06 Ekim 2021

,

Komünistler ve Seçimler


Komünist parti, devrimci işçi sınıfının mücadelesini tarihsel planda kararlılıkla sürdüren politik partidir.

İşçi sınıfı var olduğu günden beri kendisini burjuva demokrasisi sahasında, anayasal ve parlamenter rejimin sunduğu çerçeve içerisinde örgütlüyor. Modern endüstrisinin devasa yapısı içerisinde sıkışıp kalmış, o büyük fabrikalarda arı gibi çalışan, ama kafası karışık kitle olarak işçi sınıfı, bir olduğunu, nereye yürüdüğünü, ancak en ağır tecrübeler, en acı hayal kırıklıklarından sonra, yavaş yavaş idrak edebildi.

Tam da bu sebeple, o gelişim süreci boyunca işçi sınıfı, herkesin aşina olduğu, artık sıradanlaşmış politik partilere destek sunmadı. Önce liberal partileri destekledi, bunu yaparken de kent burjuvazisiyle kol kola girdi; taşrada ekonomik feodalizmin kalıntılarını temizlemek için mücadele etti, sanayi burjuvazisi, gıda ürünleri üzerindeki tekeli bu sayede kırabildi, taşrayı ekonomik liberalizmle bu şekilde tanıştırabildi, hayat pahalılığını bu yolla hafifletebildi.

Ne var ki işçi sınıfı açısından tüm bu faaliyetler felâketle sonuçlandı. İşçiler, ortalama ücretlerinin önemli ölçüde düştüğüne tanık oldular. Sonra işçi sınıfı, küçük burjuvazinin kurduğu demokratik partilere destek verdi ve burjuva devletin çerçevesini genişletmek, yeni teşkilâtların kurulmasını sağlamak, zaten varolanları güçlendirmek için mücadele etti, ama bir kez daha aldatıldı.

Mücadele esnasında yanında yürüyenler, sonra muktedir olan tüm yeni isimler, burjuvazinin safına geçtiler; eski hâkim sınıfa taze kan oldular, bürokratik parlamenter devlete yeni bakanlar ve önemli görevliler temin ettiler. Kral Albert Kanunları’nda [1] belirlenmiş sınırlar içerisinde faaliyetine devam eden devletin niteliğinde hiçbir şey değişmedi, üstelik avam, gerçekte yeni tek bir özgürlüğe bile kavuşamadı. Kral, İtalyan toplumundaki yegâne gerçek güç olarak varlığını sürdürmeye devam etti, hükümet aracılığıyla yargı sistemine, meclise ve kendi iradesine tabi olan silâhlı kuvvetlere hükmetmeyi sürdürdü.

Komünist partinin kurulması ile birlikte işçi sınıfı, önceden sahip olduğu âdet ve geleneklerden koptu ve politik anlamda olgunlaşmış olduğunu dosta düşmana gösterdi. Artık işçi sınıfı, bürokratik parlamenter devletin geliştirilmesi ve değiştirilmesi konusunda başka sınıflarla çalışmak istemiyor. O, kendi sınıfının gelişimini başarıyla güvence altına almak için çalışmak istiyor. İşçi sınıfı, muktedir olabilmek için kendi adaylarını çıkartıyor ve tarihsel rolünü bürokratik parlamenter devletin önceden varolan bağlamı içinde değil, yeni devlet sistemi dâhilinde, cari olan kurumsal çerçeveden farklı bir çerçeve kapsamında oynayabileceğini ortaya koyuyor.

Komünist partinin kurulmasıyla birlikte işçi sınıfı, itici güç olarak öne çıkıyor ve politik mücadele başlatabileceğini herkese gösteriyor. Artık bu ülkede başka bir toplumsal sınıfın üst sistemince yönlendirilen bir kitle hareketi mevcuttur.

İşçi sınıfı, bugün ülkeyi yönetmek istiyor ve bunu yapabilecek tek sınıf olduğunu, elindeki araçlarla, ulusal ve uluslararası kurumlarla ortaya koyuyor. O, genel tarihsel durumun sebep olduğu mevcut sorunları çözebilecek tek sınıf olduğunu herkese ispatlıyor.

Peki işçi sınıfının elindeki gerçek güçler nelerdir? Bugün İtalya’da sınıfının tarihsel misyonunun bilincinde olan kaç proleter vardır? İtalyan toplumunda komünist partiye yönelik destek ne düzeydedir? Mevcut kargaşa ortamında, onca kafa karışıklığına rağmen, elimizde yeni tarihsel düzeni kurabilecek insan gücü var mı? İtalyan toplumunun farklı toplumsal güçleri, sınıfları ve kesimlerinin sürekli ayrışıp birleştiği, dağılıp yeniden farklı birliktelikler meydana getirdiği koşullarda, merkezî bir yapının inşa edildiğini söyleyebilir miyiz? Komünist Enternasyonal’in ve dünya devriminin ajandası ve fikirlerine sadık olan güçlü ve sağlam bir merkez mevcut mu? İşçi sınıfı, bu merkez etrafında yeni ve ama kusursuz bir politik ve yönetsel örgüt meydana getiriyor mu? Bunlar, seçimler üzerinden cevaplanması gereken sorulardır.

Bugün bu sorulara somut ve kat’i bir cevap verildi: gelecekte herkesin bir biçimde doğrulayacağı, artık belgeli olan bu cevap, komünist partinin seçimlere girecek olmasıdır.

Toplumsal güçlerin seçim sathı mahalinde ayrıştığı koşullarda komünist parti de kimlerin kendisine nefer olduğunu, arkasında duran insanların sayısını bilmek isteyecektir. Tarihsel süreçte bu, proletarya diktatörlüğüne ve işçi sınıfı devletinin kurulmasına yol açacak zaruri bir adımdır.

Komünistler açısından seçimler, günümüz toplumuna özgü birçok politik örgütlenme yolundan biridir. En iyi örgütlenme yolu ise partidir. Neticede sendikalar ve konseyler, örgütlenme sürecinin ara yollarıdır. Bu ara yollarda proletaryanın en bilinçli üyeleri, sermayeye karşı verilen mücadelede belirli bir konum alırlar ve sendikalara insan örgütlerler.

Seçimlerde kitleler, tüm politik gayelerini, devlete dair fikirlerini beyan ederler. İşçi sınıfının muktedir olması için uğraşan komünist parti, özünde devrimci proletaryanın, kentlerdeki sanayide çalışan işçilerin partisidir. Ama parti bilir ki, hedefine yoksul köylüler ve aydınlar gibi toplumun başka kesimlerinin desteğini ve onayını almaksızın ulaşamaz.

Asıl sorulması gerekense şudur: Bugün devrimci proletaryanın en büyük gücü hangisidir? Emekçi sınıflar içerisinde, proletaryayı yarın, hatta bugün muktedir sınıf olarak görmek isteyen kaç kişi vardır? Onca karışıklığa, hayal kırıklığına, gericilerin yaptıkları terör eylemlerine rağmen proletaryanın ortaya koyduğu çabalara destek sunmaya niyetli emekçi sayısı kaçtır?

Komünist parti, seçimlerde elde edeceği sonuçlar konusunda kimseyi boş bir beklenti içine sokmaz, zira parti, eskiden sosyalist partinin “kalabalıkları kendisine çekmek” için kullandığı arsızlıkla malul demagojiyi geride bırakmak niyetindedir.

İtalyan halkı, kargaşaya ve kafa karışıklığına doğru sürüklendikçe dün olduğu gibi bugün de inşa etmek için uğraştığı devrimci güçlerden o kadar insan kopmaktadır. Bu da bize, davaya sadık yoldaşları saflarımıza katmamız gerektiğini daha açık bir biçimde göstermektedir. Bize lazım gelen, dünya devrimi ve komünizm için mücadele edecek sadık neferlerdir.

Bu murat, acildir ve çok önemlidir. Mevcut durum daha da çalkantılı bir nitelik kazandıkça bu gerçek daha fazla idrak edilecektir. Hatta ileride partinin İtalya’daki genel siyaset alanında kendisine yer bulabilmesi için eldeki araçların yetersiz olduğunu daha fazla kişi görecektir.

Antonio Gramsci
12 Nisan 1921
Kaynak

Dipnot:
[1] Sardinya Kralı Charles Albert’in, 4 Mart 1848’de İtalya’daki Sardinya Krallığı için kabul ettiği anayasa. Metin, sonrasında Birleşik İtalya’nın anayasası hâline geldi.

0 Yorum: