14 Eylül 2021

,

Lloyd George


Lenin devrimin, Mussolini de gericiliğin siyasetçisidir. Lloyd George ise uzlaşmanın, tavizin ve reformun siyasetçisidir. Eklektik, dengeci ve arabulucu bir isim olarak hem sola hem de sağa eşit mesafede duran Lloyd George, ne yeni düzeni ne de eski düzeni savunur. Geçmişe de bağlı olmayan, gelecek konusunda da herhangi bir sabırsızlık içinde olmayan Lloyd George, zanaatkâr olup bugünü inşa etmek ister. O dogması olmayan, sekterlikten uzak, herhangi bir şeye körü körüne bağlı kalmayan biridir. Onun ne bireyci ne de kolektifçi olduğundan söz edilebilir. O, ne enternasyonalist ne de nasyonalisttir.

Lloyd George, İngiliz liberalizminin lideridir. Fakat bu liberal etiketi, esasen programdaki bir farklılıktan çok seçimler dâhilinde yapılan bir tasnifle ilgili bir meseledir. Bugün liberalizm ve muhafazakârlık, modası geçmiş, biçimsizleşmiş iki politik okuldur. Bugün biz, liberal anlayış ile muhafazakâr anlayış arasındaki diyalektik çatışmaya değil, toplumun kapitalizme göre örgütlenmesi pratiğini sürdürme eğilimi ile onun yerine sosyalist ve proleter örgütleme pratiğini koyma eğilimi arasındaki gerçek bir karşıtlığa, tarihsel bir kavgaya tanıklık ediyoruz.

Lloyd George teorisyen de değildir, o herhangi bir ekonomik veya politik öğretiyi tefsir etmez. O bir bakıma, agnostik bir uzlaştırıcıdır. Net bir bakış açısından yoksundur. Onun görüşleri geçici, değişken, kararsız ve hareketlidir. Lloyd George sürekli fikirlerini değiştirir, revize eder. Bu sebeple o, bir dönek bile olamaz. Zira döneklik, bir uç konumdan diğerine, karşı tarafla uzlaşamayacak başka bir konuma geçmeyi anlatır.

Lloyd George esasen orta yolcudur, tavizcidir, arabulucudur. Onun içinde bulunduğu hareket asla radikal olamaz, şiddete başvuramaz, her zaman reformcudur ve ufaktır. Lloyd George, yapısı itibarıyla “politik açıdan her şey mümkün”cüdür. O, siyasette düz çizginin geometride olduğu gibi farazî ve hayalî olduğunu düşünür. Politik gerçekliğin verili zemini ise yeryüzü gibi engebelidir. Onun üzerinde düz çizgiler çizmek mümkün değildir, ancak jeodeziye uygun çizgiler çekilebilir. Lloyd George, bu sebeple siyasette ideal bir rota arayışında değildir, onunki jeodeziyi esas alan bir rotadır.

Bu ihtiyatlı, ağırbaşlı ve ferasetli siyasetçi için bugün, dün ile yarın arasındaki bir uzlaşma sahasıdır. O olmuş olanla ve olacak olanla değil, olanla ilgilenir.

Ne aydın ne de bilgin olan Lloyd George, bilgiçlik taslamaya da bilgeliğe de karşı gelen bir isimdir. Bu hâli ve herhangi bir öğretiye inanmıyor oluşu, onu ideolojik katılıklara ve sistemi esas alan ilkeciliğe karşı korur. Profesörün zıttı olarak o, ince hassasiyetin siyasetçisidir. Özgün, nesnel ve olguları net idrak eden çevik duyu organlarıyla donanmıştır. O ne yorumcu ne de seyircidir, her zaman tarihin içinde bir ana karakter ve bilinçli bir aktör olarak yer alır. Politik gözü, etrafında ani gelişen, derinlerde işleyen her şeyi gören bir gözdür. Kaygıları ve belirli bir öğretiye ilişkin endişeleri olmadığı için amacına en uygun usulleri ve araçları kullanma şansına sahip olabilmektedir.

Lloyd George, ruhsal ve akli yönelimine fayda sağlayacak tüm önerileri ve fikirleri sünger gibi anında emer ve içselleştirir. O, her zaman tetikte olan, uyanık, duruma göre esneyebilen bir oportünisttir. Asla dik kafalılık etmez. Rastlantılara açık gerçekliği öngörülerine göre değiştirmeye çalışır, gerçeklik dâhilinde aşırı bir dirençle karşılaştığında ona asgari düzeyde etkide bulunmaya rıza gösterir. Henüz daha oluşmamış bir güçle saldırı gerçekleştirme konusunda asla inat etmez. Israrını ve azmini muhafaza eder, en uygun anı, en elverişli durumu kollar. O, tavizde bulunmaya her daim hazırdır. Yönetici konumunda iken başvurduğu taktikleri, halktaki duygulara ve tutkulara birden tepki geliştirme değil, o duyguları ve tutkuları zekice kanalize edip onlara hâkim olmak adına kendisini onlara uyarlama üzerine kuruludur.

Örneğin Lloyd George’un Versay Barış Anlaşması sürecinde gösterdiği işbirlikçi tutum, oportünizm ve “her şey mümkün”cülükle tanımlıdır. Zaferin yol açtığı hezeyanlar, coşku ve taşkınlık, onu karşıt tezle geçici süre uzlaşmaya mecbur etmiştir. 

Britanya’daki vergi mükellefleri, savaşın mali yükünün kendi omuzlarına bineceği kaygısına kapılmış, Almanya’nın ekonomik kapasitesi konusunda yanlış bilgilendirildiği için onun savaşın tüm maliyetini üstlenmesini istemişlerdir. Lloyd George’un ateşkesten hemen sonra alelacele gündeme getirdiği seçim sürecine bu ruh hâlinin etkisi altında girilmiştir. Yenilgi riskini ortadan kaldırmak adına Lloyd George, seçim bildirgesine Britanya’daki seçmen kitlesinin arzularını da dâhil etmek zorunda kalmıştır. Neticede kendi siyasetine karşı çıkan Lord Northcliffe ve Times’ın barış programını mecburen kabul etmiştir.

Lloyd George, Versay Anlaşması’nın Almanya’yı sakat bırakıp parçalamasına da Fransa’nın topraklarını büyütmesine de aynı ölçüde karşı çıkan bir isimdir. O, Almanya ekonomisinin dağılma, her türlü örgütsel niteliğinden mahrum kalma tehlikesini görmüştür. Bu sebeple Lloyd George, Ren Nehri’nin sol yakasının ordu eliyle işgal edilmesine karşı mücadele etmiş, Fransızların Almanya’nın birliği hilâfına çevirdiği tüm dolaplara karşı koymuştur. Fakat en sonunda dönüp dolaşıp o dolapların anlaşmaya sızmalarına hoşgörüyle yaklaşmıştır.

Lloyd George, her şeyin ötesinde anlaşma hâlini ve barışı kurtarmak niyetindedir. Fransa’nın niyetlerine köstek olacak bir durumun oluşmadığını düşünmüştür. Fikirlerin netleşmesi, zaferin yol açtığı çılgınlık hâlinin sönümlenmesi ardından anlaşma kademeli olarak tadil edilmiş, bu da bir yolun açılmasını sağlamıştır. O meselelere, Avrupa’nın geleceğine yönelik tehditler karşısında endişeye kapıldığı için ihtiyatla ve müsamahakâr bir tutumla yaklaşmıştır.

Barışın Ekonomik Sonuçlarına Dair Yeni Değerlendirmeler isimli çalışmasında Keynes, bu yaklaşım konusunda şu türden bir yorumda bulunur:

“Lloyd George, Avrupa’nın hayatta kalması için tehlike olarak gördüğü, kısmen zorla dayatılmış olan o aptal anlaşmanın sorumluluğunu üstlendi. Kusurlarını kabul etti, ama demokrasiyi işletenlerin dikkate alması gerektiğini düşündüğü, halklara ait cahillikten kaynaklı tutkuları önemsedi. Ona göre Versay Barış Anlaşması, devlet adamlarının karakterine en uygun, halkın hak iddialarını karşılayan en iyi geçici düzenleme idi. Avrupa’nın varlığını korumak için Lloyd George, tehlikeyi savuşturmak ve hafifletmek için tüm yeteneklerini ve gücünü kullandı.”

Barış anlaşması sonrası, 1920-1922 arası dönemde Lloyd George, Fransızların bakış açıları konusunda ardı ardına bir dizi resmi tavizde bulundu. Örneğin anlaşmanın soyutluğu ve hatasızlığı ile ilgili yaklaşımı kabul etmek durumunda kaldı. Ama bir yandan da Fransa’yı revizyonist bir siyasete yönlendirmek için uğraştı. Anlaşmadaki en ağır şartlar hasıraltı edildi, sonuçlarının neye mal olacağını kimsenin bilmediği maddeler çıkartıldı.

Rus devrimi gerçekleşince Lloyd George anında refleks geliştirdi ve hemen onun karşısında yer aldı. Ama el altından da bir yandan onunla flört etti. İlk başta Müttefik Kuvvetler’in abluka ve askerî müdahale politikasına başvurdu. Ardından Rus kurumlarının pekiştirilmesini öngören siyasete ikna oldu ve o kurumları tanıdı. Devamında ağzından köpükler saça saça, öfkesini açıktan dile getirmek istercesine, Bolşevikleri “medeniyetin düşmanları” ilân etti.

Burjuva siyaseti bağlamında Lloyd George, sınıf mücadelesi ve toplumsal savaş konusunda Britanya’dan çok Avrupa’yı esas alan bir yaklaşıma sahipti. Onun siyaseti, ilhamını Batı kapitalizminin genel çıkarlarından alıyordu. Bu siyaset, Asya ve Afrika gibi yerlerdeki sömürge halkların hilâfına olacak şekilde, Avrupalı işçilerin yaşam standartlarının geliştirilmesi görüşünü savunuyordu.

Toplumsal devrim, Avrupa medeniyetine, kapitalist medeniyete ait bir olgudur. Lloyd George’un görüşüne göre kapitalist düzen bu devrimi, dünyanın diğer işçilerinin ürettiği kârdan belirli bir payı Avrupalı işçilere dağıtmak suretiyle uykuya yatırmalıdır. Avrupalı işçinin rahatını ve refahını artırmak, böylece toplumsal adalete dair özlemlerini azaltmak için Asyalı, Afrikalı, Avustralyalı veya Amerikalı işçilerin cebindeki para alınmalıdır.

Sömürge milletlerin sömürü süreci organize edilmeli, böylece bu milletler kapitalist milletlere gerekli hammaddeleri temin etmeli, tüm sınai üretiminin bütün olarak kapitalist milletlere hizmet etmesi sağlanmalıdır.

Aynı zamanda Lloyd George, muhafazakâr fikirlerinden feragat etmeye ve devrimci fikirle uzlaşmaya kapalı bir isim de değildir. Gericiler devrimi askerî önlemlerle ezmeyi isterken, reformistler onunla barış imzalayıp müzakere yürütmek niyetindedirler. Onların kanaatine göre devrimi boğmak, ezmek mümkün değildir, o ancak evcilleştirilebilir.

Aşırı sol ile aşırı sağ arasında, faşizmle Bolşevizm arasında hâlen daha heterojen bir ara bölge mevcuttur. Psikolojik ve doğal hâliyle demokrat ve evrimci olan bu alanın arzusu, muhafazakâr düşünce ile devrimci düşünceyi uzlaştırmaktır.

Lloyd George, siyasetin bu ara bölgesinin en önemli liderlerinden biridir. Bazıları onun demagojiyi esas alan bir duygu adamı olduğunu düşünür. Bu tarife göre Lloyd George, devrimci konuma dair nostaljik bir yaklaşıma sahip bir siyasetçidir. Oysa bu, onun kişiliği konusunda yüzeysel olgular üzerinden verilmiş bir hükümdür.

Lloyd George ne devrimci bir liderdir ne de böyle bir lider olma istidadına sahiptir. Onda bağnazlığa da, dogmatizme de tutkuya da yer yoktur. O, politik açıdan görecelikçidir ve tüm görecelikçiler gibi Lloyd George da hayata karşı hafif müstehzi, hafif alaycı, hafif vurdumduymaz ve hafif mizahi bir tutuma sahiptir.

José Carlos Mariátegui
1925
Kaynak

0 Yorum: