek Yol Var” şarkısından beri, gerçekçilik ve Batı çatısı altında bulunmuş çözümlerden başka bir şey söylemiyor.

Araplar arasındaki ayrışmayı ortadan kaldırmak için Arap Baharı liberalleri, sınıfsal ve kimliksel nefretlerinden arındılar. Buna karşılık, Yahya Sinvar, sadece “Filistin’i terk etmeyin. Kolektif kurtuluşumuz için birleşin. O birliğin adı Filistin’dir” dedi. İşte bu yüzden liberaller, Sinvar’dan nefret ediyorlar, biz de tam da bu sebeple seviyoruz onu.

Musa Sedat
20 Haziran 2024
Kaynak

0 Yorum: