05 Kasım 2022

,

Kapitalizm ve İşçilerin Göçü


Kapitalizm, göç eden insan sayısının milletlerin belirli bir biçim altında gerçekleşen göç süreci dâhilinde artmasına sebep oldu. Makineleri kapsamlı bir biçimde kullanan ve dünya pazarından geri kalmış ülkeleri kovan, bu süreçte hızla gelişme kaydeden sanayileşmiş ülkeler, kendi içlerinde ücretleri ortalama düzeyin üzerine çıkartıyorlar ki geri kalmış ülkelerden daha fazla işçiyi çekebilsinler.

Bu sebeple, yüz binlerce işçi, yüzlerce binlerce kilometre yol kat etmek durumunda kalıyor. İleri kapitalizm, bu işçileri zorla yörüngesine sokuyor, yaşadıkları o geri kalmış bölgelerden kopartıyor, onları dünya açısından tarihsel öneme sahip harekete dâhil ediyor, bu işçileri güçlü, birlik içinde hareket eden beynelmilel fabrika sahipleri sınıfının karşısına dikiyor.

Hiç şüphe yok ki insanları kendi özyurtlarından ayrılmaya o ağır sefalet koşulları mecbur ediyor, kapitalistler, göçmen işçileri en utanmaz arlanmaz hâlleriyle sömürüyorlar. Milletlerin bugün gerçekleştirdiği göçün ilerici bir anlama sahip olduğu gerçeğine gözlerini ancak gericiler kapatabilir. Sermayenin boyunduruğundan, kapitalizm gelişmeden, bu gelişimi temel alan sınıf mücadelesi verilmeden kurtulmak mümkün değildir. Kapitalizm de tüm dünyanın emekçi kitlelerini tam da bu mücadelenin içine çekmekte, o kitleler, kendi ülkelerindeki köhne ve eskimiş alışkanlıklarından bu sayede kopmakta, ulusal engellerden ve önyargılardan bu sayede kurtulmakta, tüm ülkelerden gelen işçiler, Amerika ve Almanya gibi ülkelerin büyük fabrikalarında ve madenlerinde bu süreç dâhilinde bir araya gelebilmektedir.

Amerika, işçi ithal eden ülkeler sıralamasında başı çekmektedir. Aşağıda Amerika’ya yönelik göçe ilişkin rakamlar verilmektedir:

Göçün hacmi giderek büyümekte, göç eden işçi sayısı zamanla artmaktadır. 1905–1909 dönemini kapsayan beş yıllık kesitte Amerika’ya giriş yapan (ki burada sadece ABD kastediliyor) ortalama göçmen sayısı yıllık bir milyonu aşmıştır.

İlginç olan şu ki Amerika’ya göç eden insanların geldikleri ülkelerde bir değişiklik yaşanmıştır. 1880’e dek uzanan dönemde ise Büyük Britanya, Almanya, kısmen de İsveç gibi eski medeni ülkelerden göç alınmıştır. 1890’a dek uzanan dönemde Büyük Britanya ve Almanya’dan gelenler, toplam göçmenlerin yarısından fazlasını teşkil etmektedir.

1880 ile birlikte Doğu ve Güney Avrupa’dan, Avusturya, İtalya ve Rusya’dan gelen yeni göç dalgasıyla birlikte gelen insan sayısında hızlı bir artış gözlemlenmiştir. Bu üç ülkeden ABD’ye göç eden insan sayısı şu şekildedir:

Bu sebeple, eski dünyadaki en geri kalmış ülkeler, toplumsal hayatın her veçhesinde feodalizmi başka ülkelere göre daha fazla tecrübe eden ülkeler, medeniyet konusunda zorunlu bir eğitimden geçmişlerdir. Amerikan kapitalizmi (1891-1900 arası dönemde ülkeye 594.000, 1900-1909 arası dönemde ise 1.410.000 insan gönderen Rusya gibi) geri kalmış Doğu Avrupa ülkelerinden milyonlarca işçiyi maruz kaldıkları yarı feodal koşullardan kopartıp, onları proletaryanın ileri ve beynelmilel ordusunun saflarına katmıştır.

Epey aydınlatıcı olan ve geçen yıl İngilizce olarak yayımlanan Göç ve Emek kitabının yazarı Hourwich, ilginç kimi gözlemlerde bulunuyor. Amerika’ya göç eden insan sayısı, bilhassa 1905 Devrimi sonrası artmış (1905: 1.000.000; 1906: 1.200.000; 1907: 1.400.000; 1908 ve 1909: 1.900.000). Rusya’da bazı grevlere katılmış olan işçiler, Amerika’yı bu süreçte kitle grevinin o cesur ve saldırgan ruhu ile tanıştırdılar.

Rusya zamanla iyice geriye düştü, en iyi işçilerinin bir kısmını yabancı ülkelere kaptırdı; Amerika, bu süreçte daha hızlı ilerleme kaydetti, tüm dünyadaki işçi nüfusunun en zinde ve en sağlıklı kesimlerini bünyesine kattı.[1]

ABD ile az çok aynı hızda ilerleyen Almanya ise başka ülkelere işçi gönderen ülke olmaktan çıkıp, yabancı ülkelerden işçi alan ülke hâline geliyor. 1881-1990 arası dönemi kapsayan on yıllık kesitte Almanya’dan Amerika’ya gelen göçmen sayısı 1.453.000 iken 1901-1909 arası dönemi kapsayan dokuz yıllık kesitte bu rakam 310.000’e düştü. Öte yandan 1910-1911’de Almanya’daki yabancı işçi sayısı 695,000 iken bu sayı 1911-1912’de 729.000’e çıktı. Bu göçmenleri mesleklerine ve geldikleri ülkelere göre tasnif ettiğimiz şu türden bir tablo elde ediyoruz:

Geri kalmış ülke, başka ülkelere ancak “vasıfsız” tarım emekçi temin edebiliyor. Gelişkin ülkeler, işçilere en yüksek ücretlerin ödendiği mesleklerin icra edildiği yerler. Buna karşılık, yarı barbar ülkelerde en düşük ücretlerin ödendiği meslekler icra ediliyor. Genel anlamda Avrupa Almanya’ya 157.000 işçi temin etti, bu işçilerin beşte dördünden fazlası (157.000 işçinin 135.000’i) sanayi işçisi. Geri kalmış bir ülke olarak Avusturya, sanayi işçilerinin sadece beşte üçünü (263.000 işçinin 162.000’ini) temin etti. Tüm ülkeler içerisinde en geri kalmış ülke olan Rusya’dan gelen işçilerse sanayi işçilerinin ancak onda birini (308.000 işçi içerisinde 34.000’ini) teşkil ediyor.

Bu anlamda Rusya geri kalmışlığıyla her konuda ve her yerde cezalandırılıyor. Öte yandan nüfusun geri kalan kısmıyla kıyaslandığında, Rusya’dan gelen işçiler geri kalmışlık ve barbarlık hâlinden diğer ülkelerin işçilerine kıyasla daha fazla uzaklaşıyor, kendi özyurtlarına ait bu “hoş” özelliklerle herkesten daha fazla mücadele ediyor, özgürleşme pratiğinin oluşturduğu tek beynelmilel güç içerisinde diğer tüm ülkelerin işçileriyle birleşmeye herkesten daha fazla yakın duruyor.

Burjuvazi, bir millete mensup işçileri diğer milletlerden işçilere karşı kışkırtıyor, böylelikle o işçilerin birleşmesine mani olmak için uğraşıyor. Kapitalizmin tüm ulusal sınırları kaçınılmaz olarak sileceğini bilen, bunu ilerici bir gelişme olarak gören sınıf bilinçli işçiler, geri kalmış ülkelerden gelen dost işçilerin aydınlatılıp örgütlenmesine katkıda bulunmaya çalışıyorlar.

V. I. Lenin
29 Ekim 1913
Kaynak

Dipnot:
[1] Amerika kıtasındaki diğer ülkeler de ABD ile birlikte hızla gelişme kaydediyor. Geçen yıl ABD’ye giriş yapan göçmen sayısı 250.000 civarında iken bu rakam Brezilya’da 170.000, Kanada’da 200.000’in üzerindeydi. Yıllık toplam bu hâliyle 620.000’e ulaşmıştı. -Lenin

0 Yorum: