15 Ekim 2021

Devrimci Mücadele



Son birkaç yıldır birçok yer evim oldu. Çokça seyahat ettim, gerçekten çok güzel insanlarla tanıştım. Öyle güzellerdi ki yanlarından ayrıldığımda içimde insanlığa dair inancın arttığını hissediyordum.

Birçok insan gibi ben de içinde yer aldığım gizli mücadelede bir miktar yeniydim ve orada yaşamayı bir biçimde öğrenmeye çalışıyordum. Amerika sınırları içerisinde silâhlı mücadelenin nasıl tatbik edileceğine dair sabit fikirlerim yoktu en başta. Farklı farklı yerlerde bulunup bolca okuma yaptım, ama buna karşın gene de Birleşik Devletler’de siyahların mücadelesine diğer mücadelelerin sunduğu derslerin nasıl tatbik edileceği hususunda somut herhangi bir fikre sahip olamadım.

Siyah Kurtuluş Ordusu’nun emir komuta zincirine ve müşterek liderliğe sahip, merkezî ve örgütlü bir yapı olmadığını dost düşman görüyordu. Bunun yerine, farklı şehirlerde çalışan muhtelif örgütlere ve kolektiflere sahipti, büyük şehirlerde ise birbirinden bağımsız çalışan bir dizi örgüt bulunuyordu.

Bu muhtelif örgütlerin birçok üyesi, altmışların sonunda ve yetmişlerin başında polisin uyguladığı yoğun baskılar sonucu saklanmak zorunda kalmıştı. Bir kısmının ağır cezalarla sonuçlanması muhtemel davaları vardı, bazıları için istenen cezalar nispeten daha düşüktü, benim gibilerse sadece “sorgulanmak” isteniyorduk.

Kardeşlerimiz ve kız kardeşlerimiz, bu örgütlere genelde devrimci mücadeleye, özelde de silâhlı mücadeleye bağlı oldukları ve Amerika’da silâhlı bir hareket inşa etmek istedikleri için katıldılar. İçimde uyanan en tuhaf duygu buydu. Eskiden yürüyüşlerde gördüğüm insanlar artık saklanıyor, örgütle ilişki kurmak istediklerine dair mesajlar gönderiyorlardı.

Ülkedeki neredeyse tüm devrimci veya militan örgütlerin mensubu olan kardeşlerimiz ve kız kardeşlerimiz, ya hapishanede çürüyor ya da yeraltına çekilmek zorunda bırakılıyorlardı. Konuştuğum herkes, mücadeleyi bir üst seviyeye taşımak niyetinde olduğunu söylüyordu. Ama bunun nasıl yapılacağını kimse sorgulamıyordu. Ülke genelinde dağınık hâlde bir şeyler yapan onca insanı, Siyahların kurtuluş mücadelesi dâhilinde etkili olabilecek örgütlü bir yapı içerisinde nasıl bir araya getirecektik?

Daha işin başında görüldü ki mücadelenin tahkim edilmesi, insanların toplanması pek de iyi bir fikir değildi. Zira ortalık yerde yığınla güvenlik sorunu vardı, her yanı farklı ideolojilere, farklı politik düzeylerine ve Amerika’da silâhlı mücadelenin nasıl yürütüleceği konusunda farklı fikirlere sahip farklı birçok örgüt sarmıştı. Neticede zayıftık, deneyimsizdik, örgütsüzdük, aynı zamanda ciddi bir eğitim eksikliğimiz vardı.

Aslında en büyük sorunumuz, politik gelişim sorunuydu. İçimizde Amerika’nın mağdur ettiği, zalimlere karşı ölümüne mücadele etmek isteyen kardeşler ve kız kardeşler vardı. Bunlar, zeki, cesur, davaya kendisini adamış, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacak insanlardı. Ama kısa zamanda o cesaretin ve adanmanın yeterli olmadığını gördük.

Herhangi bir kurtuluş mücadelesini zaferle taçlandırmak için iradenin yanında yürüyecek bir yola ve mevcut koşullar ile tarihe dair bilimsel bir analizden türemiş genel bir ideolojiye ve stratejiye sahip olmalısınız.

Bazı örgütler silâha sarılıp mücadeleye atıldıklarında, halkın kendi yaptıklarını görecek ve mücadele etmeye başlayacak diye düşündüler. Bu örgütler, Amerika’daki iktidar yapısıyla ölümüne cenk etmek istediler, oysa güçsüzlerdi ve böylesi bir kavga için gerekli hazırlıktan yoksunlardı.

Asıl önemli mesele ise silâhlı mücadelenin tek başına devrimi getirmeyeceği gerçeği idi. Devrimci savaş bir halk savaşıydı ve hiçbir halk savaşı, halk kitlelerinin desteği olmaksızın kazanılamazdı. Silâhlı mücadelenin tek başına başarılı olma imkânı yoktu, onun zaferi hedefleyen toplam stratejinin bir parçası olması, stratejinin de hem politik hem de askerî bir nitelik arz etmesi şarttı.

Kendi televizyonlarımız veya gazetelerimiz olmadığı için devletin kanallarının bizi canavarlar ve teröristler olarak takdim etmeleri kolay oluyordu. Polis her gün siyahları terörize ediyor, bir şekilde bir Siyah, polis saldırısına karşı kendisini başarıyla savunduğunda ise ona “terörist” diyorlardı.

Kısa süre içerisinde anladım ki bizim en önemli savaşımız, Siyahî halk kitlelerini politik açıdan harekete geçirmek, eğitmek ve örgütlemekle, onların akıllarını ve kalplerini kazanmakla ilgiliydi. Onların desteği olmaksızın, bırakalım zafere ulaşmayı, hayatta kalmamız bile mümkün değildi.

Özgürlük için dövüşen her örgüt illaki yanlışlar yapar, ama silâhlı devrimci mücadelenin müşterek ve temel kanunlarını bilince çıkartmıyorsanız, gereksiz bir yığın yanlış yaparsınız. Devrimci savaş, uzun soluklu bir savaştır. Bizim zafere kısa sürede ulaşmamız mümkün değildir. Kazanmak için bizim zalimlerin gücünü ufak ufak yıpratmamız, aynı zamanda güçlerimizi yavaş yavaş ama emin adımlarla artırmamız gerekir.

Kardeşlerimdeki ve kız kardeşlerimdeki sabırsızlığı anlıyordum. Açık çalışma yapan örgütlerimizin tamamı, polis karakollarının yanı sıra FBI ve CIA’in ağır saldırısı altında olduğu için herkes askerî mücadeleyi politik mücadelenin yerine koymaya can atıyordu. Liderlerimizin katledildiğini, insanlarımızın soğukkanlılıkla vurulduğunu görüyor, mücadelenin ihtiyaç olduğunu tespit ediyor, ona dönük arzumuzu her seferinde dile getiriyorduk.

Bilince çıkartması en zor derslerden birisi şudur: Devrimci mücadele, duygusal değil bilimseldir. Ben “hiçbir şey hissetmemeliyiz” demiyorum, sadece kararlarımızın sevgi veya öfke üzerinden alınmaması gerektiğinden bahsediyorum. Kararlar nesnel koşulları, yapılması gereken, duygusal değil makul olan şeyleri temel almalıdır.

Assata Shakur

[Kaynak: An Autobiography, Lawrence Hill & Co., 2001, s. 241-243.]

0 Yorum: