Kara
Panterlerden söz edildiği vakit birçok kişinin aklına ilk gelen isim, Safiye
Buhari olmayacaktır. Oysa bence ilk onun ismi gelmelidir.
Safiye
Buhari, altmışların sonunda Kara Panterlere katıldığı günden 2003’te ölene dek
kendisini davaya adamış, yorulmak nedir bilmeden örgütlenme çalışması yürütmüş
bir isimdir.
Şimdilerde
gazetecilik yapan, Yeraltından Hava Durumu örgütünün eski üyesi Laura Whitehorn
sayesinde yeni kuşağa mensup birçok eylemci, The War Before isimli
kitapta bir araya getirilmiş olan makalelerden, mülâkatlardan ve konuşmalardan,
Buhari’yi tanıma fırsatı bulacaktır.
Kitabın
giriş bölümünü Angela Davis, sonsöz kısmını Mumya Ebu Cemal kaleme almıştır.
Safiye’nin politik baskılara ve hapsetme pratiklerine karşı ömrü boyunca
verdiği mücadeleyi anlatan bu yazılar, güçlü yazılardır.
Buhari
aslında bir “yazar” değil, mücadele süreci boyunca ara sıra eline kalem almış
olan, hiç yorulmadan halk içerisinde örgütlenme faaliyeti yürüten bir
örgütçüdür. Polis şiddetine direnen siyah toplulukları içerisinde çocukların
beslenmesi ile ilgili çalışmalar esnasında Panterlere örgütlenmiştir.
Devletin
uyguladığı baskının ve parti içindeki kavganın örgütü güçsüzleştirdiği dönemde
Buhari, Siyah Kurtuluş Ordusu ile yeraltına çekilir. Sekiz yıl hapis yatan
Buhari, hapisten kaçar ama birkaç ay sonra yakalanır. Bu süreçte mahkemeyi
hapishanede sağlık hizmetlerinin verilmemesini protesto etmek için bir tür
kürsü olarak kullanır.
Hayatının
ilerleyen aşamasında Yeni Afrika Cumhuriyeti isimli siyah milliyetçi örgüte
liderlik eder. Her şeyden önce Buhari, politik tutsaklar için cesurca
örgütlenme faaliyeti yürüten bir isimdir. Jericho Hareketi’nin, ayrıca New York
Mumya’ya Özgürlük Koalisyonu’nun hem kurucusu hem de lideridir.
Davaya
kesintisiz bağlılığı, takdire şayandır. Whitehorn kitapta, Buhari’nin
altmışlardan ve yetmişlerden itibaren yaptıkları eylemler sebebiyle hapse giren
insanlar adına sürekli yazılar yazdığından, ziyaretler gerçekleştirdiğinden,
ajitasyon faaliyeti yürüttüğünden söz eder. Whitehorn, Safiye ile seksenlerde
hapisteyken tanışmış, böylece aralarında ömür boyu sürecek bir dostluk
kurulmuştur.
Buhari,
politik tutsakları özgürleştirme davasına 53 yaşında ölene dek bağlı kalmıştır.
Bu süreçte kendi sağlığıyla yeterince ilgilenememiştir. Kızı Wonda annesini hep
örgütlenme faaliyeti içerisinde gördüğünü, bazen bu çalışmalarına kızdığını
bazen onlara saygı duyduğunu, ama annesine hayranlığının hiç eksilmediğini
söylemektedir.
Kitaptaki
makalelerin de ortaya koyduğu biçimiyle Safiye, kendisini tümüyle politik
tutsakları özgürleştirme hareketine adamıştır. O en çok da, en uzun süreli
cezaları almış, serbest bırakılmaları ile ilgili önerilerin en sert itirazlara
mazhar olduğu Panterler için çalışma yürütmüştür. Birçok insanın polis şiddeti,
beyaz ırkçılığı (Virginia’da SKO’dan bir yoldaşı, Safiye’nin gözleri önünde,
esnaf tarafından başı ezilerek öldürülmüştür) hareket içi çatışmalar ve
hapishane sürecine bağlı olarak ölmesine tanıklık etmiştir.
Kitabın
da kusursuz bir biçimde tespit ettiği üzere Safiye bir şehit değil, bir
örgütçüdür. Kitap, ondaki tüm bu yönlerin mükemmel bir ifadesidir. Her şeyden
önce bu kitap, her bir satırı insanla örülü bir çalışmadır. Tutkulu ve tevazu
sahibi bir insan olarak Safiye, kendisini eleştirmeyi bilen, hareketteki zayıf
yanların devlet baskısı sonrası onun parçalanmasına neden olduğunu söyleyebilen
biridir.
Safiye
devletin şiddetine odaklanırken, bir yandan da devrimcilerde kendisini haklı
çıkartan tavra karşı çıkmış, onların kendi içinde uyguladığı şiddete itiraz
etmiştir. O, sosyal adalet hareketlerin akıllanmasını ve tüm çabalarını büyük
bir şefkatle ortaya koymasını istemiştir.
Bu
kitapta görüldüğü üzere Safiye hareketin, Panterlerin ve diğer devrimci
hareketlerin başına musallat olan iç ve dıştaki şiddetin miras bıraktığı
post-travmatik stres bozukluğunu aşmaları gerektiğini söylemektedir. Safiye’nin
ömrü boyunca ortaya koyduğu çalışmaların ana seyrini ortaya koyan bu kitap,
uzun ve meşakkatli devrim mücadelesi için bir tür el kitabı olarak görülebilir.
Kitap,
geniş bir okur kitlesine ulaşmayı hak eden bir çalışmadır. Eylemciler,
akademisyenler, tarih meraklıları ve siyasetle yeni ilgilenenler, onu mutlaka
okumalıdırlar. O, Kara Panterlerin yeni yeni yazılma imkânı bulan tarihine
yapılmış muhteşem bir katkıdır. Kitap bu anlamda, partinin halktan beslenen
ruhunu ele alan nadir çalışmalardan biri olarak, devlet şiddetine karşı
koyacak, ama aynı zamanda bizdeki bencilliği ve bireyciliği alt edecek güçte
(yeni) hareketler inşa etme meselesi üzerinde durmaktadır.
Bu
kitap, Kara Panterlerin bir kadın üyesinin elinden çıkan az sayıda çalışmadan
biridir. Burada, halka hizmet eden biri iken birçok aşamadan geçerek devrimci
bir örgütçüye dönüşen bir kadından bahsedilmektedir.
Buhari’nin
yolunu takip etmek bize, Amerika’da giderek büyüyen hapishane sistemi
içerisinde örgütlenme meselesinden, yirmi birinci yüzyılda ırksal ve ekonomik
adalet konusunda verilecek mücadelelere kadar birçok sahada Kara Panterlerin
geride bıraktığı mirasın önemli yanlarını açıklığa kavuşturma imkânı
sunmaktadır.
Safiye
Buhari’nin yazıları, hareket inşasına ve mahpusların özgürlüğü meselelerine
yaptığı vurgu bağlamında, hem tutkulu hem de pratiği esas alan çalışmalardır.
Üstüne üstlük ırkçılık karşıtı eylemci ve eski politik tutsak Laura Whitehorn,
okurken gözlerimin dolmasına sebep olan o etkileyici takdiminde, hem kendi
hikâyesini hem de Safiye’nin hikâyesini birlikte aktarmakta, Amilcar Cabral’ın
“halka yalan söylemeyin, kolay zafer vaadinde bulunmayın” özlü sözünü örnek
alan bir model sunmaktadır. Buhari, ömrü dâhilinde, ayrıca bu kitap
aracılığıyla bize bıraktığı en büyük miras, belki de dürüstlük ve tevazu
üzerine kurulu bu türden ifadelerdir.
Dan Berger
3 Ocak 2010
Kaynak