Mesih Alinejad, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake
Sullivan’la birlikte [Temmuz 2021]
Amerikan
emperyalizmi yürüttüğü proje kapsamında, dünya genelinde bir geçerliliğe sahip olabilmek
adına, farklı aksanlara, yazı dillerine ve siyasetlere sahip yerli muhbirlerin
ve komprador aydınların desteğine ihtiyaç duyuyor.
Beyaz
erkeklerin ve kadınların desteğini arkasına alan proje, söylem bağlamında hep
aynı düzeyde otoriteye sahip olamıyor. Fakat emperyalizmin hedefe koyduğu
kültürlerdeki ve ülkelerdeki konuşma tarzları ve kullanılan dil, şarkiyatın
konusu hâline geliyor, egzotik bir şeymiş gibi takdim ediliyor ve yürütülen proje
bağlamında onay görüyor. Yerli muhbirler, hâkim konuşma tarzını ve dili yetkili
kılıp tasdiklemek suretiyle, kendine yabancılaşma sürecini tamama erdiriyorlar.
Böylece kimse, artık aslında onların emperyalizmin dilini kullandığını
görmüyor.
Yerli
muhbirleri ortaya çıkartan bu proje, tabii ki Avrupa sömürgeciliğinin ve Amerikan
emperyalizminin tarihinde yeni tanık olduğumuz bir şey değil.
Afrika
için verilen kavgadan Asya’nın fethi için verilen mücadeleye, oradan Latin
Amerika’nın yağmalandığı sürece kadar beyaz adam, hep yerli halkı ikna etmek
zorunda kaldı. O, hep yerli halkı kendi tarihini yapabilecek kudrette olmayan, fail
dahi olamayacak zavallılar olarak gördü.
Edward
Said’in tespit ettiği biçimiyle, Şarkiyatçılık projesi, söz konusu rızayı imal
etmek için bir araç olarak kullanıldı. Fakat emperyalist fetih sürecinin saldırgan
bir üslupla tüm dünyayı kuşatmasıyla, dünyayı fethetme pratiğinin insanı
özgürleştirme kılıfı altında takdim edilmesi için kullanılacak ideolojik mekanizmanın
önemini artırdı.
Bugün
Amerika’nın gerçekleştirdiği emperyalist müdahalelerin ana hedefleri
sıralanırken, ulusal güvenlikle ilgili çıkarların yanında, insan hakları ve
kadın hakları gibi başlıklar da sıralanıyor.
Hirsi
Ali, Azer Nefisi, İrşad Menci gibi isimler, Amerikan emperyalizminin insanî bir
gayeyle hareket ettiğini, dolayısıyla, bu türden hakların onun görev tanımının
bir parçası olduğunu söylüyorlar.
Amerikan
ve Avrupa pazarına seslenen bu isimler, İran’daki kadınların haklarını (Nefisi),
Afrika’da uygulanan kadın sünnetini (Hirsi Ali) veya İslam coğrafyasında gey ve
lezbiyen haklarını (İrşad Menci)[1] sert bir dille eleştiriyorlar, ama bu
yanlışların düzeltilmesi yetkisini, bu yanlışlardan etkilenen toplumların
değil, bu ülkelere yabancı olan okurların ve onların seçtikleri devlet
yetkililerinin ellerine teslim ediyorlar.
Ekim
2004’te New York’ta İranlı kadın hakları aktivistlerini ağırlayan, farklı
çevrelerden birçok ismi misafir eden bir etkinlikte, her masaya Azer Nefisi’nin Lolita’yı Tahran’da
Okumak isimli romanın birer nüshasının konulduğunu gördüm. Ayrıca kitapların
yanına, üzerinde dayak yemiş Afrikalı bir kadının resminin bulunduğu bir kartpostal
iliştirilmişti. Kartpostalda, bu ve benzeri kadınların kurtulması için bu
ülkelere müdahale edilmesini, bunun için de kartpostalın imzalanıp Dışişleri
Bakanı Colin Powell’a gönderilmesini söyleyen bir mesaj bulunmaktaydı. Bu kartpostalın
dağıtıldığı gün itibarıyla Amerika’nın Afganistan’da gerçekleştirdiği kıyım
üçüncü yılına, onun bir suçlu olarak girdiği Irak’taki işgal, birinci yılına
girmişti.
Frantz
Fanon’un devrimci mirasını bugünün olaylarıyla zenginleştirmenin en iyi yolu, sermayeyi
sürekli yeniden icat edip duran, ona ait ideolojik mekanizmanın işleyiş
tarzları konusunda her daim uyanık olmaktır.
Bugün
her kültürün birbirini etkilediği çokkültürcülük ortamında, sermaye, yeni
hâkimiyet biçimlerine ihtiyaç duyuyor. Bu çağda yurtsuz ve ruhsuz yerli
muhbirler, söz konusu hâkimiyetin önündeki engelleri kaldırmak için uğraşıyorlar.
Onlar, aslında bir vakitler ırkçı şarkiyatçıların işini üstlendiler.
Bugün
sömürgeciliğin nispeten daha gelişkin olan bir aşamasına tanıklık ediyoruz. Küreselleşme
aşamasında kapitalizm, daha gelişkin koşullara sahip oldu. Bu anlamda o, artık
yeni bir ideolojik dile ihtiyaç duyan yeni hâkimiyet biçimlerine sahip.
Dolayısıyla
bugün saldırının hedefinde olan siyah ya da esmer, Yahudi ya da Müslüman, herhangi
bir rengin ideolojik hâkimiyetini, yaşanan saldırı karşısında
fetişleştirmemeliyiz.
Neticede
sermaye denilen şey renk körüdür, cinsiyetlere eşit mesafededir. O, sadece
mallarını ucuza üretip en uygun pazara, en fazla miktarda satmak ister. O ürünleri
kimlerin satın aldığı, kimlerin sattığı, kimlerin kâr elde ettiği, bu berbat
döngünün yol açtığı sonuçların çilesini kimlerin çektiği, sermayenin umurunda
değildir.
Yerli
muhbirlerin emperyalist projeye sundukları hizmet de o döngüde kullanılıp
atılacak bir maldan başka bir şey değildir. Yerli muhbirler, emperyalizm için
kullanılıp atılacak tuvalet kâğıdı rulosudurlar.
Hamid Dabaşi
[Kaynak:
Brown Skin, White Masks, PlutoPress, 2011, s. 36-37.]
Dipnot:
[1] Bkz.: Irshad Manji, The Trouble with Islam Today (New York: St
Martin Press, 2004). Gey Enternasyonali’nin kapsamlı bir eleştirisi için bkz.: Joseph
Massad, Desiring Arabs (Şikago: University Chicago Press, 2007). Massad’ın
konuyla ilgili röportajı için bkz.: İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder