27 Kasım 2022

,

Solun İran’a Saldırısı

Rabble sitesinde Macdonald-Laurier Enstitüsü’nden Kave Şahruz’un mülâkatı yayımlandı. Mülâkat, Kanada’daki siyaset konusunda da korkunç gerçekleri ortaya koyuyor.

Benim de yirmi yıldır yazı yazdığım solcu internet sitesi, geçen ay “İran’daki Protestoların Dinamiklerini Anlamak” başlıklı[1] bir makaleye yer verdi. Makale, bir tür tehlike işareti olarak ele alınmalı.

Macdonald-Laurier Kanada’nın Çıkarlarını Yurtdışında Savunma Merkezi’nin kıdemli üyelerinden olan Şahruz, “avukat ve insan hakları aktivisti” olarak tarif ediliyor. Şirketlerden ve emperyalizmden yana saf tutan enstitü, Broadbent Enstitüsü’nün dediğine göre, “sağcı bir yardım kuruluşu.” Zenginlerden ve şirketlerden para alan enstitü[2], NATO yanlısı ve Çin karşıtı bir siyasete sahip. Bu hâliyle enstitü, daha çok ABD, Litvanya ve Tayvan hükümetlerince finanse ediliyor.[3]

Rabble, bu enstitünün çalışanlarından birine sorulmuş kolay bir dizi soruyu temel alan, emek veya yerli hakları ile ilgili bir makaleye yer vermemeliydi. Bu makale, sitenin varlık gerekçesine aykırı. Kısa süre önce Eric Wickham’ın “Postmedia sitesinin Sevdiği Sağcı Düşünce Kuruluşu” isimli yazısında[4] detaylı bir biçimde ele aldığı enstitü, hem National Post hem de Postmedia’nın geri kalan kısmı ile kendince bir ilişkiye sahip.

Şahruz, enstitünün ilericilik düzeyi tartışmalı tek üyesi değil. Kamuoyunun önünde, önemli bir ekososyalist olan Dimitri Lascaris’e, ayrıca İranlı Kanadalılar Kongresi ile ABD’deki Ulusal İranlı Amerikalılar Konseyi içerisinde nispeten daha az savaş yanlısı seslere saldırmış bir isim o.[5]

Kendisine yönelik saldırıyı beklemeden Şahruz, Filistinlilere destek sunan solu ve İranlıları da eleştirdi. Rabble muhabiri Maya Bhullar’a “Sokaklarda sıklıkla duyduğunuz slogan, ‘ben Gazze’den yanayım’ veya ‘Lübnan’dan yanayım’ değil, ‘canım İran’a feda’ sloganıdır” diyor. Şahruz, aynı zamanda İran’daki protestocuları ABD politikasıyla bir sorunu bulunmadığını söylüyor. İddiasına göre,

“dünya solu, Washington’ın ve Ottawa’nın İran’a yönelik saldırgan politikasını eleştirmek suretiyle yanlış yapıyor. İran’a sadece anti-emperyalizm penceresinden bakan solcular, istemeden de olsa, her konuda ABD’yi, İsrail’i, Kanada’yı ve Batı’daki diğer ülkeleri suçlayan İslamî rejimin cümlelerini tekrarlamış oluyorlar.”

Ancak öte yandan İran hükümetinin tüm hatalarının suçlusu olarak dış güçlerin müdahalesine işaret edenlerin sayısı çok az iken, son olaylara dair tüm medya haberlerinde ABD’nin ve Kanada’nın yürürlüğe koyduğu, yaptırımları, yalnızlaştırmayı ve müdahaleyi esas alan siyasetinin yol açtığı etkiler bir biçimde göz ardı ediliyor.

Rabble dergisinde çıkan mülâkat, Kanada’nın dış politikası konusunda eleştirel bir aklın devrede olmadığını ortaya koyuyor.

Kanada, ABD ve İngiltere’nin 1953 yılında Muhammed Musaddık’a karşı yaptığı darbeye pasif bir biçimde destek verdi.[6] Şaha yıllarca arka çıktı.[7] 1979 devrimi sonrası diplomatik ilişkileri kesti ve son dönemde İran’ı yalnızlaştırmak için uğraştı. 2015 seçimi öncesi liberaller, 2020 yılının başına dek önde gelen birçok siyasetçinin savunduğu adıma destek sundular ve İran’la diplomatik ilişkilere yeniden başlama sözü verdiler.

Rabble dergisinin sağcı bir düşünce kuruluşunun İran’la ilgili tutumunu ortaya koyan bir yazıya yer vermesi, konuyla ilgili olarak medyada oluşmuş bulunan ortamının hangi düzeyde olduğunu ortaya koyuyor. Ne yazık ki diğer solcu yayınlar da bu görüşü dile getirdiler. Üç hafta önce Midnight Sun dergisinde “İran: Şiddetin ve Gerçekleşmekte Olan Bir Devrimin Tarihi” isminde bir makale yayımlandı.[8] Makale, Kanada’nın diplomasi düzeyinde yürüttüğü yalnızlaştırma siyasetini ve İran’ı teröre destek veren devletler listesine aldığı, bu sayede İran’ın Kanada’daki varlıklarına el koyma imkânı bulduğu gerçeğini görmezden geliyor.

Midnight Sun’da çıkan yazı, “Noam Chomsky ve Bernie Sanders gibi Batılı solcuları, ülke ekonomisini zora sokmak amacıyla yürürlüğe konulmuş olan ABD kaynaklı yaptırımları eleştirdiği” için topa tutuyor. Socialist Project[9] ve Tyee isimli siteler de kısa süre önce İran’la alakalı, Kanada’nın saldırgan üslubunun üzerini örten makaleler yayımladılar.

Spring dergisinde çıkan “İran’ın Ayaklanması: Aşağıdan Devrim” isimli makale[10] ise Kanada’nın saldırgan tutumuna değiniyor, ama sonuç bölümünde bu saldırının daha da yoğunlaştırılması gerektiğini söylüyor. Yazarlara göre, Kanada solu, hükümete “İran devletine diplomasi ve medya temelli yaptırımlar uygulamalı, bu devletin aktörlerinin ve ona bağlı kişilerin Kanada’da iş yapmasına, finansal işlemler gerçekleştirme imkânlarını ortadan kaldırmalı.”

Tek taraflı uygulanan bu yaptırımlar, uluslararası hukuk düzleminde farklı sonuçlara yol açıyorlar. Bunun yanında, İran’dan daha baskıcı olan Suudi Arabistan, Kanada’dan en çok silâh alan ülkeler listesinde ikinci sırada. Kanada silâhlarına harcanan milyarlarca dolar, İran’ın bölgedeki düşmanı olan Suudi Arabistan’a aktığı koşullarda solun işi, “İran devletine diplomasi ve medya temelli yaptırımlar”ın uygulanmasını sağlamak olamaz.

ABD’de yayımlanan Jacobin ve Counterpunch gibi solcu dergiler ise ABD’nin İran’a azami baskıyı uygulamak için devreye soktuğu yaptırımların hedefini hiç dillendirmeyen veya bu gerçeği görmezden gelen uzun yazılara yer veriyorlar. Rabble’a konuşan Şahruz gibi sürgünde yaşayan İranlı bir “anarşist” de Counterpunch’a mülâkat veriyor ve orada “gazeteci Mesih Alinecad’ın çalışmalarını takdirle karşılıyorum”[10] diyor.

2019 yılında Alinecad, ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo ile bir araya geldi. ABD Küresel Medya Ajansı, 2015 yılından beri Voice of America Persia için çalışan Alinecad’a toplam 600.000 dolar para verdi.[11]

Ne yazık ki İran konusunda solcuların Batı emperyalizminin safına geçmesi, yeni bir olgu değil. Bu olguyu Left, Right: Marching to the Beat of Imperial Canada [“Sol da Sağ da Emperyalist Kanada’yla Uygun Adım Yürüyor”] isimli kitabımda detaylarıyla birlikte ele almıştım.

Stephen Harper döneminde Kanada’nın savaş gemileri, İran sahillerinde provokatif manevraların altına imza attılar. Kanada askerleri, İran’a komşu olan bir ülkeyi işgal ettiler. Kanada hükümeti, Birleşmiş Milletler’de İran’ı hedef aldı ve bu ülkeyi terörizme destek sunan devletler listesine aldı, sonrasında da onunla her türlü diplomatik ilişkiyi kesti. Fakat Yeni Demokrasi Partisi (NDP), Kanada’nın İran’a yönelik düşük yoğunluklu savaşına karşı çıkma becerisini gösteremedi. Hatta bazen bu sosyal demokrat parti, İran’a yönelik saldırıların parçası oldu.

Ellilerin başlarında İranlılar, ellerindeki zengin petrol rezervlerinden daha fazla fayda sağlamak için adım attılar. Fakat İngiliz İşçi Partisi’nin ve Muhafazakâr Parti’nin başka planları vardı. Ortadoğu petrolünü ilk çıkartan kuruluşlardan olan (BP’nin halefi) İngiltere-İran Petrol Şirketi, 1915’ten beri İngiliz yatırımcılara muazzam paralar aktarmıştı. Şirket, kârlarını teslim etmemeye karar verince, İran, ülkedeki petrol endüstrisini millileştirme yönünde hamle yaptı.

Kanada ekonomisinin farklı sektörlerini millileştirme çağrısı yapmasına rağmen Kooperatif Birlikleri Federasyonu lideri, İran’ın millileştirme hamlesini eleştirdi. Ekim 1951’de M. J. Coldwell, Avam Kamarası’nda şunları söylüyordu:

“Dün İran’da petrolün millileştirilmesi, bugün Mısır’da İngiliz güçlerinin Süveyş Kanalı bölgesini işgal etmesine imkân veren anlaşmayı iptal etmesi, bu gerici güçlerin, kendi koşulları dâhilinde, büyük halk kitlelerinin anlayışla karşılanabilecek ilerleme arzularını istismar etme, böylelikle, kendi bölgelerinde yaşayan sıradan insanları sömürmeye devam etmek ve bu ülkelerdeki kaynaklar üzerindeki kontrolü ele geçirmek için gerekli gerekçeye kavuşma girişiminden başka bir şey değildir.”

Kooperatif Birlikleri Federasyonu lideri, bu konuşmanın devamında, “Kanada hükümetinin mevcut krizde Birleşik Krallık’a her türlü yardımı yapması” çağrısında bulunuyordu.

Muhammed Musaddık’ın İran petrolünü millileştirme hamlesi, 1953 yılında ABD ve İngiltere’nin ortaklaşa yürüttükleri bir çalışma neticesinde hükümeti devirmelerine neden oldu. Kooperatif Birlikleri Partisi, en azından Avam Kamarası kayıtlarından görebildiğimiz kadarıyla, İran’ın halk eliyle başa geçmiş olan ilk başbakanını deviren Kanada hükümetine tek satır eleştiri yöneltmedi.

Uluslararası meseleler konusunda solun asli sorumluluğu, hükümetinin uluslararası hukuku ihlal eden girişimlerine mani olmaktır. Bunu söylemek, hicabı zorla dayatan teokrasiye onay verdiğimiz veya devletin uyguladığı şiddete destek sunduğumuz anlamına gelmiyor.

Kanada, İran’a yönelik savaş yanlısı ve saldırgan politika konusunda uzun bir geçmişe sahip. İşte solcu medya, tam da bu gerçeğe odaklanmalı. Bizim asli sorumluluğumuz, savaş çığırtkanlığı yapmak değil, etkileme imkânımız bulunan kendi hükümetimizin yanlışlarına son vermektir.

Yves Engler
19 Kasım 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Maya Bhullar, “Understanding the Dynamics of the Protests in Iran”, 19 Ekim 2022, Rabble.

[2] “Rich and Powerful Elites”, 19 Temmuz 2021, Press.

[3] Aidan Jonah, “Macdonald-Laurier Institute”, 1 Kasım 2021, CF.

[4] Eric Wickham, “Postmedia’s Favourite Right-Wing Think Tank”, 14 Kasım 2022, Substack.

[5] Kaveh Shahrooz, 19 Kasım 2020, Twitter.

[6] Canadian Foreign Policy Institute, “Mohammad Mossadegh”, FP.

[7] Yves Engler, “Talks of Iran Regime Change Reaffirms Canadian Hypocrisy”, 30 Eylül 2022, Engler.

[8] Behnam Amini, “Iran: A History of Violence and a Revolution in the Making”, 20 Ekim 2022, Midnight.

[9] Kamran Nayeri, “Women, Life, Liberty: A Protest Promising a Revolution to End All Oppression and Exploitation”, 16 Kasım 2022, SP.

[10] Paul Messersmith-Glavin, “An Interview with an Anarchist Comrade from Iran”, 11 Kasım 2022, CP.

[11] Mona Issa, “Dirty Money”, 28 Eylül 2022, Mayadeen. Türkçesi: İştiraki.

0 Yorum: