20 Ağustos 2021

, ,

Bolşevik Parti ve Trotskiy


Dünyada hiçbir bakanın görevinden ayrılması, Trotsky’nin ayrılışı kadar tesirli olmadı. Dünyayı bu türden bakanlık krizlerine parlamentarizm alıştırdı.

Gelgelelim Trotsky’ninki bir bakanlık krizi değil bir parti krizidir. O, Bolşevizm içindeki yenilgiye uğramış bir hizbi veya eğilimi temsil ediyor. Bakanlıktan ayrılışı çok ses getirdi. Bu sesi ise birkaç farklı husus besledi.

İlki, gözden düşen liderin sahip olduğu nitelik. Trotsky, tarihimizin en ilginç karakterlerinden biri: O Rus devriminin lideri, Kızıl Ordu’nun örgütçüsü, parlak bir düşünür, komünist hareketin eleştirmeni. Tüm ülkelerin devrimcileri, Bolşevik kurmay heyeti ile Trotsky arasındaki kavgayı yakından takip ettiler. Öte yandan gericiler, Trotsky’nin muhalefetinin sovyet cumhuriyetinin dağılacağı süreci tetikleyeceğine dair ümitlerini gizleme gereği bile duymadılar.

Şimdi çatışma sürecini inceleyelim.

Trotsky’nin sovyet hükümetinden ayrılmasına sebep olan tartışma, 1917’den beri Bolşevizmin tetiklediği en yoğun ve en ateşli tartışma idi. Bir yılı aşkın bir süre devam eden bu tartışma, Trotsky’nin Komünist Parti Merkez Komitesi’ne sunduğu bir bildiri ile başladı. Ekim 1923 tarihli bu belgede Trotsky, yoldaşlarının önüne, acilen çözülmesi gerektiğini düşündüğü iki sorunu koyuyordu: Ekonomi politikası dâhilinde bir “yönelim planı” ihtiyacı ve partide “işçi demokrasisi”ni esas alan bir düzenin tesis edilmesi ihtiyacı.

Bildiride Trotsky, Rus devriminin yeni bir aşamaya girdiğini söylüyordu. Ona göre bu süreçte ekonomi politikası, tüm çabasını tarımsal ürün fiyatları ile endüstriyel ürün fiyatları arasındaki dengeyi tesis edecek daha iyi bir sınai üretimi örgütlemeye teksif etmeliydi. Ayrıca parti hayatı içerisinde gerçek bir “işçi demokrasisi” tesis edilmeliydi.

Onun tüm görüşlerine hâkim olan bu “işçi demokrasisi” anlayışını netleştirmek ve açıklığa kavuşturmak gerekiyor.

Devrimin savunulması meselesi, Bolşevik partiyi askerî bir disiplini benimsemek zorunda bırakmıştı. Partiyi, mücadelenin sınadığı en bilinçli unsurlar arasından seçilmiş isimlerden oluşan bir hiyerarşik yapı yönetiyordu. Kitleler, Lenin ve ona bağlı kadrolara tüm yetkileri vermişlerdi. Zira devrimin yaptığı işleri düşmanlarının sızmalarına ve saldırılarına karşı savunmak, başka türlü mümkün değildi.

Partiye kabul süreci kariyeristlerin ve kitleleri yanlışa sürükleyecek isimlerin saflara sızmasına mani olmak için yoğun kontrol işlemine tabiydi. İşin başından beri partide olan isimlerin kullandığı tabirle Bolşevik “eski muhafız alayı”, partinin tüm faaliyetlerini ve fonksiyonlarını yönetmekteydi. Tüm komünistler, mevcut durumun başka türlüsüne izin vermediğini kabul ediyorlardı.

Fakat devrim yedinci yılına girdiği vakit parti içerisinde “işçi demokrasisi”nden yana olan bir hareket oluşmaya başladı. Yeni gelen unsurlar, Bolşevizmin yönüne ve yöntemlerine karar verme noktasında aktif bir rol alma hakkının kendilerine verilmesini istiyorlardı. Bu yedi yıllık devrimci tecrübe, yeni bir kuşak meydana getirmişti. Söz konusu sabırsızlık, bir süre sonra komünist gençlik içindeki kimi hücrelerde mayalanmaya başladı.

Gençlerin taleplerine destek çıkan Trotsky, eski muhafız alayının bir bürokrasi meydana getirdiğini söylüyordu. O, bu yapının gençlere verilecek ideolojik ve devrimci eğitim meselesini politik değil, pedagojik açıdan ele alan tarzını eleştiriyordu.

“Parti içerisindeki eski kuşağın sahip olduğu muazzam otorite genelde kabul görse de yeni kuşağın demokrasi çerçevesi dâhilinde kuracağı işbirliği olmadan bu eski muhafız alayının devrimci karakterini muhafaza etmesi mümkün değil. Aksi takdirde bu yapının bürokratizm batağına batması işten bile değil. Tarih, bu konuda birçok örnekle dolu. En yeni ve en etkileyici örnekse İkinci Enternasyonal’in başındaki parti liderlerinde görülen bürokratizmdir. Kautsky, Bernstein ve Guesde, neticede Marx ve Engels’in öğrencileriydi. Ama parlamentarizm koşullarında, parti organizmasının ve sendikaların doğal gelişiminin yol açtığı etki altında bu liderler oportünizmin safına geçtiler. Savaşın arifesinde eski kuşağın otoritesi üzerinden korunan sosyal demokrasinin o sağlam mekanizması, devrimin ilerleyişi önündeki en güçlü köstek hâline geldi. Biz eskiler, parti içerisinde öncü rol oynayan eski kuşak olarak kendimize şunu söylemeliyiz: Eğer parti, bürokratik unsurların gelişimine hoşgörü gösterecek olursa, devrimci ve proleter ruh zayıflayacak ve biz bu gelişmeye hazırlıksız yakalanacağız.”

Bolşevizmin kurmay heyeti, partinin demokratikleştirilmesi ihtiyacını görmüyor değildi. Ama o da itirazını, Trotsky’nin tezini dayandırdığı sebepler üzerinden yükseltiyordu. Ayrıca Trotsky’nin kullandığı dile karşı da tepkiliydi. Polemik zamanla gayet sertleşti.

Zinovyef, Trotsky’nin sicilinin karşısına eski muhafız alayının sahip olduğu sicili çıkarttı. Eski ekibin içerisinde komünist devrimi kararlı ve tutarlı, yılları alan çalışma üzerinden hazırlayan, hep Lenin’in yanında olmuş, Zinovyef, Kamenef, Stalin, Rikof gibi isimler yer alıyordu. Trotsky ise daha önce Menşeviklerin safında idi.

Onun yanında da önde gelen birkaç komünist bulunuyordu: Piyatakof, Preyobracenski, Sapronof vs. Karl Radek, Trotsky’nin görüşleriyle merkez komitesinin görüşleri arasında uzlaşmanın sağlanmasından yanaydı. Pravda gazetesinde bu polemiğe dair birçok yazıya yer verildi. Trotsky’nin tezleri, Moskovalı öğrenciler arasında büyük bir coşkuyla karşılandı.

Komünist Parti’nin geçen yılın başında toplanan on üçüncü kongresi eskilere yeşil ışık yaktı, böylece ama sonuç kısmında demokratikleşme formülünden yana duran kongre, Trotsky’nin elindeki bayrağı aldı. Merkez komitesinin ulaştığı sonuçlara sadece üç delege itiraz etti ve buna göre oy kullandı.

Sonrasında Üçüncü Enternasyonal kongresi bu oylama sonucunu tasdikledi. Radek, Enternasyonal komitesindeki koltuğunu kaybetti. Rusya’nın büyük Avrupa güçlerince tanınması ve Rusya’daki ekonomik durumun iyileşmesiyle birlikte Leninist kurmay heyetinin konumu daha da güçlendi.

Bunlar olurken Trotsky, Komünist Partisi Merkez Komitesi’ndeki ve Halk Komiserleri Konseyi’ndeki konumunu muhafaza etti. Merkez komitesi, kendisiyle kurduğu işbirliğine devam etme isteğinde olduğunu ortaya koydu.

Zinovyef o dönemde yaptığı bir konuşmada, mevcut gerilime karşın Trotsky’nin nüfuzlu görevlerde kalmaya devam edebileceğini söyledi.

Yeni bir gelişmeyle birlikte gerilim biraz daha tırmandı. Trotsky, 1917’de Ekim Devrimi süreciyle ilgili bir kitap yayımladı. Henüz İspanyolcaya çevrilmediği için bu kitabı okuyabilmiş değilim. Şu an elimin altında, Trotsky’nin polemiklerini içeren son çalışmalarından oluşan kitabı Yeni Yol var.

Görüldüğü kadarıyla 1917, ayaklanma günlerinde eski liderlerin tavrına karşı Trotsky’nin dillendirdiği bir talep. Leninist olduğu belli olan Zinoyvef, Kamenef, Rikof ve Milyutin gibi isimlerin oluşturduğu ekip, Lenin’in görüşlerini kabul etmedi. Bu durum partinin birliğini tehlikeye soktu. Lenin iktidarın alınmasını önerdi. Partinin büyük çoğunluğunca kabul gören bu teze karşı bahsi geçen ekip itirazını dillendirdi.

Bunlar olurken Trotsky, Lenin’in tezine destek verdi ve tezin uygulamaya konulması noktasında onunla işbirliği yaptı. Trotsky’nin yeni kitabı, Ekim günlerinde eski liderleri başka bir gözle ele alıyor. Hiç şüphe yok ki bu kitabında Trotsky 1917’de, Bolşevizm için o en önemli momentte kimlerin yanlış bir tutum içinde olduğunu, kimlerin Leninist zihniyetin ve ruhun gerçek vârisi ve emanetçisi olduğunu ortaya koymaya çalışıyor.

İşte bu eleştiri, süreç içerisinde polemiklerin fitilini ateşledi ve ayrışmaya yol açtı. Bolşevik kurmay heyeti, Trotsky’nin geçmiş incelemesini sert ve acımasız bir üslupla karşıladı. Herkesin de bildiği üzre Trotsky, ortodoks bir Bolşevik değildi. Dünya savaşına dek o Menşevizmin safında idi. Çok sonra Leninist programdan ve taktiklerden yana bir konum alabilmişti. Bolşeviklerin arasına ancak Temmuz 1917’de katılabilmişti.

Lenin kendisinin Pravda yayın kuruluna dâhil edilmesi fikrine karşı çıktı. Lenin ve Trotsky arasındaki yakınlaşma, ancak Ekim günlerinde gerçekleşebildi. Lenin, devrimin birçok önemli sorunu konusunda Trotsky’den farklı düşünüyordu. Örneğin Trotsky, Brest-Litovsk barış anlaşmasını kabul etmek istemedi. Lenin ise köylülerin iradesi karşısında Rusya’nın savaşı daha fazla sürdüremeyeceğini anladı. Kronstadt ayaklanmasında dile getirilen talepler konusunda da Trotsky, bir kez daha Lenin’in karşısında yer aldı. Lenin, mevcut durumu ona uygun bir uzak görüşlülükle idrak etmekteydi.

Lenin, o süreçte köylülerin taleplerinin acilen karşılanmasının gerekli olduğunu görüyordu. Sovyetlerde yeni ekonomi politikasının yürürlüğe konulması ile ilgili tedbirlerin derhal alınmasını istedi. O günlerde Leninistler, Trotsky’yi Bolşevizmi özümseyememekle suçladılar. Oysa şurası açık ki Trotsky, eski Bolşevik ekiple bir olmayı hiçbir zaman becerememiş, kendisini onunla hiçbir şekilde tanımlamamıştı. Rusya’daki tüm sahneye Lenin hükmettiği ölçüde Trotsky ile eski ekip arasındaki ilişki ve işbirliğinin düzeyini, sadece Leninist taktiklere bağlılık belirleyecekti.

Lenin’in ölümüyle aradaki bağ koptu. Zinovyef, Trotsky’yi destekçileriyle birlikte komuta merkezine saldırmakla suçladı. Burada Zinovyef, Trotsky’nin partiyi demokratikleştirme harekâtına atıfta bulunuyordu. İddiasına göre Trotsky’nin eski kuşağın karşısına yeni kuşağı çıkartması, esasen demagojik bir hamle idi. Neticede Trotsky, girdiği en büyük savaşı kaybetti. Partisi onu ağır bir dille eleştirdi ve ona yönelik güvenini yitirdi.

Ne var ki bu polemiklerin ortaya koyduğu sonuçlar bir ayrışmaya yol açmayacakmış gibi görünmüyor. Kronstadt olayında Lenin gibi sürece yön veren eski Bolşevik muhafız ekibinin liderleri ayaklanma bastırıldıktan sonra talepleri yerine getirdiler. Onlar, partinin demokratikleşme ihtiyacına ilişkin teze zımnen destek verdiler.

Bir devrim, kaderinin çizdiği yolu, liderleri olmadan veya onlar hilâfına ilk kez yürüyor değil. Belki de bu, tarihte büyük insanların o büyük fikirlerine kıyasla daha mütevazı bir rol oynadıklarını ispatlıyor.

José Carlos Mariátegui

31 Ocak 1925

Kaynak

0 Yorum: