01 Kasım 2022

,

Selman Rüşdi

Dünyanın belirli bir bölgesinde hegemonya tesis etmek adına, bir ya da birden fazla egemen ülkeye savaş açmaya, işgal harekâtı gerçekleştirmeye niyetlenen büyük güçlerin önce tüm halkı aşağılama ve şeytanlaştırma gibi yöntemlerle kamuoyu oluşturması gerekiyor.

İslam’a hakaretler savuran, bu dine inananları derinlemesine rahatsız edip kışkırtan 1988 tarihli Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Selman Rüşdi, bu türden bir rol oynadı. Bu yaklaşım, son kitabı Joseph Anton’da da meşruymuş gibi takdim ediliyor ve yüceltiliyor. Kitap, Selman Rüşdi’nin polis korumasıyla yaşadığı on yılın hikâyesini aktarıyor. Kitabın ismi ise o dönemde yazarın kullandığı isim. Bugünlerde kitabın epey reklâmı yapılıyor.

Seksenlerin sonunda Sovyetler’in çöküşüyle birlikte İngiliz-Amerikan emperyalizmi, ayakta kalan sosyalist ülkelerin yanında, Ortadoğu ve Asya’daki muhtelif ülkelerinde görülen antiemperyalist duruşun da kendisini ve dünyaya hâkim olma dürtüsünü bir biçimde tehdit ettiği kanaatine ulaştı. Emperyalizm, İslam bayrağı altında ilerleyen, ama aslında özü itibarıyla antiemperyalist olan hareketi tehdit olarak gördü. İşte Selman Rüşdi gibi aydınlar, eserleriyle son dönemde bu türden ülkelere yönelik askeri saldırı için kamuoyunun hazırlanması sürecine katkıda bulundular.

Neticede Afganistan, Irak ve Libya’da ağır sonuçlara yol açan büyük felâketlere tanık olundu.

Dolayısıyla, Rüşdi’nin İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretleri kasti idi. O, ortaya ne tür bir sonuç çıkacağını çok iyi biliyordu. Kitabın yol açtığı öfke, herkesin kolayca öngörebileceği bir gelişmeydi. Güney Asya genelinde birçok insanın öldüğü isyanlar patlak verdiğinde, Batı basınında Rüşdi’nin kitabının satış rakamlarının yükseldiğinden bahsediliyordu.

Bugün ancak bir krala veya başbakana tahsis edilen koruma ekibiyle korunan, Londra polisine bağlı özel birimin hizmetinden istifade eden bir yazara “ilericidir” denilebilir mi? Saldırıya uğrayan, zulüm gören, hatta istihbaratın gizli yürüttüğü operasyonlarla öldürdüğü yüzlerce insana ne diyeceğiz?

Demek ki devlet, kendisi için kıymetli bir hizmette bulunan birini koruyordu. Rüşdi, bırakalım zulüm görmeyi, beyler gibi yaşadı, hep dert üstü murat üstü idi.

Son verdiği mülâkatta neşeli bir ifadeyle, “çocuklarının yakışıklı, fit, silâhlı ve çok seksi” olduğunu söylüyor, edebiyatçıların toplandığı akşam yemeklerinde görünüşüyle nasıl saygı gördüğünden bahsediyor. Bu türden rahatsız edici lafları sıralayan adam, Londra’da Milyoner Evleri denilen yerde ikamet ediyor.

Yayımlandığı dönemde ağza alınmayacak ifadelerle yüklü kitabı Şeytan Ayetleri, komünist ve ilerici hareket dâhil, birçok çevrede ifade hürriyeti temelinde savunuldu. Oysa “ifade hürriyeti” denilen şey, tüm bir halka ve o halkın dinine yönelik hakareti, ölüme ve kargaşaya sebep olan, tahrik edici olayları kapsayamaz. Bu türden bir tartışmanın yanlış olduğu, birçok kez görüldü. Örneğin altmışlarda ve yetmişlerde üniversiteler, ırkçılara ve faşistlere konuşma hakkı verilsin mi verilmesin mi tartışmasını yürüttüler. Ülkedeki öğrenci sendikaları, haklı olarak, konuşma hakkının verilmemesi çağrısında bulundular.

Rüşdi’nin son kitabı da emperyalizmin savaş tellâllığına, bu konuda kamuoyu oluşturma çabalarına hizmet ediyor. Geçmişteki savunusundan zerre pişman olmamış bir isim olarak Rüşdi, İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretini meşru ve haklı görmeye devam ediyor, üstelik bu tavrı, Afganistan’ın, Irak’ın ve Libya’nın dümdüz edildiği, Suriye ve İran için savaş davullarının çalındığı bir dönemde ortaya koyuyor. Yazdığı kitap, tam da bu sebeple büyük ilgi görüyor, yoğun bir biçimde reklâm ediliyor.

Selman Rüşdi’nin son kitabı da onun için yürütülen tanıtım çalışmaları da tıpkı ilk kitapları gibi mahkûm edilip eleştirilmelidir!

Workers’ Weekly
6 Ekim 2012
Kaynak

0 Yorum: