30 Eylül 1965’teki cinayetlerden
EKP’yi suçlayan propaganda broşürleri
Endonezya: Antikomünist Katliamlar İçin Bir Model
Yirminci yüzyılın ortalarında, Soğuk Savaş ile
ilgili sorunların açığa çıktığı dönemde ABD emperyalizmi için her şey tıkırında
idi. Bu sorunlar, ABD-Sovyet çatışması, nükleer savaşla ilgili korkular, Kore
ve Vietnam savaşları, içteki antikomünizm ve Endonezya gibi başlıklardan
oluşuyordu.
Cumhurbaşkanı Sukarno’nun liderlik ettiği,
Hollanda’nın sömürgeci boyunduruğunu kaldırıp atmış olan Endonezya, o dönemde
hem ABD kampının hem de sosyalist kampın uzak durduğu milletlerden biriydi.
Üç milyon üyesiyle Endonezya Komünist Partisi, dünyanın
en büyük KP’si hâline gelmişti. Seçimlere katılan parti, meclise milletvekili
soktu, sendikalarla, toplumsal ve kültürel örgütlerle bağlar kurdu.
Kimin tezgâhladığı belli olmayan bir komplo sonucu
altı general 30 Eylül 1965 günü öldürüldü. Cinayetlerden EKP suçlandı, kısa bir
süre sonra da askerler, paramiliterler ve çeteler, parti üyelerini öldürmeye
veya kaçırmaya başladılar.
Genelkurmay başkanı Suharto iktidara geldi,
diktatörlük yetkilerine sahip olan başkan, 1998’e dek ülkenin başında kaldı.
Cumhurbaşkanı Sukarno kenara itildi. Yaklaşık bir milyon insan öldü, bir milyon
kişi toplama kamplarına gönderildi. İşkence vakaları hızla arttı.
The Jakarta
Method [“Cakarta Yöntemi”] isimli
kitabında gazeteci Vincent Bevins, ABD hükümetinin Endonezya Ordusu’na teçhizat
ve para aktardığından, ülkeye CIA ajanlarını yerleştirdiğinden söz ediyor. Gerçek
veya hayalî komünistlerin isimlerinin yer aldığı listeleri gerekli yerlere bu
ajanlar temin ediyorlar. EKP’nin imhası ve petrol tesislerinin korunması
noktasında Amerikan ordusu orduya gerekli desteği sunuyor.
Endonezya Komünist Partisi süreç içerisinde yok
ediliyor, komünizm yasaklanıyor. Bevins’in iddiasına göre ABD hükümeti,
Vietnamlı komünistlerden çok EKP’den endişeleniyor, ayrıca hükümet, Vietnam’da
yaşanan yenilginin yükünün EKP’nin yok edilmesine bağlı olarak azalacağını
düşünüyor.
Kitapta aktarıldığına göre Endonezya’daki
olaylarla ilgili hazırladığı raporda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McGeorge
Bundy, “ABD siyasetinin Endonezya’dan intikam aldığını” söylüyor. New York Times’a yazılar yazan James
Reston, Endonezya’da yaşanan olayları “Asya’daki Işıltı” olarak tarif ediyor.
Cakarta
Yöntemi isimli çalışma, “en az 22 ülkede
ABD desteğiyle yürütülen antikomünist imha programları”nı inceliyor. Bevins
kitapta, Irak, Sudan, özellikle de Latin Amerika’da katliamlardan bahsediyor.
Latin Amerika’daki katliam süreci 1954 yılında Guatemala’da başlıyor. Bu ülkede
CIA’in dayattığı rejim, komünist olduğundan şüphe edilen en az iki bin kişiyi
öldürüyor.
Brezilya’daki antikomünist faaliyetler, 1964’teki
askerî darbe için gerekli zemini teşkil ediyor. Sürecin en önemli aktörlerinden
biri de ABD hükümeti. Cumhurbaşkanı João Goulart’ı deviren askerî diktatörlük,
1985 yılına dek iktidarda kalıyor. Bevins’in de tespit ettiği gibi, “Brezilya
kısa süre içerisinde başka ülkelerin Batı kampına çekilmesinde önemli bir rol
oynuyor.”
Brezilya darbesi Endonezya’da yaşanacak felâketin
seyrine ilişkin ipuçları içeriyor. Her iki ülkedeki felâketler sonrasında
yaşanacak kitlesel katliamlar için gerekli modeli temin ediyor. Her ne kadar yerele
ait farklı kaynaklardan ilham alıp ülke içi dinamiklerden beslense de hepsinde
de Amerika’nın parmağını görmek mümkün. Bu tür ülkelerde tanık olunan solcu
ayaklanmalar bahane olarak iş görüyorlar.
ABD’nin yardımıyla 1973’te Şili’de, 1976’da
Arjantin’de iktidara gelen askerî diktatörlükler Akbaba Operasyonu ismini taşıyan ölüm makinesinin bölgede
çalıştırılmasını sağlıyorlar. El Salvador’da 75.000 kişi öldürülüyor. 1978-1983
arası dönemde Guatemala’da CIA desteğini arkasına alan ordu, çoğunluğu yerli
halka mensup olan 200.000 insanı katlediyor. Bevins’in kitabı, Şili, Nikaragua
ve Brezilya’da ABD’nin yapıp ettiklerine dair ayrıntılar sunuyor.
Bevins, birçok ülkede “Cakarta” kelimesinin bir
tür uyarı olarak fısıldandığını, kamusal alanlarda sağa sola yazıldığını
söylüyor. Süreci özetleyen bir ifade dâhilinde El Salvadorlu General Roberto
D’Aubuisson o dönemde, “siz şahsen komünist olduğunuza inanmasanız bile gene de
komünist olabilirsiniz” diyor.
Askerî müdahaleler, Amerikalı subayların Endonezya
ve Latin Amerika’daki subaylarla kurduğu yakın ilişkiler sayesinde gerçekleşiyorlar.
Bu tür bağlar, temelde ABD Ordusu Amerika Okulu üzerinden kuruluyor. Kansas
Leavenworth’daki askerî üste birçok Endonezyalı subaya eğitim veriliyor. Bu eğitim
sayesinde bu askerlerin kendi ülkelerinde ABD askerî personeline yönelik
güvenleri iyice artıyor.
Bevins’in tespitine göre “Endonezya, 1965-1966’daki
olaylar esnasında gündemde hiç yer almıyor. İstikrarlı ve Amerika yanlısı olan,
uzak diyarlardaki ülkelerin adları nedense manşetlerde kendilerine hiç yer
bulmuyor.” Aynı şekilde, ABD müdahalesine maruz kalmış, halkın büyük bir
felâketle yüzleştiği, ağır kayıplara yol açan bir iç savaşın içine sürüklendiği
Kolombiya da ABD medyasının ilgisine mazhar olmuyor.
Gazeteci Bevins, uzun süre Brezilya ve Endonezya’da
çalışmış bir isim. Katliamlardan sağ çıkmayı başarmış kişilerle bağ kuran
Bevins, çalışması dâhilinde bu insanların izini sürmüş. Onlardan öğrendikleri,
anlattığı hikâyenin sahiciliğine ve dolaysızlığına katkıda bulunuyor. Olayları anlatan
hikâye, yalın bir dille ve yorumlarla aktarılıyor.
Bevins’e göre, “uluslararası planda kitleleri imha
etmek için oluşturulmuş devasa şebeke, bugün üzerinde yaşadığımız dünyanın
inşası noktasında çok önemli bir rol oynadı. […] Brezilya ve Endonezya gibi
birçok ülkede antikomünizm, hâlen daha güçlü. Soğuk Savaş, her türden toplumsal
reformu tehdit olarak gören rejimlerin kurulmasına neden oldu.”
Bevins, Soğuk Savaş’ın niteliği konusunda yeni
şeyler söylüyor. “1964’te Brezilya’da, 1965’te Endonezya’da yaşananlar, Soğuk
Savaş sürecinde muzaffer olanların elde ettikleri en önemli zaferlerdi.” Bevins,
bir yandan da aktardığı Soğuk Savaş hikâyesinin “esas olarak ABD, Avrupa, ama
aynı zamanda Sovyetler’deki beyazlara odaklandığını” söylüyor.
Cakarta
Yöntemi, antikomünizmden ilham alan,
birbirinden farklı silâhlı çatışmanın arasındaki bağı inceliyor. Bahsi edilen
ülkelerin üst düzey subayları adalet ve halkın iktidarı için arayış içerisinde
olan veya öyle olduğu düşünülen kendi yurttaşlarına saldırıyorlar. Özünde kitap,
bu ülkelerdeki sınıflar mücadelesini ele alıyor.
Yazarın derdi, kelimeler sahasında yaşanan Soğuk
Savaş veya güçlü, antikomünist ülkelerle komünist partilerin iktidarda olduğu
ülkeler arasındaki kavga değil. O Soğuk Savaş, 1991’de Sovyet bloğunun yıkılışı
ile sona erdi. Gerçek manada soğuk savaş olmayan, şimdilik durgun olan savaşsa
hâlâ devam ediyor.
W.
T. Whitney
4 Ocak 2021
0 Yorum:
Yorum Gönder