29 Eylül 2021

, ,

Endonezya: Antikomünist Katliamlar İçin Bir Model

30 Eylül 1965’teki cinayetlerden EKP’yi suçlayan propaganda broşürleri


Yirminci yüzyılın ortalarında, Soğuk Savaş ile ilgili sorunların açığa çıktığı dönemde ABD emperyalizmi için her şey tıkırında idi. Bu sorunlar, ABD-Sovyet çatışması, nükleer savaşla ilgili korkular, Kore ve Vietnam savaşları, içteki antikomünizm ve Endonezya gibi başlıklardan oluşuyordu.

Cumhurbaşkanı Sukarno’nun liderlik ettiği, Hollanda’nın sömürgeci boyunduruğunu kaldırıp atmış olan Endonezya, o dönemde hem ABD kampının hem de sosyalist kampın uzak durduğu milletlerden biriydi.

Üç milyon üyesiyle Endonezya Komünist Partisi, dünyanın en büyük KP’si hâline gelmişti. Seçimlere katılan parti, meclise milletvekili soktu, sendikalarla, toplumsal ve kültürel örgütlerle bağlar kurdu.

Kimin tezgâhladığı belli olmayan bir komplo sonucu altı general 30 Eylül 1965 günü öldürüldü. Cinayetlerden EKP suçlandı, kısa bir süre sonra da askerler, paramiliterler ve çeteler, parti üyelerini öldürmeye veya kaçırmaya başladılar.

Genelkurmay başkanı Suharto iktidara geldi, diktatörlük yetkilerine sahip olan başkan, 1998’e dek ülkenin başında kaldı. Cumhurbaşkanı Sukarno kenara itildi. Yaklaşık bir milyon insan öldü, bir milyon kişi toplama kamplarına gönderildi. İşkence vakaları hızla arttı.

The Jakarta Method [“Cakarta Yöntemi”] isimli kitabında gazeteci Vincent Bevins, ABD hükümetinin Endonezya Ordusu’na teçhizat ve para aktardığından, ülkeye CIA ajanlarını yerleştirdiğinden söz ediyor. Gerçek veya hayalî komünistlerin isimlerinin yer aldığı listeleri gerekli yerlere bu ajanlar temin ediyorlar. EKP’nin imhası ve petrol tesislerinin korunması noktasında Amerikan ordusu orduya gerekli desteği sunuyor.

Endonezya Komünist Partisi süreç içerisinde yok ediliyor, komünizm yasaklanıyor. Bevins’in iddiasına göre ABD hükümeti, Vietnamlı komünistlerden çok EKP’den endişeleniyor, ayrıca hükümet, Vietnam’da yaşanan yenilginin yükünün EKP’nin yok edilmesine bağlı olarak azalacağını düşünüyor.

Kitapta aktarıldığına göre Endonezya’daki olaylarla ilgili hazırladığı raporda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McGeorge Bundy, “ABD siyasetinin Endonezya’dan intikam aldığını” söylüyor. New York Times’a yazılar yazan James Reston, Endonezya’da yaşanan olayları “Asya’daki Işıltı” olarak tarif ediyor.

Cakarta Yöntemi isimli çalışma, “en az 22 ülkede ABD desteğiyle yürütülen antikomünist imha programları”nı inceliyor. Bevins kitapta, Irak, Sudan, özellikle de Latin Amerika’da katliamlardan bahsediyor. Latin Amerika’daki katliam süreci 1954 yılında Guatemala’da başlıyor. Bu ülkede CIA’in dayattığı rejim, komünist olduğundan şüphe edilen en az iki bin kişiyi öldürüyor.

Brezilya’daki antikomünist faaliyetler, 1964’teki askerî darbe için gerekli zemini teşkil ediyor. Sürecin en önemli aktörlerinden biri de ABD hükümeti. Cumhurbaşkanı João Goulart’ı deviren askerî diktatörlük, 1985 yılına dek iktidarda kalıyor. Bevins’in de tespit ettiği gibi, “Brezilya kısa süre içerisinde başka ülkelerin Batı kampına çekilmesinde önemli bir rol oynuyor.”

Brezilya darbesi Endonezya’da yaşanacak felâketin seyrine ilişkin ipuçları içeriyor. Her iki ülkedeki felâketler sonrasında yaşanacak kitlesel katliamlar için gerekli modeli temin ediyor. Her ne kadar yerele ait farklı kaynaklardan ilham alıp ülke içi dinamiklerden beslense de hepsinde de Amerika’nın parmağını görmek mümkün. Bu tür ülkelerde tanık olunan solcu ayaklanmalar bahane olarak iş görüyorlar.

ABD’nin yardımıyla 1973’te Şili’de, 1976’da Arjantin’de iktidara gelen askerî diktatörlükler Akbaba Operasyonu ismini taşıyan ölüm makinesinin bölgede çalıştırılmasını sağlıyorlar. El Salvador’da 75.000 kişi öldürülüyor. 1978-1983 arası dönemde Guatemala’da CIA desteğini arkasına alan ordu, çoğunluğu yerli halka mensup olan 200.000 insanı katlediyor. Bevins’in kitabı, Şili, Nikaragua ve Brezilya’da ABD’nin yapıp ettiklerine dair ayrıntılar sunuyor.

Bevins, birçok ülkede “Cakarta” kelimesinin bir tür uyarı olarak fısıldandığını, kamusal alanlarda sağa sola yazıldığını söylüyor. Süreci özetleyen bir ifade dâhilinde El Salvadorlu General Roberto D’Aubuisson o dönemde, “siz şahsen komünist olduğunuza inanmasanız bile gene de komünist olabilirsiniz” diyor.

Askerî müdahaleler, Amerikalı subayların Endonezya ve Latin Amerika’daki subaylarla kurduğu yakın ilişkiler sayesinde gerçekleşiyorlar. Bu tür bağlar, temelde ABD Ordusu Amerika Okulu üzerinden kuruluyor. Kansas Leavenworth’daki askerî üste birçok Endonezyalı subaya eğitim veriliyor. Bu eğitim sayesinde bu askerlerin kendi ülkelerinde ABD askerî personeline yönelik güvenleri iyice artıyor.

Bevins’in tespitine göre “Endonezya, 1965-1966’daki olaylar esnasında gündemde hiç yer almıyor. İstikrarlı ve Amerika yanlısı olan, uzak diyarlardaki ülkelerin adları nedense manşetlerde kendilerine hiç yer bulmuyor.” Aynı şekilde, ABD müdahalesine maruz kalmış, halkın büyük bir felâketle yüzleştiği, ağır kayıplara yol açan bir iç savaşın içine sürüklendiği Kolombiya da ABD medyasının ilgisine mazhar olmuyor.

Gazeteci Bevins, uzun süre Brezilya ve Endonezya’da çalışmış bir isim. Katliamlardan sağ çıkmayı başarmış kişilerle bağ kuran Bevins, çalışması dâhilinde bu insanların izini sürmüş. Onlardan öğrendikleri, anlattığı hikâyenin sahiciliğine ve dolaysızlığına katkıda bulunuyor. Olayları anlatan hikâye, yalın bir dille ve yorumlarla aktarılıyor.

Bevins’e göre, “uluslararası planda kitleleri imha etmek için oluşturulmuş devasa şebeke, bugün üzerinde yaşadığımız dünyanın inşası noktasında çok önemli bir rol oynadı. […] Brezilya ve Endonezya gibi birçok ülkede antikomünizm, hâlen daha güçlü. Soğuk Savaş, her türden toplumsal reformu tehdit olarak gören rejimlerin kurulmasına neden oldu.”

Bevins, Soğuk Savaş’ın niteliği konusunda yeni şeyler söylüyor. “1964’te Brezilya’da, 1965’te Endonezya’da yaşananlar, Soğuk Savaş sürecinde muzaffer olanların elde ettikleri en önemli zaferlerdi.” Bevins, bir yandan da aktardığı Soğuk Savaş hikâyesinin “esas olarak ABD, Avrupa, ama aynı zamanda Sovyetler’deki beyazlara odaklandığını” söylüyor.

Cakarta Yöntemi, antikomünizmden ilham alan, birbirinden farklı silâhlı çatışmanın arasındaki bağı inceliyor. Bahsi edilen ülkelerin üst düzey subayları adalet ve halkın iktidarı için arayış içerisinde olan veya öyle olduğu düşünülen kendi yurttaşlarına saldırıyorlar. Özünde kitap, bu ülkelerdeki sınıflar mücadelesini ele alıyor.

Yazarın derdi, kelimeler sahasında yaşanan Soğuk Savaş veya güçlü, antikomünist ülkelerle komünist partilerin iktidarda olduğu ülkeler arasındaki kavga değil. O Soğuk Savaş, 1991’de Sovyet bloğunun yıkılışı ile sona erdi. Gerçek manada soğuk savaş olmayan, şimdilik durgun olan savaşsa hâlâ devam ediyor.

W. T. Whitney
4 Ocak 2021
Kaynak

0 Yorum: