02 Eylül 2021

,

Arap Komünizminin Açmazları


Arap Komünizminin Açmazları:
Suriye Komünist Partisi Örneği [1969-1973]
Bu çalışmada, Arap komünizminin altmışların sonlarında ve yetmişlerin başında yüzleştiği, Suriye Komünist Partisi içinde yaşanan kriz dâhilinde açığa çıkmış olan açmazların niteliği ve sahip olduğu dinamikler inceleniyor.
Çatışma, ilkin Haziran 1969’daki üçüncü kongrede yaşandı. Kongrede bir hizip ortaya çıktı ve bu hizip, eskiden beri partinin başında olan Halid Bektaş’a ve partinin geleneksel politik hattına itiraz etti. Bu hiziple Bektaşçılar arasındaki ideolojik tartışma ve iktidar mücadelesi, yıllarca sürdü.
1970 yılında muhalif grup, partinin eski politikalarından farklı bir hattı öne çıkartan politik programını hâkim kılmayı bildi. Takip eden yıl içerisinde de merkezî kurullar ile şehir örgütleri ikiye bölündüler.
1972 baharında hiziplerarası çatışma derinleşti. Muhalefetin güçlenmesi üzerine Bektaş, yüzünü parti tabanına çevirdi ve “yıkıcı faaliyetlere karşı çıkılmasını” istedi. Sovyetler, partinin birliğini sağlamak için birkaç adım atsa da sonuç alınamadı. Hem Moskova’nın hem de Suriye rejiminin desteğini arkasına almış olan Bektaş, bazı muhalefet liderlerini kendi yanına çekmeyi bildi. Buna karşılık Riyad Türk’ün liderliğindeki muhalif grup, ayrılıp kendi gizli komünist partisini kurdu.[1]
Kırkların sonunda ve ellilerin sonunda açığa çıkan krizlere denk görülebilecek bu kriz ortamında parti, kendi faaliyetlerini ve içte süren tartışmaları değerlendirme konusunda bir dizi fırsat buldu. Parti, yıllardır tüm yakıcılığı ile varlığını sürdüren sorunlarını önüne koydu. Ayrıca 1972 baharından itibaren hiziplerarası çatışmada muhalif gruplar, parti içinden yığınla bilgiyi dışarı sızdırdılar. Bu konuda en çarpıcı çalışma, Suriye Komünist Partisi’nde Çatışmanın Dayandığı Meseleler isimli kitaptı. 1972 yazında Beyrut’ta yayımlanan kitap, muhaliflerin elinden çıkmıştı. Kitapta 1970 tarihli, yığınla tartışmaya yol açmış politik program taslağı türünden, halkın bilmesi gerekmeyen önemli parti belgelerine, partinin iç tartışmasının parçası hâline gelen, Sovyetler’in program taslağına ilişkin eleştirisine ve partinin milli konseyinin 1971 Kasım’ında yaptığı müzakerelerin içeriklerine yer verilmekteydi.
Hiziplerarası çatışma, esasen iki meseleye dayanıyordu ve bu iki mesele de parti tarihinde derin köklere sahipti, ayrıca bunlar, altmışlarda giderek derinleşmiş meselelerdi. 
İlki, yaklaşık kırk yıldır Bektaş’ın uyguladığı, alabildiğine kişiselleşmiş ve sözde demokratik olmayan tarzı ile ilgiliydi.[2] Muhalifler, her daim bu konulara itiraz ediyorlar, bağlamına bakmaksızın bu meseleler üzerinde duruyorlardı.[3] Bektaş’a yönelik eleştiriler, Doğu Avrupa’da 1958-1966 arası dönemde sürgün hayatı yaşamak konusunda kendi başına aldığı kararla daha da yoğunlaştı. Suriye’de kalanlar, bu süreçte bağımsız hareket edebileceklerini düşündüler, ama bir yandan da karara kızıp onu eleştirdiler.[4]
İkinci mesele, partinin Suriye rejimi ile ilişkisinin niteliğine dairdi. Bu mesele kapsamında öne çıkan hususlarsa partinin rejime yönelik yaklaşımı, Arap milliyetçiliği ile ilişkileri, Moskova ve Sovyet Komünist Partisi’ne bağlılığın anlamı idi.
Bu meseleler, Arap toplumunda komünizmin niteliği ve rolü ile ilişkiliydi. Burada asıl öne çıkan husus, Marksist-Leninist öğretiye inancı ve Moskova’ya bağlılığı hareket serbestiyeti ve ulusal politikaya katılım konusunda yereldeki otoritelere bağımlılık meselesiyle uzlaşma noktasında yaşanan güçlüktü. Ayrıca komünistlerin kitle tabanında bile Arap milliyetçiliğini esas alan arzular, ilgiler ve sloganlar öne çıkmaktaydı. Arap komünizminin doğasından kaynaklanan bu türden güçlükler, 1947’de BM’nin Filistin’in bölünmesi ile ilgili kararı almasından önce ve 1958’de (Mısır-Suriye) Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulduğu günlerde daha da belirginleşti. 1967 savaşının ve yol açtığı sonuçların da etkisiyle söz konusu güçlükler ağırlığını daha fazla hissettirdiler.
1967 Savaşının Etkisi ve Filistin Meselesiyle İlgili Tartışma
Savaş sonucu partinin sadece Arap-İsrail çatışması değil, ayrıca başka alanlarla ilgili geleneksel politikalarının yeniden değerlendirilmesine dönük çağrılar dillendirilmeye başlandı.
İlk olarak, savaşın arifesinde Suriye’deki Baas rejimiyle kurulmuş (sınırlı) işbirliğini muhafaza eden, Moskova’nın Mısır ve Suriye’ye sunduğu, savaşla birlikte etkisiz olduğu görülen yardımla bağlantılı hareket eden komünistler, Arapların hem askerî hem de siyasi sahada yaşadıkları yenilginin bir parçası kabul edildiler. Bu arka plan dâhilinde, doğal olarak Suriye Komünist Partisi, savaş sonucu oluşan huzursuzluğun ana konularından biri hâline geldi ve partinin kamuoyundaki imajı, ona yönelik ilgi, Moskova ve Baas rejimiyle ilişkileri, ayrıca Arap siyasetinde oynadığı rol sorgulanmaya başlandı.
İkinci olarak, savaş esnasında Arapların toprak kaybetmesi, ardından genel mânâda Filistin örgütlerinin ve Filistin sorununun öne çıkması ile birlikte, Arap-İsrail çatışmasının genel bağlamı, siyasetin değiştirilmesini gerekli kılacak şekilde değişti. Yeni oluşan koşullarda, Birleşmiş Milletler’in Filistin’in parçalanması ile ilgili 1947 tarihli kararını kabul eden yaklaşımla İsrail’in emperyalizmin bölgedeki üssü olarak gören yaklaşımı birleştiren parti politikası geçersizleşti. Parti içerisinde 1947 tarihli kararın komünistlerce ve Sovyetler tarafından kabulü konusunda belirgin bir ihtilaf oluştu. 1947-1948’de Moskova’nın aldığı konumla Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararını kabulü arasında analoji kuruldu ve parti bu kararı, Arap-İsrail çatışmasının politik açıdan çözüme kavuşturulmasının ana zemini olarak gördü.
Üçüncü olarak, Moskova’nın 242 sayılı kararı onaylaması, Sovyetler ve yereldeki müttefikleriyle Suriye ve FKÖ’nün karşı karşıya gelmesine neden oldu. Moskova, 1967 savaşını takip eden dönemde silâhlı Filistin örgütlerine ihtiyatla yaklaştı. Bu noktada yereldeki komünistler, kimi güçlüklerle karşılaştılar. Zira o dönemde Pekin, bu örgütlere destek sunmakta, Arap dünyasında Çin yanlısı komünistler giderek güçlenmekteydi.[5]
İç Tartışma: Filistin Sorunu
Bu gelişmelerden kaynaklanan baskılar, neredeyse tüm Arap komünist partileri için geçerliydi. Bazıları, yeni politikalara hızla uyum sağlarken[6] bazıları, kendi içlerinde ayrışmalara tanıklık ettiler.[7] Suriye Komünist Partisi içindeki muhalif hizip, savaşın ve savaşı takip eden dönemin yol açtığı sonuçlara ve gelişmelere şüpheyle yaklaştı. Arap-İsrail çatışması konusunda muhalefet, yeni politikaların geliştirilmesini savunurken Bektaş, partinin geleneksel siyasetini en az değişiklikle sürdürmeye gayret etti. İki hizbin Arap-İsrail çatışması ile ilgili görüş ayrılıklarını şu şekilde özetlemek mümkün:
(a) Çatışmanın niteliğine dair genel anlayışları dâhilinde Bektaş ve takipçileri, partinin Siyonizmin ilericilik karşıtı vasfına ve onun Dünya emperyalizminin bölgedeki uzantısı oluşuna vurgu yapan, öte yandan Arap milletinin karşısına çıkarttığı güçlükler üzerinde pek durmayan genel parti çizgisini sahiplenmekteydi.[8] Bir sözcülerinin açıkyüreklilikle dile getirdiği biçimiyle Filistin sorunu, Araplar ve Yahudiler arasında cereyan eden bir sorun değildi.[9] Muhalefetse aynı anlayışa saygı göstermekle birlikte, Arap milliyetçiliği temelli görüşü benimsemeye başladı ve sorunun özünde Filistin halkının anavatanının gasp edilmesi ve İsrail’in Arap topraklarında teşkil edilmiş yabancı bir yapı olması gerçeğinin yattığını iddia etti. Sonuçta muhalefete göre İsrail, “tehlikenin kalıcılaşmış kaynağı” olarak, sadece ilerici rejimler değil, ayrıca Arapların milli varlığı için de zararlıydı.[10]
(b) İçteki muhalefetin ve dıştaki baskıların sebebi olan, Filistin’in parçalanması ile ilgili 1947 tarihli kararın Sovyetler ve yereldeki komünistlerce kabul edilmiş olması, iki hizip arasında yeni bir tartışma sürecini tetikledi.[11] Muhalefet, halkın karar aleyhine gösteriler düzenlediği koşullarda, partinin bu kararı kabul etmesinin hata olduğunu açıktan beyan etmesini istedi.[12] Bektaşçılar, partinin kararı kabulünün Sovyet siyasetinin savunulmasına dönük kararın bir sonucu olduğunu söylediler, ama öte yandan da Moskova’nın mevcut koşullarda karara verdiği onayın kaçınılmazlığı üzerinde durup, onun Arapların hayrına olduğu iddiasında bulundular.[13]
(c) Arap-İsrail çatışmasına sunulacak çözümler bahsinde Bektaş’ın hizbi, esas olarak “1967 saldırısının izlerinin silinmesi” üzerinde durdu. Bu, genelde kabul gören ama farklı yorumlanan bir slogandı. Bu hizbin kanaatine ve Sovyetler’in yaklaşımına göre bu hedefe, Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı üzerinden sağlanacak adil bir politik anlaşma ile varılabilirdi. Genel kabule göre Filistin halkının vatanlarına geri dönme hakkı ve kendi kaderini tayin hakkı savunulmalıydı, ama adı geçen hizip, stratejik hedef doğrultusunda mevcut durumda bu hakların nasıl elde edileceğine dair bir şey söylemiyordu. Bu kesim, İsrail devletinin ister “Filistin’in kurtuluşu” isterse “Siyonist yapının tasfiye edilmesi” sloganı üzerinden yıkılması çağrılarına karşı durdu. Bunların iddiasına göre bu talep, gerçek dışıydı ve asla proleter bir hedef değildi. Bu bağlamda Filistin’deki Yahudi varlığına saygı duyulmadığı, Yahudi kitlelerin oynadığı pozitif rolün görülmediği, Araplarla İsraillilerin yeni bir çatışma sürecine girme tehlikesinin bulunduğu üzerinde duruldu.[14]
Buna karşılık muhalif hizip, politik barış ihtimalini bir kenara atmakla kalmadı, ayrıca “saldırının izlerinin silinmesi”yle ilgili sloganın yetersiz olduğunu söyledi. Bu hizbin kanaatine göre mücadele, Siyonizmi ve saldırgan, yayılmacı kurumlarını tasfiye etmeyi, ayrıca Filistin halkının gasp edilmiş vatanlarını kurtarma, oraya geri dönme ve kendi devletlerini kurma hakkını fiiliyata dökmeyi hedeflemeliydi. Bu hizbe göre Filistin’in kurtuluşu çağrısını Filistin’in kendi kaderini tayin hakkı ile ikame eden Bektaş’ın yaklaşımı İsrail’i tanımaktaydı, dolayısıyla bu çağrı reddedilmemeliydi.[15]
(d) Silâhlı Filistin örgütlerinin rolü ve faaliyetleri konusunda ihtilaf yaşandı. Muhalefetin görüşüne göre bu örgütlerin faaliyetleri, çatışmanın en önemli yönlerinden birini teşkil ediyor, tüm ilerici Arap güçlerinin katılımını gerekli kılıyordu.[16] Bektaş ve destekçileri de Filistin direniş hareketinin desteklenmesi, onlarla ortaklaşılması gerektiğini, ama aynı zamanda bu hareketin doğru yöne yöneltilmesinin de şart olduğunu söylüyordu. Öte yandan Bektaşçılar, Filistinli örgütlerin başvurdukları yöntemleri ayrımsız destekleyemeyeceklerini söylediler. Onlara göre muhalefet kanadı, Filistinli örgütlerin rolü ile ilgili değerlendirmelerinde aşırıya kaçıyordu.[17]
Bu farklılıklar, sadece bir alanda pratik bir sonuca yol açtı. Mart 1970’te Filistinli örgütlerin artan popülaritesinden yararlanmak ve onlara içeriden etkiden bulunmak için Suriye, Irak, Lübnan ve Ürdün komünistleri, Ensar isminde kendi fedai teşkilâtını kurdular.[18] Suriye Komünist Partisi içindeki muhalefetin sözcüleri, sonrasında bu süreci kendilerinin başlattıklarını ve partinin Ensar’a katılımını kendi hiziplerinin sağladığını, Bektaşçıların ise ta başından beri bu sürece mani olmak için uğraştıklarını, kurulduğu andan itibaren Ensar’ın faaliyetlerini durdurmak için çabaladıklarını söylediler.[19] Gelgelelim Ensar girişimi kısa ömürlü oldu ve önemli bir sonuca yol açmadı. O dönemde FKÖ’ye bağlı tüm grupların teşkil ettikleri üst askerî yapı olan Filistin Direniş Hareketi Birleşik Komutanlık bünyesine alınmasına mani olunan örgüt, katılımcı dört partinin rızası ile 1972’de lağv edildi.[20]
Arapların Birliği Meselesi
Nispeten daha dolaylı bir yoldan, 1967 savaşının yol açtığı milliyetçi coşku, partinin Arapların birliği gibi milliyetçileri ilgilendiren meselelere yönelik geleneksel tavrıyla bağlantılı, uzun zamandır süren tartışmayı alevlendirdi. Birleşik Arap Cumhuriyeti adını alan, 1958-1961 arası dönemde Suriye ve Mısır’ın oluşturduğu dönemden beri bu meseleye yönelik olarak parti, isteksiz yaklaşmış ya da çelişkili bir tutum sergilemişti.[21] Bu tutum bir miktar, partinin Sovyet politikasına bağlılığından kaynaklanıyordu, zira Sovyetler, Arapların birliğinin Sovyetler’in ve komünistlerin Ortadoğu’da kök salmasına daha fazla imkân sunacağını düşünüyordu. Diğer bir mesele ise Arap olmayan parti üyelerinin parti içerisindeki oranının yüksekliği idi. Bilhassa Kürdler, Arap birliğinin yol açacağı olumsuz sonuçlara endişeyle yaklaşıyorlardı. Altmışların sonunda veya öncesinde parti içerisinde birlikten yana duranlarla durmayanlar cemaatlerine, yani Arap veya Kürd olmalarına göre ayrılmıyorlardı.[22] Hatta gruplararası tartışmalarda Kürd meselesi üzerinde an fazla, Araplar durdular.
Muhalif hizip, geçmişte parti saflarında açığa çıkan, aynı görüşte olan hiziplerin adımlarını izledi ve bu meseleye daha fazla vurgu yaptı. Hizip, partiyi Arapların birliğinden korkmakla ve siyasetini Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne özelde birlik düşmanlığına oturmakla, ayrılıkçılığı propaganda etmekle suçladı.[23] Bu sert eleştirinin kaynağı, kısmen Arap milliyetçilerindeki isteklere yönelik ilgilerinden kaynaklanıyordu. Arap dünyası parçalanmıştı ve dolayısıyla on dokuzuncu yüzyılda Mısır’da oluşan birlik gibi bir birliğin oluşması gerekmekteydi.[24]
Hizbe göre Arap milliyetçilerinin görüşleri ve istekleri, partinin kitle tabanında da karşılık buluyordu. Partinin kitle desteğine sahip olabilmesi için bu isteklere kulak vermesi gerekmekteydi. Bu mantık uyarınca partinin birlik karşıtı politikaları eleştirildi ve başarısızlığının sebebi, birlik meselesini görmemesine bağlandı. Birleşik Arap Cumhuriyeti ile birlikte partinin önemi azalmıştı.
Bu türden görüşleri en fazla Vasil Faysal dillendiriyordu. Kasım 1971’de toplanan kongrede bu muhalefet lideri şunları söylüyordu: “Biz bu ülkede yaşıyoruz, halkımızın duygularına aşinayız, birlik arzusu kitleler arasında hâkimdir. Oysa parti, birlik şiarını sahiplenmedi, bunun üzerine kitleler bizi eleştirdi, dolayısıyla bu sahiplenmemenin yol açtığı sonuçların ceremesini çektik. Bugün mesele şudur: biz, bu çizgiye bağlı kalmaya devam edecek miyiz?”[25]
Muhalif hizbin sözcüleri, partinin milliyetçilik ve birlik karşıtı duruşu olarak tarif ettikleri şeyi, genelde parti saflarındaki Kürdlerin sayısının çokluğuyla, özelde de Bektaş’ın Kürd kökenli oluşuyla ilişkilendiriyorlardı. Bu insanlara göre azınlıklar, Arapların birliği ile ilgili korkuyu besliyor, özellikle parti içindeki Kürdler ateşe benzin döküyorlardı.[26] Bu türden sözler yanında muhalefet, Bektaş’ın birlik karşıtı olduğuna dair tespitlerde bulunuyordu.[27] Bir Bektaşçının dile getirdiği biçimiyle muhalifler, Bektaş’ın Kürd olduğu için 1958’de Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulmasına karşı çıktığını söylüyorlardı.[28]
Öte yandan Arapların birliği ile ilgili parti politikasına yönelik itiraz da tıpkı Bektaş hizbinin değerlendirmesi gibi, Marksist-Leninist öğretiyi temel alıyordu. Bektaş ve grubu, komünistlerin birlik meselesini diğer her türden mesele gibi, sınıf mücadelesi üzerindeki etkileri bakımından incelemeleri gerektiği üzerinde duruyordu. Gruba göre geçmişin içinden süzülüp gelen deneyimlerin de ortaya koyduğu biçimiyle Arapların birliği, ilerici ama aynı zamanda gerici unsurları da içermekteydi. Sosyalizmin kuruluşu, birliğin kuruluşunu öncelemeliydi. Ayrıca birlik sonucu oluşacak devletin demokratik nitelik kazanması için önkoşullar oluşturulmalı, devletin sosyalizme katkısı ve her üye devletin özgün yanlarına imkân verecek niteliği sahip olup olmadığı üzerinde durulmalıydı.[29]
Muhalefet, bu noktada mevcut aşamada Arapların birliğine dönük her türden hamlenin, “özgür” Arap devletleri arasında kurulacak her türden birliğin ilerici olmaya yazgılı olduğu kanaatindeydi. Muhalefete göre Arapların birliği mücadelesi ve sosyalizm mücadelesi birlikte sürmeliydi. Sonuçta milli meseleye dönük ilgisizlik, proleter değil liberal bir tutumun sonucuydu. Sınıf mücadelesi, birleşik devlet içinde de devam edecekti. Dolayısıyla önce sosyalizmin kurulmasına gerek yoktu. Ayrıca birlik, belirli önkoşullara bağlanmamalıydı.[30]
Bu farklılıklar, Nisan 1971’de Mısır, Suriye ve Libya eliyle kurulan federasyon konusunda iki hizbin aldığı konumlarda karşılık buldu. İlk başta parti, federasyona onay vermiş gibi göründü.[31] Ama Kasım 1971’de toplanan milli konseyinde Bektaş grubuna ilk konumunu terk etmesi ve partinin federasyona vereceği onayın belirli şartlara tabi kılınması istendi.[32] Geçmişte yaşanan bazı olaylarda Moskova’nın tavrı da benzer şekilde değişmişti. Mayıs 1971’de Mısır’da Ali Sabri grubunun devrilmesi ve görevden alınan komünistlerin Temmuz’da Sudan’da yapılan darbeye destek sunması, Sovyet ve komünist karşıtı eğilimin yeni ortaya çıkan semptomları olarak görüldü. Bu bağlamda Sovyetler, federasyonla ilgili politikasını yeniden gözden geçirmek durumunda kaldı.[33]
Parti içi hiziplerarası kavganın asıl meselesi, partinin Arap kimliği idi. Müslüman bir toplumda komünistlerin rolü pek fazla ihtilafa yol açmıyordu. Her zaman olduğu gibi Arap komünistler, konuyla baş etme konusunda belirli bir isteksizlik ve beceriksizlik sergilediler, uyuşmazlıkları halletme yoluna gitmediler.[34]
Rejimle İşbirliği
Altmışların ortasından beri partinin gündemine gelen açmazlardan biri de Baas rejimiyle işbirliği kurma meselesiyle ilgiliydi. Bu mesele, ilkin 1963 yılında teorik düzeyde gündeme geldi. Bu yıl içerisinde parti, Moskova’da geliştirilen ve ülkeye dayatılan devrimci demokrasi anlayışıyla tanışmıştı.
Bu anlayışa göre kapitalist olmayan kalkınma yolunu yürüyen eski sömürge ülkelerde küçük burjuva devrimci demokratik güçlerin sosyalizme geçiş aşamasında iktidarda olmaları kabul edilemez bir durumdu. Bu anlamda bu ülkelerdeki komünist partiler, milli cephe içine girmeliydi. İlgili süreçte Moskova, Cezayir ve Mısır’daki rejimleri devrimci demokrat rejimler olarak görüyordu. Doğal olarak Cezayir Komünist Partisi 1964’te, Mısır Komünist Partisi ise 1965’te kendi kendisini tasfiye etti.[35]
Bu mesele, Suriye Komünist Partisi açısından, Şubat 1966’daki darbe ve iktidara Baasçı Salah Cedid’in gelişi sonrası pratik karşılıklarını üretti. Parti, yeni rejimle belirli sınırlar dâhilinde işbirliğine gitme imkânı yakaladı. Bektaş ve bazı arkadaşlarının sürgün hayatı sürdükleri Doğu Avrupa’dan ülkeye dönmelerine izin verildi. Ancak iki yıl içerisinde Baas Partisi içerisindeki mücadeleler kızıştıkça anti-komünist ve “sağcı” hizbe mensup Hafız Esad’ın eli güçlendi.[36]
Nihayetinde Esad, Kasım 1970’te iktidarı ele geçirdi. Kısa süre içerisinde önceki hükümetin sosyalist politikasının kimi kısımlarını yürürlükten kaldırdı. Ama bir yandan da Esad, Baas üyesi olmayan politik örgütlere kucak açtı. İçlerinde SKP’nin de bulunduğu bu örgütlere işbirliği teklif edildi ve kendilerinden Baasçıların başını çektiği Milli İlerici Cephe’ye dâhil olmaları istendi.
Bu süreçte mevcut çerçeve dâhilinde bu örgütler resmiyet kazandılar, hatta bunlar belirli bakanlıklara kadro verdiler. Yalnız bu örgütler belirli kısıtlamaları kabul etmek zorundaydı. Üyeleri silâhlı kuvvetler veya üniversite öğrencileri arasında çalışma yapamayacaktı. (Oysa öğrenciler komünistlerin en fazla kadro devşirdikleri kesimdi.)[37]
Partinin gündemindeki diğer her türden önemli meseleden farklı olan Baas rejimiyle işbirliği kurma meselesi, Nisan 1972’de Bektaş’ın yaptığı, hiziplerarası çatışmayla ilgili açıklamaya dek rakip gruplar arasında açıktan tartışmaya konu edilmedi. Bu noktada parti içi çatışmada başka bir ihtilaf konusunun olduğu görüldü. Durumu aktaran Bektaş, ardından kendi grubunun uzun zamandır Esad rejimiyle işbirliği içinde çalıştığını ve bunu teşvik edenin kendileri olduğunu, muhalif hizbinse işbirliğine karşı olduğunu söyledi. Açıklamasında Bektaş, rakiplerinin Kasım 1970’te Esad kabinesine girilmesine karşı çıktıkları, işbirliğine mani olmak istedikleri, ayrıca Esad’ın önerdiği Milli İlerici Cephe şartlarını kabul etmedikleri iddiasında bulundu.[38] Esad rejimiyle işbirliğine karşı çıkmanın tek gerçek ve yalın ifadesi olarak, gizli bir muhalif komünist parti kuruldu. Partinin başında Aralık 1973’te partiden ayrılan Riyad Türk vardı. Bektaş, Türk’ün hizbine yönelik suçlamaları daha önce yöneltmişti. Buna göre muhalefetin itirazları, yüzeysel ve meseleyi ciddiye almayan bir üslubun ürünüydü.[39]
Arapların birliği ve Filistin meselesi ile ilgili ihtilaflardan farklı olarak, parti içerisinde rejimle kurulacak işbirliği konusunda yaşanan görüş ayrılığı kısa ömürlü oldu. Hatırlamak gerek ki altmışların ortasında Bektaş, devrimci demokrasi anlayışının, dolayısıyla iktidardaki küçük burjuva kesimle kurulacak işbirliğinin en önemli muhaliflerinden birisiydi. 1964 ve 1965 düzenlenen uluslararası komünist forumlarında Bektaş, küçük burjuvazinin sosyalizme geçiş sürecine önderlik edemeyeceğini söylüyor, devrimci demokrat rejimlerde komünist partilerin lağv edilmesi fikrine karşı çıkıyordu.[40]
Buna karşılık ileride kendisine karşı çıkacak olan isimlerse ta başından beri Sovyetler’in ürettiği devrimci demokrasi anlayışını savundular, ayrıca 1966 sonrası Salah Cedid rejimi ile parti arasında kurulan işbirliğinde önemli bir rol oynadılar.[41] Hatta 1968-1970 arası dönemde Baas hükümetindeki tek komünist, bu hizbin liderlerinden olan Vasil Faysal’dı.
Sonrasında her iki hizbin üyeleri, birkaç yıl içerisinde tavırlarını değiştirdiler. Devrimci demokrasi anlayışını redde tabi tutan Bektaş zamanla, Sovyetler’in ikna etmesi ve uyguladığı baskı ile, Esad rejimiyle işbirliği kurma ve Esad’ın Milli İlerici Cephe konusunda sunduğu şartları kabul etme eğilimi içine girdi. 1971 yılı başlarında partinin politik program taslağını tartışmak için Sovyet ekibi ile yapılan toplantılarda Bektaş, devrimci demokrasi anlayışına yönelik itirazlarından vazgeçti.[42] Aslında Sovyetler, kendisini ilgilendiren sebeplere bağlı olarak, Esad’a önce şüpheyle yaklaşmış, Salah Cedid’e yakın durmuş, 1969 başlarından itibaren Baas Partisi içinde yaşanan hizip çatışmalarında tarafsız kalmış ama sonra, Kasım 1970’te Esad iktidarı alınca ona destek sunmuştu.[43] 1971’de Sovyetler, Suriye ve diğer Arap ülkelerindeki komünistlerden mevcut rejimlerle işbirliğine gitmelerini ve milli cephelere iştirak etmelerini istedi.[44] Bektaş’a göre bu, Arap ülkelerindeki komünist partilerin tasfiyesini öngören ilk anlayışa kıyasla daha iyi bir anlayıştı.
Aslında Kasım 1971’de partinin milli konseyinde Bektaş’ın yaptığı iki açıklama arasında nedensel bir bağ mevcut. İlk açıklamasında Bektaş, devlet ve Milli İlerici Cephe içerisinde Baas’ın öncü rolünü tanıyor, “liderliğin esasen kitlelerin resmi deklarasyonlarla karşılanamayacak olan ihtiyaçlarını giderme becerisiyle ilgili bir mesele” olduğunu söylüyordu.[45] İkinci açıklamasında ise Bektaş, sosyalizmin kurulacağı aşamada bile komünist partinin özel bir yetkiye ve güce sahip olmasının gerekmediğini söylüyordu.[46] İki açıklamada da Bektaş, Sovyet Komünist Partisi sözcülerinin daha önce kullandıkları formülasyonları ve argümanları yinelemekteydi.[47]
Muhalefet liderleri ise devrimci demokrasi anlayışından ve Salah Cedid rejimiyle ilişki kurulmasına dair fikirden uzaklaştılar ve belirli kayıtlarla da olsa Esad rejimine yakınlaşıp, onun Milli İlerici Cephe konusunda sunduğu şartları kabul ettiler. Bu değişiklik konusunda muhalefetse iki ayrı açıklama sunuyordu: ilkine göre muhalifler, Esad’ın iktidarda olduğu ilk yılda somut olarak görülen, Salah Cedid’in sosyalist politikalarının belirli bir kısmından uzaklaşılmış olması karşısında hayal kırıklığına uğramışlardı.[48] Burada muhtemelen muhaliflerin daha öncesinde devrimci demokrasi anlayışını kabul etmiş olmaları önemli bir rol oynamıştı. Bu anlayışa göre umut, devrimci demokrat rejimlere ve onların “ilerici” yönelimlerindeki gelişme ihtimallerine bağlanmaktaydı. İkinci açıklamaya göre Esad rejimiyle işbirliğine yanaşmamaları, esasen partinin Sovyet Komünist Partisi’nden bağımsız, yerli politikalar formüle etme hakkının bulunduğuna dair görüşle alakalıydı. Bu tarz bir konum alan muhalifler, Moskova kaynaklı, rejimle işbirliği kurma fikrine Bektaş’tan daha az şüpheyle yaklaşıyorlardı.
Moskova’yla İlişkiler
Parti içerisinde tartışılan son mesele ise Sovyetler Birliği ve SBKP ile ilişki idi. Bu meseleye dair tartışma, Mayıs 1971 tarihli Sovyet belgesinin geçerli olup olmadığı ile ilgiliydi. Belge, 1970’te hazırlanan parti programı taslağını ayrıntılı bir biçimde eleştirmekteydi.
Muhalefet, partinin SBKP’den bağımsız yerli politikalar formüle edip uygulama ve Moskova’nın duruşundan taktiksel açıdan farklı bir duruşu benimseme hakkını savunuyordu. Muhalifler, aksi takdirde ayrı KP’lerin varolmasının hiçbir gerekçesinin kalmayacağını iddia ediyorlardı.[49]
Bektaş ise SBKP ile politikalar konusunda belirli bir koordinasyon içerisinde olmanın önemi üzerinde duruyor, belirli bir meselede aynı fikirde olmama özgürlüğünün bağımsızlaşma çağrısına dönüşeceği konusunda uyarıda bulunuyordu.[50]
Muhalefet esas olarak, Moskova’nın Arap-İsrail çatışması, Arapların birliği ve komünistlerin iktidardaki “ilerici” rejimlerle işbirliği kurması gibi kimi meselelerle alakalı politikalarına itiraz ediyordu. Belirli Sovyet politikalarına karşı çıktıkları gibi muhalifler, aynı zamanda partinin Moskova’ya sadakatle bağlı olduğuna dair genel imajından da rahatsızlık duyuyorlardı. Bu imajın asıl kaynağı ise Bektaş’ın Moskova’nın Arap komünist hareketi içerisindeki en sadık ve en kıymetli müttefiki olmasının verdiği uluslararası itibarıydı. Bektaş bu itibarı, Ortadoğu’da Çin’in attığı ilk adımlar ve Çin-Sovyet çatışması karşısında Arap komünist hareketindeki Sovyetçi yönelimi pekiştirmek adına altmışlarda ortaya koyduğu faaliyetleriyle elde etmişti.[51]
Dolayısıyla alınan tavırlardan bağımsız olarak, esasen parti içindeki çatışma, Sovyetçi hizip ve Çinci hizip arasında cereyan eden bir kavga değildi. Sonuçta muhalefet, altmışların ortasından beri Suriye’de varolan Maoist grupların hiçbirisiyle herhangi bir bağa sahip değildi.[52]
Aralık 1973’te Riyad Türk ve yakın çevresi partiden ayrıldı ve kendi komünist partisini kurdu. Bu parti, sonrasında Sovyetler, Doğu Avrupa ve aynı zamanda Baas rejimi tarafından boykot edildi.[53] Fakat bu koşullarda bile yeni kurulan parti, hiçbir zaman Pekin’le ilişkiye geçmedi.
Suriye Komünist Partisi içindeki hiziplerarası kavga, birçok Arap KP’sinde görülen açmazların ve ihtilafların açığa çıkıp dil bulmasına katkı sundu. Örneğin “ilerici” ve komünist olmayan iktidar elitleriyle işbirliği meselesiyle başka partiler de yüzleşti. Birçok kişi, böylesi bir ilişkinin ülkelerdeki komünistlerin güçlenmesini sağlayacağına ve bu fikrin ideolojik bir zemini olduğuna inanıyordu. İşbirliği kurulmasını isteyense ülkedeki komünist partinin hilafına da olsa, köklü Arap rejimleriyle sıkı ilişkiler kurma niyetinde olan Sovyetler’di. Ama sonuçta bu işbirliğinin partinin bağımsızlığına halel getirme ihtimali de vardı. Söz konusu işbirliği fikrini Bektaş ve Sudan Komünist Partisi Genel Sekreteri Abdulhalik Mahcub gibi isimler, sonuna dek desteklediler.
Arap KP’leri, aynı açmazla, farklı tarzlarla baş etme yoluna gittiler. Bu noktada Moskova’nın tavrındaki değişiklikler ve ülkedeki koşullar belirleyiciydi.
Moskova ilk kez Cezayir ve Mısır’daki iktidar elitlerini “devrimci demokrat” kabul etti. Bu ülkelerdeki KP’lerin kapısına kilit vuruldu. Böylelikle parti üyeleri, iktidardaki tek parti rejiminin parçası hâline geldiler.
1969 ve 1970’te Sudan Komünist Partisi, yeni kurulan, liderliğini Cafer Numeyri’nin yaptığı rejimin parçası hâline geldi, ama parti, kendisini lağv etmeden Numeyri hükümetine katıldı. Fakat rakiplerini tasfiye ettikten sonra, Sudan Komünist Partisi’nin kendisine güçlük çıkartacağını düşünen Numeyri, partinin etkisini kırmak için kolları sıvadı. Bu süreçte, Temmuz 1971’de Numeyri’nin çabaları sonucu KP yanlısı subaylar, başarısız bir darbe girişiminde bulundular. Bunun üzerine devlet partiyi kapattı, onun çok uzun zaman toparlanamamasına neden oldu.
Tıpkı Suriye KP’si gibi Irak Komünist Partisi de 1973 yılında iktidardaki Baas partisinin kurduğu Milli İlerici Cephe koalisyonuna katıldı, parti bu süreçte yasallaştı, serbestçe faaliyet yürütmesine izin verildi. Zamanla itibar kazansa da parti ciddi bir politik etkiye sahip olamadı. Hatta Sovyetler’in Irak’la arasının gerildiği her momentte parti baskılarla yüzleşti.
Suriye Komünist Partisi’nin Filistin ve Arapların birliği meseleleriyle ilgili eskiden beri ikircikli bir tutum içinde olmasından kaynaklanan açmazlar ve ihtilaflar, Ürdün, Lübnan, Mısır ve Sudan’daki KP’lerde de açığa çıktı.
Mısır Komünist Partisi, eskiden beri bu iki mesele konusunda Sovyet kaynaklı, halktan destek görmeyen yaklaşımları benimsemiş olmanın dezavantajını yaşadı. Ancak tıpkı SKP gibi Ürdün ve Lübnan KP’leri de 1967 savaşı sonrası bu türden yakıcı meselelerle yüzleşmek zorunda kaldı. Başta Filistin’deki silâhlı örgütlere belirli bir kayıt düşerek yaklaşan Ürdün Komünist Partisi, süreç içerisinde bu örgütlere destek vermeye başladı, hatta destek verilmesini eleştiren muhalifler 1971 başında partiden atıldılar. Buna karşın parti, Birleşmiş Milletler’in Filistin’in bölünmesi konusunda aldığı karara ve 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararına dönük desteğinden gene de hiç vazgeçmedi.
Lübnan Komünist Partisi’nde Moskova’nın Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili yaklaşımlarına açıktan karşı çıkan ve Filistinli örgütlerin yürüttükleri faaliyetlere katılma çağrısı yapan bir hizip açığa çıktı. Bu hizip, 1967 sonunda eski parti liderlerini görevden aldı. 1968’de partinin ikinci kongresini toplayan bu grup, Filistin meselesiyle ilgili duruşunu, aynı zamanda 1958-1961 arası faal olan Suriye-Mısır birlikteliği döneminde o dönmede birleşik olan Suriye-Lübnan Komünist Partisi’nin birlik karşıtı duruşuna dönük eleştirilerini partiye kabul ettirmeyi bildi.
Birlik karşıtı politikayı öncesinde savunmamış olan Sudan Komünist Partisi içerisinde başını Abdulhalik Mahcub’un çektiği hizip, 1970’te ilk gündeme geldiği günden itibaren Arap Cumhuriyetleri Federasyonu fikrine güçlü bir biçimde karşı çıktı. 1971 sonlarında federasyon fikrine karşı çıkan, Bektaş’ın kaleme aldığı rapordan önce ortaya konulan ve onun tavrından daha sert bir tavır geliştirmiş olan hizip, esasen Bektaş’ın 1958’de dile getirdiği aynı endişeyle federasyona itiraz ediyordu. Bektaş’ı ve Mahcub’u asıl endişelendirense böylesi bir kararın, partinin kapatılmasını ve Mısır örneğinde görüldüğü üzere, kitlesel politik örgüt içinde erimesini gerekli kılacak olmasıydı.
Suriye Komünist Partisi’ndeki Sovyetçi yönelim, tüm Arap KP’lerinde görülen bir husustu. Öte yandan Arap dünyasındaki Çin yanlısı örgütlerin tamamı, pek bir ağırlığı olmayan, partiden kopmuş hiziplerin kurdukları yapılardı.
Sovyetler’in Arap coğrafyasında milletçe güdülen kimi davalara yönelik ikircikli tutumu ve bu ülkenin Arap komünist partilerinin çıkarlarını değil de rejimlerle kurulacak ilişkileri öne çıkartması, bu partilerde Moskova ve SBKP ile ilişkilerin doğası ve onlara bağlılık konusunda kimi şüphelere ve ihtilaflara yol açtı. Esasında pratikte bu tartışmaları SKP dışında bir tek LKP yürüttü. Bu parti, altmışların sonunda ve yetmişlerin başında söz konusu meseleleri derinlemesine tartıştı.
Dina Kehat
[Kaynak: The USSR and The Muslim World: Issues in Domestic and Foreign Policy, Ed. Yaacov Ro’i, Routledge 1984, s. 272-286.]
Dipnotlar
[1] Yukarıdaki değerlendirme öncelikle aşağıdaki kaynakları temel almaktadır: Qadaya al-khilaf fi al-hizb al-shuyu'i al-suri (Beyrut: Dar Ibn Khaldun, 1972); al-Nahar (Beyrut), 15 Haziran 1969, 6 ve 9 Nisan, 5, 13 ve 16 Mayıs 1972, 4 ve 27 Aralık 1973, 3 Ocak 1974; al-Nida' (Beyrut), 9 Mayıs, 26 Kasım, 1 Aralık 1971, 18 Mart, 27 Temmuz, 12 Ağustos 1972; al-Hayat (Beyrut), 25 Kasım 1971, 17 Mart, 2 Aralık 1973; Le Monde (Paris), 12 Nisan, 13-14 Ağustos 1972; Bektaş’ın Hedef’te çıkan açıklaması (Beyrut) 20, 25 Mayıs 1972; Politburo statement in al-Muharrir (Beyrut), 9-12 Temmuz 1972.
[2] Bektaş’ın liderliği konusunda muhalefetin dile getirdiği iddialar konusunda bkz. Qadaya al-khilaf, s. 381-3; al-Sayyad (Beyrut), 22 Haziran 1972; al-Muharrir’de çıkan açıklama, 10, 12 Temmuz 1972.
[3] Önceki konularla ilgili olarak bkz. M. S. Agwani, Communism in the Arab East (Bombay: Asia Publishing House, 1969), s. 102; W. Z. Laqueur, Communism and Nationalism in the Middle East (Londra: Routledge & Kegan Paul, 1956), s. 156.
[4] Bu tür duygulara şu yayında yer verilmektedir: al-Hawadith (Beyrut), 8 Şubat 1963, ayrıca politbüro üyesi Yusuf Faysal’ın mülâkatı: al-Sayyad, 15 Haziran 1972.
[5] Söz konusu dönemde Moskova’nın tavrı ve Çin’in Filistinli örgütler konusunda ortaya koyduğu çabalar konusunda bkz. Robert O. Freedman, Soviet Policy toward the Middle East since 1970 (New York: Praeger, 1978), s. 36-7, 67-8; Galia Golan, “Soviet-PLO relations”, Jerusalem Quarterly (Yaz 1980), s. 121-2; al-Nahar Arab Report (Beyrut), 16 Mart 1970.
[6] Bkz. Naji 'Allush, “Al-ahzab al-shuyu'iyya al-'arabiyya wal-qadiyya alfilastiniyya ba'd 'udwan 1967', Shu 'un Filastiniyya (Eylül 1971 ), s. 158-9; Usama al-Ghazzi, 'Azmat a1-hizb a1-shuyu'i al-suri wal-qadiyya al-filastiniyya; dirasa muqarina rna' ba'd al-ahzab al-shuyu'iyya al- 'arabiyya', Shuoun Filastiniyya (Ağustos 1972), s. 128-30.
[7] Lübnan Komünist Partisi’ndeki gelişmeler için bkz. Agwani, Communism in the Arab East, s. 230-1; Richard V. Allen (ed.), Yearbook on International Communist Affairs 1968 (Stanford, Calif.: Hoover Institution Press, 1969), s. 373, 376; 'Allush, 'Al-ahzab', s. 161-2; A. Flores, 'The Arab CPs and the Palestine problem', Khamsin, Sayı. 7 (1980), s. 29-34; Ghazzi, 'Azmat al-hizb', s. 131-2; Richard F. Staar, (ed.), Yearbook on International Communist Affairs 1969 (Stanford, Calif.: Hoover Institution Press, 1970), s. 558; al-Jadid (Beyrut), 12 Nisan 1972. Ürdün Komünist Partisi konusunda bkz. al-Hayat, 7 Ocak 1971; ÜKP açıklamasını aktaran: al-Ittihad (Hayfa), 23 Şubat 1971; al-Akhbar (Beyrut), 16 Mayıs 1971.
[8] Bektaş’ın makalesi için bkz. al-Akhbar, 3 Eylül 1967, aktaran: W. Z. Laqueur, The Struggle for the Middle East (Londra: Routledge & Kegan Paul, 1969), s. 304-16.
[9] Qadaya al-Khilaf, s. 262.
[10] A.g.e., s. 322-5.
[11] Bkz. S. Ayyub, Al-hizb al-shuyu 'i fi surya wa-lubnan, 1922-1958 (Beyrut, 1959), s. 168; J. R. Swanson, 'Soviet and local communist perception of Syrian and Lebanese politics, 1944-1964', yayınlanmamış doktora tezi, Wisconsin Üniversitesi, 1970, s. 115-17.
[12] Qadaya al-khilaf, s. 272-3, 399.
[13] A.g.e., s. 247.
[14] A.g.e., s. 200, 216-18, 242-3, 246.
[15] A.g.e., s. 82-4, 322-3, 325-8, 363-8, 387-8.
[16] A.g.e., s. 84-5, 328, 369, 388.
[17] A.g.e., s. 218, 263; Bektaş’ın açıklaması için bkz. al-Hadaf, 20 Mayıs 1972.
[18] Robert O. Freedman, 'The Soviet Union and the communist parties of the Arab world: an uncertain relationship', Roger E. Kanet ve Donna Bahry (ed.), Soviet Economic and Political Relations with the Developing World içinde (New York: Praeger, 1975), s. 108; al-Nahar Arab Report, 16 Mart 1970.
[19] Qadaya al-khilaf, s. 369-89; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 11 Temmuz 1972.
[20] Bkz. Nairn Ashhab, 'To overcome the crisis of the Palestine resistance movement', World Marxist Review (Mayıs 1972), s. 75; Golan, 'Soviet-PLO relations', s. 131; Riad el-Rayyes ve Dunia Nahas, Guerrillas for Palestine (Londra: StMartin, 1976), s. 35; Richard F. Staar (ed.), Yearbook on International Communist Affairs 1971 (Stanford, Calif.: Hoover Institution Press, 1971), s. 298-9.
[21] Partinin Birleşik Arap Cumhuriyeti ile ilgili siyaseti konusunda bkz. Agwani, Communism in the Arab East, s. 96-105; Ayyub, Al-hizb al-shuyu'i, s. 184-5; Ilyas Marqus, Ta'rikh al-ahzab al-shuyu'iyyafi al-watan al-'arabi (Beyrut: Manshurat Dar al-Tali'a, 1964), s. 99-106, 108, 115, 12o-31; Qadri Qal'aji, Tajribat 'arabi fi al-hizb al-shuyu'i (Beyrut, n.d.), s. 164; Swanson, 'Soviet and local communist perception', s. 229-44, 272-319.
[22] Muhalif hizbin liderlerinden olan İbrahim Bekri Kürddü.
[23] Örneğin bkz. Qadaya al-khilaf, s. 287-8, 399, 413.
[24] A.g.e., s. 64, 68, 277.
[25] A.g.e., s. 412-13. Bkz. Middle East News Agency, 28 Kasım 1971, Gözlemleyen: US Foreign Broadcast Information Service, Daily Report, Cilt. V, The Middle East and North Africa (bundan sonra FBIS V olarak anılacak), 2 Aralık 1971; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 11 Temmuz 1972.
[26] Qadaya al-khilaf, s. 288, 415; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 11 Temmuz 1972.
[27] Al-Sayyad, 22 Haziran 1972; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 12 Temmuz 1972. Fakat diğer muhalefet liderleri de o dönemde partinin Birleşik Arap Cumhuriyeti ile ilgili siyasetine destek verdiklerini kabul ediyorlardı. Örneğin bkz. Qadaya al-khilaf, s. 287.
[28] Al-Sayyad, 15 Temmuz 1972.
[29] Qadaya al-khilaf, s. 213-15, 239, 261-2; Bektaş’ın açıklaması için bkz. al-Hadaf, 20 Mayıs 1972 ve al-Sayyad, 15 Haziran 1972.
[30] Qadaya al-khilaf, s. 74-8, 281-6, 314, 32o-1, 357-8, 413; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 11 Temmuz 1972.
[31] Partinin federasyona onay verdiğine dair açıklamayı aktaran: al-Nida, 24 Nisan 1971.
[32] Qadaya al-khilaf, s. 287-8; al-Hayat, 25 Kasım 1971; Politbüro açıklaması için bkz. al-Nida', 26 Kasım 1971. Qadaya al-khilaf, s. 261-2’de aktarıldığına göre Bektaş grubundan en az bir kişi önkoşul talebinde bulunmamış ama federasyon konusundaki memnuniyetsizliğini dile getirmiştir.
[33] Freedman, Soviet Policy, s. 50, 55, 56.
[34] Bkz. Emanuel Sivan, 'Marxism in the Arab world', Shlomo Avineri (ed.), Varieties of Marxism (Lahey: Nijhoff, 1977), s. 279-82.
[35] Teori ve pratiğe dökülmesi konusunda bkz. Oded Eran, 'Soviet perception of Arab communism and its political role', M. Confino ve S. Shamir (ed.), The USSR and the Middle East içinde (Kudüs: Israel Universities Press, 1973), s. 109-16; Freedman, 'Soviet Union and the communist parties', s. 103; Philip Mosely, 'The Kremlin and the Third World', Ishwer C. Ojha, 'The Kremlin and Third World leadership: closing the circle?', ve R. A. Yellon, 'Shifts in Soviet policies towards developing areas, 1964-1968', W. Raymond Duncan (ed.), Soviet Policy in Developing Countries içinde (Waltham, Mass.: Ginn Blaisdell, 1970), s. 290-1, 17-19 ve 284; Uri Ra'anan, 'Moscow and the Third World', Problems of Communism (Ocak-Şubat 1965), s. 22-31.
[36] Suriye Komünist Partisi ve Baas rejimi arasında 1966 sonrasında kurulan ilişkiler konusunda bkz. Avigdor Levy, 'The Syrian communists and the Ba'th power struggle, 1966-1970', Confino ve Shamir, The USSR and the Middle East içinde, s. 315-417.
[37] Milli İlerici Cephe Bildirgesi’nin tam metni için bkz. Radio Damascus, 7 Mart 1972/ FBIS V, 8 Mart 1972.
[38] Bektaş’ın açıklaması için bkz. al-Hadaf, 27 Mayıs 1972.
[39] Politbüro bildirileri ve mesajları için bkz. al-Nahar, 9 Nisan 1972 ve al-Muharrir, 10 Temmuz 1972.
[40] 'Problems of the National Liberation Movement of the Arab peoples' (Prag’da düzenlenen, Arap ülkelerinden gelen Marksist teorisyenlerin katıldığı tartışma metninin kısaltılmış hâli), World Marxist Review (Eylül 1964), s. 61-3; Khaled Bagdash, 'The National Liberation Movement and the communists', World Marxist Review (Aralık 1965), s. 16-19.
[41] al-Sayyad, 22 Haziran 1972; Politbüro açıklaması için bkz. al-Muharrir, 10 Temmuz 1972.
[42] Qadaya al-khilaf, s. 206.
[43] Levy, 'Syrian communists', s. 409-14.
[44] Detaylı bir analiz için bkz. Freedman, 'Soviet Union and the communist parties', s. 111-24.
[45] Qadaya al-khilaf, s. 208.
[46] A.g.e., s. 208-9.
[47] Sovyetler’in partinin politik program taslağı ile ilgili açıklamalarını aktaran: A.g.e., s. 159; R. Ulyanovsky, 'Marxist and non-Marxist socialism', World Marxist Review (Eylül 1971), s. 126.
[48] Vasil Faysal’ın konuşması için bkz. Qadaya al-khilaf, s. 416-18.
[49] A.g.e., s. 268-71, 274, 237, 406, 409.
[50] A.g.e., s. 195-203.
[51] Milorad M. Drachkovitch (ed.), Yearbook on International Communist Affairs 1966 (Stanford, Calif.: Hoover Institution Press, 1967), s. 290; William McLaughlin, 'Will success spoil Khalid Bakdash?', Radio Free Europe Research, 6 Mayıs 1966; Le Monde, 13 Temmuz 1966. Çin meselesi karşısında Bektaş’ın yürüttüğü bazı faaliyetler konusunda bkz. Foreign Report (Londra), 10 Aralık 1964, 14 Ocak , 24 Haziran, 23 Eylül 1965; al-Kifah (Beyrut), 5 Mayıs 1966.
[52] Bu örgütler konusunda bkz. Allen (ed.) Yearbook on International Communist Affairs 1968, s. 782; D. Dishon (ed.), Middle East Record 1967 (Kudüs: Israel Universities Press, 1971), s. 497, ve Middle East Record 1968 (Kudüs: Israel Universities Press, 1973), s. 737-8.
[53] Bu konuda bilinen tek istisna, al-Hayat’ın 17 Mart 1973 tarihli nüshasında haber yapılan Romanya ziyareti ve yeni kurulan parti konusunda Yugoslav basınının beğeni yüklü haberleridir. Aktaran: Richard F. Staar (ed.), Yearbook on International Communist Affairs 1975 (Stanford, Calif.: Hoover Institution Press, 1975), s. 610.