Halkın Fedaileri, Mart 1971’e dek bu ismi
kullanmadı. Örgütü, geçmişi altmışların başlarına ve ortalarına dek uzanan iki
ayrı grup kurdu.[1]
İlk grup, 1963 sonlarında Tahran Üniversitesi’nde
okuyan beş öğrenci tarafından kuruldu: Bican Cezeni, Abbas Surki, Ali Ekber
Farahani, Muhammed Aştiyani ve Hamid Eşref. Örgütün en önemli ismi olan Bican
Cezeni, ellilerin ortasından itibaren birkaç kez hapse girip çıkmış,
üniversitede siyaset bilimi okuyan bir isimdi.
1937’de Tahran’da dünyaya gelen Cezeni, liseyi
aynı şehirde tamamladı. Bir süre Tude’nin gençlik hareketi içinde çalışan
Cezeni, partiden ayrıldı ve kendi örgütünü kurdu. Sonraki yıllarda on beş yıl
hapse çarptırıldı. Bu süreçte Surki de eski bir Tude üyesiydi ve o da
üniversitede siyaset bilimi okuyordu. Mazenderan eyaletinde doğup büyüyen
Surki, üniversite eğitimi için Tahran’a gitti. Safai Farahani, aslen Gilanlıydı
ve okulda mühendislik eğitimi alıyordu. Diğer isimlerle Tahran Üniversitesi’nde
tanıştı. Sonraki yıllarda Hukuk eğitimi alan Aştiyani, 1934’te Tahran’da
doğmuştu. Diğer tüm kurucu isimlerden yaşça büyük olan Aştiyani, askerliğini
yaptığı için hafif silâhların kullanımı ve bakımı konusunda yoldaşlarına
dersler verdi. Sonrasında zaten Fedailer, asker olan isimleri örgütlediği için
bu türden bir eğitime ihtiyaç kalmadı. Şah ve ordudaki büyüme sayesinde gerilla
hareketi de büyüdü.
Örgütün en küçük kurucusu olan Eşref ise
mühendislik okuyordu. 1946’da Tahran’da doğan Eşref, lisede Halil Maliki’nin
partisine girmişti. 1964’te girdiği üniversitede diğer örgüt kurucularıyla
tanıştı. Bu beş isim gibi sonradan örgüte katılacak öğrencilerin aileleri
genelde orta sınıfa mensuptu.
Örgütün kuruluşundan dört yıl sonra SAVAK örgüte
sızdı. Bunun üzerine Surki ve Cezeni dâhil on dört kişi tutuklandı.
Tutuklamalardan kaçma imkânı bulan Eşref, örgütü ayakta tutmaya yetecek
kadrolar buldu. Bu esnada Safai Farahani ve Aştiyani, Lübnan’a kaçtı ve burada Fetih
içerisinde on dört yıl faaliyet yürüttü. Sonrasında Tude’nin ilk genel
sekreteri ve partinin Ortadoğu faaliyetlerinden sorumlu ismi olan Radmaneş’in
yardımıyla ülkesine dönüp Eşref’le birlikte çalışmaya başladı.
Tude merkez komitesi, bu izinsiz yardımı işitince
Radmaneş’i görevden aldı ve İrac İskenderi’yi partinin birinci sekreteri yaptı.
Cezeni ve Surki gibi ilk Cezeni örgütüne mensup diğer isimler, Nisan 1975’e dek
hapiste kaldılar. Bu isimler “kaçmaya çalışırken” vurulup öldürüldüler. Cezeni,
Halkın Fedaileri’ni örgütleyen isim değilse de kendisi örgütün “fikri babası”
kabul edilir.
Halkın Fedaileri’ni
meydana getiren ikinci grupsa Meşhed’den Tahran’a gelmiş olan iki üniversite
öğrencisi tarafından oluşturuldu. Grubun asıl kurucusu olan Mesud Ahmedzade,
yirmilerin başından beri Pehlevilere yönelik muhalefetleriyle Meşhed’de nam
salmış entelektüel bir aileden geliyordu. Aile, 1949’dan itibaren Musaddık’a
destek vermiş, her daim Milli Cephe ve Kurtuluş Hareketi ile ilişkide olmuştu.
Mesud
Ahmedzade: Bir Strateji ve Bir Taktik Olarak Silahlı Mücadele
Meşhed’de lise okurken Ahmedzade, Müslüman Öğrenci
Kulübü’nü kurdu. Bu örgüt, sonradan Milli Cephe’ye katıldı ve Şah karşıtı dinî
gösterilerde yer aldı. Altmışların ortalarında Tahran’daki Aryamehr
Üniversitesi’nde matematik okurken Ahmedzade Marksist oldu. 1967’de Che
Guevara, Regis Debray ve şehir gerillası savaşı teorisini geliştirmiş olan
Brezilyalı devrimci Carlos Marighella’nın çalışmalarını okuyup tartışmak
amacıyla gizli bir yapı meydana getirdi. 1970’te Ahmedzade, örgüt için ilk
temel teorik çalışmasını yazdı.
Ahmedzade’nin yakın arkadaşı olan Emir Perviz
Puyan da arkadaşının hikâyesine benzer bir hikâyeye sahipti. Meşhed’de lise
eğitimini alırken Milli Cephe’ye katılan Puyan, dinî örgütlenmeler içinde
çalıştı. Altmışların ortasında Tahran’daki Milli Üniversite’de okurken Marksist
oldu. Bilhassa Castro’dan etkilenen Puyan, 1970 yılında bu iki örgütün yolu
kesişti. İlk örgüt, Halkın Fedaileri’nin “kırdaki gücünü”, ikincisi “şehir
gücünü” teşkil etti. Liderlerinin önemli bir bölümü eski Tude üyesi olan
Cezeni, örgütü birleşme görüşmeleri esnasında hayatta karşılığı olan, ayakları üzerinde
duracak bir örgütün önemi üzerinde dururken, büyük kısmı eski Milli Cepheli
olan Ahmedzade örgütü, kitlelerin kendiliğinden eylemleri ve kahramanlık
üzerine kurulu devrimci eylemlerin oynayacağı role vurgu yaptı. Eşref’in
sunduğu özete göre tartışmadan galip çıkan Ahmedzade’nin ekibi oldu:
“Onca
görüşmenin ve tartışmanın ardından, toplumun tüm kesimlerine polis sızdığı
için, kitleler içinde çalışmanın ve büyük örgütler kurmanın imkânsız olduğuna
dair bir sonuca ulaştık. Bu noktada en acil görevimizin, küçük hücreler kurup
baskı ortamını ortadan kaldırmak için düşmana saldırılar düzenlemek ve
kitlelere silâhlı mücadelenin yegâne kurtuluş yolu olduğunu ispatlamak olduğuna
karar verdik.”[2]
Puyan da bu konuda benzer şeyler söylüyordu:
“Anti-emperyalist
hareketin yaşadığı yenilgi sayesinde gericiler faşist bir devlet kurdular,
muhalif örgütleri yok ettiler, oportünist unsurları kendi saflarına çektiler.
Devrimci aydınlarla kitleler arasında sağlam bağların olmadığı bir durumda biz
sudaki balık değil, bizi tehdit eden timsahlarla çevrili, yapayalnız bir
balığız. Terör, baskı ve demokrasinin yokluğu, bizim işçi örgütleri kurmamızı
imkânsızlaştırmıştır. Zafiyetimizin bize yaptığı kötü büyüyü bozmak ve halka
eylem konusunda ilham vermek için bizim devrimci silâhlı mücadeleye başvurmamız
gerekmektedir. […] Proletaryayı onu boğan kültürden kurtarmak, zihnindeki küçük
burjuva fikirleri temizlemek ve ideolojik cephaneyle kuşandırmak için halkın
güçsüz olduğuna dair yanılsamayı ortadan kaldırmalıyız.”[3]
Dolayısıyla Halkın Fedaileri’nin temel tezi
oldukça basitti: gerilla savaşı, daha fazla gerilla savaşı. Tude ve Milli
Cephe’nin yaşadığı yenilgiler, Castro, Giap ve Mao’nun elde ettiği zaferler,
aynı zamanda Latin Amerikalı gerillaların yeni oluşturdukları güven, genç
İranlı aydınlar üzerinde canlandırıcı bir etkiye yol açmıştı.
Basit stratejisini formüle ederken örgüt, başka
örgütleri de eleştirmekteydi. Milli Cephe’nin ve Kurtuluş Hareketi’nin küçük
burjuva tabela örgütler olduğunu söyleyen Fedailer, bu tür yapıların barışçıl
yoldan değişim konusunda kitlelere sahte bir umut aşıladığını söylediler.[4]
Bir yandan da Devrimci Örgüt gibi Çin yanlısı örgütleri, Mao’yu İran’a “mekanik
bir tarzda” uyguladıkları, son on yıl içerisinde İran’ın feodal toplum olmaktan
çıkıp tümüyle Batı’ya bağımlı kapitalist bir toplum hâline geldiği gerçeğini
dogmatik bir yaklaşımla redde tabi tuttukları ve asıl tehdidin Amerika değil de
Sovyetler olduğunu söyleyen anlayışı eleştirmeden kabul ettikleri, ayrıca
silâhlı mücadeleden söz edip diğer taraftan “önce sağlam, geçerliliği olan bir
politik parti kuralım” anlayışı üzerinden bu mücadeleyi erteleyip durdukları
için eleştirdiler.[5]
Tude’yi ise daha kapsamlı bir eleştiriye tabi
tuttular.[6] Kırklarda işçileri örgütlediği, ellilerde birçok şehit verdiği
için Tude’ye saygı duymalarına karşın Fedailer, bu partiyi Sovyetler’i körü
körüne takip ettiği, Stalin’i alelacele çöpe attığı, ayrıca bilhassa Azerbaycan
ve Kürdistan’daki “milli sorun”u önemsemediği için eleştirdiler. Fedailerin
iddiasına göre Tude, kırklarda köylü hareketinden uzak durmuş, milli
burjuvaziye fazla önem vermiş, buradan da devrimin halkçı demokratik değil
milli demokratik bir devrim olacağına ilişkin yanlış bir sonuca ulaşmıştı. Her
şeyin ötesinde Fedailerin iddiasına göre Tude, silâhlı mücadeleyi değil politik
mücadeleyi öne çıkartıyor, sendikacılığı devrimci militanlığın önüne koyuyor,
örgütün hayatta kalmasına kahramanca eylemliliğe göre daha fazla önem veriyor,
devrimci komünist faaliyeti parlamenter reformizmin altında eziyordu. Tude,
verdiği cevapta tüm sosyalistlerin görevinin Marksizmin kalesi olan Sovyetler
Birliği’ni desteklemek olduğunu, milli burjuva devrimini sosyalist bir işçi
devrimine hızla evriltmekle ilgili sözlerin Trotsky’nin “sürekli devrim”
anlayışına benzer bir anlayıştan beslendiğini söyledi.
Fedailerse Tude’nin İran burjuvazisini
küçümsediğini, sonuçta da yaklaşan devrimin gerçek niteliğini anlamadığını
düşünüyorlardı. Tude’nin analizine göre Fedailer, sanayi proletaryasındaki
sınıf bilincini dikkate almıyor, bu sebeple başarılı bir politik mücadeleyle
ilgili ihtimalleri gözardı ediyorlardı.
Tude’nin görüşüne göre en önemli mesele şuydu:
gerilla mücadelesi, her zaman disiplinli bir devrimcinin varolduğu, “nesnel”
koşulların olgunlaştığı koşullarda silâhlı mücadele verilmesi gerektiği
üzerinde duran Marx, Lenin ve Bolşeviklerle değil, “yaşasın ölüm” diyen,
“eylemli propaganda”dan söz eden on dokuzuncu yüzyıl anarşistlerinin ve
Bakunin’in çizgisiyle örtüşen bir mücadeleydi.[7]
Bu tespitler karşısında yılmayan Halkın Fedaileri,
gerilla savaşı ile ilgili hazırlıklara başladı ve kır ekibini dağlarda üs
kursun diye Gilan’a gönderdi. Gilan’ın seçilmesinin sebebi, buradaki sarp
dağların ağır zırhlı araçların geçişine izin vermemesi, bir de ormanların hava
saldırılarına mani olacak olmasıydı. Asıl nedense bölgedeki köylülerin
yirmilerdeki Cengelî hareketinden, hatta 1850’lerdeki Babi ayaklanmasından beri
önemli bir devrimci geleneğe sahip olmasıydı. Kır ekibinin ilk planlarını
yürürlüğe koyması için kapsamlı bir hazırlık çalışması yürütmesi, dağ
çobanlarıyla birlikte yaşaması, köylerle temas kurması, yerel halk içinden
savaşçılar örgütlemesi gerekiyordu.
Fakat bu planlar, Şubat 1971’de Fedai
sempatizanlarından birini Siyahkel köyündeki jandarmaların tutuklaması üzerine
suya düştü. Tutuklanan kişiden önemli bilgilerin işkenceyle alınacağını bilen
gerillalar, karakola saldırıp arkadaşlarını kurtarmaya karar verdiler.
Saldırının haberini alan Şah, bu gelişmeyi ciddiye aldı ve başında kardeşinin
bulunduğu, komandolardan, helikopterlerden ve polis ajanlarından oluşan bir
seferi kuvveti bölgeye gönderdi.
Üç hafta süren insan avının ardından ordu, tüm
gerilla birliğinin imha edildiğini, on kişinin öldürüldüğünü açıkladı. Askerî
açıdan başarısız olmasına rağmen Fedailer, tüm Pehlevi rejimini küçük ama
kararlı insanlardan oluşan bir birliğin korkutabileceğini halka gösterme,
böylelikle propaganda düzleminde büyük bir zafer elde etme imkânı buldular. 8
Şubat (19 Bahman), İran tarihine gerilla hareketinin doğum tarihi olarak
kaydoldu.
Siyahkel olayının önemine bir kez daha işaret
edercesine devlet, sonrasında bir dizi ağır tedbir aldı. Gerillalara karşı
propaganda savaşı başlattı, onları “ateist”, “Tude ajanı”, “FKÖ’nün ve Arap
emperyalistlerin oyuncağı” olmakla suçladı. Tahran’da Fedailerle bağı
bulunmayan elli bir solcu aydını hapse attı. Tahran’daki üniversiteleri bir
hafta süreyle tatil etti. Avrupa ve Kuzey Amerika’da faaliyet yürüten İranlı
Öğrenciler Konfederasyonu’nu yasakladı. Devlet, aynı zamanda memur maaşlarına
zam yaptı ve o yılı Memur Yılı ilân etti, asgari ücreti yükseltti, dahası, bir
sonraki yıl 1 Mayıs’ın tüm İran genelinde İşçi Günü olarak kutlanacağını
açıkladı.
Siyahkel’i takip eden dokuz ay boyunca girdiği bir
dizi silâhlı çatışmada SAVAK, Fedailerin kurucu üyelerinin neredeyse tamamını
tutukladı ya da katletti. Hamid Eşref gibi hayatta kalabilen Fedailer,
mücadeleye devam ettiler. Tahran’da, Tebriz’de, Reşt’te, Gurgan’da, Kazvin’de
ve Enzeli’de yeni insanlar örgütlediler. Yeraltında iki gazete çıkarttılar.
1975 sonunda Fedailerle devlet arasındaki mücadele
açmaza girdi. Devlet, çok sayıda gerillayı öldürme, “ateist teröristler”e karşı
saldırgan bir propaganda savaşı yürütme, en önemlisi de hareketi üniversite
kampüsleriyle sınırlı tutma, Halkın Fedaileri ise ağır kayıplarını giderme,
devlet kurumlarına saldırma, çok sayıda kahramanlık isteyen eyleme imza atma
konusunda başarılı oldu.
Süreç içerisinde Fedailer ikiye bölündü. Çoğunluk
grubuna, 1976 ortalarında öldürülene dek Hamid Eşref liderlik etti. Eşref’e
göre kitlesel ayaklanmanın fitili ateşlenene dek silâhlı çatışmalara devam
edilmeliydi. Azınlık grubu ise silâhlı çatışmalardan uzun durulması, politik
faaliyetlerin bilhassa fabrika işçileri içindeki çalışmaların artırılması ve
Tude ile sıkı bağlar kurulması gerektiğini söylüyordu.
1976 yılının ortalarında azınlık grubu Tude’ye
bağlandı, “eylemli propaganda” teorisini eleştirip onun Marksizmden sapma
olduğunu söyledi. Ardından da Fedai Gerillalarından Ayrı, İran Tude Partisi’ne
Bağlı Grup adında bir yapı meydana getirdi.[8] Her iki örgüt, silâhlarını
muhafaza etti. Devrim başladığında ise Pehlevi devletinin askerî gücüne karşı
koymak için yanıp tutuşan iki deneyimli silâhlı örgüt olarak sahneye çıktı.
Ervand
Abrahamian
[Kaynak:
Iran Between Two Revolutions,
Princeton University Press, 1982, s. 483-489.]
Dipnotlar
[1] Fedai’nin kısa tarihi için bkz. Kar
(İş), 1979 devrimi sonrası Halkın Fedaileri’nin yayın organı; Nabard-i Khalq (Halkın Mücadelesi), 1979
devrimi sonrası Halkın Fedaileri’nin teorik dergisi; Feda’i Organization, “Hasht Sal Mobarezeh-i Masalehaneh” (Silâhlı
Mücadelenin Sekiz Yılı) (Tahran, 1979), s. 1-29; Feda’i Organization, “Tarikheheh-i Sazman-i Cherikha-yi Feda’i” (Fedai
Örgütünün Kısa Tarihi) (Tahran, 1969), s. 1-28; Feda’i Organization, “Tahlil-i Yek Sal-i Mobarez” (Mücadelenin Bir
Yılının İncelenmesi) (n.p., 1974), s. 1-24; Y. Zarkar, Khaterat-i Yek Cherik dar Zendan (Mahpus bir Gerillanın Hatıratı)
(Tahran, 1973), s. 1-241; A. Dehqani, Hamaseh-i
Moqavemat (Direniş Destanı) (n.p., 1974), s. 1-248.
[2] H. Ashraf, Jam'iband-i
Seh Saleh (Üç Yılın Değerlendirmesi) (Tahran, 1979), s. 92.
[3] A. Poyan, Zarurat-i
Mobarezeh-i Mashalehaneh va Rad-i Teor-yi Baqa [Silâhlı Mücadelenin
Zorunluluğu ve Hayatta Kalma Teorisine İtiraz) (n.p., 1972), s. 7-9.
[4] B. Jazani, Tarikh-i
Siy Saleh-i Iran (İran’ın Otuz Yıllık Tarihi) (Tahran, 1979), s. 69-89.
[5] “The Thoughts of Mao and Our Revolution,” Nabard-i Khalq, Sayı. 2 (Mart 1974), s.
38-48.
[6] Jazani, Tarikh-i
Siy Saleh, s. 8-67; Feda’i
Organization, “Vdam-i Inqilab-i 'Abbas Shahriyar” (Devrimci Abbas
Şehriyar’ın İdamı) (n.p., 1974), s. 71-142; 'A. Nabdel, Azerbaijan va Masaleh-i Melli (Azerbaycan ve Ulusal Sorun) (n.p.,
1973), s. 18-32.
[7] F. Javan, Cherikha-yiKhalq
Cheh Megunyand (Gerillalar Ne Söylüyor?) (n.p., 1972), s. 1-83; E. Tabari, “This
Is Not Marxism-Leninism,” Donya, 12
(Güz 1971), s. 31-41; N. Kianouri, “On Methods of Struggle,” Donya, 1 (Temmuz 1974), s. 1-10; “A
Message to the Feda’i,” Donya, 1
(Kasım 1974), s. 1-7.
[8] T. Haydar-Begundi, Teor-yi “Tabligh-i Masalehaneh” Enheraf Az Marksism-Leninism (“Silâhlı
Propaganda” Teorisi Marksizm-Leninizmden Sapmadır) (n.p., 1978), s. 1-81; Feda’i Munsh'eb, “Zindehbad Hizb-i Tudeh”
(Yaşasın Tude Partisi) (Tahran, 1978), s. 1-15.