17 Kasım 2022

,

CEO


İstiklâl Caddesi’nde patlayan bomba sonrası yazılan TKP bildirisinin ana muhatabı, EMEP.[1] Son seçim ittifakına girmediği için “paylanan” EMEP’e, “bu bomba senin yüzünden patladı!” deniliyor, bu sallanan terör sopası ile EMEP, hizaya getirilmeye çalışılıyor. Mustafa Yalçıner, eleştiriyi seziyor ve yazısında “TKP’yi tatmin edecek olan nedir?” sorusunu soruyor.[2] O sorunun cevabı şu olabilir: “EMEP’in TKP önünde diz çöküp özür dilemesi ve onun ittifakına dâhil olması.” Zira, “İlkesiz ittifaklar, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar ve herkesin herkesle sözde dost olabileceği bir siyaset iklimi bu türden olayları davet etmektedir” cümlesi, hem EMEP, hem de bir yanıyla altılı masaya işaret ediyor. Çünkü ilke de kapı da pazar da TKP’nin malı.

Aynı EMEP, 1991’deki PKK saldırısı sebebiyle 1996’daki Emek Demokrasi Özgürlük İttifakı’nda yer almadı. SİP (TKP) ittifaka dâhil oldu, çünkü o günlerde ilkeli duruş gereği, “bu coğrafyada terörün bir siyasal araç olarak” kullanılmadığına hükmetmişti. Seçim sürecinde EMEP, SİP’in (TKP’nin) Ankara’da yaptığı mitinge, bu örgüt söz konusu ittifakta yer alıyor diye saldırdı. Aynı EMEP, on yıl sonra vekil pazarlığına girişti, HADEP’le ilişki kurdu, meclise girdi. Kimlerin isteği üzerine girişildiği açıklanmayan bu vekil pazarlıklarının sürdüğü günlerde EMEP’li bir arkadaş, “Kürtlerle ittifak kurulduğu gün partiye istifamı vereceğim!” diye bağırıyordu özel sohbetimizde.

Sonrasında yönetmen olan bu arkadaşa, sus payı niyetine, Erdal Eren belgeselini çekme görevi verildi. Reklâm mantığı ile ele alınan işin sonunda CV zenginleşti, cepler doldu. Aynı arkadaş, sonrasında (doğal olarak) reklâmcı oldu. İşler almaya başladı. O ara yaptığımız bir sohbette, “Artık para Kürtlerde. Onlarla iş yapıyorum” diyordu. Bu arkadaş, artık Kürt’ten daha Kürtçü, HDP’den daha fazla HDP’ci olmuştu! Şimdilerde kurtuluşu Metaverse’te arıyor…

O Erdal Eren belgeseli öncesi yapımcısı ve yönetmeniyle yapılan tartışmada, bir EMEP’li yönetici, “TDKP’yi boşuna kurmuşuz. TİP olmalıydık” diyordu. Bugün partisinin başkanı, İngiliz İşçi Partisi’nin koltuğunun altına girip, işçi grevi ziyaret ediyor. Buranın işçisini satan sendikacıyla kol kola giriyor. Buranın liberal partisi veya sosyal demokrat partisi olsun diye uğraşılan CHP’nin başkanı ise İngiliz tefecilerinden para dileniyor. EMEP, Ali Babacan’ın ekonomik programını savunan, destekleyen bir ismi gazetesinde uzun süre tutabiliyor. “IMF programından çıkılmamalıydı” diyen Selin Sayek Böke ile EMEP konferans konferans geziyor. Sular, buralarda karışıyor.

* * *

2007 momenti sonrası gelen emir üzerine TKP’li olan Orhan Gökdemir’i eski örgütünden gençler, bir seminer için Ankara’ya davet ediyorlar. Akşam öğrenci evine gidiliyor. Orada Gökdemir, “bana otel niye tutmadınız?” diyerek, genç yoldaşlarını azarlıyor. Tencere kapak uyumu, gayet yerinde. TKP, tam da ona uygun bir yapı.

Çünkü örgüt, doksanlarda bir konferans düzenliyor, siyasi bürodaki isimlerin tanıtıldığı bir broşür basılıyor. O broşürde, liseyi özel kolejde tamamlamış kişilerin okullarının adları eksiksiz verilirken, nasılsa kazara araya sızmış olan bir düz lise mezunu üyenin lisesinden hiç bahsedilmiyor. Çünkü bu parti, özel kolejde ve Anadolu lisesinde okuyanlara sekiz, düz liselilere bir saat eğitim verilen bir yer. “Bu neden böyle?” diye sorulduğunda ise “bize o kolejliler ve Anadolu liseliler lazım” deniliyor. Çocuklarını kolejlerde okutan şeflerin yönettiği TKP, işçiden, yoksuldan, halktan nefret etmeyi, tiksinmeyi tüm sola öğretti, öğretmeye devam ediyor.

* * *

TKP denilen şirketin CEO’su Kemal Okuyan, komünist ve işçi partilerinin 29 Ekim’de Havana’da düzenlediği toplantıda cümle âleme akıl verme, ahkam kesme imkânı buluyor.[3] Orada “tüm insanlığı tehdit eden Kovid pandemisi”nden söz ediyor. “Tüm insanlık” denilince kapitalizme ve emperyalizme dair teorik birikim berhava oluyor, hükmünü yitiriyor. Yitirsin diye bu tabir kullanılıyor. Emperyalistlerin kurumlarına hiç sorgulamadan iman eden, inanan Okuyan, ülkesine gelince çıkınındaki antiemperyalizm masallarını anlatıyor.

CEO, o pandeminin başladığını söyleyenlerin işaretiyle eve kapanıyor, gene onların işaretiyle evinden çıkıp maskesini indiriyor. O kadar bilimci, aydınlanmacı ve ilerlemeci olmasına karşın, bu CEO, başka tekellerin CEO’larının, onlara bağlı sağlık kurumlarının başındaki memurların ağzından dökülenlere, teknokratların emirlerine hemen itimat etme ve inanma gereği duyuyor.

Okuyan, o kapitalistlerin pandemiyi ekonomik ve politik düzlemde fırsata çevirip kullandığını söylüyor. Böylelikle, kendisini ve partisini de kullandığı gerçeğini örtbas edeceğini sanıyor. O kapitalistlerin kurumları ve devletleri ne dediyse yapan Okuyan ve partisi, bilim zırhının arkasına saklanarak, o kapitalizme hizmet ettiği gerçeğini gizlemeye çalışıyor.

CEO, klasik bir reformist olarak, burjuvazinin ve kapitalizmin düşürdüğü, yere bıraktığı bayrağı salladığını herkese ispatlamaya çalışıyor. “Sosyalizm” diye savunduğu şey, aslında küçük burjuvazinin burjuvaziye yönelik hasedinden ibaret. Partinin “burjuvazinin tarihsel birikimini sahiplenelim, ondan daha fazla burjuva olmayı savunalım, sosyalizmi bu düzeye çekelim”den gayrı bir siyaseti ve ideolojisi yok. Bu siyaset, esasen burjuvaziyi yüceltiyor, yüceltmeye mecbur.

Konuşmasının devamında CEO, “Biz boşluk bırakırsak, popülist sağcılar doldurur” diyor. Bunu da içten içe savunduğu liberal ideoloji uyarınca dillendiriyor. Sosyalizm, bu tür küçük burjuva solcular elinde, liberalizmin ve/veya sosyal demokrasinin dişine uygun kıvama getiriliyor. “Popülist sağcılık” dedikleri şeyse, bireyin haricinde, bireyin ötesinde olup biten ne varsa her şey. Bireyi önemsemiyorsan, bireyi eksen almıyorsan, bu liberaller, seni hemen “popülist sağcı” veya “faşist” olarak damgalıyorlar. Bu küçük burjuvalar, “sınıf” ve “halk” gibi kavramları çöpe attıkları için kürsülere çıkabildiklerini iyi biliyorlar. Ellerindeki damgalarla burjuvazi için zabitlik ve bekçilik yapıyorlar.

Tabii CEO, konuşmasında, tam kapanmayı savunarak işçinin, emekçinin esaretini derinleştirecek politikalara destek olduğundan, sosyal mesafe gereği bürolarını kapatıp faaliyetlerini durdurduğundan, aşı şirketi reklâmcılığından, ilâç tekellerinin borazanı oluşundan, yoksulu daha yoksul edecek ekonomik dönüşümün gerilimlerini gizlediğinden, efendilerin elini rahatlattığından, aşı olmadığı için işten çıkartılan işçileri görmezden geldiğinden, o yoksulun isyanına önder olmayışından, halk kitlelerinin tepkilerini boğduğundan vs. hiç söz etmiyor. Diyor ki “alanı boş bıraktık, buraları faşistler dolduruyor.” Kimse de “bırakmasaydın o zaman, komünist olmaktan kaynaklı görevlerini yerine getirseydin!” demiyor. TKP, küçük burjuva siyasete o küçük burjuvalığını gizlemek için “Bilim”i nasıl kullanacaklarını öğretiyor.

CEO, “önce insan hakları, önce demokrasi, önce barış vs. demek, sermaye diktatörlüğüne teslim olmaktır” diyor. Böylelikle bu mücadele alanlarını da boş bırakacağını söylüyor, sonra “a faşistler dolduruyor boşluğu!” diyerek dizlerini dövüyor. Açıktan yalan söylüyor. Bu tür solcular, “Bilim” diyerek, burjuvaziye uşak oluşlarını gizleme imkânı buluyorlar.

Stratejisini kapitalizmin yönetme krizindeki derinleşmeye göre inşa ettiklerini söyleyen CEO, krizin derinleştiği, en derine indiği yerde kitlesini pikniğe veya sahibi olduğu kafe/barlara süreceğini tabii ki söylemiyor. Gezi’yi jurnalleyen üyesinin hesabını verme gereği duymuyor. “Nesnel koşullardaki hızlı değişimlere devrimci yanıtlar” üretmek gerektiğinden bahseden CEO, o yanıtların en pespaye reformizm ve teslimiyet olduğu gerçeğini allı pullu laflarıyla gizlemeye çalışıyor.

Toplantıyla ilgili verdiği mülâkatta ise CEO, “hiçbir komünist partisinin hamilik peşinde olmamasını sevindirici bulduğunu belirtiyor.”[4] 1987’de Gorbaçov’a methiyeler düzdüğü yazısıyla bu açıklaması arasında bir bağ ve süreklilik mevcut. Gorbaçov’u hamiliğe son verdiği için sahiplenen Okuyan, esasında bu hamilik meselesini, askerî vesayetten bahsedip duran AKP gibi, liberal bir yerden ele alıyor. Elini kolunu rahat hareket ettirmek istiyor. Güya askerî vesayeti eleştiren, ama aslında o vesayetin icazetiyle yol alan AKP gibi, TKP de bu devletin Batı devletleriyle kurduğu ilişkilerde, o devletlere teslim olmuş komünist partilerinin sağ reformist ve teslimiyetçi çizgisini burada güncelliyor. “İçi boş” dediği radikalizme eleştiri yöneltiyor, ama hangi alanları boş bırakacağını, hangi elleri sıkacağını söylemiyor. Kendi kofluğunu iyi kapatıp iyi satan TKP ve CEO’su, buranın küçük burjuva partisi olma iddiasıyla, dünyanın komünist partilerine ve işçi partilerine teslimiyeti öğretiyor.

Eren Balkır
16 Kasım 2022

Dipnotlar:
[1] “TKP Bildirisi”, 13 Kasım 2022, Twitter.

[2] Mustafa Yalçıner, “Beyoğlu’da Bomba ve Tutum”, 15 Kasım 2022, Evrensel.

[3] “Speech of Kemal Okuyan”, 6 Kasım 2022, Mltoday. “CEO”, çünkü parti dedikleri yapı, birkaç sene önce borçları yüzünden battı. Kayyım atanacakken, devletle yapılan anlaşma üzerinden başka bir seçenek bulundu. Muhtemelen bu semtevleri, borcun tabana yayılması, halkın sırtına yüklenmesi ile ilgili bir girişim. Daha önceki girişimler gibi bu da şefler tarafından yarı yolda bırakılacak, ter dökenlerin emeği ziyan olacak. Çünkü CEO ve arkadaşları, bu kadar “büyüme”yi, kontrol edemediği cüsseyi sevmez.

[4] “Komünist Hareket Yükselişte mi Yoksa Krizde mi?”, Youtube.

0 Yorum: