Bugün şehirlerde ilginç ama pek dillendirilmeyen bir hususa tanıklık ediliyor: bilhassa belirli kişilerin veya esnafın sokakta
beslediği köpekler, sıradan yurttaşla çekçekçiler arasında ayrım gözetiyorlar ve çekçekçi gördüklerinde saldırıya geçiyorlar. Kâğıt toplayıcıları,
sokak köpeklerinin bir numaralı düşmanı. Hatta Kartal’da bir adam,
“Suriyelilerin hakkından köpekler geliyor” yorumunda bulunmuştu. Bu solcu
semtin solcu yurttaşına göre Suriyeli, sokak köpeğinden de aşağıda idi.
Çekçekçilere yönelik saldırının ardında bir yönlendirme olmalı. Köpek sahipleri, sınıfsal kinlerini köpekler üzerinden ortaya koyuyorlar. Suriyelilere yönelik kin de bu sınıfsallığa tabi.
Bugün şehrinin
Paris, Londra ve Berlin gibi olmasını isteyen küçük burjuva ideolojisi,
sokaklarında Afrikalı ve Arap görmek istemiyor.
Belki de o yarı sokak köpekleri, Malcolm X’in “ev kölesi” olarak nitelediği karaktere uygun olarak hareket ediyorlar.
Ev
köleleri, efendinin evinde uşaktır. Ev yanınca “evimiz yanıyor” diye bağırır.
Tarla köleleri ise “iyi ki yandı” diye öfkesini dile getirir.[1] Ekmekle
terbiye edilmiş köpekler, tarla kölelerine düşmandır.
* * *
Bugün sosyalist hareket, yarı
sokak köpeği, bir tür ev kölesi durumundadır. Tarla kölelerine düşmanlık etmek
dışında bir siyaseti yoktur. Demek ki özgürlük mücadelesi, sosyalist hareketi
kesmeli, öncelikle hareketin kendisi özgürleştirilmelidir. Hareket, esirdir.
Cumhuriyet ve demokrasi
tartışmasında kendi aralarında anlaşamasalar da neticede ev köleleri, efendilerine
bağlıdırlar. Bir ev kölesi olarak “evimiz yanıyor, tehlikenin farkında
mısınız?”dan öte bir şey söylemiyorlar.
Ev köleleri, evin tapusunun
sahibine yaranmanın tek çıkar yol olduğunu düşünüyorlar. Onun eksiklerini
gidermeye, kusurlarını örtbas etmeye çalışıyorlar. Burjuvazinin ev sahibini
terk ettiğini, burjuvadan daha burjuva görünerek ülkeyi yeniden inşa
edeceklerini söylüyorlar. Fena yanılıyorlar. Ev köleleri, her şeyden önce
kendilerini kandırıyorlar. Evde olma haline gereğinden fazla anlam yüklüyorlar. Onu yıkma iradesini yok etmeyi sosyalizm ambalajına sarıyorlar. Bugün sahip çıkmadığı değerleri için burjuvaziye sitem etmeyi sosyalist siyaset zannediyorlar.
* * *
Özne, efendinin ihtiyacı ve zorunlulukları uyarınca biçimleniyor. Efendinin ihtiyaçları ve zorunluluklarına uygun düşen tercihlerde bulunan, kararlar alan sosyalist hareket, kendi özneliğini bu tercihe ve karara göre oluşturuyor. Efendiler neye ihtiyaç duyuyorlarsa, ne tür zorunluluklarla yüzleşiyorlarsa, solcular da özneliklerini ve iradelerini buna göre biçimlendiriyorlar. Başlarının okşanmasına, sırtlarının sıvazlanmasına alışmışlar.
Sosyalist şefler, sosyalist hareketin sömürülenin-ezilenin
tarihsel kavgasıyla buluşmasına, kendi iradesini bu kavgayla inşa etmesine izin
vermiyorlar. O şefler, efendilerin kılına zarar gelmesin diye sosyalist
hareketi belirli bir kıvamda ve ayarda tutuyorlar. Verdikleri sözü yerine
getiriyorlar.
Sosyalist hareketteki teorik ve politik
değişimleri, iç ordu ve dış ordu (STK’lar) belirliyor. Hareketin şefleri, işçinin, ezilenin
sosyalizme duyduğu ihtiyacı hiç umursamıyorlar. Onlar, efendilerin sosyalizme
yönelik ihtiyacını daha fazla önemsiyorlar. Laik, cumhuriyet, demokrasi,
ilerleme gibi başlıklarda efendiler, bir tür sosyalizme ihtiyaç duyuyorlar, sol
şefler de hemen el kaldırıp içtima alanına koşuyorlar. Neticede bugün sosyalist hareketi ev köleleri
yönetiyor.
* * *
Sokakta köpek besleyenler, köpekleri sevdiklerinden değil, insanları sevmediklerinden bırakıyorlar o yemek artıklarını. O lütufkârlıksa, aşağı görülen köpeği kullanarak, insanlarla arasındaki gerilimi ve çelişkiyi düzlemekle alakalı. İnsandan kasıtsa tabii ki halk, işçi ve yoksuldur.
Sol, son süreçte AKP bahanesi ardına saklanmak
suretiyle, içindeki halk, işçi ve yoksul düşmanlığını açığa çıkarma imkânına
kavuşmuştur. Bu imkânı ölümüne savunacaktır.
Sol, ümmetten millete, milletten yurttaşa
doğru seyreden yolculuğun burjuva birey kurgusu ve tanrısı ile alakalı olduğunu görmüyor. Bir kısım sol, cumhuriyetin inşa ettiği bireye; bir kısım da
demokrasinin inşa ettiği bireye tapıyor. İkisi de dolaylı olarak ev sahibine
kölelik ediyor.
Millete düşmanlık eden birey ile
dine düşmanlık eden birey, kardeş. Aynı ev sahibine hizmet ediyorlar. “Millet yüzünden
birey olamadık” diyenlerle, “din yüzünden birey olamadık” diyenlerin
atışmasının, işçilere ve ezilenlere bir hayrı bulunmuyor. O birey, burjuvazinin
iktidarını, kudretini, hâkimiyetini ifade ediyor.
* * *
“Biz her şeyi kendimizden
bekleriz” cümlesi, cumhuriyetin onuncu yıldönümünde sarf ediliyor. Biz dediği “Türk”e denk düşüyor, ama onun gerçek Türklükle ve Türklerle bir alakası bulunmuyor. O, masa
başında üretilmiş, burjuva bir kurgu. Bireyin başka bir hâli. Türk de aşağılık, idraksiz, maraba. Gerçek Türk, bu ideolojik Türk ile eziliyor, düzleniyor.
Laiklik savunusu üzerinden
sosyalist hareket, işte bu Türkçü reflekse örgütleniyor. Bu sebeple Yakup Kadri’nin
“Biz İslam’ız. Türk dediğin Haymana’da bulunur” cümlesini gerçekte karşılığı
olan bir tespit olarak görüyor. Oysa Yakup Kadri, muhtemelen yüzyılın başında
Fransa’da laiklik kanunu ile birlikte açığa çıkan tartışmayı biliyor. Savaş ihtimalinin
güçlendiği dönemde, Fransa’da uç bölgeleri teftişe giden devlet memurlarının
raporlarından haberdar. O raporların birinde, İtalya sınırında yaşayan Katoliklere
“İtalya ile savaş çıksa kimin yanında yer alırsınız?” sorusu yöneltiliyor. O
bölgedeki köylüler de “biz Hıristiyan’ız. İki taraf için de dua ederiz”
cevabını veriyorlar.[2] Bunun üzerine laiklik kanunu, askerî operasyonun
parçası olarak çıkartılıyor. Bu operasyon dâhilinde öğretmenlik kurumu, yeniden
biçimlendiriliyor, öğretmenler birer ajan olarak görevlendiriliyorlar, bu köylülerin zihninde sınırları silikleştiren dinî
fikriyat, sökülüp atılmaya çalışılıyor. Enternasyonalist sosyalistler, işte bu sınırları
çizen, toprağı mülk edinen iradeye selam duruyorlar. Ona ev köleliği yapacağına
dair söz veriyorlar.
“Her şeyi kendinden beklemek”te geçen
“kendi” ise burjuvaziyi ve toprak ağalarını ifade ediyor. Onların zorunlulukları
ve ihtiyaçları, belirli kişilerin tercihlerini ve seçimlerini belirliyor. “Kendi”,
soyut, uzayda, sınıfsız-sınırsız bir düzlemde varolmuyor. O, burjuvaların ve toprak
ağalarının iradesini anlatıyor.
* * *
Toplumsal kalkışmanın, krizlerin, isyanların gerçekleştiği momentte sosyalist hareket, efendilerin iradesi olarak devreye sokuluyor. Ev köleleri, tarla kölelerini dizginlemek, yatıştırmak, sakinleştirmek, gerekirse ezmek için kullanılıyorlar. Onuncu yılda atılan slogan, onuncu yıl marşıyla buluşuyor. O marşta geçen “tunç siper”, Dersim’in toprağında inşa ediliyor.
Ev köleleri, “Marksist-Leninist düşünce”yi gasp
etmeye mecburlar. O sebeple ML Düşünce Topluluğu, burjuva cumhuriyetin
sloganını sahipleniyor, o slogandaki antikomünistliği, idealizmi ve halk
düşmanlığını görmüyor. Ev köleleri, tarla köleleri sosyalist düşünceyle
buluşmasın diye uğraşıyorlar.
O “kendi”, o burjuva kurgu üzerinden biçimlendirilmiş olan sosyalist oluş, bugün AKP bahanesiyle, içindeki halk, işçi ve yoksul düşmanlığını açığa vurma imkânına kavuşmuştur. Çekçekçilere saldıran sokak köpekleri gibi sosyalistler de özneliklerini arınma, nezihleştirme, soylulaştırma, modernleşme pratiğinin savunucuları olarak kurmuşlardır. Pandemi süreci, bu pratiğin meşrulaşması ve güçlenmesi amacıyla istismar edilmiştir. Yani, ilgili süreci tekeller ve şirketler değil, ev köleleri olarak sosyalistler de kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır.
O sosyalistlerin
aktif olduğu Eğitim-Sen içerisindeki öğretmenler, pandemi döneminde okullara
çocuklarını getiren ebeveynlere, “biz sizin çocuklarınızın bakıcısı değiliz” deyip
o insanları kovalamış, öte yandan, tam kapanma talep ettikleri koşullarda,
çalışmadıkları günlere ait ek ücretleri istemiş, ama sonrasında insanlar,
özellikle kız çocuklarını okuldan alınca, “AKP gericiii, bak kız çocuklarının
okula gitme oranı düştüüü!” diye feveran etmişlerdir. Bu tepki de sahibi de yalandan ibarettir.
* * *
Özneliğin ve iradenin kurulduğu,
inşa edildiği düzlemde “laiklik, cumhuriyet ve demokrasi” gibi kavramlar,
kılıf, bir tür zırh işlevi görüyorlar. Politik öznellik ve irade, sömürülene-ezilene
göre değil, eve ve ev sahibine göre inşa ediliyor. Dolayısıyla, böylesi bir
düzlemde ev köleleri, evi ve sahibini savunmaya mecburdurlar. Bu üç kavramı
mızrak ucundaki Kur’an sayfası gibi kullanıyorlar. Tarla kölelerinin öfkesi,
yakacağı ateş o evi kül etmesin diye uğraşıyorlar. Tarla kölelerinin devrimi ve
iktidarı için demek ki sosyalist hareketin prangalarından kurtarılması
gerekiyor.
Eren Balkır
10
Kasım 2022
Dipnotlar:
[1] Malcolm X, “Ev Kölesi ve Tarla Kölesi”, 14 Ocak 2016, İştiraki.
[2] Ian Birchall, “Yanlış Sekülerlik”, 19 Kasım 2015, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder