Ne
vakit oluşan bir acil durum dâhilinde bir despotik rejim kurulup anayasadan
kaynaklanan güvenceler askıya alınsa, Faşizm döneminde Yahudilerin başına
gelenlerden de görebildiğimiz kadarıyla, insan kategorisi bağlamında belirli
bir ayrımcılığa gidilir, bir kesim, bir anda doğal seyri içerisinde ikinci
sınıf yurttaşlar hâline gelir.
Bugün
gündeme gelen yeşil pasaport denilen uygulamanın icat edilmesindeki amaç da
budur. Bu pasaportun amacı, nesnel bilimsel kesinlik yerine kişisel inançlar
uyarınca insanlar arasında ayrımcılık yapmaktır. Oysa bilim sahasında aşıların
güvenliği ve verimliliği konusunda sürmekte olan tartışma, henüz sona ermiş
değildir. Bu konuda kimi doktorların ve bilim insanlarının dillendirdikleri,
ilgili aşıların alelacele ve yeterince teste tabi tutulmadan üretildiğine dair
görüşleri, asla göz ardı edilemez.
Gelgelelim,
aşı olmaya karşı çıkan ve bu noktada kendi hür fikri ve sağlam temellere
dayanan kanaati üzerinden aşı olmayan insanlar, alınan kararla toplumsal
hayattan dışlanacaklar. Bu anlamda aşı, yurttaşlar arasında ayrımcılığa yol
açacak bir tür politik-dinî simgeye dönüştürülüyor. Bu ayrımcı tutumsa en iyi
ifadesini “yeşil pasaportla toplumu aşı olmayanlardan arındıracağız” diyen, bu
açıdan faşist bir lafzı diline dolayan bir siyasetçide buluyor. Sorumsuzca
edilmiş bu lafta adı geçen “yeşil pasaport”, esasında bu pasaporta sahip
olmayanların koluna takılan, (geçmişte Nazilerin Yahudilere taktığı) sarı
yıldızlı bandı ifade ediyor.
Bu,
sahip olduğu politik ağırlığı küçümsenemeyecek bir olgudur. Asıl mesele,
ayrımcılığa tabi tutulan bir kesimin oluşturulduğu ülkenin nereye doğru
evrildiği, o ülkede insanların ikinci sınıf yurttaşlarla birlikte nasıl
yaşayacağıdır.
Ayrıştırma
ihtiyacı, toplum kadar eski bir ihtiyaçtır, ayrıca demokratik olduğu iddia
edilen toplumlarımızda bile belirli ayrımcılık biçimlerine tanık oluruz, ama bu
fiili ayrımcılık biçimleri, kanun üzerinden yaptırımlarla karşılanırlar ve
kabul edemeyeceğimiz bir tür barbarlık olarak görülürler.
Giorgio Agamben
16 Temmuz 2021
Kaynak
* * *
Bir
önceki metinde, yeşil pasaport denilen uygulamanın yürürlüğe girmesi sonrası
olağan toplumsal hayat pratiğinden dışlanan yurttaşların nasıl hukuka aykırı
bir biçimde ayrımcılığa maruz kaldığını ortaya koymuştuk.
Bu
ayrımcılık zaruridir ve yapılan işlemin neticesinde öngörülmüş ve hesaplanmış
bir sonuçtur. Buna karşın, tüm toplumun sahip olacağı düşünülen bu yeşil
pasaportun yürürlüğe sokulmasındaki asıl gayenin yurttaşları dışlamak olmadığı
iddia edilmektedir.
Oysa
hükümetlerin bu tür yöntemlere başvurmasındaki ana gaye, yurttaşların her
türden hareketi üzerinde anlık ve sınırsız kontrol tesis etmektir.
Yeşil
pasaport, Sovyet rejiminin kendi sınırları dâhilinde yürürlüğe koyduğu,
herkesin bir şehirden diğerine geçişini düzene sokmaya çalışan pasaportu
andırmaktadır. Bugünkü örnekte kontrol daha da kapsamlıdır. Zira burada asıl
mesele, konsere, sinemaya, veya restorana giderken bile pasaportunu göstermek
zorunda olan yurttaşların her türden hareketi ve eylemi ile alakalıdır.
Çelişkili
bir yaklaşım dâhilinde sisteme kaydolmamış, pasaportu bulunmayan yurttaş, yeşil
pasaportu olana kıyasla daha özgür olacaktır. En totaliter rejimlerde bile
emsali bulunmayan bu uygulama dâhilinde gösterilere katılacak, isyan edecek
herkes, bu uygulama üzerinden soruşturulacak, izlenecek ve kontrol edilecektir.
Çin’in
pandemi sona erdikten sonra bile izleme ve kontrol sistemlerini kullanmaya
devam edeceğini açıklaması önemlidir.
Şurası
açık ki yeşil pasaportta mesele sağlık değil, nüfusun kontrol altına
alınmasıdır. Sisteme kayıtlı olanlar bile er ya da geç bu gerçeği bizatihi
idrak etme imkânı bulacaklardır.
Giorgio Agamben
19 Temmuz 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder