03 Kasım 2022

,

Bu Savaş Size Karşı


Aylardır korona haberleri ana haber bültenlerinde kendisine yer bulamıyor. İnsanların sürekli korkutulmasını amaçlayan ve korona saldırısı dâhilinde devreye sokulan haberlerin yerini, kana susamış güçlerin coşkulu sesi aldı.

Evet şu an savaştayız, buna hiç şüphe yok. O asil siyasetçiler sayesinde el dezenfektanlarının ve maskelerin yerini, kurşungeçirmez yelekler, askeri miğferler ve insan haklarına âşık olanların Amerikan ve Azerbaycan petrolüne olan düşkünlüğü aldı.

Peki ama bu savaş, tam olarak ne için yapılıyor? Denilene göre özgürlük, kendi kaderini tayin hakkı ve insan hakları içinmiş!

Bizim devletin başındakilerin bu değerlere bağlı olduğuna inanmamızı istiyorlar. Oysa ekonomimizi asıl onlar mahvediyorlar, vergileri siliyorlar, toplumsal huzursuzluğu tetikliyorlar, hatta ülkeyi nükleer savaşa doğru sürüklüyorlar.

Nasıl olduysa bu devlet adamları, birden ilkeli ve cesaretli kişiler hâline geldiler. Milyonlarca insanın öleceği, dünya ekonomisinin mahvolacağı, hatta nükleer felâketin gerçekleşeceği süreç, umurlarında değil. O milyonları rakam olarak görüyorlar ve özgürlük, kendi kaderini tayin hakkı ve insan haklarını savunmanın böylesi bir bedeli olacağını düşünüyorlar. Oysa son iki yıldır bu hakları ayaklar altına bizatihi kendileri aldılar, üstelik bunu hayatları kurtarmak adına yaptılar.

Virüs o kadar korkunçtu ki onu laboratuvar ortamında göremedik bile. Yoğun biçimde aşı olmuş ülkelerdeki ölüm oranı, aşılama öncesinden daha fazla. Bizim idarecilerimiz, o kıymetli gördükleri ilkeleri hiç çekinmeden kenara koydular. Batılı egemen sınıf, iki buçuk yıl askeri nizam dâhilinde, kusursuz bir koordinasyon içerisinde, sağlık hizmetleri tarihinde görülmemiş politikaları yürürlüğe koydu. Çünkü hastalanmalarına, hatta ölmelerine sebep olacak en ufak riske bile tahammülleri yoktu.

Virüs korkusu, onları bir araya getirdi. Herkesin ağzına ağızlık takarken, kendileri o özel uçaklarıyla özgürce dolaştılar.

Egemen sınıf, bizim sağlığımız değil, ortak sınıfsal çıkarları için bir araya geldi. Onlar, ekmeği bizim ürettiğimizi, bir araya geldiğimiz takdirde önümüze atılan kırıntılardan daha fazlasını alacağımızı, böylece sonlarının geleceğini iyi biliyorlar.

Üstelik bu yöneticilerin önümüze attıkları kırıntılar giderek azalıyor. Bugün savaşın sadece Ukrayna, Suriye ve Yemen’de sürmediğini görmek gerek. 2014’te veya geçen Şubat ayında Kiev’de NATO destekli Nazi cuntası gerçekleştirildi. Bu savaş, tüm kayıt altındaki tarihi kesen savaşın, sınıf savaşının dışavurumu:

“Özgür insan ve köle, soylu ve pleb, baron ve serf, zanaatkâr yurttaş ve şövalye, kısacası, ezen ve ezilen sürekli karşı karşıya gelirler, kesintisiz süren, bazen gizliden gizliye bazen de açıktan yaşanan bir mücadele verirler.” [Karl Marx]

Batı, bu savaşı bir süre hissetmedi. Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın büyük bir kısmı, egemen sınıfın boyunduruğundan kurtulmuş ve gerçek manada özgür ve insani toplumlar inşa etmeye başlamıştı. Birçok yerde faşizmin yanında kapitalizm ve sömürgecilik de mağlup edilmiş, başka ülkelerde bunlar bir biçimde zayıflatılmıştı. Dünya genelinde emekçi kitlelerin elde ettiği zaferler, tüm işçilerin zaferleriydi. Güçlü sosyalist ve sömürgecilik karşıtı işçi devletlerinin varlığı ve bu devletlerin Batılı emekçilerle birleşmesi ihtimalinin yarattığı tehlike, egemen sınıfı Batı’da uzlaşmacı bir tavra yöneltti. Bu hamle, onların manevra alanlarını da daralttı. Örneğin egemenler, iş imkânlarının düşük ücretlerin ödendiği ülkelere kaydırılması konusunda ellerindeki imkânlardan oldular. Bunun doğrudan bir sonucu olarak, karşılarında gücünü giderek artıran ve kendine güvenen bir işçi sınıfı buldular. Sınıf mücadelesinin bu koşullarda yürütülmesi, Batılı işçilere sermayeyi vergilendirme ve düzene sokuma amacı güden kapsamlı sistemleri dayatma, güçlü refah devletlerine sahip olma ve sermayenin sömürü, bölüp parçalama ve kontrol altına alma amacıyla istismar ettiği ırksal ve cinsiyetle alakalı hiyerarşilerde çatlaklar meydana getirme imkânı sundu. Bunun neticesinde devrimci sosyalizm, sadece sosyalist ülkelerdeki işçilerin değil, onlarla rekabet etmek zorunda kalan devletlerdeki işçilerin de yaşam standartlarını yükseltti.

Ancak kapitalistler, yaralarını iyileştirmek için çok fazla beklemediler. Hayatta kalmak için ellerinden geleni yaptılar: taktiksel bir hamleyle geri çekildiler, tavizler verdiler, her şeyin ötesinde, karşı saldırıyı planladılar. Dünyadaki dengeyi kendi lehlerine değiştirmek için uğraştılar. Bu değişiklik, tümüyle bugün size ödenen emekli maaşları, size sağlanan sağlık sigortası, sosyal yardımlar ile ilgiliydi. Tüm bunlar, bugün gözünüzün önünde yok olup gidiyor. Çünkü küresel devrimin ilk dalgası dindi. Eski sosyalist dünyanın çalınmış olan serveti, gözetim, dezenformasyon ve baskı üzerine kurulu mekanizmayı güçlendirmek için kullanıldı. Daha önce bu dönüşümü fark etmediniz, ama son yıllarda onu iliğinize kadar hissettiniz.

Neoliberal saldırıyla birlikte Batı’nın egemen sınıfları, kendi ülkelerindeki işçi sınıfıyla yaptıkları ateşkes anlaşmasını iptal etmeye başladılar. Sovyetler’in çöküşü sonrası NATO, Soğuk Savaş güçleri arasındaki dengenin ortaya çıkarttığı Yugoslavya, Irak, Libya ve Suriye gibi tüm güçleri gözü dönmüş bir canavar gibi yok etti. Egemen sınıf, artık büyük ve akışkan devlet hazinelerinin istikrarlı merkez devletlerin kontrolü altında olmasına izin veremezdi. Peki ama neden? Çünkü ortada bu hazinelerin halkın eline geçme ihtimali söz konusuydu. Egemen sınıf, bugün bu yerleri sömürü için kullanılan bir fabrikaya değil, mezarlıklara, ateşe verilmiş arazilere dönüştürüyor.

Söz konusu strateji, mevcut durumumuzu anlamak için önemli olan iktidara dair o önemli paradokstan kaynaklanıyor. Bugün egemen sınıf, çok küçük, çok güçlü ve bir süre idare edilmesi gereken, insanlığa ait tüm çıkarlara düşman. Egemen sınıf, sınıf mücadelesinden ebediyete dek muzaffer çıkabilmek için tüm insanlığı köleleştirecek güce ve teknolojiye sahip olduğuna inanıyor. Ama o, aynı zamanda alabildiğine zayıf ve kırılgan olduğunu da biliyor. İnsanlığa yönelik kapsamlı saldırılarında egemen sınıf, elimizdeki tüm servete ve güce el koyuyor, fakat bir yandan da farkında olmadan, çok daha kıymetli bir şeyi veriyor bize: gerçek bir birliği kurma imkânını.

İnsanlığın büyük bir kısmının çıkarları hiçbir zaman bu kadar birbiriyle bağlantılı olmamıştı. Birbiriyle çelişen çıkarlarımız, bugün bizleri daha az bölüp parçalayabiliyor. Bizi öldürmek ya da köleleştirmek zorunda olan, yağmacı egemen sınıfı zapturapt altına almak, hepimizin çıkarına. Artık bu sermayedarların tavizde bulunma imkânı yok, bunların affedilecek bir tarafı da yok. Onlarla ilgili artık yanıltıcı fikirlere kapılmamalı, uzlaşmak gibi bir yanılgı içinde olmamalıyız. Gerçekten özgürleşmiş sosyalist bir dünyayı onları mağlup edip insanlığın yarattığı tüm serveti onun eline teslim ettiğimizde kurabiliriz.

Medyanın ve basının işi gücü, sosyalizmi karalamak, şeytanileştirmek. Sosyalizmin kütlesel gözetim toplumu, bitmek bilmeyen propaganda ve bireyin kendi bedeni üzerindeki hakları dâhil tüm haklarının ortadan kaldırılması demek olduğunu söyleyip duruyorlar. Tanrı’ya şükür ki “özgür kapitalist Batı”da yaşayan bizler, böylesi kötülüklerle yüzleşmiyoruz!

Bugün son yıllarda özgürlüğümüzün düzeyini sorgulama cüreti gösterdiğinizde, hemen şeytanileştiriyorsunuz. Şunu görmemiz gerek: egemen sınıf, sizinle ilgili söylediklerinde ne kadar samimiyse sosyalizm, virüs veya savaş konusunda söylediklerinde de o kadar samimi.

Artık şunu anlamak zorundayız: egemen sınıf, yalan üstüne yalan söylüyor, gerçeğe karşı kayıtsız olduğundan veya çok ihtiyatlı hareket ettiğinden değil, alabildiğine arsız olan hâliyle gerçekliği tahrif ediyor. Egemen sınıfın çok ufak olduğunu, kitlelerin çıkarlarından farklı olan çıkarlarla hareket ettiğini, hedeflerine ancak bu türden yanıltıcı, yalan yanlış bilgilerle ulaşabileceğini görmek gerekiyor.

Egemen sınıf, kitleleri doğrudan karşısına alamaz, bunun yerine, bizi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek ve başka yönlere yöneltmek için sürekli aynalarla kaplı odadaki görüntülerden istifade ediyor. Görüntüye değil de sınıfsal çıkarlara baktığımızda, bu savaşta egemen sınıfın elde ettiği mevzileri görüyoruz. Korona hilesi de dâhil neoliberal saldırının başından beri yapıp ettikleri şeyleri bu şekilde fark ediyoruz. Esasında ortada belirgin bir süreklilik var. Hitler döneminde denenen, ama başarısız olan amaçlara, nüfusun azaltılması, yağma ve kitlesel köleleştirme amaçlarına ulaşmak için uğraşıyorlar.

O dönemde bile egemen sınıf kitlelere açıktan saldıramıyordu. Bunun yerine başka taktiklere başvuruyordu.

Esasında egemen sınıfın giderek büyüyen sosyalizm tehdidine karşı gerçekleştirdiği saldırının adı olan faşizm, kendisini kitleleri aldatacak bir yaklaşım dâhilinde sosyalist olarak takdim etmek zorunda kalıyordu.

Geçen güz aylarında Almanya’da aşısız insanların her türden haklardan mahrum kalması gerektiğini söyleyen Annalena Baerbock, bugün Ukraynalıların çıkarlarını kendisine oy veren Alman seçmenlerin çıkarlarının üzerine koyduğunu söylüyor. Peki Baerbock, o kapsamlı aşı propagandasına, korona ile ilgili saldırılara ve işten çıkartma tehditlerine rağmen kendisine oy verenlerin dünya üzerindeki aşısız kitle içerisinde önemli bir yer kapladığını biliyor mu? Yoksa zavallı bir kariyerist olarak Baerbock, aslında cebine para koyan efendilerinin çıkarlarını mı öncelikli görüyor?

Bizi uyuşturan gösteriye gözlerimizi kapatmak ve şu apaçık gerçeği görmek zorundayız: egemen sınıf, kolektif çıkarlara sahiptir. O hedeflere ulaşmak istiyorlar, bunun için planlar yapıyorlar. Sizin aklınızı çelmek, kafanızı karıştırmak ve ikna etmek için bu çıkarları kendilerince allı pullu ambalajlara sarıp pazarlıyorlar. Bu da işe yaramazsa, sizi korkuyla uysallaştırmak için uğraşıyorlar. Kar küresini sallayıp bir sonraki aşamaya geçiyorlar. Ajandalarında belirlenmiş bir sonraki adımı atıyorlar. Kabul etmek konusunda gönülsüz dahi olsanız, o büyük resmi artık anlamaya başlamanız gerekiyor.

Kendilerine karşı koyacak bir halk istemiyorlar. Nüfus azaltma, yağma, kitleleri sakatlayıcı müdahaleler, kütlesel gözetim ve köleleştirme üzerine kurulu ajandalarını hiç saklama gereği duymuyorlar. Bu ajandaya göre hareket ediyorlar. İki buçuk yıldır sizi bir virüse karşı korumaya çalıştıklarını iddia ediyorlar, ama aslında onlar, virüsle mücadele etme bahanesiyle size karşı bir savaş yürütüyorlar. Diğer yandan, her ne kadar o çok sevdikleri virüsten tümüyle kopamasalar da özellikle Almanya’da, bu sefer yeni bir düşman belirlediler. Bugün de çıkıp, Ruslarla mücadele ettiklerini söylüyorlar. Oysa asıl gerçek düşman, her zaman sizsiniz. O savaşın bedelini siz ödeyeceksiniz, korkudan titreyip açlık çekecek olan sizsiniz, hava saldırısı olduğunda kaçıp sığınacak bir sığınak dahi bulamayacaksınız.

Asıl düşmanınız onlar. Devlet ve ekonomi, halkın doğrudan demokratik kontrolüne tabi olmak zorunda.

Bu çağrımız size. Boyun eğmek istemiyorsanız, bize katılın, bizimle temas kurun! Tek başına kurtulamayız. Onlardan kurtulmalıyız!

Freie Linke Zukunft
[Özgür Sol Gelecek]
16 Ekim 2022
Kaynak

0 Yorum: