28 Mayıs 2022

,

Fusako Şigenobu: Ucu Açık Devrim

21,5 yıllık hapis hayatının ardından Fusako Şigenobu, bir ay sonra hürriyetine kavuşacak. Kızı May Şigenobu’dan bu vesileyle annesini anlatmasını istedik. Annesini enternasyonalist dayanışmanın timsali olarak takdim eden May Şigenobu, yazısında Japon Kızıl Ordusu’nda önemli sorumluluklar almasını sağlayan faaliyetlerinden ve Filistin kurtuluş mücadelesinde aktif rol üstlenmek için Beyrut’a gidişinden bahsediyor.

* * *

8 Kasım 2000 günü soğuk ama güneşli bir sabaha uyandık. Beyrut’taki üniversitede arkadaşlarımla sohbet ediyor, ilk derse girmeye hazırlanıyordum. O sırada telefon çaldı. Telefondaki kişi, şifreli bir ifadeyle, “ailen iyi mi?” diye sordu. Bu, hiç de yabancı olmadığım sesin söylediklerinden sonra birden, ailemden birinin başına bir şeyler geldiğini düşündüm. Ne kadar çabalasam da ne derslere kulak verebildim ne de arkadaşlarımın sözlerine. Sonunda içimi kemiren kaygıya teslim oldum ve haber kanallarından bir şeyler öğrenmek için eve koştum.

Aceleyle televizyonu açtım. Gözlerimi ayırmadan, uydudaki tüm haber kanallarını dolaştım. Sonra, o en çok korktuğum resim belirdi ekranda. Japon Kızıl Ordusu’nun lideri olan annem tutuklanmıştı.

Yaklaşık bir ay annem gözaltında tutulup sorgulandı. Bu tutukluluk süresince annem kaldığı hücrede, anne kız birlikte yaşadığımız gizli hayatımızı anlatan, iki yüz sayfalık bir rapor kaleme aldı. Bu sayede, 27 yıl boyunca belgesiz ve devletsiz bir kişi olarak yaşadıktan sonra, Japon yurttaşlığı hakkını kazanabildim. Sonrasında bu rapor, Seni Doğurmaya Bir Elma Ağacının Altında Karar Verdim (2001) adıyla kitap olarak yayımlandı. Devamında annem, hapishanede başka kitaplar da kaleme aldı.

Fusako Şigenobu, 28 Eylül 1945 günü Tokyo’nun Setagaya semtinde dünyaya geldi. Aynı ay içerisinde Japonya, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ardından, ABD ordusuna teslim oldu.

Fusako, sıradan bir çocukluk yaşadı. Yoksulluğun kıskacındaki Japonya’da yaşayan bir ailenin dört çocuğundan üçüncüsüydü. Ailesi, eğitimli ve imtiyazlı bir aileydi. Babası, I. Dünya Savaşı sonrası Budist tapınak okullarında gönüllü öğretmen olarak çalışmış, sonrasında Japon İmparatorluğu Ordusu’na asker olarak alınmıştı. Baba, orduda Japonya’nın Asya’da genişleme amacıyla gerçekleştirdiği savaşların rantını yiyen, vurgunculuk yapan politik elitlere karşı isyan etme hazırlığı içerisindeki milliyetçi subaylar grubuna katılmıştı. Ardından, baba, bu gruba girdiği için cezalandırılıp o dönem Japon sömürgesi olan Mançurya’ya sürgüne gönderildi. Fusako’nun çocukluk döneminde babasının milliyetçi faaliyetleri tüm ağırlığını günbegün hissettirdi, neticede Fusako, siyasetten uzak durdu.

Liseden mezun olduktan sonra Fusako, Kikkoman ismindeki bir çokuluslu şirkette çalışmaya başladı. Ömür boyu çalışacağı bir işe girmiş olan Fusako, beyaz yakalı olarak ülkesindeki imtiyazlı kesimin bir üyesi hâline gelmişti. Ama onun bu şirkette çalışmasındaki asıl amaç, üniversiteye gitmekti. Akşamları işe, gündüzleri okula giderek, hem politik ekonomi hem de tarih bölümünü bitirdi.

Meiji Üniversitesi’ne girdiği gün Fusako’nun hayatındaki olağan akış kesintiye uğradı. Okulda eğitim ücretlerindeki ani artışı protesto etmek için gerçekleştirilen bir oturma eylemine katıldı. Hem çalışan hem okuyan bir genç olarak bu eylem, onun hayatını doğrudan etkiledi. O günden sonra öğrenci eylemleri içerisinde yer almaya başladı. Bu eylemlerin ardında, ilk başlarda kampüs içi meselelerle, işçi haklarıyla ve yoksullukla ilgili çalışmalar yürüten, ama sonrasında Vietnam savaşı karşıtlığını, Japonya-ABD arasında imzalanan güvenlik anlaşmasına yönelik itirazı, aynı zamanda küresel anti-emperyalizmi ve antikapitalizmi esas alan radikal yeni sol aktivizme evrilen Zengakuren [Tüm Japonya Öğrenci Özyönetim Dernekleri Federasyonu] isimli öğrenci dernekleri birliği vardı. 1969’da Fusako, Kızıl Ordu Fraksiyonu’na (RAF) girdi. Örgüt içerisinde hızla yükselen Fusako, Uluslararası İlişkiler Bürosu başkanı oldu.

1970 yılında, tüm dünya genelinde herkesin Amerika’nın Vietnam’da yürüttüğü savaşa odaklandığı bir dönemde Fusako, Japonya’da bulunan bir Arap ile tanıştırıldı ve ondan İsrail yerleşimci sömürgeciliğine ve işgaline karşı Filistinlilerin verdiği mücadele hakkında bilgiler aldı. Bu kurulan ilişki, her şeyi değiştirdi. O günden sonra Fusako, hayatını Filistin mücadelesine adamaya karar verdi. Lübnan’da Filistinlilerle dayanışma ilişkileri kurdu, Japonya’daki dostlarına ve yoldaşlarına hangi alanda mahir olurlarsa olsunlar, Filistin’le dayanışma içerisine girmesi çağrısında bulundu.

Japon Kızıl Ordusu, Japonya’da ve başka ülkelerde yürüttüğü silâhlı mücadele ve dünya genelinde kapitalistlerin ve emperyalistlerin çıkarları aleyhine olan askerî operasyonlarla biliniyor. Bu operasyonlar, çoğunlukla insan kaçırma ve rehin alma biçimini aldı. Ama örgütün insanî yardım, sanat ve halka destek pratiklerini esas alan çabalar aracılığıyla Filistin halkıyla tutarlı ve etkili bir dayanışma ilişkisi kurduğunu bilen pek kimse yok.

Fusako, ilkin gidip, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin halkla ilişkiler bürosu olarak kullanılan Hedef dergisinin bürosunda, yayın yönetmeni Gassan Kenefani ile birlikte çalışmaya başladı. Yaptığı çalışmalarla Japonların Filistin davasına sunduğu desteği artırmaya, bunun için Lübnan’da sahada olan biten konusunda Japon solcuları bilgilendirmeye çalıştı. Ayrıca Fusako, Lübnan’a gelen Japon gönüllülere gerekli lojistik desteği sundu, onlarla ilişkiye geçecek Filistinlilerle Japon gönüllüler arasındaki bağı kurdu.

Mülteci kamplarında klinik açmak amacıyla bazı Japon doktorlar Lübnan’a gittiler. Bazıları buralarda akupunktur eğitimi verdi. Bu çalışmalara ressamlar, tiyatrocular ve yazarlar katıldı. Bu yazarlar, Kenefani gibi önde gelen Filistinli yazarların yazılarını tercüme ettiler veya onlarla ilgili yazılar kaleme aldılar. Japon Kızıl Ordusu bugün kimi STK’ların yürüttükleri işlerin sorumluluğunu üstlendi. Onu STK’dan ayıran temel husus ise sahip olduğu ideolojiydi ve tüm bu işleri gönüllü olarak yapıyor oluşuydu.

Sonrasında yeraltına çekilmek zorunda kalsalar da birçok Japon, Kızıl Ordu’nun çalışmalarına ve onun tıp, sanat, kültür, medya ve edebiyat gibi alanlarda dayanışma amaçlı yürüttüğü çalışmalara gizli ya da açık desteklerini sunmaya devam etti.

Fusako, 1972 yılında FHKC’nin Lydd havalimanında düzenlediği operasyondan kısa bir süre sonra yeraltına geçmek zorunda kaldı, çünkü eyleme üç Japon da katılmıştı. Bu eylem sayesinde İsrail hükümeti de FHKC’nin Wadie Haddad liderliğinde gerçekleştirdiği eylemlerde Japon eylemcilerin de yer aldıklarını öğrenmişti. Artık tüm Japon devrimcilerinin İsrail devletinin suikast listesine girme ihtimali mevcuttu.

İnterpol’ün Fusako ile ilgili olarak hazırladığı tutuklama müzekkeresi, esasen FHKC’nin 1974’te Japon gönüllülerle birlikte gerçekleştirdiği dış operasyonlardan birinde, Lahey’deki Fransız büyükelçiliğinde rehin alınan kişilerden birinin, bir eylemcinin Fusako olduğuna dair iddiasını temel alıyordu. Sonrasında bu tanığın yanlışı ortaya çıkmasına rağmen, İnterpol’ün müzekkeresi yürürlükte kalmıştı.

Ama aslında Fusako Japonya’da tutuklandığında, ilk başta, iki kez sahte pasaport hazırlamakla suçlandı. Savcı, sonrasında onu daha uzun süre hapiste tutabilmek için Lahey operasyonunu gündeme getirdi. Altı yıl süren (2001-2006) mahkeme boyunca, savcı hiçbir somut delil öne süremedi, bunun yerine, suçlamalarını eski Japon Kızıl Ordusu üyelerinin sorgulanması neticesinde alınan ifadelere dayandırdı. Hâkim karşısına çıkan iki tanık, bu ifadelerin kendilerine zorla imzalattırıldığını ve imzalamaları konusunda kendilerine şantaj yapıldığını söyledi.

Annem, doğrudan ya da dolaylı olarak içinde yer almadığı bir operasyon üzerinden suçlandı ve yirmi yıla mahkûm edildi. Ama hapiste 21,5 yıl kaldı. Üstelik bahsi edilen operasyonun gerçekleştirildiği dönem Haddad ile birlikte çalışan Leyla Halid gibi isimler de annemin operasyonla bir alakasının bulunmadığını söylemişlerdi. Eyleme katıldığına ilişkin elde somut hiçbir kanıt olmamasına rağmen hâkim, “taksirle adam öldürme teşebbüsü”nün bulunduğuna hükmetti.

Altı yıl süren davanın neredeyse tüm duruşmalarına katıldım, mahkeme salonunda onca gazeteci ve muhabir gördüm, ama buna rağmen mahkeme sürecinin çok az haberi yapılabildi. Fusako, “komplo kurma ihtimali” suçundan yargılandığı süreçte, “demokratik adalet” maskesi takan politikleşmiş bir savcılık makamından başka bir şey yoktu karşımızda.

Kimliğimi saklama gereğinin ortadan kalktığı dönemde ben, bir yandan da annemle ilgili, mensubu olduğu devrimci sol örgüt, Japon Kızıl Ordusu ve onların Filistin’in kurtuluşu davasına bağlılığı konusunda devletin desteğinde onlarca yıldır sürdürülmekte olan propagandayla cebelleşmek zorunda kalacağım bir yola girdim.

O yolda benden annemin eylemlerini kınamam istendi. Yaşayabilmek için buna mecburdum çünkü. Kimliğimi açık ettiğim o an, tüm hayatımı tayin etti. Dünya genelinde milyonlarca insan, devlet desteğinde yürütülen ve annemi “terörist” olarak yaftalayan propagandaya inanıyordu, ama ben, annemin kızı olarak onun gerçekte ne olduğunu biliyordum.

Sadece bana değil, tüm halklara, bilhassa ezilen halklara yönelik sevgisini ve bağlılığını ilk elden tecrübe ettim. Onu gerçekte nelerin harekete geçirdiğini, onun ne için fedakârlıkta bulunduğunu biliyorum. Çoğunlukla gücün, paranın ve açgözlülüğün yön verdiği bir dünyada çok az insanın bağlı olduğu ideallerinin bilincindeyim. Bana sadece iyi kalpli olmayı öğretmedi, tüm ayrımcılık biçimlerin zulüm olduğunu ve bu zulümlere son vermek için çalışmak zorunda olduğumuzu da öğretti.

Başka insanlarla dayanışma içerisinde olduğunu ifade etmeye çalışan bir yabancı olarak annem, her zaman bana bir devrimci ve bir anne olarak yaşadığı hayatın kendisine sürekli bir şeyler öğrettiğini söylerdi. Nihayetinde ideolojinin tek başına yeterli olmadığını, ailenin, sevginin, yoldaşlığın ve dayanışmanın da devrimci mücadelenin aynı ölçüde önemli unsurları olduğunu görmüştü.

“Sevgi, hepimizin ortaklaştığı temeldir… Yoldaşlarımız ailemizdir.”

[Seni Doğurmaya Bir Elma Ağacının Altında Karar Verdim isimli kitabından]

Solun sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı ideolojik arka planından beslenen, çalışmayı seven bir politik eylemci olarak annem, devrimin ideolojik çerçeveyle kısıtlanmaması gerektiğini, devrimin kapsayıcı hayatî tecrübeler aracılığıyla başkaları ile birlikte yaşanması ve uygulamaya dökülmesi gerektiğini anlamıştı.

Dünyayı değiştirecek eylemlilik biçimleri değiştikçe annem de değişti. İttifaklar farklılaştı, halk hareketleri yeni araçlar elde etti. O günden bugüne tek değişmeyense İsrail’in Filistin’deki yerleşimci sömürgeci pratiği, saldırıları Filistin halkına karşı uyguladığı ayrımcılık ve bu zulme karşı dayanışmanın her türden biçimiyle birlikte verilen mücadeledir.

77 yıllık ömrünün 28 yılını yeraltında, 21,5 yılını hapiste geçiren annem Fusako, 28 Mayıs 2022 tarihinde özgürlüğüne kavuşacak.

Japonya’da sadece 26 yıl yaşadı. Alışması gereken çok şey var. Kapaması gereken ara çok fazla. Ziyaret edilmesi gereken onca dost, mekân ve hatıra… Birçok dostu ve ahbabı maalesef aramızda değil. Beni asıl endişelendirense, toplumun kendisine acımasızca davranacak olması ve her türden saldırıyla yüzleşme ihtimali. Neticede bu toplum, onu hâlen daha “terörist” olarak görüyor.

Ama ben, bir yandan da geleceğe çeviriyorum yüzümü, o uzun sürecek geleceğe bakıyorum, onun çok sevdiği vatanını birlikte keşfedeceğimiz günleri dört gözle bekliyorum. O gelecek ve eskiden olduğu gibi gene birlikte saatlerce siyaset tartışacağız, birlikte, dünyada genelinde hüküm süren zulümle, eşitsizlikle ve adaletsizliklerle mücadele etmek için dayanışma amaçlı çalışmalarımıza devam edeceğiz, bu uğurda başkalarını bilgilendirme amaçlı insanî yardım faaliyetlerinde yer alacağız.

May Şigenobu
13 Nisan 2022
Kaynak

0 Yorum: